Yani, pek de iyi gitmedi... Yine de Elon Musk’ın Cybertruck’ı Amerika’nın çağdaş distopyası için mükemmel bir tasarım olarak görünüyor. Kurşun geçirmez, paslanmaz çelik alaşım ve şeffaf metal camları seçkin sahiplerini saldırıdan korumak üzere tasarlanmış. Üretim başlamadan evvel camların iyileştirilmesi gereği duyulacağı açıksa da yine de “herhangi ‘bir reklam ve ücretli açıklama’ olmaksızın” Tesla, araç için 150 bin siparişi aldı bile. Açık ki, ABD’de servet piramidinin en tepesindeki küçük grubun elinde bu tür araçları satın almak için kullanılabilecek bolca artık bulunuyor. Not: Soldaki sütun en dipteki yüzde 50, sağdaki sütun en tepedeki yüzde 10’un taksitlendirilmiş kredi borçlarını göstermektedir. Yeşil kısım diğer, mavi kısım araç kredileri ve sarı kısım öğrenim kredileridir [ç.n.]. Aslında, yukarıdaki grafikten gördüğümüz üzere araç kredileri (eldeki son veri olan 2016 itibarıyla) Amerikan hanelerinin en tepedeki yüzde 10’un taksitli borçlarının yüzde 50’sinden fazlasını oluşturuyor. Araç kredileri, taksitlendirilmiş kredi borçlarının dörtte birinden biraz daha fazla olan en dipteki yüzde 50 için bu geçerli değil. Bu kesimlerin taksitlendirilmiş kredi borçlarının büyük kısmı – neredeyse üçte ikisi – yüksek eğitimi karşılamak için alınan krediler. Bunun en altta yer alan yüzde 50’yi oluşturan Amerikalılar için ne anlama geldiğini düşünelim. Federal Reserve’ün en son yayımlanan Cari Harcamalar Araştırmasına göre (Survey of Current Finances), bu kesimin yüzde 31’i öğrenim borcuna sahip ve ortalama eğitim kredisi borcu 34 bin dolar (En dipteki yüzde 25 için durum daha kötü: ailelerin yüzde 40’ı öğrenim borcuna sahip ve bunların ortalaması 43 bin dolar). En dipteki yüzde 50’nin sadece öğrenim borçları bu kesimin ortalama vergi öncesi yıllık geliri olan 23250 dolardan kayda değer miktarda daha fazla. Satın alabilecekleri tek Tesla pikap, kırılmış camları olan. Not: 1990-2019 arasında varlık ve yükümlülük seyri... Lacivert çizgi en tepedeki yüzde 1’in yükümlülükleri, mavi çizgi en tepedeki yüzde 1’in varlıkları, yeşil çizgi en dipteki yüzde 50’nin varlıkları, koyu yeşil çizgi en dipteki yüzde 50’nin yükümlülüklerini göstermektedir [ç.n.]. Birleşik Devletler’deki uçurum en tepedeki yüzde ile en dipteki yüzde 50’yi karşılaştırınca daha da çarpıcı oluyor. Yukarıdaki grafikte görülebildiği üzere ailelerin en dipte yer alan yüzde 50’si toplam varlıkların sadece yüzde 6,1’ine sahip, ancak toplam borçların üçte birinden fazlasına sahipler. En tepedeki yüzde 1 içinse durum tam tersi: bunlar varlıkların yüzde 29’una sahipler, ancak toplam yükümlülüklerin yüzde 4,7’sine. Not: 2019 (II.Ç) itibarıyla varlık ve yükümlülükler. Soldaki sütun en tepedeki yüzde 1’in net değerinin (31,2 trilyon dolar) kırılımını, sağdaki sütun en dipteki yüzde 50’nin (1,1 trilyon dolar) net değerinin kırılımını göstermektedir [ç.n.]. Bu nedenle Amerikalıların en dipteki yüzde 50’sinin net değerinin (varlıklarından yükümlülüklerin çıkartılması sonrasında kalan 1,1 trilyon dolar) en tepedeki yüzde 1’inkiyle (30 trilyon dolardan daha fazla) karşılaştırıldığında ufacık kalması şaşırtıcı olmamalı. Sorun Amerikan hanelerinin en dipteki yüzde 50’sinin net değerinin neden bu kadar düşük olduğu. Yukarıdaki grafikte açıkça görülebildiği üzere varlıkları bakımından çok iyi durumda değiller ve borçları en tepedeki yüzde 1’den çok daha fazla. Not: 1979-2018 arasında ABD’de reel ücretlerin 2018 fiyatları cinsinden seyri. ABD’de servetin dağılımındaki temel eşitsizlik, bir ana etkenden kaynaklanıyor: Amerikan işçilerinin ücretleri son kırk yıldır yerinde sayıyor. Özel sektörde ortalama (medyan) reel saatlik işçi ücreti 1979’dan bu yana neredeyse hiç değişmedi (sadece 0,62 dolar ya da yüzde 4 arttı) ve bugün 14,99 dolar.* Yani, bir yandan Amerikan işçileri açıkça, ücretleri, kendileri ve ailelerinin sadece geçinebilecekleri kadar olduğundan o kadar varlık edinecek araçlara sahip değiller. Kendileri ya da çocukları için (ev alırken, üniversite harcı öderken ya da sadece sağlık harcamalarını karşılarken) daha fazla varlık edinmek istediklerinde borca girmek zorundalar. Bu nedenle [daha önce, ç.n.] ileri sürdüğüm üzere kendilerinin serverti olmaksızın, işçiler ve çocukları, geçinebilmek için işverenlerine çalışma yeteneklerini satmaya devam etme özgürlüğüne sahip olmaya zorlanıyorlar. Diğer yandan, durağan ücretler, işçilerin ürettiği değerin ücretler üzerinde kalan kısmının, bunun bir kısmını kendilerine saklayan ve geri kalanını en tepedeki yüzde 1’e dağıtan işverenlerine gittiği anlamına geliyor. Bunlar, görece az yükümlülük altına girerken varlık biriktiren kesimler. Söz konusu servet farklılığı, bu nedenle Birleşik Devletler’de iki işlevi yerine getiriyor: varlıkları, işçilerin erişemeyeceği şekilde tutuyor (böylelikle gerekli metaları satın almak ve borçlarını ödeyebilmek amacıyla çalışmaya devam etmeleri için onları zorluyor) ve varlıkları servet piramidinin en tepesinde yoğunlaştırıyor (böylelikle çalışıp çalışmamalarından bağımsız biçimde en tepedeki yüzde 1’in ortaya çıkan artık üzerinde hak iddiasına devam etmelerine olanak tanıyor). Bu servetin bir kısmının vergilendirilmesinin Amerikan işçilerine yardımcı olacak tarzda hükûmet programlarını destekleyebileceği ve genişletebileceğine dair bir şüphem yok. Evrensel sağlık hizmeti teminini, öğrenci borçlarının ödenmesini, yeterli çocuk bakımının sağlanmasını ve benzerlerini örnek olarak düşünüyorum. Ancak bu vergilendirme, her gün çoğu Amerikalının çalışma yeteneklerini satmaya devam etme özgürlüğüne sahip olmaya zorlandığı ekseni ortadan kaldırmak bir yana işçilerin ücretlerini de artırmayacaktır. Bu işverenlerden birisi aslında, yakın zamanlarda bir Kaliforniya hakiminin ABD emek yasalarını çiğnediğine dair karar verdiği Tesla. 2016’dan bu yana (yüksek sakatlanma oranları ve düşük ücretler karşısında) sendika oluşturmak için mücadele veren Tesla işçilerinin gerçekten Kaliforniya, Fremont fabrikasına sahip olduğu bir senaryo tahayyül edin. Bu takdirde, Musk ve yönetim kurulunun diğer mensupları değil işçilerin kendileri, o artıkla ne yapılacağına karar verirlerdi. İşçilerin kendileri (daha sonra Musk’a gündelik işleri düzenlemek için iş verebilecek olan) yönetim kurulu mensupları olurlardı. Burada anahtar unsur bir grup olarak işçilerin varlıklara sahip olacak olması, en tepedeki bir grup bireyin değil. İşçi-sahipler bu sayede yeni bir özgürlük edinmiş olurlardı: başkaları için değil, kendileri için çalışma. Tesla’nın örgütlenmesindeki değişiklik artık onyıllardır Birleşik Devletler’i karakterize eden tiksindirici servet eşitsizliğini ortadan kaldırmak için bir örnek teşkil edecektir. Bu aynı zamanda kurşun geçirmez camlara olan ihtiyacı da ortadan kaldırabilir. * Sizi hesap derdinden kurtarayım: rakam yıllık vergi öncesi gelir olan 29980 dolara denk geliyor. Bu rakam Birleşik Devletler’de yaşayan işçilerin alışılmış yaşam standartlarının parasal değeri, ki görebileceğimiz üzere son 40 yılda neredeyse hiç değişmedi. David Ruccio, Rethinking Marxism dergisi uluslararası danışma kurulu mensubu ve emeritus profesördür. [anticap.wordpress.com blogundan alınarak PolitikYol için Ali Rıza Güngen tarafından çevrilmiştir.]