Yurttaşların eşit haklara sahip olduğunun, liyakate göre yönetimin yasayla da uygulamayla da ispatı; özgürlüğün, kalkınmanın, anayasal devletin, demokratik siyasetin öncül efektidir. 2022 KPSS’deki şaibe iddialarının ardından iki oturum iptal edildi, gelecek oturumlar ertelendi. ÖSYM’nin diğer sınavları için tartışmalar sürüyor. Sınavda tek soru bile çok önemli. Hak gaspı kabul edilemez. Peki bu hak ve hakkın içeriği nedir? Öncelikle belirtmek gerekir ki, Anayasa m. 70’in başlığı “Kamu Hizmetlerine Girme Hakkı”: “Her Türk kamu görevine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.” İnsan Kaynakları Yönetimi’nde liyakat, görevi başarıyla uygulama gücü olarak nitelendirilmektedir. Liyakat doktrinde, “bilgi, görgü ve diploma”yı esas alan bir anlayış mahiyetiyle de tanımlanmaktadır. Ayrıca, liyakat hak ve ödev dilinde; Latince kazanmak, hak etmek anlamına gelen mereo kökünün, Yunanca güç, iktidar anlamına gelen kratia sözcüğü ile birleşiminden meritokrasi olarak belirtilmesiyle ve bu kavramın ilk kez 1958’de yayımlanan, sosyolog ve politikacı Michael Young’ın “Meritokrasinin Yükselişi” kitabında zikredilmesiyle evrilmiştir. Fırsat eşitliği ilkesine göre liyakatın esasları ilk defa 18. yüzyılın ilk yarısında Almanya’da Prusya Kralı II. Friedrich tarafından konulmuş, devlete girişte öğrenim ve sınav usulü kabul edilmiştir. Ehliyetin esas tutulması ve liyakat ilkesi yöneticilerin politik atamalara karşı korunması ve bürokrasi kalitesinin arttırılmasını temin eder. Nitekim tarihçilerin vurgusuyla, liyakat sistemine uyulan Osmanlı Devleti’nde ne zaman ki iltimaslar başlamışsa o zaman sistem de işlememeye başlamıştır. Akabinde cereyan eden sürecin getirdiği 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanı’nda; Osmanlı tebaasından olanların hangi din, mezhep, ulustan olursa olsun, kabiliyet ve ehliyetlerine göre, yürürlükteki mevzuat gözetilerek kamu hizmetlerine girmelerinin serbest olması esası getirilmiştir. Fermanın bu hükmünün temelinde ise, 1789 Fransız Devrimi’nde yayımlanan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 6. maddesindeki “tüm yurttaşların memurluğa girme hakkının olduğu, yurttaşların kamu hizmetine girmede yetenek ve nitelik dışında herhangi bir ayrıma bağlı tutulamayacağı” şeklindeki ilkenin yer aldığı belirtilir.  ÇAĞDAŞLIK VE HAK MEKANİZMALARI Çağdaş gelişmeleri yakalayan bir ülke, “insan hakları - katılım - demokrasi” değerleriyle yönetilir. Siyasal - yönetsel karar düzeneğinin yaygınlaşması, saydamlaşması, demokratikleşmesi; etkililiği ve adaleti sağlar. “Her aşamada demokrasi” kuralı, liyakata göre seçilen ve ilerleyen kamu görevlilerini de kapsar. Nitekim tebaadan toplum, kuldan yurttaş yaratan Cumhuriyet’in en büyük başarılarından biri liyakatten hukukun üstünlüğüne kadar normatif değerlerde sosyal mutabakat sağlayarak, “biz bilinci”nde değerli adımlar atmış olmasıdır. Belirtmeliyiz ki toplu yaşam, idareden kamu yönetimine sahiplenme duygusunu da içerir. Böylelikle, hakların gerçeklik kazanmasına güven, haklara sahip çıkmaya ivme kazandıracak mekanizmaları da geliştirir. Devlet inşası tutarlılık ve düzen ereğiyle kodlanmış siyasi mantık ile mümkün olur. Max Weber’in söyleminde, bürokraside liyakate dayalı bir istihdam ve terfi sistemini kurumsallaştırmak; devlet kapasitesini artırır. Yargı ve bürokraside devlet kapasitesine bağlı tarafsız kurallar, yöneticilerin ve siyasetçilerin yasaları istedikleri gibi kullanma güçlerini sınırlar.  Devlet kurumlarını denetleme bilinci ve aynı şekilde devleti daha fazla kapasite geliştirmeye yönlendirmek geleceğin düşünce anahtarıdır. Kabul ve atamalarda tam liyakat; kökü tarihte olan tam hesapverilebilirlik ve nesnel ilkeler gereğidir. Devlet kapasitesi ve verim artışının önkoşulu; devlet yönetiminin gayrişahsi eksende, belirli normlar ve belli doğrularla işlemesidir. 2005 Dünya Bankası raporuna göre: “Mevcut kamu idaresi kuralları liyakat temelli bir istihdam, görevlendirme, yükseltme, yaptırım ve ödül sistemi öngörmektedir. Mesele çoğu kez sistemi yürütecek kişilerin orada olmaması olarak öngörülüyor. Toplumun bölünmesi, kutuplaşması değil, ortak geleceğin bir arada inşa edileceği gerçeğini şuurla seçmek hasıl olursa demokrasi geçerli olacak.”
Devlet kurumlarını denetleme bilinci ve aynı şekilde devleti daha fazla kapasite geliştirmeye yönlendirmek geleceğin düşünce anahtarıdır. Kabul ve atamalarda tam liyakat; kökü tarihte olan tam hesapverilebilirlik ve nesnel ilkeler gereğidir.
SOMUT VAKA, GERÇEKLİK, YARGI 2018’den bu yana olan tüm sınavların mercekten geçirilmesi söz konusu iken; yönetim bilimine uygun, hesapverirliğin esas alındığı bir sistem tasarımının ve bu tasarımda her işlem ile kararın denetime tabi olması gerektiğinin altını çizelim. Somut olayda önemli bir husus da incelemenin Devlet Denetleme Teşkilatı tarafından gerçekleştiriliyor olması. Bürokrasideki haklı şüphelerin giderilmesi için gereken “denetleme” hususu devletin tüm kademelerinde sadece a posteriori - sonradan denetim değil, a priori - önceden denetim çerçevesinde ciddiyetle ele alınırsa anlamlı olacak. Bürokrasisi, yargısı, iktisadi ve sosyal programları ile modern devletin izleme, düzenleme ve denetleme mekanizmalarında öngördüğü adalet, güvenlik, açıklık; bir politik kültür ve zihniyet meselesidir. Bu bağlamda; tam hesapverirlik ve açıklık öncelenerek, kamu görevlilerinin suçlarında idari amirlerinin ve kendi kuruluşlarının soruşturma izni vermesi şartının gerekmediği bir hukuk düzeni, demokratikleşmede mühim bir yön belirleyici olacaktır. İnsan kaynakları ve iletişim örgütlenmelerindeki çerçevelerin hızla değiştiği dünyada, sivil toplumun gerçeklikle bağı çok önemli. Bu nedenle, tam da seçim sathı mailinde, yeni iktidarın belirlenmesinde genç seçmenin çok etkili olacağı göz önünde bulundurulursa bahsi geçen skandal, kritik bir dönemeç potansiyelini taşımakta. Gerçeklik bilincinin toplum yaşamı için önkoşul olduğu söylenirse tüm bir sınav sistemini içeren yanılgı; toplumun gerçekle ve birbiriyle ortak yaşamındaki bilgi meşruiyetini ve güven düzenini sorgulatacak etkidedir. Kamusal etkileşim bütününde; toplumsal yaşamın kurallarına yönelik ve 85 milyonun gereksinimlerini karşılayan bir devlet, nizam, yönetişim, adalet anlayışı bugünün normatif hedefi olmalıdır. Yurttaşların eşit haklara sahip olduğunun, liyakate göre yönetimin yasayla da uygulamayla da ispatı; özgürlüğün, kalkınmanın, anayasal devletin, demokratik siyasetin öncül efektidir.