Sizi bilmiyorum; benim derin sosyolojik analizlerle muhafazakâr kesimi anlayacak vaktim yok; 45 yaşındayım ve oğlumun da bu analizle gençliğini yemesine izin vermeyeceğim.  Aynı düşüncede olanlar; lütfen 28 Mayıs’ta kararınızı verin.

Sözü oradan buraya dolaştırmaya gerek yok. Bu sonucu ne AKP’liler ne de muhalefet, ikisi de beklemiyordu.

Her zamanki gibi nasıl oldu, ne yapıldıysa, suçu muhalefete yıkmayı başardılar.

Muhalefetin adayının “fazla” geldiğini düşünmeye başladılar, stratejik olarak doğru olmadığı fikrini açıkça beyan ettiler (etsinler sorun değil ama sebebi başka) ve daha da önemlisi faşist göçmen düşmanı Ümit Özdağ bile “biz Mansur Yavaş’ın aday olmasını” istedik diyecek kadar haddini aşabileceğini açıkça gösterdi. Kılıçdaroğlu stratejik bir hataymış. Onu öğrenmiş olduk.

Elbette neden hata olduğunu ve Kılıçdaroğlu’nun fazla geldiğini açıkça dile getiremeyeceklerdi. Çünkü “Alevi bir başkan adayına oy vermeyenler var, daha milliyetçi aday olsun” diyemeyeceklerdi. Daha da beteri, muhalefetin içinden bu konuda gönülsüz birileri olduğunu da öğrenmiş olduk.

Yine her zamanki gibi arkadan vurulduk. Politika bu. Olabilir. Hatta muhalefet bu şahsiyetsiz göçmen düşmanlarıyla da anlaşabilir.

Şimdi; ne olmaz? Onu anlatacağım. PolitikYol’da yazan değerli yazarlarımızdan birisi, Dr. Ömer Terzi, şöyle bir cümle sarfetmiş:

“Dün resmen şunu anladım ki eğitimli, entelektüel, donanımlı insanlar karşılarına eğitimsiz veya sıradan bir vatandaşı alması, eğitimin anlam ve öneminden bahsetmesi o vatandaşı komplekse sokuyor.”[1]

Artık sosyolojik analizlerden sıkıldık. Komplekse sokuyormuş. Ya ben kıyamam o vatandaşa… Vasatlığa teslim olmamayı; liyakatsizliği, adiliği, düşkünlüğü (Alevilerin deyimiyle düşkünlük evet), fırsatçılığı açıkça ortaya koyup, bunu cehaletin kötü özelliklerinden birisi olarak eleştireceğiz ve değerli ve biricik vatandaşımız komplekse girecek.

Her gün evinde dayak yiyip, boşandığı kocasının potansiyel öldürme tehlikesi altında yaşayan kadın komplekse girmiyor,

Gazetede ne yazarım, nasıl yazarım da hapse girmem diye bin dereden su getiren komplekse girmiyor,

En ufak bir eleştiri, en ufak bir hiciv, hükümetin sınırsız hakikat kuşatması altında eziliyor, büzülüyor, el pençe divan durmak zorunda kalıyor,

Kalitesizler, liyakatsizlerin yönetimi altında binlerce eğitimli insan yurt dışına gitmeyi düşünüyor,

Ömrünün üç senesini araştırma görevlisi olacağım derken, iktidarın eskiden işbirliği yaptığı ve iktidardan en ufak bir farkı olmayan yobaz ve İslamofaşist Gülenci hareket sebebiyle yitiren akademisyen iş bulamıyor,

Anayasasızlaştırılan Anayasa Mahkemesi doğru dürüst karar veremezken, ne hikmetse Sivas katliamı suçlularını salabiliyor,

Ülkede kadınlar, seküler olanlar, farklı yaşam tarzına sahip insanlar, eşcinseller, doğru dürüst yaşayamama endişesinde,

Yerlerde olan bir eğitim sistemi ve ne yapacağını bilmeyen liyakatsiz, ahlaksız hükümet yüzünden, 20 yaşında gencecik bir vatandaşımız, 15 Mayıs’ta Marmaray’ta kendini raylara atarak intihar ediyor.

Bizden, tecavüze, hırsızlığa, hukuksuzluğa, talana, cinayete, arkadan iş çevirmeye, liyakatsizliğe onay vermemizi beklemeyin. Bunlarla uzlaşmayacağız. AKP’lilerle oturup konuşuruz, herkesle oturup konuşulur; ancak demokrasi değerleri adı altında bunlarla da uzlaşmayacağız.

Ve biz bu sebeple komplekse girmiyoruz; üstelik elitizmle suçlanıyoruz! Kimseye minnet etmiyor, sadece özgür, müreffeh ve insanların birbirine karışmadığı bir ülke istiyoruz ancak kadınlarımıza tecavüz eden, çocuklarımızı cemaat evlerinde yozlaştıran düzene karşı çıkınca elitist, halkın değerlerinden anlamamış oluyoruz.

Ya ne güzel düzen, cidden. 20 yılda yenmemiş herze kalmasın, sen suçu yine muhalefete at. Bravo be.

İntihar eden kızcağızın adı Kübra, diğer isimlerin yanına koyun. Roboski’de öldürülenlerden, Gezi’de ölen çocuklarımızın listesine kadar hepsinin yanına koysak bitmeyecek olan AKP’nin ölüm listesinde yer alan isimlerden birisi olarak yanına koyun.

Bakın ne yazıyor Kübra:

“Yoruldum. 20 yaşındayım. Bütün gençliğimi çaldılar, artık yoruldum. Demokrasi nedir bilmiyorum, Atatürk’ü çok özlüyorum, Kılıçdaroğlu’nun bu ülkeyi tekrar yaşanabilir bir konuma getireceğine inanıyordum. Ama önüne her türlü engeli koyuyorlar. Bir kadın olarak hiçbir zaman özgür hissetmedim. Ailem beni her türlü desteklese de ben özgür hissetmedim. 2 yıldır psikolojik destek görüyorum. Çocukken de bozuktu. Bu ülkenin insanı yüzünden çocukluğumu yaşayamadım, gençliğimi yaşayamadım. Bir ders kitabı alıyorum 200 lira. Bir …. alıyım diyorum 1000 lira. Markete gideyim diyorum, cebimden en az 300 lira gidiyor. Psikoloğa gidiyorum 1000 lira. Psikiyatriste gidiyorum 1000 lira ilaç parası. Biraz kendime bakayım diyorum spor parası. Biraz giysi alayım diyorum para. Babam sabah dörtlerden akşam sekizlere kadar çalışıyor bizim için. Yazık değil mi ona? Annem çalışıyor ama aldığı parayı biriktirse ölene kadar bir ev alamaz. Etek giyiyorum. Erkek kadın demeden herkes bana bakıyor. Ben Atatürk genciyim. Özgürlüğümü bir tek ölüm alır. AKP’ye ve destekleyenlere hakkımı helal etmiyorum. 20 yaşındayım, elimde hiçbir şey yok. Ne bir birikim ne kültürel anlamda. Ailemden özür diliyorum. Sizi çok seviyorum. Lütfen beni iyi hatırlayın. Benim ideallerimi unutmayın. Sevgilim lütfen kendine iyi bak seni seviyorum. Melisa tek arkadaşım sensin seni seviyorum. Beni unutmayın ben çok acı çektim.”[2]
Daha önceki yazımda değindim: Demokrasi bir uzlaşma rejimi değildir. Uzlaşamamakta uzlaşırsınız o kadar. Elitist değiliz, biz de vatandaşız, uzaydan inmedik. Artık sisteminize katlanamıyoruz ve bu düzenin değişmesi gerektiğini söylüyoruz.

Bizden, tecavüze, hırsızlığa, hukuksuzluğa, talana, cinayete, arkadan iş vermeye onay vermemizi beklemeyin. Bunlarla uzlaşmayacağız. AKP’lilerle oturup konuşuruz, herkesle oturup konuşulur; ancak demokrasi değerleri adı altında bunlarla da uzlaşmayacağız. Eğer bir vatandaş bunları görmezden gelerek, kendi değerlerinin tanınmasını istiyorsa bunu da tanımak zorunda değiliz.

Elitizm ile, snoblukla, burnu havada olmakla, bob-stil modernlikle şunla bunla suçlayacaksınız. Suçlamaya devam edin, biz endişeli modern değiliz. Evimizde röbdoşambrla Chivas Regal içmiyoruz, ha paramız olsa Chivas Regal içeriz ama sağolsun o güzel Scotch’ın parasının yarısını devlet alıp geçiş garantili yol yaptığı için, onu da alıp içemiyoruz.

Endişeli modern değiliz. ÖFKELİYİZ. Cahil vatandaş gibi komplekse de girmiyoruz. Kompleksimiz yok; demokrasi, adalet, hukuk ve refah istiyoruz. Bunları istemek hakkımız, kim dinini, inancını, dilini, kültürünü nasıl yaşarsa yaşasın ama evrensel ilkelere uyarak yaşasın.

İstisnaları karşımıza kural olarak çıkarıyorsunuz. Bir avuç Hüda-Par’lının anti-demokratik, insan ve kadın düşmanı taleplerini demokratik bulmak zorunda değiliz. Katılmıyoruz. Katılmayacağız.

Daha önceki yazımda değindim: Demokrasi bir uzlaşma rejimi değildir. Uzlaşamamakta uzlaşırsınız o kadar. Elitist değiliz, biz de vatandaşız, uzaydan inmedik. Artık sisteminize katlanamıyoruz ve bu düzenin değişmesi gerektiğini söylüyoruz.

Size içtiğimiz içkinin, kiminle yatıp kalktığımızın, ahlakımızın hesabını verecek değiliz. Siz altı yaşındaki kızın neden evlendirildiğinin, cemaat yurtlarında çocuklara nasıl tecavüz edildiğinin hesabını vereceksiniz.

Sizi bilmiyorum; benim derin sosyolojik analizlerle muhafazakâr kesimi anlayacak vaktim yok; 45 yaşındayım ve oğlumun da bu analizle gençliğini yemesine izin vermeyeceğim.

Aynı düşüncede olanlar; lütfen 28 Mayıs’ta kararınızı verin, Kübra’yı hatırlayın. Artık bıktık.

---

[1] https://www.politikyol.com/halka-ragmen-halk-icin-savasmak/ [2] https://sendika.org/2023/05/marmarayda-intihar-eden-20-yasindaki-gencin-mektubu-yoruldum-gencligimi-caldilar-akpye-ve-destekleyenlere-hakkimi-helal-etmiyorum-684974/