Kadın, hayvan ve canlı fark etmeksizin şiddetin her türlüsüne son vermek adına kamusal düzenin yeniden ve doğru inşası zorunludur. Kamusal düzenin yeniden ve sağlıklı inşası için olmazsa olmaz zaruri etken ise toplumsal barıştır. Habitat, bir canlı türünün yaşamını sürdürdüğü, doğal yaşam alanını kapsamaktadır. Normal şartlarda bir canlı türü kendi habitatında bakıma muhtaç olmadan barınır, beslenir, ürer ve neslini sürdürebilmektedir. Habitatın fiziki büyüklüğü, canlı türüne bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir. Örneğin bir karınca kolonisinin habitatı, onun yuvası ve yakın çevresindeki alanı oluştururken bir balina popülasyonunun habitatı ise tüm okyanusu kaplayabilmektedir. İnsanoğlu, sokak hayvanlarıyla ortak bir habitata sahiptir. Paylaşılan alan yalnızca insanlar için ve insanlara göre bir dünyadan ibaret değildir. Sokakta yaşayan köpekler, kediler ve kuşlar da en az insanlar kadar bu sahanın alan kullanıcılarıdır. Bu yaşam alanı üzerinde insanlardan daha az bir hakka sahip olmayan sokak hayvanları, kentleşme içerisindeki ekosistemi oluşturan canlı-çevre ilişkisinin temel unsurlarından biridir. Geride bıraktığımız hafta içerisinde Ankara’nın Mamak İlçesi’ndeki köpeklerin belediye görevlileri tarafından öldürüldüğü iddialarıyla birlikte Konya Büyükşehir Belediyesi’ne ait Sahipsiz Hayvan Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde çekildiği iddia edilen ve köpeklerin canice katledildiği görüntüler, toplumda büyük infial yaratmıştır. Sokak hayvanlarının belediye görevlileri tarafından katledildiği iddiaları kanları dondururken görüntülerin paylaşıldığı sosyal medyada tepkilerin ciddi şekilde yükselmesine de sebep olmuştur. Ancak görüntüler yayılır yayılmaz Türkiye’de pek çok konuda olduğu gibi yeni bir ‘’kutuplaşma’’ alanı tezahür etmiştir. Esasında sokak hayvanlarının durumuyla ilgili uzun zamandır var olan toplumsal bölünmüşlük; sokak hayvanları karşıtlarının, hayvanların birbirlerini parçaladıkları -saldırgan- videoları ve sokak köpeklerinin saldırısı sonucunda hayatını kaybeden insanların haberlerini paylaşmaya başlamasıyla bu defa karşılıklı kontralara dönüşerek ülkemizdeki politik kutuplaşmanın ne derece büyüdüğünü bir kez daha gözler önüne sermiştir. Acilen çözüm getirilmesi gereken bir konu olan ve üstelik sosyal medyada ‘’Kadına Şiddete Hayır’’ temalı paylaşımların yapıldığı aynı gün, yine ‘’şiddet’’ üzerinden ikiye bölünmüş toplumsal bir tablonun tezahürü, toplumsal barış ve uzlaşı ortamından ne derece uzak kaldığımızın acı gerçeğini yansıtmıştır. Türkiye’de insan hakları ile birlikte ayrı bir zeminde yeniden ele alınması gereken hayvan hakları, içi doldurulması gereken hukuki boşlukları barındırmaya devam etmektedir. Konuyla alakalı Avrupa’da pek çok örnek temsil eden uygulama mevcuttur. Örneğin meseleye dair İngiltere’de 15’e yakın kanun ve detaylı yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Sokak hayvanlarının muhafazasından evcil hayvanların bakımı ve hayvanat bahçesi işletmelerinin düzenlenmesine kadar pek çok detayı kapsayan bu yasal düzenlemeler, hayvanların “hissedebilen varlıklar” olarak kabul edilmesiyle zemin bulmaktadır. Türkiye’de hayvanların bir’’canlı’’ olduğunu hatırlatma çabalarına karşı İngiltere’de hayvanlara karşı işlenen işkence ve eziyet gibi suçlar, 20,000 pound para ve 6 ay hapis cezasına çarptırılmaktadır. İngiltere’de petshop açmak Türkiye’deki kadar kolay olmadığı gibi hayvan ticareti yapabilmek için hayvanların bakımının düzenli olarak yapılması şartı aranmaktadır. Üstelik her hayvanın bir yıl içinde ve ömrü boyunca kaç kez doğum yapabileceği kanunlarla sabitlenmiştir. Ayrıca hayvan ticareti ile uğraşanların yerel komisyondan lisans alma zorunluluğu bulunduğu gibi en ufak bir şikâyette lisanslarının iptal edilme durumu söz konusudur. Hayvanları hissedebilen varlıklar olarak kabul eden bir diğer ülke olan İsviçre’de ise; Hayvanları Koruma Kanunu kapsamında hayvanlara karşı zulmeden ve çok çalıştıran hayvan sahipleri hakkında suçun büyüklüğüne dair para cezası ya da 3 yıla kadar hapis cezası verilmektedir. İsviçre’deki evcil hayvanlar, Hayvan Hakları Kanunu’nda özel bir önem taşımaktadır. Örnek olarak köpek ya da kedi sahiplenebilmek için oldukça detaylı düzenlemeler bulunmaktadır. Mesela daha önce kedi sahibi olmamış kişilerin ilk olarak bir kediye bakabileceğini işaret eden bir sertifika edinmesi gerekmektedir. Ayrıca İsviçre’de doğası gereği sosyal olan hayvanların psikolojilerinin kötü etkilenmemesi adına tek başına beslenmesi yasaklanmıştır. Tek başına beslenmesi yasaklanan hayvanların içerisinde balık dahi bulunmaktadır. Tüm bu uygulamaların temelinde canlıya olan saygı anlayışı bulunmaktadır. Türkiye’nin bu anlayış ve benzeri uygulamalara sahip olabilmesi için her şeyden önce her alanda tezahür eden ve toplumsal uçurumların mayasını teşkil eden politik kutuplaşma durumuna son vermesi gerekmektedir. Kadın, hayvan ve canlı fark etmeksizin şiddetin her türlüsüne son vermek adına kamusal düzenin yeniden ve doğru inşası zorunludur. Kamusal düzenin yeniden ve sağlıklı inşası için olmazsa olmaz zaruri etken ise toplumsal barıştır. Türkiye’nin acilen siyaset, sanat, spor ve her alanda kaybettiği toplumsal barışı yeniden sağlaması gerekmektedir. Zira aksi takdirde yalnızca hayvanların değil nefes alan tüm canlıların hayatı tehlike altındadır. Her şeyden öte; canlı hayatı üzerinden dahi politize olmak siyaset üstü, toplumsal bir hastalıktır.