Zaten romanın kahramanı cinayeti de bu yöntemle çözer.
Bu yönüyle de, yazıldığı dönemde, benim gibi akademik dünya içinde de çoğu akademisyeni etkilemişti.
Yerel-ulusal-bölgesel-küresel etkileşim ağı içinde yaşan toplumsal gelişmeleri, değişimleri ve dönüşüm dönemlerini anlamak için genele bakmaktan yerine, “süreçlerin kendi iç karmaşıklığına odaklanmak” bize önemli ip uçları verdi ve yeni pencereler açtı. Gülün Adı, anlama-çözümleme-yöntem ilişkisine yaptığı bu katkı ile, küresel siyasal-ekonomik gelişmelerden ülke düzeyinde olan önemli gelişmelere kadar geniş bir yelpazede, basit ve rahat yapılan genellemelere karşı olan “anlama ve eleştirel çözümleme” arayışları üzerinde etkili oldu. Türkiye’nin hem bugününü, hem de 1923’den beri geçirdiği değişim-dönüşüm sürecini nasıl anlamalıyız sorusunu her sorduğum da beni bir “ikaz” olarak Gülün Adı’na götürür: Büyük genellemelerden kaçın, süreçlerin iç karmaşıklığına odaklan. Eco’nun, 2000 yılında dilimize çevrilen, Foucault Sarkacı romanı da, Gülün Adı gibi, dünyayı ve Türkiye’yi anlama ve çözümleme de yararlı bir metaforu bize sunar.Sarkacın iki ayrı, hatta birbirlerine zıt konumlanmış nokta arasında gidip gelen hareketi, 1923’den bugüne Türkiye modernleşmesinin ya da Cumhyuriyet modernleşmesinin zıt noktalar ve duygulara arasında gidip gelişini de bize gösteriyor.
Yüzüncü yılını yaşadığımız Cumhuriyet modernleşmesi, en genelinde, lineer bir hareket tarzını değil; aksine, Foucault Sarkaçı gibi, umut ile karamsarlık, dışa açılma ile içe kapanma, reform ile baskı, demokrasi ile otoriterlik arasında gidip gelen bir özellik sergiledi.Bu yüzyıl içinde, gelecek için umudumuz, 1923-29, 1950-54, 1983-87, 2002-2008, 2011-2014 aralarında kısa süreli yaşanırken, karamsarlık dönemlerimiz, otoriter yönetimler, darbeler, darbe girişimleriyle çok daha uzun yaşandı.
Umudun kısa, karamsarlığın uzun dönemli olduğu bir yüzyıl yaşadık.
Bugünde, 2023 seçimlerinden sonra bu duyguyu, bu duygusal bölünmüşlüğü yaşıyoruz.
İhtiyatlı iyimserlikle vurgulayalım: karamsarlığın güçlendiği noktalarda, umut, reform, dışa açılım, demokrasi olasılığı dönemleri de başladı.
Kısa süreli olsa da, bu dönemlerin karamsarlığın içinden çıkmasını ve Foucault’un Sarkacını umuda döndürmesini sağlayan da, genellemeler değil süreçlerin karmaşıklığından çıkan gelişmeler oldu.
Bu bağlamda kısaca yüzyıla bakalım:
1923’den, özellikle de, 1945’de parlamenter demokrasiye geçişinden bugüne, Türkiye modernleşmesi, “yeni, demokratik ve istikrarlı Türkiye umudunun ortaya çıkması”yla, bu umudun, karamsarlığa ve istikrarsızlığa savrulması arasındaki gitgeller içinde okunabilir.
1945’den bugüne, Foucault Sarkacı, Türkiye modernleşmesi üzerinde, umut ile karamsarlık arasında gidip gelir.Gülün Adı’nın, genellemeye değil süreçlerin karmaşıklığına bak öğretisine bizi götürürken, Foucault Sarkacı da “İki Türkiye” tablosuna götürüyor.
1950’lerde demokrasiye geçişten 1960 darbesine, 1960’lardaki ithal ikameci ve ulusal kalkınmacılık temelli ekonomik gelişmeden, 1971 askeri muhtırasına, 1970’lerin ilk yarısındaki birazcık düzelmeden, 1980 darbesine, Kasım 1983 ANAP iktidarı ve küreselleşemeye açılma sürecinden, karanlık 1990’lara, 28 Şubat 1997 postmodern darbesine, 2001 ekonomik krizine;
3 Kasım 2002 AK Parti çoğunluk hükümeti ve Aralık 2002 Avrupa Birliği bütünleşme sürecinden, 2008 AK Parti’ye açılan kapatma davasına ve bu süreçte yaşanan, Ergenekon, Balyoz, 27 Nisan 2007 e-darbesine,
2011 Yeni ve Sivil Anayasa girişimi ve sonrası Çözüm Sürecinden 2014 terör olayları ve 2016 darbe girişimine,
2017’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden 2023 seçimleri öncesi değişim ve demokrasi çağrılarına,
Foucault Sarkacı, umut ile karamsarlık arasında gidip gelir.
Daha da önemlisi, özellikle 1945’de çok partili parlamenter sisteme geçişten bugüne, sarkacın gidiş gelişlerinin algısı, psikolojisi ve yaşanmışlığı, lineer, tek ve tüm ülkeyi kapsayan bir şekilde değil, tam tersine, farklı, hatta zıt duygular içinde yaşanıyor.
Gülün Adı’nın, genellemeye değil süreçlerin karmaşıklığına bak öğretisine bizi götürürken, Foucault Sarkacı da “İki Türkiye” tablosuna götürüyor.Ekonomiye, bilime, sanata katkı veren, değişim ve demokrasi isteyen, reform-dünyayla bütünleşme-farklılıklar içinde birlikte yaşama isteyenlerin Türkiye’si, ki bu katman bugün seküler, muhafazakar, Kürt eğimli, kentli orta sınıfları, köyleriyle, 48% yani 25.500 seçmen ediyor.
Değişim ve dönüşüm isteyen, fakat, umutlu oldukları dönemleri karamsar oldukları dönemlerinden çok kısa olanların Türkiye’si.Diğer tarafta, demokratik hakları olan oylarıyla 23 yıldır Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğini tercih eden 52%’nin yani 28 milyonun Türkiye’si. Bu Türkiye, seçmenin oylarından daha çok, seçim kazandıktan hemen sonra, kadınları ve kızları ilk okuldan üniversiteye, kamusal alandan hastaneye kadar ayrı alanlara kapatmak isteyen, İstanbul Sözleşmesinden çıkma ve konserleri ahlak adına engelleme çabasını sürdüren, cemaatleri bireyselliğin ve özgürlüğün önüne koyan, laikliğe ve Atatürk’e karşı sürekli saldırı halinde olan ve iktidara yakınlık içinde tüm bunların yapma rahatlığını benimsemişlerin söylemleri ve eylemleriyle gerçeklik ve algı düzeyinde ortaya çıkıyor.
Cemaatlerin yönetimde güçlü olduğu muhafazakâr Türkiye tablosu, bu söylem ve eylemlerle ve bunların İktidarın tarafından bazen dolaylı, bazen açıkça desteklenmesiyle ortaya çıkıyor.Eco’nun ufuk açıcı önerilerini parti içi iktidar oyunları içinde gözardı eden ve 48 %’i karamsarlığa iten bugün için ana muhalefet ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu. Üzücü ama gerçek. Fakat, siyaset devam ediyor, değişim-dönüşüm talepleri de.Foucault Sarkacı, umut ile karamsarlık arasında gidip gelen iki Türkiye tablosunu ortaya çıkartıyor.
Fakat bu tablo, değişim ve dönüşüm talebinin ve umudun hiçbir zaman bitmediği bir hikâyeyi de anlatıyor.
Gülün Adı, süreçlere ve süreçlerin karmaşıklığına bak derken, değişim ve dönüşüm olasılığının ip ucunu da veriyor.Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim sonrası Türkiye’de, Umberto Eco’nun hikayelerini doğru okuyan hamleler yapıyor gözüküyor.
Hem ekonomik krizin ciddiyeti ve Arjatinleşme olasılığı, hem de AK Parti’nin il il ciddi oy kaybı ve Meclis’in çok partili ve gruplu yapısı Erdoğan’ın masasında.
Eco’nun ufuk açıcı önerilerini parti içi iktidar oyunları içinde gözardı eden ve 48%’i karamsarlığa iten bugün için ana muhalefet ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu.
Üzücü ama gerçek.
Fakat, siyaset devam ediyor, değişim-dönüşüm talepleri de.
Cumhuriyet moderleşmesi tarihi, daha önce gösterdiği gibi, İki Türkiye tablosu içinde, bugün muhalefetin yenilenmesi değil, aksine değişim sürecine girereceğini gösteriyor.