Sayın bakanın söz ettiği Türkiye Modeli’nin en büyük destekçisiyim. Ancak ihracata dayalı büyüme görüşü çerçevesinde ortaya konan politika önerileri herhangi bir heterodoks okulun görüşleriyle paralellik göstermiyor. Hazine Bakanı Sayın Nureddin Nebati’nin “MÜSİAD’ın Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısındaki  “Ortodoks politikaları bir tarafa koyduk. Artık Heterodoks politikalar var” ifadesi benim gibi Heterodoks/post Keynesian okulu anlamaya çalışan bir öğrenci dahil Heterodoks öğreti konusunda benden daha yetkin hocalarımızın da göz yaşı dökmesine neden olduğunu (mutluluk gözyaşı tabii) itiraf edeyim. Elbette böyle olmasını yani ekonomi politikalarının Ortodoks değil, Heterodoks düşünce okuluna dayalı olarak uygulanmasını doğru bir ilerleme biçimi olarak savunurum. Ancak standart Ortodoks kriz reçetelerine benzer standart bir Heterodoks standart kriz reçetesi ve politika önerisi olmadığını peşinen söylemek isterim. Heteredoks okullar kendi aralarında hatta kendi içlerinde bile para yaratımı, birikim-bölüşüm ilişkisi, kamu harcama ve gelirler politikaları gibi pek çok konuda temel uzlaşı içinde değildirler. Bunun sebebi olarak Heterodoks okulların pek çok farklı kaynaktan beslenmiş olmalarını gösterebiliriz. Lavoie (2006) kitabında yer alan sınıflandırmaya göre Heterodoks iktisat okullarını besleyen beş ana kaynağın Marx, Kalecki, Sraffa, Keynes ve Veblen-Galbraiht (Kurumcular) olduğunu söyleyebiliriz. Marx-Ricardo etkileşimi, benzer biçimde Sraffa’nın Ricardodan etkilenmesi ve onu takip edenlerin kendilerini Neo-Ricardian olarak tanımlamaları, Kalecki’nin Marx’dan,  Keynes’in Marshall dan etkilemesi, Kalecki, Sraffa ve Galbraiht ile birlikte dördünün post Keynesian iktisadı besleyen damarlar oldukları düşünüldüğünde durum daha karmaşık bir hal almaktadır. Bu damarlardan yola çıkarak Heterodoks okulları, Marxist, post Keynesyen, Kurumcu-Kurumsal İktisat (Veblen ve Galbraiht),  Yeni Ricardocular. Alman Tarihçi Okulu gibi alt okullara ayırabiliriz. Tabii onlarda kendi içlerinde alt okullara ayırabiliriz. Örneğin Marxian iktisat grinin elli tonu gibi 50 alt friksiyona sahiptir. En azından Klasik Marxistler ve Radikallerin uzlaşamadıkları bir yığın konu bulabiliriz. Benzer biçimde post Keynesyen iktisat örneğin içsel para arzı konusunda uyumcular ve yapısalcılar gibi iki farklı görüşe sahiptirler. Sonuç olarak, hükümetin para-kur ve maliye politikası uygulayabilmek için referans standart diye bileceğimiz Heterodoks öneriler ya da reçete yoktur. Dolayısıyla Sayın Hazine Bakanının bundan sonra Heterodoks politikalar uygulayacağız ifadesi yeterince açık değildir. Bu açıklamanın hangi okulun politika önerilerinin dikkate alınacağını belirten daha derin bir açıklamayla genişletilmesi gerekmektedir. HETERODOKS POLİTİKALAR MARXİAN TOPLUM ANALİZİNDEN, EMEK YANLI POLİTİKALARDAN BAĞIMSIZ DEĞİLDİR Aralarındaki bu çeşitliliğe rağmen Marxist öğreti Heterodoks okulların ortak paydasıdır. Yani bir iktisadi düşünce okuluna Heterodoks diyebilmemizin belki de ön koşulu Marxist düşünceden beslenmiş olmalarıdır diyebiliriz. Nitekim Yılmaz Akyüz çok önemli bir yapıt olan “Sermaye-Bölüşüm-Büyüme” isimli kitabında Keynes’in “Para Üzerine Deneme” kitabında Marx’ın iki kesimli üretim şemasını keşfetme çabasına girdiğinden bahsetmiştir. Benzer bir etkileşimin Veblen ve Sraffa için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Neden bu konuya girdiğime gelince. Heterodoks okulları besleyen ana damar Marxist öğreti olduğuna göre bu yöndeki politikalar sınıf tercihine dayalıdır ve bu tercih emekten yana olmayı gerektirir. Dolayısıyla Hazine Bakanı Sayın Nebati’nin artık Ortodoks değil Heterodoks politikalar var ifadesini MUSAİD gibi işveren örgütünün toplantısında söylemesi ve üstelik onlara yönelik olarak “Siz Yatırım Yapın Sizi Sırtımızda Taşıyacağız” söylemi Heterodoks okulların sınıf tercihleri ile tezatlık göstermiştir. Eğer sayın bakan ve hükümet Heterodoks politikalar tercihinde kararlı ise oldukça somut bir adım atarak hükümete bağlı sarı sendikacılığı kaldırarak emekçi sendikaların güçlenmesi için gerekli Anayasal düzenlemeleri ivedilikle hayata geçirmelidir. Elbette tek tezatlık bu konuda değildir. Hükümetin özelleştirme hamleleri de bir başka tezatlık konusudur. Örneğin elektrik üretim ve dağıtımının özelleştirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesine ait limanların 49 yıllığına yeniden işletme hakkının verilmesi gibi bütünüyle Ortodoks politikalar olan özelleştirme hamlelerinden vaz geçilmesi gerekir. Ayrıca, otoyol, köprü, doğal gaz üretimi ve dağıtımı, hava yolu taşımacılığı gibi kamusal malların özelleştirilmesi bir yana kamu malı-özel mal ayrımına gidilerek kamulaştırılması yönünde adımlar atılmalıdır. Benzer biçimde 24 Ocak 1980 kararlarının dayandığı Monetarist görüşün ürünü ve bütünüyle Ortodoks politika setinin parçası olan vergilerin tabana yayılması ve kontrolsüz sermaye hareketlerinde de vaz geçilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda eğer Heterodoks politikalarda kararlılık varsa, vergi politikasında köklü bir değişikliğe gidilmesi, ücret gelirleri üzerindeki vergi yüklerinin azaltılması ve vergi yükünün zenginler üzerine artırılması elzemdir. Yani 1980 Monetarizminin ürünü olan sermaye sınıfının ödemesi gereken vergilerin halk kitleleri ve emekçiler üzerine yıkılmasına dayalı vergi politikalarından vazgeçilmeli ve vergi yükü yabana değil tavana yayılmalı bu konudaki tezatlık ortadan kaldırılmalıdır. Bir diğer çelişki, Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarının kaynağı olan ve ekonomiyi dışarıya bağımlı kılan kontrolsüz sermaye hareketleri konusundan kaynaklanmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanının kısa vadeli sermayeye karşı olması olumludur ancak sermaye kontrolüne yönelik söylemleri bu duruşu ile çelişkilidir. Üstelik gerçekleştirmek istediği konjonktür karşıtı para politikası kontrolsüz sermaye hareketleri altında olası da değildir. Bu bağlamda Yılmaz Akyüz, Korkut Borotav, Sabri Öncü, gibi oldukça yetkin hocalarımızın sermaye hareketlerine yönelik uyarıları dikkatle incelenmelidir. Çelişkiler listesini uzatabiliriz ancak bu gazete yazısının da bir sayfa sınırı var. Bu sınırlar içinde ve yukarıda sıraladığım çelişkiler altında sayın bakanın Heterodoks politikalar uygulayacağız sözünden neyi kastetmiş olabileceği üzerine biraz zihin jimnastiği yapalım. ASLINDA NE AMAÇLANIYOR OLABİLİR? Böyle bir yorum yapabilmek için son dönem uygulanan para-kur politikaları bağlamında özel sektör döviz yükümlülüğünün kamulaştırılmasını, DTH’ların çözülmesine yönelik olarak kur riskinin kamu tarafından üstlenilmesini, TCMB-Hazine ilişkileri çerçevesinde yapılan uygulamaları ve yukarıda belirttiğim çelişkileri bir bütün olarak ele almak gerekmektedir.  Bütün bunları bir sepete koyduğumuzda ilk akla gelen Sayın hazine Bakanının açıklamasında kastedilen Heterodoks politikaların post Keynesian okulda çıkma oldukları için Ortodoks olarak da nitelendiremeyeceğimiz Modern Para Teorisinin (MMT) önerileri olabileceğidir. Ancak eğer böyleyse bile iki büyük çelişki barındırmaktadır. MMT önerilerini uygulayabilmenin en önemli koşulu kamunun kendi para birimiyle borçlanabilmesidir. Oysa maalesef Türkiye’nin toplam kamu borcunun %60’dan fazlasının dolarize olması MMT ile birinci çelişkidir. İkinci çelişki ise MMT’nin istihdam politikalarına yönelik önerileri ile hükümetin taşeron işçi istihdamını destekleyici uygulamaları arasındaki çelişkidir. Bu durum MMT’nin garantili istihdam önerileri çelişmektedir. Diğer yandan yapılması planlanan geniş bütçe uygulamaları ile sayın bakanın denk bütçe uygulayacağız ifadesi kem mevcut durumla hem de bütçe açığının sorun olmayacağını düşünen MMT ile çelişmektedir. MMT’nin bu konudaki önerilerinin hayata geçebilmesi için TCMB’nin Hazineye bağlanması veya en azından Hazine Avansları uygulamasının yeniden hayata geçirilmesi gerekmektedir. Sayın bakanın konuşmasında sözü edilen Türkiye Modeli ve ülkeye özgü koşulları dikkate alarak politika uygulayacağız görüşünün en büyük destekçisiyim. Ancak burada dile getirilen ihracata dayalı büyüyeceğiz görüşü çerçevesinde ortaya konan politika önerileri herhangi bir heterodoks okulun görüşleri ile paralellik göstermediği düşüncesindeyim. Zira merkez-çevre ülkeler arasındaki ticarette dış ticaret hadlerinin sürekli merkez ülkelerin lehine olması, bunun çevre ülkelerden rant aktarımı ve bir çeşit sömürü olduğu düşüncesine bağlı olarak Heterodoks okulların (özellikle bağımlılık okulunun) temel karşı çıkış noktasıdır. Türkiye ise bu görüşe tamamen zıt biçimde rekabetçi kur adı altında düşük-orta teknoloji yoğun mal kompozisyonuna dayalı ihraç mallarının değerini ucuzlatma politikasını benimsemiş gözükmektedir. Bu uygulamanın yoksullaştırıcı olduğunu daha önceki yazılarımda ayrıca belirtmiştim. Kaldı ki bu uygulamanın bir parçası olarak emek ücretlerinin reel olarak düşürülmesi, ucuzlatılması da herhangi bir Heterodoks okulun önerebileceği politika değildir. Ayrıca sayın bakanın ileri teknoloji yoğun mal ihracatı için özel sektörü desteklemeye devam edeceğiz ifadesi de birçok Heterodoks okul için çelişkilidir. Bu uygulamanın geçmişten beri pek başarılı sonuçlar vermediği de ortadadır. Bu konuda kamu yatırımlarının öncü olması ve stratejik dış ticaret politikalarının benimsenmesi Heterodoks görüşlere çok daha yakın olacaktır. Son olarak sayın hazine bakanının kastettiği Heterodoks politikalar 1986 İsrail hiper-enflasyonunu düşürmeye yönelik uygulanan ve özünde Ortodoks görüşe dayalı hindiyi şoklamak (cold turkey) olarak tabir edilen ve maalesef yanlış biçimde bizdeki ders kitaplarına Heterodoks istikrar politikaları olarak geçen uygulamalar ise bu en büyük çelişki olur. Bu politikaları en çok Heterodoks iktisatçılar karşı çıkar. Ücret-fiyatların dondurulmasına dayalı bu tür tedbirlerin başarı şansı ancak çok yoğun döviz girişine bağlıdır nitekim İsrail o dönem IMF’de 50 milyar Dolarlık bir kaynak sağlamıştı. Ayrıca bu tür tedbirler bize de yabancı değildir. Gerek 24 Ocak 1980 kararlarında gerekse 5 Nisan 1994 kararlarında ücret-maaş çapası denenmiş ve başarılı olunamamıştır. Son söz; Heterodoks diye cold turkey uygulayıp stagflasyona neden olmayalım. Esen kalın.