Batılı ülkelerin yanlış politikalarından zarar gören ve hoşnutsuz olan ülkeler, suyu Rusya’nın değirmenine taşıma ve Rusya’nın arzu yelkenlerini havayla doldurma niyetinde değiller. Muhammed Kavas Mevcut sistemin değişebilir olduğu fikrini kabul edersek, uluslararası sistemin gelecekteki parametrelerini tahmin etmek takdir edersiniz ki risklidir. Semptomları yanlış okumak ve birdenbire kesin bir teşhise sıçramak hataya sürükler, çünkü Ukrayna'daki olay, tezahürleri anlık olanla uzun vadede ortaya çıkacak olan arasında farklılık gösterebilen, uluslararası sahanın farklı yorumlanmasını mümkün kılan göstergelerle doludur. Sovyetler Birliği, 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana, etkisi yarım küreye yayılana kadar genişleyen bir imparatorluk kurmayı başardıysa da Rusya'nın şu anda sahip olduğundan çok daha fazlasına sahip olan bu caydırıcı güç, ıvır zıvır her şeyi yakından takip ettiğini zanneden Batılı istihbarat servislerini şaşırtan bir şekilde sona erdi. Gerçek şu ki, Arap ülkeleri de dâhil, Batı-Atlantik sistemi dışındaki dünya ülkeleri, çatışmanın sonunu açıkça göstermeyen tarihi dönüm noktasının hassasiyetini tam olarak idrak etmişlerdi. Bu ülkelerin saklamaya çalıştıkları muhafazakâr ve tarafsız duruşlar, Rusya'nın (ve onunla birlikte Çin'in) üstün geleceğine inanmayan, Batı'nın kafasını karıştıran belaları çıkartan bir yaklaşımın ifadesidir. Hindistan, Pakistan, Brezilya ve Meksika gibi ülkelerin davranışlarını gözlemlersek, devletlere dost olarak görülen ülkelerin dış politikalarında kendilerini Washington'un gündemlerinden ve Beyaz Saray’ın planlarından ayırmak için sahip oldukları geniş marjın bir örneğini keşfederiz. Bununla birlikte, Rusya'nın konumunu "anlamak" ve Washington'un yaptırımlarına uymayı reddetmesi, Amerika ile ittifak siperinden karşı sipere atlamak anlamına gelmiyor. Aslında, genel olarak Arap ülkelerinin pozisyonu, otuz yıl önceki Körfez krizi ve Kuveyt’in özgürleştirilmesinden bu yana Washington ile ilişkilerde eski kuralların tersine döndüğünü açıkça gösteren bir model sunuyor. Ukrayna’daki çatışmada "tarafsızlık" sorunu, yalnızca Moskova ile bölge ülkeleri arasında son on yılda örülmüş olan yüksek düzeyde ilişkilerden değil, aynı zamanda Washington'un bu ülkelerle ilişkilerinin Arap Baharı sürecinde daha kötüye gitmesinden, Suriye, Libya, Yemen’de sürmekte olan çatışma süreçlerinin çatırdamasından ve İran tehlikesine yönelik yaklaşımındaki yanlış politikalardan da kaynaklanmaktadır. Eğer Rusya, bugünlerde Arap dünyasında kesin, sabit ve net bir politika çerçevesinde yetiştirdiği gelecek vaat eden bir ağacın meyvelerini herhangi bir değerlendirmeden bağımsız olarak hasat ediyorsa, ABD de Beyaz Saray sakininin keyfine göre bölgeye ektiği yanlış ve saçma sapan politikaların meyvesini biçiyor demektir. Condoleezza Rice'ın "yaratıcı kaos"  vaadi de bundan çok farklı değildi. Araplar da tıpkı Türkiye, İsrail ve İran gibi- Rusya'nın Orta Doğu'da bir dayanak bulma konusundaki bitmek bilmeyen ilgisini dikkate alırken, Washington'un varlığının olumsuzluğunu, bölgeden çekilme eğilimini değerlendirdiler ve bunun bölgede Rusya ve Çin gibi ülkeleri doldurmaya teşvik eden bir boşluk yarattığını gördüler. Bununla birlikte, Ukrayna olayı sadece Moskova'nın Soğuk Savaş sırasında sahip olduğu güçlü rolü oynamak için geri dönüşünü müjde olarak gören ideolojik popülistlere güven veriyor. Pakistan Başbakanı İmran Han'ın deyimiyle Batı'nın “talimatlarına” uymayan, dilleri “Biz sizin köleniz değiliz” diyen dünya ülkeleri de azgın bir efendiyi başka bir azgın efendiyle değiştirmekle ilgilenmediklerinin bilincindeler. Batılı ülkelerin yanlış politikalarından zarar gören ve hoşnutsuz olan ülkeler, suyu Rusya’nın değirmenine taşıma ve Rusya’nın arzu yelkenlerini havayla doldurma niyetinde değiller. Pakistan ve Hindistan örneği, tarihsel olarak zıt konumda yer alsalar da çatışmada tarafsız pozisyon almak için bir araya gelmiş ülkeler içerisinden çarpıcı örnektir. Bu paradoks Arapların, Türkiye'nin, İran'ın ve İsrail'in pozisyonları için geçerlidir. Bu, genellikle olduğu gibi (tarih derslerinde) büyük savaşları gerektiren uluslararası sistemdeki karışıklık, bozulma ve kaosu ortaya koyduğu gibi, aynı zamanda "tarafsız ülkelerin" geleneksel uluslararası ittifakların artık caydırıcı olmadığı konusundaki yaygın endişesini de ortaya koyuyor. Büyük ihtimalle dünya, Batı'nın ani uyanışını ilgiyle izleyecek ve Rusya'nın atılımına karşı doğaçlama tepki geliştirerek onun kararlılığından, dönüşümün arıziliğini çıkarmak için düşünecektir. Çatışan güçler (Rusya, Çin ve Batı) Ukrayna’daki gelişmelere göre yeniden pozisyon almak isterse, “tarafsız ülkeler” daha akıllı ve daha hikmetli bir pozisyon bulmaya çalışacaklar, böylece büyük güçlerin çekişmesinde bedava yakıt olmayacak, uluslararası haritada görünen herhangi bir dönüşümün dikkate alması gereken çıkarlarını savunan politikaları uygulamaya başlayacaklardır. O sahnede İsrail, Washington ile ilişkilerinde mahcup görünüyor, İran Moskova ile ilişkilerinde temkinli, Bayraktar uçağı Ukrayna'da faaliyet gösteriyorken Türkiye Rusya’ya yakın görünüyor, İngiltere Başbakanı ise BAE ve Suudi Arabistan gezilerinden hayal kırıklığıyla ülkesine dönüyor. Bununla birlikte, tüm "tarafsız ülkeler" yeni bir uluslararası düzene geçişe inanmamakta ve hatta bunu istememekteler. Aksine bu ülkeler, Doğu'nun Doğu, Batı’nın Batı olduğu ve tarafsızlığa yer olmadığı Soğuk Savaş dönemine geri dönme olasılığını gözetlemekteler. Tarafsızlık, Çin'in iddia ettiği bir şey. Avrupa Birliği öncelikli ekonomik ortağı ve Amerika Birleşik Devletleri ikinci ortağı olmasına rağmen Çin, ganimetlerini çok fazla savuran uluslararası bir sistemden cömertçe yararlanıyor ve değişmek onun çıkarına değil. *Lübnanlı siyasi yazar Bu makale Sky News Arabia internet sitesinden İslam Özkan tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
Editör: TE Bilisim