Ordunun politik süreçlere müdahil tutumuyla ABD’yi gözden çıkarmaktan çok, ABD’nin İslamabad yönetimine ilgisizliği nedeniyle Çin’e yöneldiği izlenimini edinmek mümkün. Ayrıca ordunun son süreçte yaptığı açıklamalar da Han’ın ABD tarafından devrildiği yönündeki komplo iddialarını da zayıflatır nitelikte.Ülkenin fiili hükümdarı olan ordu, Pakistan'ın bölgesel ve uluslararası ilişkilerinde bir değişim umuduyla 2018 seçimlerinde İmran Han'ın iktidara gelişini desteklemişti. Ordu özellikle Washington'un bu dönemde Pakistan üzerindeki baskısını artıran politikalarına cevap vermek istemişti. ABD, Taliban hareketi bağlamında terörizmi desteklediği iddiasıyla Pakistan’a yardımı kesip Pakistan’ı tehdit ederken baş düşmanı Hindistan ile stratejik ittifak ilişkileri kurmuştu. Buna karşın Pakistan'ın Çin ile ilişkileri hem güçlendi hem de İmran Han'ın başbakanlığı sırasında, iki ülke arasındaki ilişkiler büyük yatırımlar yapılmasına dayanan yeni bir stratejik seviyeye taşındı. Çin, Hint-Amerikan ittifakıyla karşı karşıya kalırken Pakistan, Gwadar Limanı’nın Çin'in dış ticaretinde önemli bir odak noktası haline gelmesine izin vererek Çin’in bölgedeki Amerikan hâkimiyetinin altını oyma politikalarına katkı sağlamak zorunda kaldı. Ancak son iki yıldır Pakistan’ın Çin’le ilişkilerinin rayında gitmediği ve Çin’in Pakistan’ın Keşmir politikalarına Hindistan’ı bütünüyle kaybetmemek için destek vermemesi nedeniyle sorunlar yaşandığı biliniyor. Nitekim Çin-Pakistan ekonomik koridorunun geliştirilmesine ilişkin taraflar arasında çeşitli anlaşmalar imzalanmasına rağmen 2019’dan beri oluşturulan komisyonlar bir türlü toplanamadı. Bu nedenle son dönemde İmran Han yönetimindeki Pakistan, ABD ile ilişkilerini yeniden yapılandırmak, Washington’la ilişkilerini düzeltmek istiyordu. İmran Han’ın ordu ile ilişkileri de son dönemlerde karmaşıklaşmıştı. Bir iddiaya göre İmran Han, ordu şefi General Kamar Cavid Bajwa ile istihbarat servisi müdürü Fayd Hamid arasında çıkan çatışmada yanlış tarafta yer alırken, General Bajwa'nın emekli olmasından sonra ordunun komutasını almayı umut eden istihbarat şefini destekledi. Bu nedenle de ordu, iktidar partisi içindeki bölünmeler sonucu meclis çoğunluğunu kaybeden İmran Han'ın hükümetinden desteğini çekti. Dolayısıyla bütün göstergeler, Han’ın ekonomi alanındaki başarısızlıkları, orduyla ilişkilerinin bozulması, muhalefeti kendisine karşı birleştirmesine yol açan kararları nedeniyleiktidarı kaybettiğini gösteriyor. Başa dönersek, İmran Han ve Onun liderliğini yaptığı Tehrik-İ İnsaf Partisi, Pakistan ordusuyla karmaşık ilişkiler kurdu, genelde ordunun onun 2018 yılında başlattığı dış politikadaki değişim sinyallerini ve özellikle de Çin’le yakınlaşmasına itiraz etmediği hatta desteklediği biliniyor. Burada ordunun politik süreçlere müdahil tutumuyla ABD’yi gözden çıkarmaktan çok, ABD’nin İslamabad yönetimine ilgisizliği nedeniyle Çin’e yöneldiği izlenimini edinmek mümkün. Ayrıca ordunun son süreçte yaptığı açıklamalar da Han’ın ABD tarafından devrildiği yönündeki komplo iddialarını da zayıflatır nitelikte. Nitekim Pakistan Ordusu Sözcüsü Tümgeneral Babar İftikhar, İmran Han'ın Başbakanlık görevinden alınmasına yabancı komploların neden olduğu ve bunun ardında ABD’nin bulunduğu yönündeki iddialarına karşı çıktı. Çin’le ilişkileri konusunda İmran Han’ı destekleyen ordunun İmran Han’ın Başbakanlığının düşürülmesine ilişkin komplo iddialarında onu yalnız bırakması yeterince ilginç değil mi?
İmran Han’ı kim devirdi?
ABD, Ukrayna krizinde ortaya koyduğu tavır ve tam da işgalin başladığı gün Moskova’ya ziyaretini iptal etmemesinden dolayı İmran Han’ın iktidardan uzaklaştırılmasından memnuniyet duymuş bile olabilir. Ancak bunların hiç biri İmran Han’ı ABD’nin devirdiğine ilişkin bir kanıt oluşturmuyor.
Gerek Türkiye’de gerekse dünya basınında dünyasında İmran Han’ın ABD politikalarına direndiği için alaşağı edildiğine dair bolca haber ve yorumlar çıktı. Bunlar içerisinde gerçeklerle ilişkisi olmayan, mesnetsiz iddialara dayanan bir takım argümanlar olduğu gibi nispeten ciddiye alınabilecek birkaç analiz de yayınlandı. İmran Han’ın politik geçmişine bakıldığında onun bir takım popülist söylemleri benimsediği dolayısıyla oy getirecek bir takım söylemler peşinde koştuğu bilinen bir gerçek. Ancak onun yeminli bir ABD düşmanı olduğunu, popülist söylemini sistematik bir Amerikan karşıtlığı üzerinde yükselttiğini söylemek oldukça zor. Bu noktada Washington’un İslamabad büyükelçisinin yalanlamasına dayanıyor değiliz. ABD soğuk savaş sürecinde ve sonrasında Irak ve Afganistan’daki gibi doğrudan askeri işgaller ile ve İran, Suriye ve bazı Afrika ülkelerinde doğrudan ve dolaylı yollarla politik müdahalelerde bulunduğundan onun “biz bu işin içinde yoktuk” açıklamalarını açık bir kanıt gibi ele alamayız. Ayrıca yakın geçmişte Pakistan İstihbaratı ISI’nın Amerikan istihbaratıyla ortak çok iş kotardığına ilişkin yığınla veri var.
Belki ABD, Ukrayna krizinde ortaya koyduğu tavır ve tam da işgalin başladığı gün Moskova’ya ziyaretini iptal etmemesinden dolayı İmran Han’ın iktidardan uzaklaştırılmasından memnuniyet duymuş bile olabilir. Ancak bunların hiç biri İmran Han’ı ABD’nin devirdiğine ilişkin bir kanıt oluşturmuyor.
Öte yandan Han’ın Çin’le ilişkilerini geliştirmeye dönük attığı adımların, son Çin ziyareti ilişkilerinde ilişkilerin daha da güçlendirilmesi ve 60 milyar dolar tutarındaki Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru'nu (CPEC) tekrar rayına oturtma yönündeki çabalarının ABD’nin tepkisini çekmiş olduğu düşünülebilir. Ancak ABD ile ilişkiler konusunda da İmran Han’ın oldukça pragmatik bir politika izlediğini ve Han’ın bu ilişkilerin devamından yana olduğu da bir gerçek.
Bu bağlamda, Han yönetimi ABD ile ilişkilerini rayına oturtmak için ABD Barış Enstitüsü’nde yıllarca çalışan Pakistanlı uzman Moeed Yusuf'u ulusal güvenlik danışmanı olarak atama kararı alması, önemli bir gösterge. Amaç, Pakistan'ın sivil ve askeri seçkinlerinin yeni Biden yönetimiyle güvene dayalı ilişkiler kurmasına yardımcı olmak bunun için müzakere etmekti. Moeed Yusuf bu noktada çok çaba harcadı ama ABD ile bağları iyileştirmede başarısız oldu. Moeed, Pakistan'ın IMF kurtarma paketine elde etmesini kolaylaştırmada etkili olsa da, ABD-Pakistan ilişkilerinde yeni bir çağ açamadı. Buradaki temel sorun, ABD’nin özellikle Afganistan’dan çekildikten sonra kendileri açısından jeopolitik önemini yitiren Pakistan’la ilişkilerini geliştirme noktasındaki isteksizliği ve belki de Yeni Delhi yönetimini Pakistan’dan daha önemli bir müttefik olarak görmesiydi. Bu açıdan bakıldığında İmran Han’ın aslında ABD ile ilişkileri geliştirmede nispeten istekli buna karşın Washington’un bu konuda görece isteksiz olduğu görülmekte.
Bunlar da ilginizi çekebilir