Loading...
İktidar konvansiyonel medyada bağımsız gazeteci değil devlet memuru gazeteciler, sosyal medyada da eleştirel vatandaş değil itaat eden, biat eden vatandaş istiyor.Hukuk, Türkiye’nin bağlı olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları yok sayılarak alınan kararlar nedeniyle evrensel standartlardan uzaklaşarak keyfi yönetimin ideolojik bir aracı haline geliyor. Uzun bir zaman diliminde yerel ve yüksek mahkeme kararları ile gazetecilik ve basın özgürlüğü için Anayasa’ya rağmen yeni bir sınır çizilmeye çalışıldı ve bunda başarılı da olundu. Bütün bu süreçte alınan mahkeme kararlarıyla gazetecinin haber yaparken, önceliğinin kamunun bilme hakkı değil iktidarı/devleti koruma, iktidarı rahatsız edilmemesini sağlamak oldu. Açıkça iktidar bloku, toplumu bilgilendirme yani kamusal hizmet yapacak medya, gazeteci/lik değil kendi denetiminde bir medya ve gazeteci/lik istiyor. Toplumun neyi bilip bilmeyeceğine iktidarın/devletin karar vermesini istiyor. Bu normal şartlarda ancak otoriter yönetimlerde olur. Neyin haber olup olmayacağını, kamu yararının ne olduğuna iktidar/devlet ya da onun medyadaki komiserleri belirleyecekse bu meslek, gazetecilik değil devlet memurluğu olur. Medyada gazeteci değil devlet memuru istiyor iktidar. İktidarın medya üzerinde oluşturduğu tekel bu yönde bir girişimdir. Bu hedefte büyük ölçüde başarılı olunmuştur. İktidarın kurmak istediği bu tekele direnen eleştirel gazetecilik ise cezalar, yasaklar ile sindirilmeye çalışmaktadır. Bunun için gazeteciler işinden ediliyor, tazminat ve ceza davaları açılıyor. Yetmiyor bir de tutuklanıyor.
Yasakların olduğu ortamda devreye fısıltı gazetesi giriyor. Ve bu gazetenin yaydığı bilgilerin yarattığı maliyet ise herkes için daha yüksek oluyor.SOSYAL MEDYA DA SUSSUN! Medyada kurmak istedikleri hegemonyanın bir benzerini sosyal medya üzerinde kurmak ve toplumun haber almasını engellemek istiyorlar. Yasanın meşhur 29. maddesi ile hedeflenen tam da budur. O madde; “(1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. (2) Suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.” Açıkçası bu madde ile sosyal medya paylaşımları keyfi biçimde bir torbaya konularak cezalandırılmak istenmektedir. Bu maddenin bir anlamda paylaşımları sınırlandıracak caydırıcı bir gücü olacağı açıktır. Görüldüğü gibi burada da hukuk, bir araç olarak kullanılmak istenmektedir. FISILTI GAZETECİLİĞİNİN MALİYETİ DAHA YÜKSEK Özetle İktidar her alanda olduğu gibi gerek konvansiyon medyada gerekse sosyal medyada kendi yaptıklarına, siyasi tasarruflarına eleştiri değil destek istiyor. Konvansiyonel medyada bağımsız gazeteci değil devlet memuru gazeteciler, sosyal medyada da eleştirel vatandaş değil itaat eden, biat eden vatandaş istiyor. Oysa gazetecilik, yani bağımsız gazetecilik sadece kamu yararı için değil, iktidar için de vazgeçilmezdir. Sonuç olarak özgür olmayan gazeteciliğin, devlet memuru gazeteciliğin yazamadığı gerçekler, görülmek istenmese de yazılamasa da gerçek olmaktan çıkmıyor. Aynı şekilde sosyal medyada da eleştirel olanları, gerçekleri yazanları hukuk kullanılarak itaat ve biat ettirmek, vatandaşların düşüncelerini ifade etmesine engel olmak, gerçekleri ortadan kaldırmıyor. Sonuçta ister yazılı ve görsel medyada ister sosyal medyada gerçekleri yazanları hukuk kullanılarak itaat ve biat ettirmek, gerçekleri ortadan kaldırmıyor. Tam tersine bu durumda yani yasakların olduğu ortamda devreye fısıltı gazetesi giriyor. Ve bu gazetenin yaydığı bilgilerin yarattığı maliyet ise herkes için daha yüksek oluyor.