Manşet

Hacı Bektaş sofrasında herkese yer var

Abone Ol
Önce festivalle başlayalım. Biraz anlatır mısınız festivali? Hacı Bektaş’ı Veli’nin dünyada inanç ve kültür bağı Hacı Bektaş ilçesi olarak andığımız Suluca Karacahöyük Köyü. Ancak bununla sınırlı değil. Etkisi başta Anadolu olmak üzere Balkanlar, Kuzey Afrika, Mezopotamya, Kafkaslara kadar geniş bir coğrafyaya yayılıyor. Hacı Bektaş-ı Veli’nin Suluca Karacaköy’den sonra onun anlayış ve değerlerini  dünyaya en fazla yaymış olduğu kent neresi diye sorarsanız, cevabı İstanbul’dur. Bu hakikatin çoğunlukla farkına varamıyoruz. Ama İstanbul, tarihsel olarak Hacı Bektaş kültürünün, değerinin, kutsiyetinin farklı zamanlarda, farklı biçimlerde devam ettirildiği ve yayıldığı bir kenttir. İstanbul, Hacı Bektaş’tan sonra bu kültür ve değerin en önemli merkezidir. ANILMAMIŞ OLMASI HATA Dediğiniz gibi Hacı Bektaş’ı anma dendiğinde Hacı Bektaş geliyor… Bu İstanbul’un önemini yeterince farkında olmamaktan kaynaklanıyor. Diğer yandan bu yıl UNESCO, Hacı Bektaş Veli'nin vefatının 750. yıldönümü, Yunus Emre'nin 700. yıldönümü ve Ahi Evran'ın doğumunun 850. yıldönümü olması sebebiyle 2021 yılını bu isimleri anma yılı ilan etti. Bu isimlerin anılmasına özel bir önem verdi. Bunu Cumhurbaşkanlığı, yayınladığı bir genelgeyle sahiplendi. Bu yıl her üç isim için de özel etkinlikler yapılması gerekiyor. Hacı Bektaş’ı Veli anma konusunda İstanbul’da yıllardır hiçbir etkinlik yapılmamış, ihmal edilmiş. Ama o da İstanbul’un kültüründe yaşayan önemli bir değer. Böyle bir festival düzenlememizin nedeni de bunun farkına varılmasını sağlamak. Biz bu festivalde farklı inanç kesimlerini bir araya getirerek İstanbul’un bu eksikliğini gidermeye çalışıyoruz. İçerik nasıl oluşturuldu, kimler katılacak, ne gibi etkinlikler olacak? Öncelikle içerik tamamen katılımcı bir anlayışla oluşturuldu. Alandaki vakıf ve derneklerle istişare içinde bir içerik belirlendi. Ve sadece Alevi, Bektaşi kurumları, Cem evleri değil tüm İstanbulluların katılacağı bir festival olacak bu. Hatta sadece İstanbulluların değil, farklı coğrafyalarda yaşayan insanların da katılabilecekleri bir etkinlik. Çünkü Hacı Bektaş-ı Veli’nin nazarında 72 millete bir gözle bakma felsefesi vardır. Bu etkinliğin gözü de, herhangi bir kümeye açık, bir başkasına kapılı değildir. Herkes açık, herkesi aynı gören bir anlayışa dayanmaktadır. Bu açıdan bu festival, kültürlerin buluşması, değerlerin buluşması ve birbiri ile diyalog kurmasına olanak verecek bir etkinlik. 100’e yakın kurum stant açacak, kendini tanıtacak, söyleşiler olacak, konserler olacak. Atölyeler olacak. Biz bütün İstanbulluları bekliyoruz. Ulaşım konusunda katılmak isteyenler yardımcı olacağız. Unutmayalım, Hacı Bektaş-ı Veli’nin sofrası kardeşlik, birlik sofrasıdır. Bu sofraya hep beraber oturmak, hep beraber görüşmek, tanışmak, buluşmak bu önemli. HERKESİN OLMASI İÇİN ÇABA HARCADIK Sadece Alevi, Bektaşi kurumları mı olacak stantlarda? Sadece bunlar yok, yayınevleri var, farklı alanlardan STK’lar da yer alacak. Alanda etkinlik yapmak, buluşma yapmak, söz söylemek isteyen bütün yapılarla, kurumlarla görüşüldü, davet edildi. Etkinlik yapmak isteyenlere alan açıldı. Bazıları etkinliklerini yetiştirmedikleri için sadece izleyici olarak katılacak. Ama şu bilinsin ki, kimse dışlanmadı. Biz 750. yılında Hacı Bektaş-ı Veli’yi İstanbul’da en görkemli biçimde anmak istiyoruz. Buna da tüm İstanbulluları davet ediyoruz. Festivalde neler olacak üç gün boyunca? İçeride stantlar dışında iki büyük sahne olacak. Birinde 5’e kadar, diğerinde 5’den sonra konserler olacak. 45 müzisyen sahneye çıkacak. Ve bu sahne etkinlikleri sırasında sadece müzik değil, özellikle Bektaşiliği anlatan ve bizi çok heyecanlandıran 9 dakikalık biz gösteri olacak ki, bunu çok önemsiyoruz. Bu Alevi-Bektaşilik için çok özel bir nefestir. Bu 9 dakikalık video, Bektaşi duygu ve kültür çerçevesinde örülmüş çok özel bir sunum olacak. Bu üç gün boyunca tekrar edilecek. Bu programın bizi en heyecanlandıran bölümü. Bunun dışında yazarların, araştırmacıların yapacağı konuşmalar, etkinlikler, paneller olacak. Bunlar için iki tane etkinlik çadırımız, üç gün boyunca tam program çalışacak. Birbirlerini takip edecek şekilde yoğun bir program var. Festivale gelenlere girişte bu programı alacak ve istedikleri etkinliğe katılabilecektir. Hangi kurumlarla yakın çalıştınız? Alevi Bektaşi Dernekleri Federasyonu, Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Vakıflar Federasyonu, Hacı Bektaş-ı Veli Anadolu Kültür Vakfı, Cem Vakfı, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Alevi Kültür Dernekleri, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı. Hünkar Vakfı temsilen Velieddin Ulusoy, Alevi Birlikleri Federasyonu ve İstanbul’da yüze yakın Cem eviyle işbirliği yaptık. ÖZEL BİR SERGİ BİZİ BEKLİYOR Sergiden bahsettiniz. Açar mısınız biraz? İBB arşivinden ve özel koleksiyonlardan gelen özel parçaların olduğu bir sergi hazırladık. Bu çok güzel bir özel bir sergi. Sergide bir yandan büyük ekranda Hacı Bektaş Dergahı’nın bütün detaylarıyla belgelendiği ve dijital olarak dergahın tam bilgilerinin yer aldığı büyük bir video. Diğer yanda 40’ın üzerinde Alevi, Bektaşi geleneğine ait tarihi eser olacak. Bu eserler ilk defa görülecek ki, bunlar Alevi, Bektaşi dünyası için de özel olacak. Çünkü varlığı bilenen ama orjinallerinin nerede olduğu bilinmeyen eserler. Bu sergi beni çok heyecanlandırıyor. Sonuç olarak biz bu festivali sadece anma değil aynı zamanda bu zor pandemi koşullarında bir araya gelerek sosyalleşmenin bir imkanı olarak görüyoruz. Pandemi koşulları tedbirleri ne durumda? Bu konuda tüm tedbirleri alıyoruz. Burası geniş bir alan. Ve biz insanların dar alanlardan, sıkışık mekanlardan çıkarak geniş alanlarda bir festivalde buluşmasını arzu ediyoruz. Girişte HES kodları okunacak, maske vs tedbirleri alınacak. O açıdan rahat olabilirler. Pandemi kadar ruh sağlığımız da önemli. Bunu da göz ardı etmeyelim. ARİF SAĞ’DAN KARDEŞ TÜRKÜLER’E 45 sanatçı sahne alacak dediniz, kimler var? Benim için de çok çok anlamlı olan üstatlar var. Mesela yıllardır bu tür programlarda yer almayan ve hepimizin gönül telini çok titreten Arif Sağ olacak. Musa Eroğlu, Nilüfer Sarıtaş, Dertli Divane, Mikail Aslan, Grup Abdal, Şevval Sam olacak. Metin-Kemal Kahraman, Tolga Sağ, Cengiz Özkan, Muharrem Ertemiz üçü beraber çıkacaklar. Kardeş Türküler, Fuat Saka ve Erdal Erzincan olacak. Bunun dışında, Tayyar Erdem, Volkan Kapla, Ayfer Bardan, Gani Pekşan hocamız ve Mercan Erzincan ile yıllardır bir yerde dinlemediğimiz bu şehrin birçok insanına gönül şeyi bırakmış Sadık Gürbüz olacak. Ender Balkır, İlkay Akkaya, Ahmet Arslan ve Cem Adrian olacak. Tabi Yeni Türkü ve Moğollar ile kapatacağız. Tabı bunlar dışında İBB Belediye başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu –ki, bu festival onun vizyonu ile gerçekleşiyor- ve CHP Genel başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’da birer konuşma yapacaklar. KÜLTÜR İDEOLOJİNİN BASTONU OLAMAZ Gelelim Kültür politikasına. Siz 2 yıldır buradasınız. Şimdi ile önceki dönemi nasıl karşılaştırabilirsiniz? Şuradan başlayalım, kimin ne yaptığından daha bağımsız kültür, ideolojilerin bastonuna dönüşürse kültür olmaktan da çıkar. Kültür çok derin bir tarihsel perspektifi olan bir alandır ve çoğunlukla kültürle ilişkili zannettiğimiz şey kültür ile değil ideoloji ile ilişkilidir. Kültür derinlik ister, daha fazla hoşgörü esneklik ister, özgürlük alanı ister ki kanat çırpabilsin. Kültür sadece tarihle ilgili değildir, gelecekle de ilgilidir. Çünkü dinamik bir alandır. Kültürü bir ajanda ile yönetmeye kalkmak ya da bunu araçsallaştırmaya çalışmak; tarih boyunca hep kötü taklitlerle ve hayal kırıklıklarıyla bitmiştir. Üstelik  bu sadece Türkiye’ye özgü bir şey de değildir. Batı tarihinde de, Doğu tarihinde de bunun sürekli örneklerini görürüz. BİNLERCE YILLIK BİR TARİHSELLİK 15-20 YILLIK HÜLYANIN NESNESİ OLAMAZ Şunu söylemek istiyoruz İstanbul gibi bir kültürel havza, binlerce yılda oluşmuş, yüzlerce ayrı kültür, yaşam, insan deneyimi; farklı acılar, dertler, farklı sevinçlerle oluşmuş bir tarihsellik, 15-20 senelik bir hülyanın nesnesi olamaz. Buna kim yeltenirse gülünç duruma düşer. Çünkü İstanbul yaşayan tarihten zamandan ve onun dertlerinden çok daha büyük bir şehir. Yeterince sahip çıkılmış mı bu tarihe? Bugün iyi yapılacak mesele İstanbul’un kültürünün ne durumda olduğunu tespit etmek, tarihi kentsel mirası, yaşayan kültür alanları tespit etmektir. Ne yazık ki bu geçmişte yeterince yapılmamıştır. Bizim bugün yaptığımız şey,  nerede göz ardı edilmiş, yıkılmaya yüz tutmuş, sırt çevrilmiş bir şey varsa onu sahiplenmek, onu düzeltmek, önünü açmak ve onun kendi yaşamına devam etmesini sağlamak oldu. Ne yazık ki Türkiye'de, Osmanlı kültürel mirasının korunması noktasında bir hassasiyetin olduğu zannedildiği bir dönemde; Osmanlı kültürel mirası aşırı derecede tahrip edilmiştir.  İyi bir kültürel miras yönetimi yapılamadığı için popüler düzeyde olan üst ölçekli yapıların restorasyonlarına çok ciddi maliyet ayrılmış, ihtiyacı olan olmayan tarihi yapılar restorasyona ayrılmış ve restorasyon, koruma konusu bir şova dönüştürülmüştür. Kültürel varlıklar korunamamış mıdır? Ne yazık ki. Günün sonunda kültürel miras sürdürülebilir olmalı. Zenginlik, yoksulluk parametrelerini dikkate alacak şekilde gerçekçi olmalı. Kültürel miras bir inşaat, şantiye alanı değildir. Kültürel miras koruması şantiye faaliyetiyle toparlanamaz. Duygusu yüksek alandır ve bu kültürel duyarlılığı olacak kadrolar tarafından yönetilebilir. Bunun olabilmesi için de bu kadroların da özgür düşünebilmesi ve özgür planlama yapabilmesi gerekir. Ne yazık ki geçtiğimiz dönemde İstanbul başta olmak üzere kültür yönetimi ve kültür mirası koruma konusunda çok fazla müdahaleler olduğu için sonuç başarısız olmuştur. 3 BİN ESER YOK OLUYOR Nasıl ölçüyoruz bunu? İstanbul’da 35 bin kültürel miras vardır tescilli. Peki ne kadarını koruyabiliyoruz; ancak yüzde 1 ya da 2’sini. Geri kalanların kaderine terk edildiği bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu sürdürülebilir olmadığı gibi bu tarihi değerlerin kaç yıl sonra çöküntüye uğrayacağı ile ilgili de bir fikrinizin olmadığını gösteriyor. İstanbul’da 3 binin üzerinde tarihi eser, metruk durumda. Yani artık ayağa kaldırılamaz ve yıkılmak zorunda kalacak duruma gelmiş sivil mimari eseri vardır. Bu büyük bir kayıp. 3 bin sivil mimari eser dünyanın bazı yerlerinde tek başına bir hazine olarak gözükür. Ama bizde bu eserler yok olmak üzere. Özetle sürdürülebilir bir kültür koruma politikamız olmaması dehşet sonuçlar açtı: bunların korunması için yeni mevzuat ve olağanüstü koşulda bir düzenleme getirilmesi şart. DANIŞMANLIK HİZMETİ ŞART Bu merkezi idarenin yapacağı şey mi? Evet merkezi idarenin yapacağı şeyler var ama asıl öneli olan işbirliği. Kimlerle? Elbette tarihi eser sahipleri ile. Ne yazık ki Türkiye’de tarihi eserler dokunulmaz, çivi çakılmaz gibi bazı mottolar vardır. Tam tersine bu tarihi eserlerin ayakta kalabilmesi için mal sahiplerine danışmanlık verilmesi, o yapıların korunması için daha önceliklidir. Ayakta kalabilmesi için dokundurmadığınız her tarihi esere bir süre sonra çöker, yok olur. Ancak bizde ne yazık ki, tarihe esere dokunulmaz gibi bir politik tavır var. Bu yanlış. Bu yapılara çivi de çakılabilmeli, restore ede edilebilmeli. Tarihi yapılar dokunulmayarak değil, profesyonel dokunuşlarla varlıklarını sürdürebilirler. KÜLTÜR ÖZGÜRLÜK İSTER Özetle kültür, tarihi eser… Kültürün iki tane yönetim şekli yoktur. Ya özgürlükçü bir alanda kültür olur ya da bir ideolojinin aracı olan başka bir aktivite olur ve bu bir kültür olmaz. Bunu ayıralım. İkincisi kültür dediğimiz şeyin içi, devletin kurumları eliyle doldurulamaz. Bu sadece Türkiye’nin yakın tarihin sorunu da değildir, bu toprakların genel sorunudur. Kültür her şeyden önce sivil bir alandır ve sivil alandaki ilişkilerle ürer, büyür ve gelişir. Devletin buradaki rolü ancak teşvik edici ve koruyuculuk olabilir. Devlet, kültürün babası, hamisi olamaz. Kültür, sivil alanının, sivil toplumun alanıdır. Orada ortaya çıkar ve gelişir. Devlet, parti kültürle ilgiliyse o kültürü ancak ideolojik sopa olarak kullanmak istediği için bunu yapar. Bu da doğru değildir. Son yıllarda olan bu mı? Büyük ölçüde evet. Son yıllarda muhafazakârlık, kültür adına yapılanlara bakın, hiç birinde bir orjinallik, yaratıcılık göremezsiniz. Hepsi geçmişin kötü taklitleridir. Bu tür çabalar, ürünler Osmanlı Kültürü’nü temsil etmediği gibi Türk Kültürü’nün gelişmesine de engeldir. Peki İstanbul’a kazandırdığınız tarihi eserlere ilgi nasıl? Pandemi koşullarını düşündüğümüzde hayli yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Bu koşullar biraz iyileştiğinde bizim kültürel eserlerimize, İstanbul’a kazandırdıklarımıza ilgi daha da çok artacaktır. YOKSULA GİDEN YARDIMLAR KESİLİYOR Son dönemde İBB’nin elinden alından pek çok yapı, işletme var. Bunu neye bağlıyorsunuz? Bir kere bizim İstanbullulara kazandırmak istediğimiz kültürel, tarihi eserler, işlettiğimiz bazı işletmeler elimizden alınarak; yapılmak istenen iyi şeyin önüne geçmek. Ama diğer yandan örneğin Hidiv Kasrı, Galata Kulesi gibi bizim hizmet sunup belli bir gelir elde ettiğimiz tarihi eserlerin elimizden alınması; hukuksuzluğu dışında; orda elde edilen gelirlerin İstanbul’daki yoksul evlere yardım olarak girmesinin önünün kesilmesi demek. Yani bu tür el koymalarla birlikte İstanbul’un yoksullarına, ihtiyaç sahiplerine yardım etmemiz engelleniyor O açıdan Galata Kulesi’nin alınması İBB’ye karşı haksızlık, tarihi alanların kullanımı için haksızlık ama bir o kadar gelirimizin elimizden alınarak, binlerce insana vereceğimiz desteğin elimizden alınması anlamına geliyor. Buna gönlüm razı değil. Bütün bu kararlar, hukuki norma oturtulmuş bir işlem değil. Mahkeme kanalıyla değil, tarihçiler nazarında değil, İBB’nin haberi olmadan iki tane idari kurulun birbiriyle yazışmasının sonucu. Gezi Parkı’nda da olan bu. KORUMA KURULU CEVAP VERMİYOR Bir de proje vardı, Taksim Meydanı ile ilgili… Evet var. Biz pek çok proje hazırlardık. Bunları İstanbulluların beğenisine sunduk. Oylama oldu, oylama bitti. Ama biz bütün bu projeleri sunduğumuz Koruma Bölge Kurulu’nun aradan geçen zaman içinde bize projelerimizle ilgili olumlu, olumsuz, tadilat, revize içeren hiçbir geri dönüşte bulunmadı. Bu yüzden biz Taksim Meydan düzenlemesi projesine başlayamıyoruz. Dahası biz kuruldan, projelerimizle ilgili onay beklerken; Gazi Parkı hukuki olmayan biçimde bir vakfa devredildi. Bütün bunların hukuki değil, siyasi tasarruflar olduğunu biz de, vatandaş da biliyor.