Hedefimiz örgütsel kapasitemizi arttırmak
CHP’nin Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı Doğu ve Güneydoğu Koordinatörlüğü (Doğu Masası) çalışmalarının hedefinin “örgütsel kapasiteyi arttırarak, bölgede kalıcı hale gelmek ve insanlarımızın sesi olmak. Bu açıdan isimlendirmeye takılmak doğru değil” dedi.
Türkiye zor bir süreçten geçiyor. Peş peşe yaşanan doğal afetler ülke olarak canımızı çok yaktı. Rize ve Van’daki sel felaketi, başta Ege ve Akdeniz olmak üzere ülke genelinde çıkan yangınlar hepimizi derinden etkiledi.
CHP’nin Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı bu hafta başında yangından en çok etkilenen bölgelerden biri olan Manavgat’taydı. Salıcı ile Manavgat’ta gördüklerini ve sorumlusu olduğu Doğu ve Güneydoğu Koordinatörlüğü’nü (Doğu Masası) konuştuk.
Salıcı, Doğu Masası’nın hedefinin Kürt sorununun çözülmesi olmadığını ama bunun Kürt sorununu reddetmek olmadığını ifade ederek; “Kitabın ortasından konuşayım; bu ülkede Kürt Sorunu var. Bu gerçeği yok saymak mümkün değil. Biz, ne sorunu olduğundan küçük gösterme gibi bir çaba içindeyiz, ne de her türlü meselenin önüne koyma gibi bir çabanın içerisindeyiz.” dedi.
Ülke gündemi yangınlar. Siz de bu hafta içinde Manavgat’a gittiniz. Ne gördünüz orada?
O gün gördüğümüz acı, çok acı bir tablo idi. Ama diğer yandan siyasi iktidarın her alanda olduğu gibi yangınla mücadele konusunda da nasıl iflas ettiğini görmüş olduk. Türkiye’de yangın ilk defa çıkmıyor. İlk defa bu yılda çıkmadı. Bundan önceki yıllarda da maalesef yangınlarla karşı karşıya kaldık. Ki şu anda Akdeniz Havzası’ndaki farklı ülkelerde de yangınlar var. İspanya, İtalya, Yunanistan’da var. Ebette biz, ülkemizde de, hiçbir ülkede de yangın olsun istemeyiz.
Türkiye’de yaşanan sorun, yangına karşı neredeyse hiçbir tedbir alınmamış olması. Ve tedbir, yangın başlamadan alınır, başladığında ise hızlı biçimde müdahale edilir ve yangın söndürülür.
Yapılmayan ne?
Çıkan ve süren yangınlara baktığımızda; başlangıç yerleri çoğunlukla yerleşim yerlerine yakın yerler değil yani daha iç bölgelerde. Ne yazık ki o bölgelere itfaiye araçlarının, arazözlerin ve personelin müdahale etme şansı yok. Bu yangınlara tek müdahale şansınız havadan. Bu da ya helikopter, ya da uçakla olur. Helikopterlerin şöyle bir sıkıntıları var; az miktarda su taşıyor ve gece uçamıyor. Buna ek olarak eğer yanan yerler çam ormanları ise, tutuşmuş kozalakları pervanenin rüzgarıyla başka yerlere sıçratması riski var. Bu yüzden en uygun çözüm dağlık bölgelerde de uçabilecek manevra kabiliyetine sahip söndürme uçaklarının devreye girmesi.
Eksik olan bu. Kabul edelim ki, Adalet ve Kalkınma Partisi yangınlar karşısında tam anlamıyla çuvalladı. Ve bunun Türkiye’ye maliyeti çok ağır oldu. 2002 yılında büyüklü, küçüklü 176 tane yangın çıkmış. O yıl Türkiye’nin 19 tane uçağı var. Bunun 16 tanesi yangın söndürme uçağı, 3 tanesi keşif uçağı. Bunlar Türkiye’nin 4 farklı noktasında konumlanmış uçaklar. 2002’den bugüne 19 yıl geçti ve bugün uçakla müdahale neredeyse hiç olmadı. Bunun üzerine THK’yı suçladılar, “uçağımız yok” dediler.
THK’YI DA SİYASİLEŞTİRDİLER
THK neden işlevsiz kaldı bu süreçte?
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarda olduğu 19 yıl için her yıl bir yangın söndürme uçağı almış olsaydı, bugün 35 yangın söndürme uçağımız olurdu.
İflas eden, THK’yı tamamen devre dışı bırakan ve THK’ya kayyum atayıp, kendi siyasi amaçları doğrultusunda yönetmeye çalışan siyasi anlayıştır, iktidardır.
Ne yazık ki, bu meseleye de siyasi çıkar, rant üzerinden bakan bir iktidar var karşımızda. Yanan yerlerin kısa vadede akıbetini Meclis’te takip edeceğiz. Umarım bazı yerler turizm gerekçesi ile imara açılmaz.
Bu açıdan karşı karşıya olduğum yangın felaketi siyasi iktidarın Türkiye’yi yönetme anlayışının bir sonucudur. Daha doğrusu yönetememesinin. Bunu her alanda görüyoruz.
VATANDAŞI MÜŞTERİ OLARAK GÖRÜYORLAR
Bakan yangınların söndürülmesinde “belediyeler sorumlu”, AKP’li bir belediye başkanı TOKİ yeni ev yapacak, evi yanmayanlar “keşke evim yansaydı” diyecek diye açıklama yaptı. Ne dersiniz?
Bu açıklamalar, siyasi iktidarın kafa yapısını, yaşananlara bakışını net biçimde ortaya koyuyor. Orman Bakanı, neden sorumlu olup, neden sorumlu olmadığını eğer gerçekten bilmiyorsa; onun bakanlık koltuğunu daha fazla işgal etmemesi gerekir. Eğer biliyor ve buna rağmen belediyeler sorumlu diyorsa aleni yalan söylüyor demektir. İkisi de facia. İkisi de sorunlu.
Keza belediye başkanının sözleri. Vatandaşın evi niye yandı, biz bunu niye engelleyemedik demiyor ya da telafisi nasıl olur üzerinden gitmiyor ama şimdiden vatandaşı da borçlandırarak yeni ev yapacağız diyebiliyor. Bu anlayış, vatandaşı müşteri olarak gören anlayıştır.
HAİN İLAN EDİLMEK O KADAR KOLAY Kİ
İnsanlar yangınlara müdahale edilmeyince “helpturkey” çağrısı yapıldı ve bunu İletişim Başkanı, “Türkiye’yi aciz göstermektir” dedi. TRT’de Ersoy Dede çağrıyı yapanlara “hain” dedi ve soruşturma başlatıldı. Siz bu konuda ne dersiniz?
Türkiye’de hain olmak, terörle anılmak o kadar kolaylaştı ki. Adalet ve Kalkınma Partisi uzun zamandır kendisinin istediği şekilde davranmayanları ya bir terör örgütüne, ya bir cemaate, ya da FETÖ’ye bağlıyor. Ya hainlikle suçluyor, ya milli olmamakla. Orman bu ülkenin ormanı, bu ülkenin ormanını yanarken bunu seyrediyor olmak sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin tanımlamış olduğu “milli” anlayışına yakışan bir şey olur. Tırnak içinde söylüyorum o milli anlayışı. Böyle bir şey olur mu bu ülkenin denizi de, toprağı da, ağacı da, gökyüzü de hepimizin. Hepimizin bunları koruma görevi var. Sadece bu ülke için değil insanlık için korumamız gerekiyor.
Biz bir iklim kriziyle karşı karşıyayız. İklim krizi sadece bir ülkeyi etkilemiyor tüm dünyayı etkiliyor. Dolayısıyla alınması gereken tedbirler de tüm dünya ile birlikte alınması gereken tedbirler. Artan seller, hava sıcaklıklarındaki artışlar küresel ısınmadan bağımsız değil
Türkiye’ye yapılan bazı yardımlar reddedildi…
Türkiye kendisine yardım teklifinde bulunan başka ülkelerin teklifleri bu beceriksizlik ve acziyet yüzünden tabi iki kabul etmesi gerekir. Bizi ilgilendiren şey yangının söndürülmesidir. İşin siyasi tarafı sonra konuşulur.
Bir gazeteci bozuntusu, CHP’yi PKK ile yan yana getiren, sabotaj yapmakla suçlayan mesaj yazdı. Bu gazeteci sıradan biri değil, o siyasi aksın en önemli gazetesinin eski genel yayın yönetmeni. Ne söylediğini bilmediği için söylemiyor onu, bilerek isteyerek kamuoyu yaratma ve toplumu kutuplaştırma çabasıyla yazıyor bunları. Amacı toplumu zehirlemek ve toplumsal kutuplaşmayı arttırmak. Toplum bütün olanları görüyor. Kimin hain, kimin bu ülkeyi sevdiğini de.
ÖRGÜTSEL KAPASİTENİZİ ARTTIRMAK İSTİYORUZ
CHP son dönemde Türkiye’nin her yerinde sahada. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde daha yoğun bir görünürlük var. Kamuoyunda Doğu Masası diye bilinen bir çalışma var. Biraz anlatabilir misiniz, bu masayı, amacınızı?
Doğu Masası olarak bilinen çalışma bir koordinatörlük. Adı da Doğu ve Güneydoğu Koordinatörlüğü. Başında Parti Meclisi Üyemiz Devrim Barış Çelik var. Bizim ana hedefimiz koordinatörlük kapsamındaki 24 ildeki örgütsel kapasitemizi artırmak. Bu yüzden örgütlenmeden sorumlu başkan yardımcısı olarak bana bağlı. Bu 24 ilin bir kısmında örgütsel kapasitemizde zayıflıklar var. İl başkanlarımız, ilçe başkanlarımız var. Bunlar çalışıyorlar, koşturuyorlar, emek veriyorlar. Bizim hedefimiz onlara genel merkez olarak destek vermek, takviye yapmak. Biz bu çalışma ile bunu yapıyoruz.
Bu çalışma kapsamında bulunan 24 il arasında iki milletvekilimizin olduğu Gaziantep’te var, bir milletvekilimizin olduğu Urfa, Adıyaman, Tunceli, Elazığ’da var. Ama hiç vekil çıkarmadığımız iller de var. Bu illerin büyük bir kısmında CHP’nin oyu çok geride. Bu bir gerçek ve bu gerçeği önemsiyoruz. Bunu görmezden gelmek yerine, oyumuzu arttıracak bir süreci başlattık bu koordinatörlük ile.
Sadece oy arttırıp, milletvekili çıkarmak mı hedef?
O sonuç olacak. Bizim amacımız bu 24 ildeki insanların, vatandaşların seslerini, sorunlarını kamuoyunda daha fazla dile getirmek, çözüm üretmek, onların sesi olmak. Biz bunu başarabilirsek oy artar zaten. Bu yüzden bu seçime ayarlı bir çalışma değil, uzun soluklu bir süreç. Diğer yanda bu çalışma kapsamındaki illerin bazıların oyumuz potansiyelimizin çok gerisinde. Bunu da arttırmak istiyoruz doğal olarak.
Ki bu amaçla sadece Doğu, Güneydoğu’da değil hiç milletvekilimizin olmadığı 7 ilde de çalışma yürütüyoruz. Bu iller coğrafi olarak birbirine yakınlık arz etmiyor. Bunlar, Gümüşhane, Bayburt, Isparta, Aksaray, Rize, Düzce, Çankırı. Bizim bu çalışmalarla hedefimiz, bu illerdeki vatandaşlarımızın sesi olmak, sorunlarını çözmek.
VATANDAŞIN SESİ OLMAK İÇİN ORADAYIZ
Örgütsel kapasiteyi artırmakla neyi kast ediyorsunuz?
Üye sayısını artırmak demek. O bölgede ulaşamadığımız ya da zayıf kaldığımız ilçelere, beldelere, köylere ulaşmak demek. O bölgedeki illerde bizimle temas kurmak isteyen kanaat önderi olan kişilere “Genel Merkez’e gel dememek”, bizim o insanların yanına gitmemiz demek. Hanesinde misafir olmak demek, onunla orada konuşmak demek. Derdi, sorunu olanların Genel Merkezi aradıklarında ilgili biriyle konuşabilmesi demek. Onların sorunlarına sahip çıkmak, çözüm aramak demek.
Doğu Masası denildiğinde otomatik olarak Kürt Sorunu gündeme geliyor…
Evet haklısınız. Böyle bir algı var. Bu masa kapsamında Erzurum’da var, Iğdır da var. Tunceli de var, Hakkari de. Bu açıdan bizim isimlendirmemiz Kürt Sorunu bağlamında değiş coğrafi bir tanımlama. Bu elbette Kürt sorununu yok sayan, onun üzerine bir şey söylemeyen siyaset demek değil. Bizim hedefimiz ifade ettiğim gibi örgütsel kapasiteyi arttırarak, CHP’nin bölgede güçlü ve kalıcı hale getirmek ve insanlarımızın sesi olmak. Bu açıdan isimlendirmeye takılmak doğru değil.
ERDOĞAN KIZIYORSA DOĞRU YAPIYORUZ DEMEKTİR
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan Diyarbakır’daki konuşmasında bu çalışmaya sert tepki verdi. Neden sizce?
Öncelikle şuradan başlayalım. Erdoğan ifade ettiği gibi biz bu çalışmaya yeni başlamadık. Geçtiğimiz yıl Temmuz ayında yaptığımız Kurultay öncesinde çalışmaya başladık. Yani bir seneyi geçmiş bir hazırlık çalışması var, mutfak çalışması var. Pandemi Türkiye’de her şeyi etkilediği gibi bizim çalışmamızı da etkiledi. Görünür hale gelmesi, arkadaşlarımızın sahaya çıkması ve bunu kamuoyuyla paylaşmamız daha yeni, yoksa çalışma yeni değil.
Diğer yandan Erdoğan’da rahatsızlık yaratan bir iş yapıyorsak, doğru bir iş yapıyoruz demektir. Onların sahada olmadığı, vatandaşa gidemediği noktada biz sahadayız, örgütsel kapasitemizi arttırıyoruz, halkın sorunlarının sesi olmaya çalışıyoruz. Tayyip Erdoğan bütün bu çalışmalarımızı eleştirmeyip de ne yapsın? Tabii ki eleştirecek. Kendisinin bölgeye gidip insanlarla bir araya gelip, temas edip, onlarla konuşup bir duygudaşlık yaşama imkanı kalmadı. Nitekim Diyarbakır’da gittiğinde de sınırlı bir ilgiyle karşılandı.
İLGİ DE VAR, KATILIM DA
Size ilgi nasıl peki?
Var, biz bunu gittiğimiz yerlerde görüyoruz. Erdoğan’ın Diyarbakır’da olduğu gün biz Hakkari’deydik ve partimize 600-700 kişilik katılım toplantısı yaptık. Bize diyordu ya, “Sivas’tan öteye geçemezler”, Sivas’ı da geçtik, Diyarbakır’ı da geçtik Hakkari’de partiye katılım toplantısı düzenledik. Muş’te 2 bin 300 kişilik katılım oldu. Gittiğimiz her yerde ilgi var.
Erdoğan sarayda yaşadığı için Türkiye’nin gerçeklerinden, sahanın gerçeklerinden tamamen kopuk. Bu yüzden artık neyin ne olduğunu bilmiyor. Biz bu çalışmamızda görüyoruz ki, bölge de çok ciddi sorunlar var. Biz de bu sorunları parlamento zemininde gündeme getiriyoruz. O bölgede milletvekilimiz olmayabilir ama bizim milletvekillerimizin hepsi Türkiye milletvekili.
Kimler katılıyor partiye?
Daha önceden bir partiye üye olmayanlar da var, başka bir siyasi partiye üye olup istifa edip katılanlar da var. Tek bir kategori yok. Partimize katılmak isteyen herkese kapımız açık. Dahası biz meseleye sayısal skor açısından bakmıyoruz. Bölgede üye sayımızda artış var, bunu gittiğimiz illerdeki ilgiden de görüyoruz.
Doğu ve Güneydoğu Koordinatörlüğü’nün kaç üyesi var ve nasıl çalışıyor?
Çalışmanın başında eski bir araştırmacı olan Parti Meclisi Üyemiz Devrim Barış Çelik var. 26 üye var. Ve her üyenin sorumlu olduğu iller var. Belli aralıklarla illere gidiliyor. Kahvehanelere giriyorlar, esnafla görüşüyorlar, kanaat önderleriyle görüşüyorlar. Sahada vatandaşın günlük sorunlarıyla ilgileniyorlar. Aynı arkadaşlarımız, aynı illere gitmeye devam edecekler.
İlleri de sosyolojik, ticari, demografik verilere göre gruplandırdık. Örneğin Erzurum, Ağrı, Iğdır, Ardahan ve Kars’ı bir bölge yaptık. Bu açıdan hangi ilden kim sorumlu biliyoruz. Bir ilden bir sorun, talep iletildiğinde ilgili üye hemen bilgilendiriliyor, çözüm aranıyor. Ziyaret sonrası raporlar hazırlanarak Devrim Barış Çelik’e sunuluyor. Belli aralıklarla parti yönetimi be genel başkan da bilgilendiriliyor.
KÜRT SORUNU MECLİS’TE ÇÖZÜLÜR
Biraz önce değindik. Çalışmanız kamuoyunda Doğu Masası olarak biliniyor ve bu da Kürt sorununu çağrıştırıyor. Peki Kürt sorunu konusunda CHP’nin sözü olmayacak mı? Ziyaretlerde bu konu gündeme gelmiyor mu?
Kitabın ortasından konuşayım; bu ülkede Kürt Sorunu var. Bu gerçeği yok saymak mümkün değil. Bu açıdan CHP, Kürt meselesi konusunda konuşan, kendi içinde de tartışan, bunu Türkiye’nin önemli bir sorunu olarak gündemine almış bir partidir. Bu eskiden beri böyledir. Kürt meselesini çözmek CHP iktidarının boynunun borcudur.
Nasıl?
Üniter yapı içinde, Türkiye’nin birlik beraberliğini koruyarak, Edirne’deki vatandaşın da Şırnak’taki vatandaşın da aynı haklara sahip olduğu bir çerçeve içinde demokratik yollarla ve parlamento zemininde bir çözüm. Herkesin katılıp, sözünü söyleyebildiği, tartışabildiği bir çözüm. Kürt sorununu Kürtsüz çözemezsiniz, o yüzden katılım önemli. Özetle biz, ne sorunu olduğundan küçük gösterme gibi bir çaba içindeyiz, ne de her türlü meselenin önüne koyma gibi bir çabanın içerisindeyiz.
MHP NE DERSE O
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2005’de Kürt sorunu vardırdan yoktur noktasına geldi. 2015’de parti kapatılmasına destek olan Bahçeli, şimdi HDP’nin kapatılmasını istiyor. Bunları nasıl okumak gerek?
Şuradan başlayalım, şu anda iktidarda bir koalisyon var. Hem küçük ortak var hem de iki daha küçük ortak daha var. Oysa yeni sistemi savunurken “koalisyon olmayacak” diyorlardı. Bugün var olan bu koalisyonda küçük ortak Devlet Bahçeli, Erdoğan’ı ve Adalet ve Kalkınma Partisi’ni istediği yere çekiyor. Kabinede MHP’li bakan yok ama MHP’nin söylemiş olduğu sözün, Adalet ve Kalkınma Partili bir bakanın söylediğinden kat kat fazla anlamı ve etkisi var. Dolayısıyla şu anda iktidarı yönlendiren, istediği noktaya doğru çeken parti MHP. Bunun altını kalın çizgilerle çizmek lazım.
Bu koalisyon şu anda HDP’nin kapatılmasını savunuyor ama biz CHP olarak bir siyasi partinin kapatılmasını doğru bulmayız. Çünkü siyasi partileri, Genel Başkanı’mız Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi vatandaş kurar, vatandaş kapatır. Bir siyasi partinin siyasi ömrüne, vatandaş karar verir, yasalar değil. İşime gelmedi, bu siyasi partiyi kapatalım, bu siyasi partiyi kapatırsak sonuçları bizim için iyi olur anlayışı doğru değil.
PARTİLERİ KAPATILANLAR, KAPATMAYI NASIL SAVUNABİLİR?
Dahası Adalet ve Kalkınma Partisi’nde siyaset yapan siyasetçilerin büyük bir kısmı partileri sürekli kapatılan Milli Görüş geleneğinden gelen siyasetçiler. Tayyip Erdoğan’ın kendisi bizzat kendisi partiyi kurduğunda yanında bulunan yol arkadaşlarının büyük bir kısmı partileri kapatılan insanlardı. Bütün bu süreçleri yaşamış, bunların yanlış olduğunu söylemiş, topluma anlatmış insanların bugün kalkıp kendi siyasi geleceklerini kurtarma adına bir siyasi partinin kapatılmasını savunuyorlarsa siyasi hikayelerini, siyasi geçmişlerini tamamen kaybetmiş; güvenlikçi politikaya savrulmuş, MHP tarafından yönetilir hale gelmişler demektir.
Elbette, partilerde yasalara uymak, suç işleye kişiler olabilir. Yargı süreçleri bunu açığa çıkarır ve kişiye siyaset yapma yasağı konur ama parti kapatılmaz.
Ki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kendisi kapatma riski yaşamış bir parti olduğunu hatırlatmak gerek. Bu süreci yaşamış bir siyasi partinin kapatmayı savunması, bunu isteyen MHP ile ortaklığı ancak kendi iktidar kaygısı ile açıklanabilir.
Yorumlar
Popüler Haberler
İstanbul'da üç eğlence merkezi kalıcı olarak kapandı
Milli Piyango sonuçları açıklandı
'Sarallar' operasyonu: Nadir Metal'in CEO'su Burak Yakın ile 'ünlülerin kebapçısı' Fikret Aydoğdu tutuklandı
TELE1, sunucusunun 'Ferdi Tayfur çıkışı' için özür diledi
Ferdi Tayfur hayatını kaybetti
Kabine kulisi: 'Yeri sağlam' görülen ve 'gidici' gözüyle bakılan isimler