Bir an için ülkenizde isminizi, cisminizi, içine doğduğunuz dini topluluğu, bayramlarınızı seyranlarınızı saklamak, hiç olmazsa sessizlikle geçirmek zorunda kaldığınızı, yani mücrim gibi yaşamak zorunda kaldığınızı düşünün! Aslında çok hüzünlü bir haber; Türkiye’de ilk kez Ermeni ‘kökenli’ bir genç kaymakam olarak atanmış; Cumhuriyet’in yüzüncü yılının eşiğinde, ilk kez bir Ermeni vatandaş kaymakam oluyor. Öyle olunca, sıradan bir şey olması gerekirken, ‘haber’ oluyor. Dahası kendimizi kandırmayalım, bu tür şeyler sadece bu ülkede yaşanmıyor. Küresel çapta demokrasi adına bir kez daha savaş ilan eden ABD de, Biden Yüksek Mahkeme’ye (Supreme Court) siyahi bir kadını atadı diye, orada da övünülecek bir haber olarak geçti. Yirmi birinci yüzyılda insanlığın geldiği nokta açısından çok ama çok üzücü. Biz kendi meselemize dönelim; genç kaymakamın adı Berk Acar. Belli ki ana babası da doğrudan Ermeni veya gayrimüslim çağrışımı yapmasın diye ‘nötr’ bir isim seçmişler. Yanlış anlaşılmasın, Ermeni vatandaşların çocuklarına illa Kevork, Antranik gibi eski moda isimler takmaları gerektiğini düşünen biri değilim. Bu ülkede bu devirde yaşayan herkes gibi, gayrimüslim topluluklar da çoğunlukla seküler, yeni moda isimler tercih edebiliyor. Ancak, söz konusu gayrimüslimler olunca tabii ki tek neden sıradan bir seçim değil, öteden beri gayrimüslimler böyle ‘nötr’ isimler ardına ‘saklanma’ ihtiyacı duruyor. Çünkü Türk ve Müslüman olmayan isimler ile toplumsal hayat içinde de yadırganıyorlar. Gayrimüslimler söz konusu olduğunda, nezaket hitapları bile ayrıma vurgu yapıyor; yakın zamana kadar, ‘laik Türkiye’de, Roza Hanım yerine Bayan Roza veya Madam Roza, Vitali Bey yerine Bay Vitali hitapları kullanılıyordu. Esnaf ve ticaret alanında belirgin gayrimüslim isimler işlerini zorlaştırıyor. Kısacası, konu sadece resmi görevler değil, topyekûn bir dışlanma. Hiç de öyle bir evde yetişmemiş olmasına rağmen, benim yeğenim bile, ilkokulda gayrimüslim arkadaşları için ‘yabancı’ tabiri kullanmıştı. ‘Evladım, onlar bu ülkede binlerce yıldır yaşıyor, ne yabancısı’ diye düzeltmek zorunda kaldık. ‘Ayrımcılık’ dendiğinde, cevap hazır; ‘ne ayrımcılığı, onların hepsi zengin’, vs. Hepsi zengin falan değil de zengin olsalar ne olur? Bir an için ülkenizde isminizi, cisminizi, içine doğduğunuz dini topluluğu, bayramlarınızı seyranlarınızı saklamak, hiç olmazsa sessizlikle geçirmek zorunda kaldığınızı, yani mücrim gibi yaşamak zorunda kaldığınızı düşünün! Kuşkusuz, bu durumun tarihsel bir arka planı var, üstelik hele Ermeniler söz konusu olduğunda bu ‘arka plan’ iyice tartışmalı bir konu. ‘Yeter, söz bu milletin gayrimüslimlerin! bakalım onlar ne diyor’ deme zamanı hiç gelmedi. O nedenle bu atama, küçük ama çok önemli, sağaltıcı bir adım, umalım gerisi gelsin. Ama bakıyorum, AK Parti iktidarı döneminde gerçekleştiği için olsa gerek, muhalif kesim de bu konuya pek değinmedi. Oysa, bu yaraya parmak basmak için çok iyi bir vesile oldu. ‘Muhalif’ kesim demişken, bu kesim de nihayetinde benzer önyargıları paylaşan aynı toplumun bir parçası; halihazırda bir bölümü sağ Türk milliyetçisi, diğer kesimin çoğu ‘ulusalcı’ denilen seküler Türk milliyetçisi. Dahası, sonuçta Türkiye sol siyaseti de büyük ölçüde gayrimüslimleri ‘komprador burjuvazi’, ‘emperyalizmin uşakları’ olarak kodlayan bir anlayışı benimsiyordu. Kısacası, toplumsal barışa dair olumlu katkı olabilecek konularda toplumsal uzlaşma yok ama, gayrimüslimlere karşı ön yargı gibi olumsuz bir konuda büyük ölçüde uzlaşma var. Dahası da var; mesele Türk milliyetçiliği ile de sınırlı değil; Kürt siyasi söylemi belli bir noktadan sonra, çok kimlikliğe vurgu yapmaya başladı ama onlar da bu topraklarda yaşanan acılardan paylarına düşenleri inkâr etmeyi tercih ediyorlar. Onlara göre de halkları birbirine düşüren hâkim millet olan Türkler veya Türk yöneticiler. Oysa, Cumhuriyet öncesinde, Türk veya Kürt kökenli fark etmiyordu, Müslümanlık ‘üstün’ kimlikti ve devlet bu kimliği temsil ediyordu. Tanzimat sonrası resmi planda bu ayrım ortadan kalktı ama fiili olarak devam etti. Tıpkı, laik Cumhuriyet kurulduktan sonra resmi eşitliğe rağmen devam ettiği gibi. Malum, bunlar hâlâ çok ama çok tartışmalı konular, illa kanırtalım demiyorum, ama geçmişe daha serinkanlı bakmak hepimize çok iyi gelecek. Ama tarih tartışması bir yana, öncelikle bugün hâlâ devam eden ayrımcılığı dert edelim, üzerine gidelim.