Şu sıralarda pek çok görsel medya incelemesinde ‘woke’ kültüre getirilen ağır eleştiriler var. Kimisi woke kültürünün ‘gündelik hayatın faşizmine’ yönelik bir başkaldırı olduğunu düşünürken kimisi de yersiz bir safsata olarak görüyor. Bugünkü yazının konusu birbiriyle ilgisiz görünen birisi özel birisi de cins ismin (Yakzan ve Woke) referansı oluşturacak. Sadece felsefe değil, ucundan kültürel bir inceleme olmasını da hedefliyorum. Geçenlerde düşünürken aklıma geldi. Woke nedir? Şu sıralarda pek çok filmin ve TV şovunun incelemesinde ‘woke’ kültüre getirilen ağır eleştiriler var. Kimisi woke kültürünün ‘gündelik hayatın faşizmine’ yönelik bir başkaldırı olduğunu düşünürken kimisi de bir grup liberalin mızmızlanması olarak görüyor. Ben birbirini fark etmeden doğrudan kamplaşan bu iki grubun dışında bakmaya çalışacağım. Ne kadar başarılı olurum bilemiyorum. Daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi burada felsefeyi işin içine kattığım için şu an okuyacağınız metin kültürel bir inceleme olacak. Dolayısıyla gösterenin nasıl anlatıldığı üzerinden derdimi anlatmaya çalışacağım. Önce Hayy bin Yakzan bize ne anlatmak istemektedir? Bu soruları aradan çıkaralım. HAYY BİN YAKZAN Hayy bin Yakzan, Endülüslü filozof İbn Tufeyl’in 12. Yüzyılda kaleme aldığı alegorik bir hikâyedir[1]. Hayy bin Yakzan Arapçada Uyanık oğlu Diri anlamına gelir. Hikâyede adada kalan bir çocuğun önce hayvanların davranışlarını gözlemlemesini, zamanla büyüdükçe yıldızları gözlemleyerek o dönemde astroloji olarak tanımlanan astronomiyi öğrenmesini ve neticede kâinat ve doğaya ilişkin gözlemlerinden bunları yaratan bir tanrının varlığını çıkarsamasına varmasını oldukça güzel bir edebi dille anlatılır. Batı ve doğu arasındaki bazı farklar bir kenara bırakıldığında edebiyatımızda ve kültürümüzde ‘adada mahsur kalma’ ile ilgili anlatılar çok eski ve köklüdür. İlk bakışta herkesin aklına Homeros’un yazdığı Ithaka kralı Odysseus’un maceralarını anlatan büyük destan Odysseia gelir. Homeros’un hikâyesi, Kral Odysseus’un lotus yiyenlerin bulunduğu bir adada tayfasıyla birlikte mahsur kalmasını ve bin bir zorluktan sonra adadan kaçmalarını anlatır. Keza aynı hikayede Odysseus’un mahsur kaldığı başka bir adada tepegöz (cyclops) ile macerası da anlatılır. Tahmin edebileceğiniz gibi Homeros’tan da önce anlatılmıştır bu hikâye. Ejiptologlarca[2] ‘Batan gemideki denizcinin hikâyesi’ olarak bilinen hikâyeye göre adı bilinmeyen denizcimizin gemisi bir takım parlamalar ve şimşeklerle karaya vurur ve denizci mahsur kaldığı adada  bir ejderha tarafından imtihana tutulur. Bu imtihanı da sağ salim geçtikten sonra ülkesi Mısır’a döner. Bu hikaye için Mısır’ın Cruseo’su denilmektedir. 12. Hanedanlık döneminde, I. Amenemhet’in firavun olduğu yıllarda yazılmıştır[3]. Robinson Crusoe da benzer bir “uyanmayı” yaşar. Hiç bilmediği, doğasına ve biomuna tamamen yabancı olduğu bir düzlemde Cuma ile tanışır. Adada mahsur kalma hikâyelerinin bazılarının bir uyanışı içerdiğini söylemek yanlış olmaz.
Hayy bin Yakzan ise onun çevirmeni Lenn Evan Goodman’e göre “duyu yoksunluğundaki bir içedönüklükten çok sosyal izolasyon hâlinde ne olacağına dair bir düşünce deneyidir.
Hayy bin Yakzan ise onun çevirmeni Lenn Evan Goodman’e göre “duyu yoksunluğundaki bir içedönüklükten çok sosyal izolasyon hâlinde ne olacağına dair bir düşünce deneyidir.[4]” Gerçekten de bize toplumsal olarak yardımcı olmayan hiçbir ahlaki ve düşünsel zeminimiz olmasa ne yapardık? Ibn Tufeyl’e göre dünyayı şekillendirmemiz için yine bir zemin oluştururduk. Benim fikrimce Ibn Tufeyl burada Kant’a daha yakın bir çizgi çizer. Kitaptan bir bölümde, Hayy kendi organları ve kimliği üzerine düşünür: “…Dahası her bir organ pek çok farklı parçadan oluşuyordu. Bu sebeple de o, hem çok hem başka her şey olduğunu düşündü. Fakat zıt bir açıdan baktığında elinde ne kadar parça olursa olsun bunların birbirleriyle bağlantılı olduğunun farkına vardı.[5]” Ibn Tufeyl’in eseri hafife alınamaz. Burada birbirinden farklı iki felsefi görüşün yansıması vardır. Neticede Hayy tanrının varlığının ‘farkına vardığında’ bildiklerini daha sonra adadan kurtulduğunda başka insanlara öğretir ancak şu gerçekliğin farkına varması uzun sürmez: “Hayy şimdi insanlık durumunu anlamıştı. O çoğu insanın düşünemeyen hayvanlardan daha iyi olmadığını gördü ve onlara yardımcı olabilecek tüm bilgelik ve rehberliğin peygamberlerin ve dinsel geleneklerin sözlerinde ihtiva ettiğini fark etti. Hiçbir şey fark etmezdi artık. Eklenecek hiçbir şey yoktu. Her görev için bir insan vardı ve herkes yaratıldığı hayata aitti. Bu Tanrı’nın daha önce gelenlerle olan ilişkisiydi ve Tanrı’nın işlerinde asla bir değişiklik bulamazsın.[6]” Neden? İbn Tufeyl, Kant ve Hume’a ve hatta Marx’a bile kaynaklık ettiği bu muhteşem risalesindeki kusursuz akıl yürütmeyi bu şekilde sonuçlandırmıştır? Modern okur için büyük bir hayalkırıklığıdır bu. Son tahlilde insanın ne olduğunu bildiği halde, topu yine dinlere ve geleneklere atmış olmasının sebebi, Hayy’ın uyanışını bu şekilde ihanetinin arkasındaki sebep, İbn Tufeyl’in döneminin Endülüs’üne hakim olan Muvahhidlerin, önceki Murabıtlar kadar hoş görülü olmamalarıydı? Sebep her ne olursa olsun uyanık olmak ile ilgilidir. WOKE Woke, her ne kadar sosyal medyada ve son dönemde bilinen bir deyim olsa da yeni değil. Kökleri ABD’de iki beyaz kadına tecavüz etmekle haksız bir şekilde suçlanan dokuz zenci gencin hikâyesine ait bir şarkıya dayanıyor[7]. 1938 tarihli Scottsboro Boys adlı şarkıyı dinlemenizi tavsiye ederim[8]. Hiç şüphesiz bu şarkı ABD’nin zencilere yönelik zulüm tarihinde duvara attığı çentiklerden sadece birisi ve bu gibi pek çok şarkının olduğunu da biliyorum. Bu katliamlardan en büyüğü 1921 tarihinde gerçekleşen Tulsa Katliamı’dır[9].
Woke, bu anlamda kültürel ve köklere dair bir uyanışı temsil eder. Temelde felsefi bir amaç güden Hayy’ın uyanışıyla doğrudan ilgisi yoktur aslında.
Woke, bu anlamda kültürel ve köklere dair bir uyanışı temsil eder. Temelde felsefi bir amaç güden Hayy’ın uyanışıyla doğrudan ilgisi yoktur aslında. Elbette ki tanımı 1930’lardaki kullanımı artık ezilen ve zulme uğrayan diğer mağdunları da içerecek şekilde gelişmiştir. Yukarıda dediğim gibi woke kültürü kimi kesimlerce eleştiriye uğruyor. Tahmin edebileceğiniz gibi ‘Kültürel uyanışı’ sorun edenler aslında yine alt-right kökenli bir takım “özgürlük” tanımlarını norm olarak kullanıyor. Bu da bir sorun. O halde woke’un sorunu nedir? Mesele woke kültürüyle ilgili değil. Aklı başında olan kimsenin LGBT veya ayrımcılığa uğrayan diğer kesimlere yönelik bir hak savunusunu eleştirmesi beklenmez. Mesele sinema ve görsel sanatlardaki gösterenlerinin giderek bir şova dönüşüyor olmasıdır. İkinci bir meselede bu gösterenlerin sanılanın aksine evrensel bir soruna işaret ediyor olmadığı gerçeğidir. Dünyada ABD’nin kültürel hegemonyasının olması ABD’deki faşist, ayrımcı ve aşırı sağcı pratiklerin mot a mot, birebir dünyada aynı şekilde uygulandığını göstermez. Tam da bu sebeple bizde woke kültürüne aşina olanların kendi meselelerine yabancılaşmasının altındaki sebeplerden birisi budur; Türkiye’de Kürtler hiçbir zaman otobüste ayrı bir yerde oturmak veya ayrı tuvaletleri kullanmak zorunda kalmadılar. Ancak Diyarbakır 5 No’lu cezaevinde işkence gördüler, dilleri yasaklandı. Ermenilerden, Rumlardan, Yahudilerden bahsetmeye gerek var mı? Woke kültüründeki sorun işte tam olarak bu; bu faşist pratiklerin dünyanın her yerinde aynı olduğu düşüncesi. Bu sorunların sosyal medyada ve şovlarla “cancel” edildikleri takdirde çözüleceğine yönelik yanılsama. Eğer bir göstereni, belirli bir anlatıyı “kadın” lehine çevirirseniz dünyanın değişeceğine yönelik garip ve gerçekten son derece uzak bir hayal. Daha da kötüsü var; bu kültürdeki kimse kendi yerel tarihinin kötülüklerini ve bu kötülüğü oluşturan şartları bilmiyor. Bu sebeple Netflix’te “hadi şu karakteri eşcinsel yaparsak sorunlar çözülür” diyen bir yapımcıyı alkışlarken, 90’lı yıllarda Bağcılar ve Gazi Mahallesindeki gençlerin öldürülmesine emir veren, ‘hayata dönüş’ operasyonunda napalm atan ve her karakola bir manyeto bulundurtan İYİ partinin şimdiki genel başkanına ‘muhalefet’ demeye beis görmüyor. Bundan başka nerede, nasıl uyanırsak uyanalım, her gerçeklik farkındalığının çok bedavaya geldiği bir çağı anlatıyor. Hepsi bedava. Günümüzde sorun enflasyon, giderek artan eşitsizlik değil. Her şeyin bedava olabilecek seviyeye gelmesi. Anlıyoruz ki her şey satılık; buna artık kani olduk. Ama sosyal medyada birini ‘cancel’ etmek için sizin yaşamanız ve farkına varmanız gereken uyanıklık seviyesi sizden bir şey istemiyor. Aslında buna uyanmak lazım. Bir gün sizden öyle bir şey isteyecek ki…Neyse… Good night, good luck…gelecek hafta görüşmek üzere. --- [1] https://www.newworldencyclopedia.org/entry/Ibn_Tufayl giriş tarihi 08.01.2022 [2] Mısır bilimi. [3] Fred Gladstone Bratton, Yakın Doğu Mitolojisi: Eski Yakın Doğuda Tanrı ve Tarih Hikayeleri, çev. Nejat Mualimmoğlu, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, No.99, İstanbul, 1993, s.51-52-53. [4] Ibn Tufayl’s Hayy bin Yaqhdan, A Philosophical Tale, çev. Lenn Evan Goodman, The University of Chicago Press, 2009, s.x. [5] Ibn Tufayl’s Hayy bin Yaqhdan, p.56, s.119. [6] Ibn Tufayl’s Hayy bin Yaqhdan, p.153, s.164. [7] https://en.wikipedia.org/wiki/Woke [8] https://www.youtube.com/watch?v=VrXfkPViFIE [9] https://en.wikipedia.org/wiki/Tulsa_race_massacre