Ekrem İmamoğlu, başında demoklesin kılıcı gibi sallanan siyasi yasak ihtimaline rağmen Türk siyasetinde potansiyeli olan bir isimdir.
28 Mayıs akşamı yaşanan seçim yenilgisi sonrasında ertesi sabah yayınladığı video ile CHP’de “değişim” tartışmasının fitilini ateşledi ve geçen süre içinde geri adım atmadığı gibi, iddiasını sürekli olarak daha ileri taşıdı.
Gelinen noktada İmamoğlu, İstanbul için yeniden belediye başkanı olmak istiyor. Ve bunu muhtemelen önümüzdeki hafta açıklayacak.
Ancak bu adaylık, İmamoğlu’nun başlattığı değişim tartışmasına son nokta da olmayacak. Tam tersine geçen hafta Oksijen’de yayınlanan yazısında yeni bir başlangıcın ilk adımını attığını ifade etti.
Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi ile iyice merkezileşen sistemin karşısına Adem-i Merkeziyetçiliği yani yereli referans alan bir merkez koydu. Bu önemli. Kürt sorunun Alevi sorununa, ekonomik eşitsizlikten sosyal eşitsizliğe pek çok noktanın altını çizdi. Aynı yazıda sosyal demokrat ve CHP’li olduğunu ifade edip; partizan olmadığının altını özellikle çizdi. Kuşkusuz bir gazete yazısında kendi siyasal duruşunun tamamını anlatma imkanı olmadığının farkında olsa gerek; ben başka yazılarla bu tartışmaları zenginleştireceğini düşünüyorum.
İmamoğlu aday gösterilir ve kazanırsa orta vadede başlattığı değişim hareketinin CHP’yi de kapsayan biçimde yeni bir siyasallaşmaya döneceğini bekliyorum. O yüzden İmamoğlu için değişim tartışması salt CHP ile sınırlı değil.
ü
Muhalefet kanadında İmamoğlu’nun siyasi gücünden şüphe etmeyen geniş bir toplumsal kesim vardır. Ancak bu geniş kesimin içindeki geniş bir bölümünde İmamoğlu’na karşı bir güven sorunu vardır.
ü
GÜVEN SORUNUNU AŞMALI
Muhalefet kanadında İmamoğlu’nun siyasi gücünden şüphe etmeyen geniş bir toplumsal kesim vardır. Ancak bu geniş kesimin içindeki geniş bir bölümünde İmamoğlu’na karşı bir “güven” sorunu vardır.
Bunun temelinde seçildiğinde yeni bir Erdoğan olmasından duyulan korku, parti içinde çoğulculuğun sona ereceği ve CHP’nin yönetim anlayışı açısında AKP’lileşeceği endişesi de sıkça ifade ediliyor. Buna ek olarak siyasetteki Karadenizli hegemonyasına olan negatif bakışı da ekleyelim.
Ben bunların bir kısmına katılmasam da, bu kuşkular yok değil. Dahası bunu kendisinin ve çevresinin bilmiyor olması da mümkün değil.
İlginç olan ise kendisinin ve çevresinin bu algıyı bildiği halede bugüne kadar bunu yıkmak için neredesye hiçbir adım atmamış olması. Farkında olunan bu kuşkuları gidermek konusunda siyasi bir irade gösterilmiyorsa; burada açık bir sorun daha önemlisi tercih var demektir.Bu aşamada İmamoğlu’nun sadece söylem düzeyinde değil, siyasi kadro olarak da çevresini genişletmesi ve çoğulculaştırması gerekiyor. Unutmamak gerekiyor ki mesele sadece ne söylendiği değil, kimlerle ve nasıl söylendiğidir.
Eğer İmamoğlu sol/sosyal demokrat bir hareket/partide geleceğini tasavvur ediyorsa; kaçınılmaz olarak “lider” olmakla beraber “çoğulcu” ekip olmayı da öğrenmek zorundadır. Bu da ancak kendini topluma daha fazla açmakla mümkündür.Ancak İmamoğlu bu süreci salt yakın çalışma arkadaşları ile sürdürürse kamusal algıyı değiştirme imkanı olmaz. Bu yüzden bu algıyı yıkmak için somut adımlar atarak, bu endişeleri ifade edenlerle görüşmesi ve kendini, hedeflerini vs. kendisine eleştirel yaklaşanlara da yüz yüze anlatmalıdır.
Özetle İmamoğlu’nun en büyük sınavı, hakkında var olan güven ve negatif algıyı yıkma konusunda verecektir.