AK Parti yüzde 34.3 oy ile Meclis’in yüzde 65’in üzerinde çoğunluk elde etti. Bu partinin başarısından değil, seçim sisteminin bir sonucuydu. Diğer partiler yüzde 10’un alında kalınca bu sonuç çıktı.Eğer parti tüzük ve program ilk günden ihlal edilirse, yarın öbür gün başınıza gelecekleri düşünün. Benim itirazım sonrasında toplantıya 2.5 saat ara verildi. Sonuçta kongrede var olan herkes eşit hakka sahiptir. Bunların arasında öncelik sonralık yoktur. Ehliyet liyakat neyi gerektiriyorsa, tüzük neyi gerektiriyorsa o, ortak akılla yapılacaktır. İLK KONGREDE ANTİDEMOKRATİK TAVRI GÖRDÜK Sonra… Sonunda bizim dediğimiz oldu. Çarşaf liste uygulandı ve MKYK belirlendi. Ben de listeyi delerek yönetime girdim. Sonrasında beni genel sekreter olarak MYK’ya da aldılar. Şimdi geriye dönüp baktığımda Tayyip Bey’in o tavrı bugünkü partiye dönüşmesinin belki de ilk işaretlerinden biriydi. Nitekim MKYK, MYK toplantılarında bu tür antidemokratik denecek yöntemlere çok başvurdu Tayyip Bey. Ama parti program ve tüzüğü oldukça evrenseldi… Öyleydi ama önemli olan yazılanlar değil uygulamaydı. Evet parti programının referans noktası evrensel değerlerdi, ortak akıldı. Hatta ben, parti içi demokrasi hakem kurulu kurulması önerisini getirdim. Çünkü demokrasinin hem parti hem ülke içinde derinleştirilmesi ve genişletilmesi lazımdı hem de fazlasıyla. Bu kurul hem iller hem genel merkez düzeyinde olsun genel başkanlara karşı bağımsız ve tarafsız davranacak bir kurul olacaktı. Bu kurulun başkan ve üyelerinin milletvekili adayı olamayacaklarını da tüzüğe yazdık. Kurulun ilk başkanı rahmetli Burhan Kuzu’ydu. Kuzu buna rağmen aday olmak istedi. Bana “aday olamamanın insan haklarına aykırı olduğunu” söyledi. Ben de ona “madem aday olmak istiyorsunuz, kurul başkanlığından istifa edin, yedekler gelsin” dedim. Burhan Kuzu hem kurul başkanı olarak kalmak hem de aday olmakta ısrar etti. Ve Tayyip Bey’le görüşerek bunu sağladı. Gördüğünüz gibi mesele tüzük, program değil uygulama. APOLETİM OLMASIN YETER Kİ ÖZGÜR OLAYIM Peki 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidar olmasından sonra? Seçimlerden sonra bir değerlendirme toplantısı yapıldı. Herkes Tayyip Bey’e bir anlamda yaranmaya çalışıyor. Siz olmasaydınız seçimde bu başarıyı elde edemezdik, iyi ki başımızdasınız vs. Yani yağcılık, yalakalık yapıyorlar. Konuşanların bir kısmı listenin seçilemeyecek bir yerde olduklarını düşünüyorlardı, seçilmiş olmanın vermiş olduğu bir ifadeyle bunları ortaya koyuyorlar oysa gerçek böyle değil. Nasıl? AK Parti yüzde 34.3 oy ile Meclis’in yüzde 65’in üzerinde çoğunluk elde etti. Bu partinin başarısından değil, seçim sisteminin bir sonucuydu. Diğer partiler yüzde 10’un alında kalınca bu sonuç çıktı. Ben bunları açık biçimde söyledim toplantıda. Sözüm bittikten sonra Tayyar Altıkulaç beni tebrik etti. Hüseyin Çelik, “Abi sen bunları nasıl söylüyorsun, sen bakan olacak isimlerdensin” dedi. Ona “Ben bakan olmayı değil sözümü özgürce söylemeyi tercih ederim” dedim.
Bugün aslında partiden, ortak akıldan çok bir insanın iki dudağına girmiş bir yapıdan söz etmek gerekiyor. Ama dedim ya bunun ilk işareti sürecin en başında vardı ne yazık ki. Buna zamanında güçlü biçimde, yeterince itiraz edemedik.Ne yazık ki siyasette, yükselme uğruna insanlar düşüncelerinden, doğruların çok fazla taviz veriyorlar. Bu da siyasetin kalitesini düşünüyor. Şu da bir gerçek ki, herkes normal zamanda demokrattır. İnsanlar hiç sınanmayacaklarını zannediyorlar. Ama öyle değil. Siz bu sınavı çok verdiniz… Evet mesela iktidar olduktan hemen sonra 1 Mart Tezkeresine giden süreç. Ben o süreçte düşüncemi açık açık söyledim ve tezkereye açık bir şekilde çıktım. Bunun parti içi yönetimde tartışması uzun uzun anlatmak gerek. Dahası parti yönetimi ve parti grubunda yanlış bilgilendirme ile tezkerede evet oyu fazla çıktı ama bilgi yetersizliği nedeniyle tezkere geçmedi. İyi ki geçmedi. Ama ben o süreçte düşüncelerimi, açıkça söyledim. Bu açıdan içim rahat. ŞİMDİ 3 DEĞİL “6 Y” VAR Peki bugünkü AK Parti? Bugün aslında partiden, ortak akıldan çok bir insanın iki dudağına girmiş bir yapıdan söz etmek gerekiyor. Ama dedim ya bunun ilk işareti sürecin en başında vardı ne yazık ki. Buna zamanında güçlü biçimde, yeterince itiraz edemedik. Biz 3 Y yani yoksulluk, yasaklar ve yolsuzluklara karşı 3 Y ile yani Yasama, Yürütme ve Yargı ile mücadele edecektik. Ama bugün ortada ne yasama var ne yürütme ne de yargı var. Mücadele edeceğimiz 3 Y’ye 3 Y daha eklendi. Onlar da yandaşlar, yobazlar, yozlaşmadır. AK Parti’yi farklı dönemlere ayırarak anlama çabaları var. Kimileri bu tarih için 2007 diyor, kimi 2010 diyor. Hayır bugünün ayak sesleri daha önce vardı. Bugünün ayak sesleri 1 Mart’ta vardı, bugünün ayak sesleri vardı partinin kuruluşunda vardı. TAYYİP BEY HEP AYNIYMIŞ Peki kendinizi sorumlu hissetme noktasında duygularınız nedir? Ben kendi kendime kınıyorum, nefis mücadelesi yaptığım zaman bunları gördüğümü görüyorum bunlar karşısında sözümü yükselttim. O zaman daha fazla, daha etkili biçimde yükseltmemiz gerektiğini de biliyordum. Evet, isterse hiç kimse yanımızda olmasın. Tek başınıza kalın hiç önemli değil. Yani iş çokluk, çoğunluk meselesi değil. İş hak meselesi. Zaman zaman doğru yolda olma meselesi değil hep iyi yolda olmak lazım. Bu dönüşümü sadece 2007 ile 2010’la sınırlandırmak doğru değil. Bakın mesele parti tüzüğünün ve programının demokrat olması yetmiyor. Mesele bunlara uymak. Şunu unutmam; bir gün tuttu bir toplantıda bana, “eşime hakaret ettiniz” dedi ve ekledi: “bu CHP’lilerin soyları bereketsiz”. Ben bunu duyunca felç oldum. Çünkü ben aileden CHP’liyim. Benim siyasetime, siyasete girmemi ailem istemedi. Ben bunu duyduğumda felç oldum ve hastaneye kaldırıldım. Bir süre sonra Mehmet Ali Şahin ziyarete geldi. Ona dedim ki, “bu konuşmalarına dikkat etsin” dedim. Şahin, “Abi dedi, hep böyleydi zaten. Geldiği tedrisat neyse öyle davranıyor.” dedi. Yani Tayyip Bey hep aynıymış. DEVLET REHBERİ ALT ÜST OLDU Şimdiki sistem, siyasi anlayış ve siyaset yapma tarzı ile AK Parti’nin gelecekteki şansını nasıl görüyorsunuz? AK Parti topluma bundan sonra ne verebilir? Burada en büyük sınav seçmenin. Seçmenin de kendisini kınayabilmesi lazım. Kendisini test etmesi lazım. Bugün Türkiye her alanda sorunlar yaşıyor ve bu tablonun sorumlusu AK Parti yönetimi. Bu durumda seçmenin şunu sorması lazım; Eğer AK Parti bu sorunları çözmeyi vaat ediyorsa, bu sorunları ortaya çıkaran kim? 20 yıldır iktidarda olan hangi parti? Sorunlar bugüne kadar neden çözülmedi? Sonuçta iktidarın menfaatleri ülke çıkarı ile bağdaşıyor mu? Bağdaşmıyor mu? Dün neyi söylüyorlardı? Bugün neyi söylüyorlar? Seçmen bunlara bakmalı. Bu sorular çoğaltılabilir. Seçmenin bu sorulara açıklıkla cevap vermesi gerekiyor. Bakın bu dönemde devletin rehberi alt üst oldu. Nuri Tortok’un “Devlet Rehberi” diye bir kitabı var. Orada kurumlar, kurumların, yöneticilerin sorumlulukları var. Bugün devlet rehberi alt üst oldu. Sistem yok edildi. Mesele kişiler değil, sitemdir, yapıdır. Bu alt üst edildi bu iktidarla. Bugün KHK ile işten atılanlar, iktidarı eleştirenlerin suçlanması vs. bunlar kabul edilemez. Kötü yönetimlerin biz özelliği de harçların haraca dönüşmesidir. Mesela 1999 depreminde Deprem vergisi geldi ve süreli olacaktı. Ama bugün hala devam ediyor. Ne yazık ki, bu tür olağanüstü durumlar istisnalar bir kerelik diye gelir kötü yönetimde hep devam eder. Bir kerelik diye gelen birçok vergi, bugün kalıcı hale geldi. Bunlar kötü yönetimin eserleri. Bakın iktidarın yaptığı pek çok şey daha doğrusu yapmadığı pek çok şey Yüce Divanlıktır. YÜCE DİVANLIK HUKUKSUZLUKLAR VAR Ne demek bu efendim? Anayasa Mahkemesi Kararlarına yerel mahkemeler uymuyor, AİHM Kararları uygulanmıyor. Türkiye’de mahkeme kararları kurumlar tanımıyor uygulamıyor. Bütün bunlar Yüce Divanlık işlerdir. Çünkü bu hukuki kararların uygulanması, sistem işlediğinde sistemin işlediğini ortaya koyan şeylerdir. Bakın 24 Nisan 2004’te Bilgi Edinme Hakkı devreye girdi. Peki bu yeterince işliyor mu? Buna evet cevabını vermek mümkün değil. Nitekim Türkiye bilgi edinme hakkını, çevreye saygıyı düzenleyen Aarhus Sözleşmesi’ni 2001’den beri imzalamamakta direniyor. Türkiye dışında bu sözleşmeyi imzalamayan iki ülke var. Bunlar Andorra ve Rusya. Açıkçası iktidar gündemi belirleme gücünü kaybetti. Söylemlerinde ise inandırıcılığını yitirdi. Muhalefet iktidarın kurduğu negatif dilin tersinden gündem belirliyor. Tayyip Bey’in ne yapacağını anlamak mümkün değil. Biz “çevre mevre, çevrecinin daniskasıyım, yeşilin hastasıyım diyen başbakanlar” gördük. Demokrasinin sandıktan ibaret olmadığı gibi çevrecilik de yeşili sevmekten ibaret değildir. Acaba dünyada kuvvetler ayrılığını benimsemiş hangi parlamento mahkeme kararlarının bakanlar kurulu tarafından sonuçsuz ve etkisiz hale getirilmesine göz yummuştur? Bunlar Yüce Divan’lık suçtur. TBMM’de çevre hakkı ihlali nedeniyle hiç bakan ya da bakanlar kurulu hakkında gensoru verildiğini gördünüz mü? Bu seviyeyi, mahkeme kararlarına saygısızlığı gösteriyor. Bu, toplam demokrasi ayıbımızdır. Mesela büyük projeler var. Ödeme garantili projeler. Bunların maliyetini bilgi edinme kapsamında öğrenebiliyor muyuz? Hayır. Neymiş sır. Sır varsa orada karanlık var, suç vardır. Ve sırların sırrı dökülmedikçe Türkiye bilgi edinmeye ulaşamaz. TAYYİP BEY ADAY OLMAMALI AK Parti’nin kendini değiştirmesi ne kadar mümkün? Bakın siyasette paralellik ilkesi vardı. Nasıl geldiyseniz öyle gidersiniz. Biz AK Parti’yi kurduğumuz zaman Tayyip Bey’in avantajı İstanbul’da kazandığı güven önemli oldu. Güven, hayatın en önemli unsurudur. Güven, barışın her türlü insan haklarının da teminatıdır. AK Partinin programını yazarken en önemli sermaye güvendir dedik. Bugün o güven kaybedilmiş durumdadır. Eğer güven duygusunu kaybettiyseniz yasaklarla, yoksullukla, yolsuzlukla, mücadele edemezsiniz. Ehliyeti, liyakati ön tarafa getiremezsiniz. Yandaşlar, yobazlar, yozlaşma alıp gider. Gemiyi Z kuşağı da kurtarmaz. Bugün Tayyip Bey de AK Parti de bir tükenmişlik içindedir. Bugün emaneti teslim alanlar ilelebet var olacağını sanıyor. Oysa bugün varsınız, yarın yoksunuz. Bunu söylemek işin tabiatı gereği. Her nefis ölümü tadacaktır; her iktidar da muhalefeti tadacaktır. Gerekirse meclis dışında kalmayı da tadacaktır. Açıkçası iktidar gündemi belirleme gücünü kaybetti. Söylemlerinde ise inandırıcılığını yitirdi. Muhalefet iktidarın kurduğu negatif dilin tersinden gündem belirliyor. Tayyip Bey’in ne yapacağını anlamak mümkün değil. Bu noktada iktidardan medet ummak yanlış. AK Parti için süre doldu. Halk geçmiş zamanda iktidara oy vermiş olabilir ama iktidar bu süreçte sürekli güven kaybediyorsa bunları dışarıda aramanın hiçbir anlamı yok. Rakamları okuyabilmek yeterlidir. Her şey ortadadır. Ne ile pompalarsanız pompalayın güven vermezseniz o pompalar hiçbir işe yaramaz, lastik şişmez, o araç yürümez. İnsanlar muhalefette sınanmaz, insanlar iktidarda sınanır. İktidarda yeterince süre verildi. Bir mühlet daha var. Tayyip Bey bunu kullanıyor. Tayyip Bey bu mühleti kullanacaksa işin aslına uymalı. Ama yapmış oldukları bundan sonra yapacak olduklarının da teminatıdır. Biz umuda yolculuk etmek istiyoruz. Bu hepimizin hakkıdır. Çoluğumuzun çocuğumuzun hakkıdır. Bakın şunu açıkça ifade edeyim; bugün Tayyip Bey’in yapacağı en iyi iş, şüphesiz ki artık ayrılmaktır, aday olmamaktır. Şu anda 6’lı masanın en başta Kılıçdaroğlu’nun sorumluluğu nezaketini koruması ve kendi nefsine de hâkim olmasıdır. Tabii diğer liderlerin de. Özellikle de iktidar tarafından gelen tahriklere kapılmasınlar. Tayyip Bey aday olmamalı dediniz. Bunun nasıl bir faydası olabilir? Geleceği bilmek bize mahsus bir şey değil. Ama durum etki değerlendirme analizlerini yapmak, düşünmek bizim görevimiz. Tayyip Bey bu süreçte sınıfta kaldı. Artık ders tekrarına gerek yok. Zaman kaybıdır. Bu işten ders almak gerekir. Bu işten ders alması gereken Tayyip Bey’e oy verenlerdir, Tayyip Bey’in kendisidir. Peki muhalefeti genel olarak nasıl buluyorsunuz? Türkiye’de muhalefetin çabasını önemsiyorum. Özellikle muhalefet partilin başta 6’lı masada bir arada durmalarına. Ama ben o masanın genişlemesinin Türkiye’nin hayrına olacağını düşünüyorum. Belki koşullar açıktan 6’lı masanın genişlemesine engel gibi görülebilir ama masa görünürde 6’lı olsa da özellikle Kemal Bey’in başta Mithat Sancar olmak üzere diğer muhalefet partileri de görüşmesini önemli ve gerekli buluyorum. Hatta Ak Partililerle de görüşülmesini öneriyorum. Çünkü orada da her şeye rağmen ülkesini düşünen insanlar var. Ki 6’lı masada Temel bey önemli bir isimdir. Davutoğlu ve Babacan deneyimlidir. Meral Akşener’in tecrübesi vardır. Bence bu birliktelik Türkiye için umuttur. Şu anda 6’lı masanın en başta Kılıçdaroğlu’nun sorumluluğu nezaketini koruması ve kendi nefsine de hâkim olmasıdır. Tabii diğer liderlerin de. Özellikle de iktidar tarafından gelen tahriklere kapılmasınlar. Onları kendi söylemleriyle baş başa bıraksınlar. İnsanın aleyhine en önemli tanık kendileridir. Kendi beyanlarıdır. Muhalefet, Tayyip Bey aday olsun veya olmasın onun gündeminden gitmemeli. Şunu görmeli muhalefet, toplumda büyük bir güven bunalımı var, bu güven bunalımını yenmek lazım, bunu yenersek yoksulluğu da yolsuzluğu da yasakları da beraberinde ortadan kaldırırız. Bunun için güvene dayalı bir sistem oluşturmak gereklidir. Eğitimden hukuka, ekonomiden sağlığa kadar tüm alanlarda güven en önemli unsurdur. Tüm bu unsurlar birbirine bağlıdır. Bu halkalarının birisinin zayıflığı sistemin çökmesine yol açar.
Siyaset ne kadar güçlü olursa partisinden bağımsız olarak milletvekilleri o kadar güçlü olur. Kürt sorununu çözmek istiyorsak önce o bölgeden seçilen milletvekillerini güçlendirmek gerekiyor.Bir de muhalefetin yapması gereken sadece muhalefetteki partilerle değil, demokrasi talep eden STK’larla da, kanaat önderleri de işbirliği yapması gerekiyor. İstanbul Politikalar Merkezi, Denge ve Denetleme Ağı, Nesrin Nas, Ahmet Türk ilk aklıma gelenler. Ki 6’lı masanın bu noktada en büyük şansı Kemal Kılıçdaroğlu’dur. O bu tür diyalogları kuracak vizyona ve kişiliğe sahiptir. Başka eksiği var mı 6’lı masanın? Hızla bir etik ve ahlaki kurallar belirlemeli ve bunu yazılı teminat almaları gerekiyor. Belki yazısız olarak aralarından anlaşmış olabilirler ama bunu kamuoyuna deklere etmeleri yararlı olacaktır. Ve o etik kurallara uygun davranmak durumundalar. HDP ÖZGÜRLEŞİRSE TÜRKİYE ÖZGÜRLEŞİR Peki HDP hakkında ne söylersiniz? Bakın siyaset ne kadar güçlü olursa partisinden bağımsız olarak milletvekilleri o kadar güçlü olur. Kürt sorununu çözmek istiyorsak önce o bölgeden seçilen milletvekillerini güçlendirmek gerekiyor. HDP’nin özgürleşmesi Türkiye’nin özgürleşmesidir. Türkiye’nin katma değerine değer katmasıdır. Türkiye’de onlara değer katar, onlar da Türkiye’ye değer katar onlar da insanlara insanlığa değer katar. Tüm muhalefetin ortak hareket etmesini savunuyorsunuz… Ortak hareket değil. Var olan durumun etki değerlendirmesini yaptığınız zaman ne yapmanız gerektiğini göreceksiniz. Şu anda şartlar belki o masanın genişlemesine müsaade etmeyebilir. Genişlemesine müsaade etmese de HDP ile diğer muhalefet partileriyle diyalog önemli olacaktır. Ki Kılıçdaroğlu’nun tutum ve davranışları belli bir konuda açılıma da katkıda bulunmuştur. Bu katkı sadece ona değil Tayyip Bey’e de bir katkıdır aslında… TÜRKİYE’NİN AFFA VE BARIŞMAYA İHTİYACI VAR Türkiye’nin neye ihtiyacı var? Açıkça ifade edeyim ki, Türkiye’nin bir af müessesesine ihtiyaç var. Af ve yeniden yapılanma, yeninden inşa. Yani af dediğimiz hadise mutlak suretle her suç işleyenin affı değil. Bireyin bireye karşı işlediği suçlarda değil ama bireylerin devlete karşı işlediği ya da devletin haklarını ihlal ettiği bireylere karşı yaptığı ihlallere karşı toplumsal uzlaşmayla bir affa, barışmaya yeniden kucaklaşmaya ihtiyaç var. Bu biraz CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Helâlleşme çağrısını andırıyor… Amaç olarak benzer olabilir ama ben daha kurumsal bir işleyişten bahsediyorum. Dahası yeni bir inşadan, devlet rehberini yeninden kurmaktan. Mesele Türkiye AİHM en çok davası bulunan ülke ve oradan çıkan hak ihlalleri paraları halkın cebinden alınan vergilerle ödeniyor. Son yıllarda bu davalarda çok fazla artış var ve bunun maliyeti önümüzdeki yıllarda Türkiye’ye ekonomik olarak ağır maliyeti olacak. Bu yüzden bir affa ihtiyacımız var. Ki Kılıçdaroğlu’nun helâlleşme çağrısı ve bu kapsamda ziyaretleri de önemlidir. HELÂLLEŞME ÇAĞRISI ÖNEMLİDİR Neden önemli? Çünkü yukarda af olarak ifade ettiğim şey esasında toplumun helâlleşmesi. Toplumun kendi içindeki farklılıklarla barışması lazım. Yani barış, barış esas olmalı. Helâlleşme bu yolda önemli bir çağrıdır. Ki Kılıçdaroğlu da bu süreçte Türkiye için önemli adımlar atmakta, atmaya devam etmektedir. Nasıl İstiklal Savaşı bir barışla sonuçlanmışsa, içinden geçtiğimiz dönemin sonunda da bir barışma ihtiyacımız var. Türkiye Kürt-Türk, Alevi-Sünni ayrımları artık miadını doldurmuş olmalı. Ki yakın zamanda Temel Karamollaoğlu’nun Kılıçdaroğlu’nın Alevi kimliği ile ilgili açıklaması çok önemlidir. Hangi açıdan önemli? Hepimiz biliyoruz ki, Kılıçdaroğlu’nun Aleviliği onun aday olması önünde engel görülüyor. Ya da öyle bir algı yaratılmak isteniyor. Ancak Temel Bey’in bunun tersi yönde açıklaması çok önemlidir. Ne olacak Alevi olsa? Temel Bey’in geldiği siyasi gelenek, şu andaki 6’lı masa içindeki dengeleyici rolü, oyundan çok daha önemlidir. Temel Bey de Kemal Bey’in kimliğini siyaseten önemsiz olduğunu söylemesi bu açıdan önemlidir. Bu aralarındaki güveni göstermesi açısından da önemlidir. Bir konuyu daha açıklayayım… KILIÇDAROĞLU KAYITDIŞI EKONOMİ UZMANIDIR Buyrun… Bakın burada aday konusunda spekülasyon yapmayı doğru bulmam. Ama ben Kılıçdaroğlu’nu iyi tanırım. Kılıçdaroğlu ile biz 4-5 program yaptık TV’de. Ve o programa müdahale edildi ve program bitirildi. Ki bunu Kılıçdaroğlu’nun bildiğini sanmam. Ama kendisinin önemli biz özelliğini öyleyeyim. Kılıçdaroğlu’nun 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmasında özel ihtisas komisyonunda, kayıt dışı ekonomi ihtisas komisyon başkanıydı. Bunu Kılıçdaroğlu’da söylemez, kullanmaz, CHP’lilerde bilmez. Yani Türkiye’de kayıt dışı ekonomiyi en iyi bilen kişi Kılıçdaroğlu’dur. Bilimsel olarak çalışmıştır, araştırmıştır. Ki söyledim 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonuna girin Kılıçdaroğlu’nun danışman olduğu raporu görürsünüz. Türkiye’de kayıt dışılık ekonomide vardır, siyasete var, dinde var her şeyde var. Kayıt dışılığın en önemli isimlerinden biri Kılıçdaroğlu’dur. Son günlerde YSK ile ilgili seçmen kütükleri tartışmayı hatırlayın. Kılıçdaroğlu bu konuda bir şey söylüyorsa, bilmeden, elinde belge olmadan söylemez. Gerekirse de kanıtlar. Çünkü kayıtdışılık konusunda uzman olan isim Kılıçdaroğlu’dur. Bürokrasiyi en iyi şekilde bilen değerlendirebilen isimdir. Ki Kılıçdaroğlu’nun bu tutum ve davranışını Demirel görmüştür, Özal görmüş ve değerlendirmiştir. MUHALEFET DOĞRU YAPIYOR Muhalefetin açıklaması gerekli mi bu aşamada? Gerekli değil. Ben aday açıklama konusunda 6’lı masanın tutum ve davranışlarını doğru buluyorum. Adaya seçim süreci işlemeye başladıktan sonra açıklanır. Her işin bir süreci vardır. Türkiye’de olmayan bir iş, süreçler bakanlığıdır. Şu anda adaylıklarla ilgili her açıklama spekülasyondur. Seçim süreci işlemiyor, o yüzden 6’lı masanın aday açıklamasına, aday konuşmasına gerek yok. Ki ben aday konusunda 6’lı masaya güveniyorum. Ki adaylık konusunda isim önemli değildir. İlkler, hukuk, sistemi yeniden kurmak daha önemlidir. Seçilecek isim topluma güven verecek, tecrübeli, devleti bilen biri olacaktır.
Editör: TE Bilisim