Cumhur İttifakı, aldığı kararlar ve lidere mutlak sadakat temelli ekonomi yönetimiyle enflasyon ve hayat pahalılığı krizlerine neden oldu ve milleti fakirleştirdi. Buna karşın Millet İttifakı, güçlü ekonomi kadrosuyla ekonomide tekrardan güçlenmeyi sağlayabilir. Ekonomi, salgın, küresel ısınma, güvenlik derken, “küreselleşmenin çoklu krizleri”ne bir yenisi daha eklendi: “Hayat pahalılığı krizi”.

Hayat pahalılığı: Geçinemiyoruz, ay sonunu getiremiyoruz, aşırı yüksek fiyatlar, geçimin giderek zorlaşması, maaşların hızla erimesi, paranın değer kaybetmesi, vb. referanslarla konuştuğumuz bir sorun, bir durum.

Yüksek enflasyon ortamında karşılaştığımız bir durum.

Enflasyon yükseldikçe hayat pahalılaşıyor.

Fakat, son yıllarda, hayat pahalılığının, bir sorunun ya da durum olmanın çok ötesinde, bir “kriz” olarak konuşulmaya başlandığını gözlemliyoruz. Ekonomiye, sadece ulusal değil, küresel, hatta AB gibi bölgesel ölçeklerde yaşanan “hayat pahalılığı krizi” diye bir kavram girmiş durumda. Küreselleşen dünyanın çoklu krizlerine eklenen ve bugün ve yarının “temel riskleri”nden biri olarak görülüyor. Sanki yeterince krizimiz yokmuş gibi, artık bir de “Hayat Pahalılığı Krizi” (Cost of Living Crisis) miz var. Zenginler kulübü Davos Toplantısı’nın küresel dünya ve ekonomi üzerine yapılan son toplantısının sonuç açıklamasında, hayat pahalılığı krizi kavramı kullanıldı, hem de “küreselleşen dünyanın temel riski” olarak. Benzer olarak, Nisan ayında İMF, “2023 Dünya Ekonomik Görünüm Raporu”nu yayınladı; o da hayat pahalılığı krizini “yakın dönemin temel riski” olarak görüyordu.

Hayat pahalılığı krizi, fiyatların yüksek enflasyonun çok daha üstünde yükselmesi; hayatın çok pahalılaşması, maaşların hızla erimesi; fakirleşme ya da orta sınıfın iyice yok olması anlamına geliyor.

Bu konuda güzel bir yazı yazan Güven Sak’ın (Nasıl bir Ekonomi, 17 Nisan) vurguladığı gibi, “Enflasyon yerine hayat pahalılığı deyince işin içine çalışanların gelirlerini, geçim zorluğunu, sürekli artan fiyatları hep birlikte hesaba katmak...çözüm için farklı kesimlerin geçinme problemini dikkate almak” giriyor.

Sorun sadece ekonomik ve teknik değil, aksine toplumsallaşıyor, siyasallaşıyor, yaşamın her alanını çok olumsuz etkiliyor.

Milletin hızla fakirleşmesi, orta sınıfın yok olması, fahiş fiyatlar, ay sonunu getirememe, iktidarın hem enflasyon ile mücadele de hem de fiyatların aşırı yükselmesini engelleme de sınıfta kalması anlamına geliyor.

Fahiş fiyatları, sadece “yüksek enflasyon krizi” açıklamıyor, çünkü, yüksek enflasyonun çok daha üstünde hayat pahalı.

Çalışan kesimler için, enflasyon bağlantılı maaş düzenlemesinin artık bir anlam taşımaması sorunu ortaya çıkıyor. Maaşlar hızla eriyor.

Hayat pahalılığı krizi, iktidarın kötü yönetimi, milletin fakirleşmesi ve toplumsal ahlakın ve psikolojinin çökmesi anlamına geliyor; dahası, bireysel/toplumsal yaşama çok ciddi zarar veriyor.
YÖNETİM, AHLAK, TOPLUM Dahası hayat pahalı; ekonomiden ahlaka, ülke yönetiminden toplumsal ilişkilere kadar geniş yelpazede çok olumsuz iklim, hayatın her alanında ciddi düzeyde çöküş ve yıpranma yaratıyor. Nasıl enflasyon sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal ve ahlaki çöküş yaratan bir sorunsa, Hayat pahalılığı da sadece teknik ve ekonomik değil, toplumsal yaşamı ve psikolojiyi mahveden ve çökerten bir durumu ortaya çıkartan bir kriz. Hayat pahalılığı krizi, iktidarın kötü yönetimi, milletin fakirleşmesi ve toplumsal ahlakın ve psikolojinin çökmesi anlamına geliyor; dahası, bireysel/toplumsal yaşama çok ciddi zarar veriyor. Son dönemde, Türkiye’de yaşadığımız “kira krizi” ve “gıda krizi” bu durumu aydınlatan ve sergileyen önemli örnekler. Bu örneklerde hayat pahalılığı dar gelirli kesimleri çok etkileyen ve yüksek enflasyondan çok daha yüksek oranlarda artıyor.

Soğanın 30 lira olması bu nedenle çok konuşuluyor, hayat pahalılığı krizinin sembolik bir göstergesi oluyor.

Şüphesiz ki, küresel ölçekte gıda krizini yaratan sadece yüksek enflasyon değil; “Covid 19” ve Rusya’nın başlattığı “Ukrayna savaşı”da bu bağlamda olumsuz etki yarattılar.

Gıda alanında hayat pahalılığı her ülke de yaşandı ama ülkemizde etkileri çok daha yıkıcı oldu.

Millet fakirleşti, orta sınıf yok olma noktasına geldi.

Kira krizinde yaşadıklarımız çok daha vahimdi.

Kiralar kontrolden çıktı, bir yıl içinde on kat artan kiraları duyduk.

Kiralanan evlerin başkalarına kiralandığını, bu zincirin dört, hatta beş el değiştirmesine ulaştığını gördük.

Kira örneği, hayat pahalılığı krizinin toplumsal ilişkilerde çok ciddi ahlaki çöküşe neden olduğunu gösterdi.

Millet fakirleşirken, ahlak çöktü.

CUMHUR İTTİFAKININ YUMUŞAK KARNI

Peki, niye böyle? Niye tüm dünyadan çok daha yüksek ve yıkıcı düzeyde bir hayat pahalılığı kriziyle Türkiye’de karşı karşıyayız?

Bu soruya yanıt, Cumhur İttifakının, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tercih ettiği “ekonomi yönetimi”nde yatıyor? Birincisi, “faiz sebep, enflasyon netice” temelinde yapılan hatalı yaklaşımda ısrar edilmesi, İkincisi, Merkez Bankası başta, ekonomi kurumlarının bağımsızlığının yok edilmesi ve kurumlara güvenin aşınması, Üçüncüsü, ekonomi yönetiminin liyakat değil, lidere mutlak sadakat temelinde hareket etmesi ve yöneticilerin buna uygun atanmaları,
Hayat pahalılığı krizi, 14 Mayıs seçimlerinde Recep Tayip Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakının en zayıf olduğu noktalardan birini oluşturuyor.
Dördüncüsü ne yüksek enflasyon ne de hayat pahalılığı kriziyle ciddi anlamda ilgilenilmesi, Beşincisi, Cumhur İttifakının ekonomi yönetimine yaşadığı “itibar sorunu” ve yurt içinde ve dışında “güven duyulmaması”. Bu nedenle, hayat pahalılığı krizi, 14 Mayıs seçimlerinde Recep Tayip Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakının en zayıf olduğu noktalardan birini oluşturuyor. Yukarıdaki beş nokta içinde şu saptamayı yapabiliriz: ne Erdoğan ne de Cumhur İttifakı bu krizi çözebilir; aksine krizin daha da derinleşmesine neden olabilmesi daha olası. MİLLET İTTİFAKI KRİZİ ÇÖZEBİLİR Buna karşın Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakının, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı krizini çözme olasılığı daha yüksek çünkü: Birincisi, Cumhur İttifakından çok daha güçlü bir ekonomi yönetim kadrosuna sahip ve bu kadro yurt içinde ve yurt dışında itibar ve güven sahibi, İkincisi, ekonomi yönetiminde liyakate ve kuramsallaşmaya öncelik veriliyor, Üçüncüsü, çözüm önerilerinde dar gelirlilerin sorunlarına odaklanıyor, Dördüncüsü, iki krizle de ciddiyetle ve kapsamlı olarak ilgileneceğe söz veriyor. Cumhur İttifakı, aldığı ve ısrar ettiği yanlış kararlar ve lidere mutlak sadakat temelli ekonomi yönetimiyle enflasyon ve hayat pahalılığı krizlerine neden oldu ve milleti fakirleştirdi. Buna karşın Millet İttifakı, objektif olarak, güçlü ekonomi kadrosu ve vizyonuyla, ekonomide tekrardan güçlenmeyi ve refahı sağlayabilir, enflasyonu ve hayat pahalılığını kontrol altına alabilir. 14 Mayıs seçimleri, Güven Sak’ın vurguladığı gibi, “hayat pahalılığının bir değişime yol açıp açmadığını gösterecek.”