Türkiye’de; Osmanlı’dan miras kalan, kamu gücüyle elde edilen kaynakları paylaşmak olarak değerlendiren siyaset anlayışı, AKP’nin iktidardan gidişiyle büyük ölçüde tarihe karışacaktır. “Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı.” Dönemin Gen.Kur. Başkanı Org. Memduh Tağmaç’ın, 15-16 Haziran 1970’teki büyük işçi direnişinden sonra siyasal tarihimize geçen sözleriydi. Tağmaç’ın değerlendirmelerinin ardından kısa bir süre sonra, verilen muhtıra ile işbaşındaki Demirel Hükumeti düşürüldü. 1961 anayasasının tanıdığı kişisel hak ve özgürlükler askıya alındı. Aydınlar tutuklandı. İşkenceler ve insan avını anımsatan operasyonlarla, köklü bir anayasa değişikliğine gidildi. Başta İstanbul büyük kentlerde yükselerek meydanlara taşan muhalefet, kuşkusuz emek-sermaye çelişkisi ve sınıf mücadelesinin izlerini taşıyordu. Ancak keskinleşmiş bir emek-sermaye çatışması henüz ülkenin gündeminde yoktu. TRT’nin haber bülteninde okutulan bir askeri muhtıra ile çekilen, Demirel Hükumeti ile askerlerin 1961 anayasasına bakışları neredeyse aynıydı. Aydınlanmaya katkıları inkâr edilemeyecek bu özgürlük ortamından çok rahatsızdılar. Çelişkileri; ülkeyi kimin tam yetkiyle yöneteceği üzerineydi. Belli ki, askerler ve onlara pek de uzak olmayan, Atlantik ötesindeki müttefikimiz, Demirel iktidarının topladığı gücü dengelemek ihtiyacı duymuşlar ve harekete geçmişlerdi. Demirel’in çok yakınında yer alan, dönemin Dışişleri Bakanı Çağlayangil muhtıradan birkaç yıl sonra, İsmail Cem’in yönetimindeki Politika Gazetesinde yayınlanan söyleşisinde; ilginç bir açıklama yaptı. Çağlayangil; liderliğini üstlendiği Milli Nizam Partisinin kapatılmasının ardından, İsviçre’ye gittiğini anımsatarak, Erbakan’ı kimlerin geri dönmesi konusunda ikna ettiklerine bakılmalı, diyordu. Aradan tam 52 yıl geçti: İyi yetişmiş, donanımlı ve gerçekten yurtseverlerden oluşan 68 gençliğinin, askeri yöntemlerle, acımasızca tasfiye edildikleri bir süreçti 12 Mart. Türkiye; aradan geçen yıllar içinde AKP İktidarına kadar en uzun süreni 10 yılı bulmayan iktidarların yönetiminde, önce ekonomik kriz ve ardından iktidar değişiklikleri yaşadı. İç dinamiklerden çok bölgemizdeki gelişmelerin etkisiyle yaşanan, bu süreci yönetmekte -özellikle- sivil siyaset kurumları başarılı olamadılar.
AKP İktidarının toplumsal barışa verdiği şimdiden ölçülmesi son derece güç zararın, ekonomide yol açtığı çöküşün, piyasa deyimiyle “hasar tespitini” yapmak bu aşamada olanaksız.
Alan AKP’nin temsil ettiği siyasal çizgiye kaydı. ABD’nin tasarımı olan BOP ve Eşbaşkanlık söylemlerine bakıldığında, içeride tersinin savunulmasına karşın, tam anlamıyla Batı ve Nato eksenli politikaların izlendiğine hiç kuşku yok. AKP’nin MHP desteği ile üstlendiği rolü sürdürmekte yetersiz kaldığı bu kez ortaya çıkarken, Ukrayna-Rusya Savaşı ile yeniden bölgesel aktör haline gelişi gözlerden kaçmıyor. Rusya ve Ukrayna ile ayrı ayrı sürdürdüğü ilişkiler, iktidara kısa süreliğine geçici nefes aldırsa da ekonomik açıdan, ülkenin sürüklendiği çıkmaz ortada. CHP’nin başlattığı Altılı Masa çalışmalarının; uzun ve zor bir sürecin ardından, Kemal Kılıçdaroğlu’nu CB adaylığına götürmesi de önümüzdeki seçimlerde Türkiye’de bir değişimin yaşanacağını gösteriyor. Değişik görüşlerde ve ideolojik temelde farklı, siyasal partilerin bir araya gelerek aday belirleme sırasında yaşadıklarını düşününce; iktidarı almalarından sonra yaşanacakları şimdiden kestirmek elbette kolay değil. Ancak kesin olan; Türkiye’de önümüzdeki seçimlerin ardından hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı. Bu anlamda en gerçekçi tanımlamayı yapan lider Davutoğlu oldu. “Millet İttifakını; bir siyasal partiler koalisyonu değil, toplumsal barış projesi olarak görmeliyiz.” Gerçekten AKP İktidarının toplumsal barışa verdiği şimdiden ölçülmesi son derece güç zararın, ekonomide yol açtığı çöküşün, piyasa deyimiyle “hasar tespitini” yapmak bu aşamada olanaksız. Ama bir gerçekliğin altını şimdiden çizebiliriz. Türkiye’de; Osmanlı’dan miras kalan, kamu gücüyle elde edilen kaynakları paylaşmak olarak değerlendiren siyaset anlayışı, AKP’nin iktidardan gidişiyle büyük ölçüde tarihe karışacaktır. Not:12 Mart Darbe sürecinde hayatlarını kaybeden başta Üç Fidanımız; Deniz, Hüseyin ve Yusuf bütün arkadaşlarımızı özlem ve saygıyla anıyorum. Nur içinde yatsınlar.