Manşet

İbrahim Kaboğlu son KHK'leri ve tartışılan "sivillere yargı muafiyeti" maddesini değerlendiriyor

Abone Ol
Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu, son yayınlanan KHK'leri ve terör eylemlerini bastıran sivillere yargı muafiyeti öngören 121. maddeyi PolitikYol'a değerlendirdi.  “Darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması” için zaman sınırı nedir? Konuya ilişkin iki düzenlemeden, kamu görevlilerine ilişkin olanı değil, genel bağışıklık öngören düzenleme, iki nedenle yoğun tepki çekti: - “Eylemleri bastırma”; süre sınırı belirsiz. -“Şiddet tekeli” devlete ait olduğuna göre, yurttaşlara verilen yetkinin tehlikeli olduğu. İlkin, “sorumluluk bağışıklığı” öngören iki düzenlemeyi hatırlayalım: - “15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.”(md.37/1,8.11.2016, 6755 sy. Kanun). - "Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/07/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır" (md.37/2, 24.12.2017 ta. ve696 sy. KHK, md.121). -İlk düzenleme, hukuk devleti açısından sakıncalı; çünkü hukuk devleti, görev+yetki+sorumluluk üçlüsüne dayanır. “Karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu” kaldıran düzenleme, yargı denetimini dışlamakta olup, Anayasa’nın amir hükümlerine ve hukuk devleti ilkelerine aykırı. Sorumluluğu tümden kaldıran böyle bir düzenleme, yerindelik açısından tartışılabilir. Yargı yolunun açık tutulması, kamu görevlilerinin karar, görev ve fillerinin “bastırma kapsamında” yer alıp almadığının saptanması için olduğu kadar, Anayasa md. 40’ın uygulanması açısından da gerekli: “Kişinin resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, devletçe tazmin edilir”. -İkinci düzenleme ise, devletin varlık nedeni açısından tehlikeli: “Ülke, insan topluluğu, hukuki ve siyasal örgütlenme” olmak üzere üç ana öğe ile tanımlanan devlet, devlet, “egemenlik yetkisiyle donatılmış bir tüzel kişi”. Devlet egemenliği, ilke olarak kendisine üstün veya kendisiyle yarışan hiçbir örgütlenmeyi tanımaz. “Örgütlü zor kullanma tekeli”, hukuk kuralları koyma, onlara saygıyı sağlama ve bunu resmi olarak örgütlü şekilde yapma yetkilerini kapsamına alır. Devlet tekelindeki zor kullanma yetkisinin kamu görevlilerince kullanılması bile çok istisnai olup sıkı kurallara bağlanmış bulunduğu gibi, sorumluluk ilkesini de ortadan kaldırmaz. Buna karşılık, KHK/696, belirsiz şekilde bütün yurttaşlara şiddete başvurma yetkisi tanımakta. Süre belirsiz… -“Darbe teşebbüsü ve terör eylemleri”, 15/7/2016 ile gerçekleştirilme kriteri ile somutlaştırılsa da, “devamı niteliğindeki eylemler” ve bunların “bastırılması” ne demek? Zaman sınırı ne? Örneğin, OHAL’in sürdürülmesi, darbe teşebbüsünün yarattığı tehlikelerin devamı ile açıklandığına göre, “bastırma” eylemi, bugün de meşru değil mi? Bastırma, hangi yöntemle yapılacak ve hangi silahlı araçlar kullanılacak?: satır, pala, tabanca, tüfek, el bombası, roketatar, vb. Tarih sorunu üzerine yapılan tartışmalar; eğer 15 ve 16 Temmuz ile sınırlı ise, neden tarih belirtilmiyor? …ama Hükümet direniyor Hükümet çevrelerinin düzenlemeyi ısrarla savunmaları ne anlama geliyor? Geçmişten iki örnek, fikir verici: -2008 Anayasa’da üniversitelerde başörtüsüne ilişkin düzenlemeye (sonradan AYM’nin iptal ettiği), “neden kamu görevlilerine veya ortaöğretime ilişkin kayıt konulmadığı” gerekçesiyle eleştirenlere,”öyle bir şey söz konusu değil” şeklinde tepki gösteriliyordu. -Geçen aylarda, müftülere nikah kıyma yetkisi verilirken, yapılan eleştirilere, “imamlara böyle bir yetkinin kesinlikle verilmeyeceği” yanıtı verildi. -Şimdi ise, “bastırma eylemi, 15-16 Temmuz 2016 tarihleriyle sınırlı değil” diyenlere, “hayır sınırlıdır” diyen KHK altında imzası bulunan zevat, birkaç sözcük eklemekten ısrarla kaçınıyor. Başörtüsünde söylediklerinin tam tersini yaptı; imamlara da nikah kıyma yetkisi verdi. Güncel konuya gelince; “darbe girişimi ve terör eylemleri” konusunda, KHK’de yazılmayan, ama sözlü olarak dillendirilen süre kaydına uyma gereğinin hiçbir güvencesi yok…