Finansal sistemimizi daha yeşil hale getirmek vazgeçilmez. Ancak her şey finans mantığına oturtulamaz. 2019 iklim finansının ana akım haline geldiği yılsa, 2020 sonunda yeşil finans masasında doğaya bir yer sunmayı vadediyor. Muazzam biyoçeşitlilik kaybı, iş dünyasının doğayla ilişkili riskleri ortaya koymaya başlamaya çağrıldığı Davos’ta, Dünya Ekonomik Forumu’nda, en öncelikli beş küresel tehditten birisi olarak gösterildi. Bu sırada BNP Paribas ve AXA gibi yatırımcılar şirketlerin biyoçeşitlilik üzerindeki etkilerini değerlendirmek için “karbon ötesi” bir konuma geçiyorlar. Ekosistemin bozulması ve yok edilmesi tehlikelerinin farkında olan dünyanın dört bir tarafından merkez bankacılar ve düzenlemeciler, etkili İklim Değişikliği Bağlantılı Finansal Beyanlar Görev Gücü (TCFD) çerçevesini doğa odaklı bir şekilde genişletmek için uğraşıyorlar. İklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya dair alışıldık odak göz önünde bulundurulduğunda, finansal sektörün ekolojik krizimizin karşılıklı olarak kesişimlerini kabul etmesi yüreklendirici. Geçtiğimiz 10 milyon yıldaki ortalamanın 100 katına kadar daha fazla olan, mevcut bitki ve hayvan türlerinin yok olma hızı ile biyoçeşitlilik hem iklim değişimini kötüleştiriyor, hem de iklim değişimi kaynaklı olarak daha hızlı azalıyor. Sağlıklı, işleyen ekosistemler bütün yaşamın dayandığı biyosferin temelini oluşturuyorlar. Ancak biyoçeşitliliği onarma girişimleri ciddi para sıkıntılarıyla karşılaşıyor. McKinsey tarafından yayımlanan bir rapor, koruma projelerinin yılda 400 milyar dolara varabilecek bir meblağa ihtiyaçları olduğunu, ancak çoğu hayırseverlerden ve kamudan gelen sadece 52 milyar dolar bulabildiklerini belirtiyor. Ana akım yeşil finans inisiyatifleri böyle çevresel fon açıklarını piyasa başarısızlıkları olarak kavrıyorlar. Doğa ve iklimle bağlantılı risklerin, hem toplum hem de doğal dünyanın üstlendiği negatif dışsallıklara yol açacak biçimde, finansal piyasalarda düşük fiyatlandığı düşünülüyor. Daha sağlıklı çevresel enformasyon bildirimlerinin yatırımlar bağlamında piyasayı “onaracak” ve böylece sermaye dağılımını en iyi hale getirecek optimal çözüm olduğu düşünülüyor. İklim acil durumunun üstesinden gelmek için sadece piyasa mekanizmalarına dayanmanın makul eleştirileri mevcut. Ancak biyoçeşitlilik de piyasa temelli finansal çerçeveye oturtulamayacak kadar karmaşık ve dikenli bir mesele. Korumanın esasen siyasal ve etik-yüklü gerçekliği hakim aktör olarak özel finansı ayrıcalıklı kılmaya dair ciddi sorunlar ortaya koyuyor ve ekolojik krizi çözmek üzere enformasyon temelli bir yaklaşıma içkin olan sorunları açığa çıkartıyor. Doğanın temin ettiği kaynaklara ve hizmetlere parasal değer atfeden doğal sermaye yaklaşımları biyoçeşitlilik kaybıyla mücadele etmeyi amaçlayan piyasa temelli çerçeveler. Finansallaşmanın mantığını doğaya uygulamak tartışmalı bir uğraş. Eleştirilerin işaret ettiği üzere, karmaşık ekonomik olguları parasal değerlere indirgemek insan ürünü sermaye ile doğal olan şeyler arasında yanlış bir eşdeğerlik kuruyor ve ayrıca bir yerdeki yaşam alanının onarılmasının başka bir yerdekinin yok olmasını bütünüyle engelleyebileceğini ima ediyor. Dahası doğal sermaye yaklaşımları eylemin ana mekanizması olarak “etkin piyasalar” anlayışına yaslanıyor. Bu sadece piyasalar, genellikle kısa vadede, karı çoğaltmak için tasarlandığından değil; ayrıca, finansal modeller ekolojiyi niteleyen doğrusal olmayan kritik eşikleri, geri bildirim döngülerini ve sistemik bağlantıları kavramak için uygun olmadığından da sorunlu. Finansallaşma aynı zamanda doğanın kendi kurallarınca varolma hakkını etkili bir şekilde ortadan kaldırıyor. Ne de olsa, bir varlığın getiri sağlaması gerekiyor. Bu son nokta yeşil finans dünyası için da rahatsız edici bir gerçeği ortaya koyuyor. Düşük karbon altyapı yatırımlarından farklı olarak, biyoçeşitlilikle ilgili çoğu proje geleneksel anlamda parasallaştırılabilir getiriler üretmeyebilir. Sulak alanların onarımı örneğin, kayda değer ekonomik faydalar sağlayabilir (sel önlemleri, karbon depolama, zengin vahşi yaşam alanları), ancak bunlar kolaylıkla gelir akımlarına dönüştürülemez. Sonuçlar elle tutulur olduğunda dahi, doğal kaynakların korunması, özel yatırımcılara satması zor bir faaliyettir. Yüksek işlem maliyetleri ve somutlaşması on yıllar alabilecek olan getiriler  çekici olmayan bir risk-getiri profili ortaya çıkartır. Birçok projenin yapısı gereği küçük ve yerelleşmiş doğası onları yeşil tahviller gibi büyük ölçekli yatırım araçlarına eklemlemeyi zor ve maliyetli kılar. Ancak piyasaların doğaya genişlemesinin, yeşil finans çevrelerinde nadiren teslim edilen daha karanlık sonuçları da bulunuyor. Ormansızlaşmadan ve Orman Bozulmasından Kaynaklanan Emisyonların Azaltılması konusunda Birleşmiş Milletler İşbirliği Programı (UN-REDD Programı) gibi piyasa temelli çevre düzenlemelerinin, Batılı şirketler koruma amaçlı olarak geniş orman kuşaklarını özelleştirirken, yerli halklardan binlerce insanın atalarının topraklarından zorla çıkarıldığı küresel Güney’de artırdığına dair artan sayıda kanıt mevcut. Piyasalar işlemek için özel mülkiyet rejimlerine ihtiyaç duyuyorlar. Ancak böyle rejimlerin dayatılması sıklıkla, kültürleri ve refah araçları kendilerini çevreleyen ekosistemlere gömülü olan toplumlarla uyumsuzluk sergiliyor. Bu eğilimi çevresel sömürgecilikten daha başka bir şekilde görmek zor. Doğanın kendisini onarması için insanların toprakların ayrılması gerektiği kavrayışı oldukça Batılı bir koruma anlayışı. Bu aynı zamanda defaatle yanlışlanmış bir anlayış. Nobel ödüllü Elinor Ostrom dünyanın dört bir tarafındaki toplumların sürdürülebilir bir şekilde uzun vadede doğal kaynakları yönetebilmek için kendi müşterek yönetişim sistemlerini geliştirdiklerini gösterdi. Yeşil finansın savunduğu tepeden inme veri yönelimli yöntemler yerine bu tarz yaklaşımlar yerel bilgi, topluluk kuralları ve karmaşık ekosistemleri piyasa alanı ötesinde idare etmek üzere uyarlamalı bir yönetim anlayışının sofistike bir birleşiminden faydalanıyorlar. İşlemesi için bütün topluluğun işbirliğini ve katkısını gereksinen müşterek temelli sistemler ister istemez kapsayıcı ve katılımcı siyasal kurumlar. Korumanın karmaşık siyasal ekolojisi, biyoçeşitlilik krizi karşısındaki çözümleri özel sektör girişimlerinin tahakküm altına almasına izin vermenin sınırlılıklarını ve potansiyel tehlikelerini gözler önüne seriyor. Doğanın birçok unsurunun kamusal mal ya da müştereklerin bir parçası olduğunu ve bu unsurların finansı harekete geçirmeye dair çok paydaşlı bir yaklaşımla daha iyi konumda olacaklarını teslim etmenin zamanı. Kamu sektörü sadece sabırlı, uzun vadeli sermayenin kaynağı değil aynı zamanda yerelleşmiş müşterek yönetişimini destekleyebilecek demokratik ve katılımcı süreçleri bağrında taşıma potansiyeline sahip. Dahası, iktisatçı Mariana Maccuzato’nun ileri sürdüğü üzere hedef yönelimli kamu politikalarına ekolojik kaygıları yerleştirmek politika düzleminde uzun erimli kesinlikler oluşturuyor ve özel yatırımları doğru amaçlara yönlendirebililiyor, onları “çekebiliyor”. Eylemin öncüsü olarak enformasyonun erişilebilirliğine ve tahminlere takılmak yerine etkili kamu siyaseti, ekosistem dayanıklılığını artırmaya ve geri dönülemez kritik eşiklere odaklanmalı. İhtiyatlı davranma ilkesinin belirttiği üzere, ekosistemin çöküşünün sonuçları felaket olacakken, enformasyon belirsizliği acil eylemleri ertelemek için bahane oluşturmadığından bu gerekli. Nihayetinde biyoçeşitlilik krizi, yeşil finans dünyası açısından bazı rahatsız edici gerçekleri ortaya koyuyor. Finansal beyanlar ve metrikler ekolojik olguları kavramak için sadece yetersiz kalmıyorlar, aynı zamanda, karar alma süreçlerinin parçası olma hakkına sahip olanları dışlayarak, siyaseten ve ideolojiyle yüklü meseleler üzerine bir tarafsızlık cilası atıyorlar. Bu yılın Dünya Ekonomik Forumu, paydaş kapitalizmi için harekete geçme çağrısında bulundu. Yılın ilerleyen zamanlarında Çin’de gerçekleşecek olan BM’nin COP15 Biyoçeşitlilik Konferansı öncesinde siyaset yapıcılar ve yeşil finans oyuncuları için, biyoçeşitlilik krizini çözmek üzere kapsayıcı, çok paydaşlı yaklaşımlar inşa etme zorluğunun üstesinden gelme zamanı. Ekosistemlerimizi onarmak için gerekli çözümler piyasa alanına sıkıştırılamaz. [Open Democracy internet sitesinden alınarak PolitikYol için Ali Rıza Güngen tarafından çevrilmiştir.]