Dün sabah yaşanan gelişmeler gözleri bir kez daha Orta Doğu’ya dikti. Hamas’ın başlattığı saldırıya, İsrail sert cevap verdi. Peki süreç önümüzdeki günlerde nereye evrilir? Bölgeyi yakından takip eden uluslararası ilişkiler uzamanı Dr. Öğretim Üyesi Ceren Gürseler yazdı

Filistin-İsrail sorununda çözümsüzlük hakimken, Filistin aleyhine Orta Doğu’da İsrail ile Körfez ülkeleri ilişkilerini normalleştirirken Hamas, İslami Cihad gibi silahlı mücadeleyi benimseyen Filistinli örgütler İsrail’e düzenledikleri saldırı ile gözlerin yeniden Filistin’e çevrilmesine neden olmuştur. Kudüs dahil işgal edilmiş Filistin topraklarında uzun zamandır yaşanan gelişmeler, küçük çaplı şiddet olayları, Filistin Otoritesi (FO) lideri Mahmud Abbas’ın şiddetin yeniden patlak verebileceğine dair senelerdir yaptığı uyarıları dikkate alınmamıştır. Şiddet, uzun zamandır “Geliyorum" demiş fakat dinleyen olmamıştır.

Bilindiği üzere ve eski örneklerin gösterdiği üzere İsrail, Hamas’a ve dolayısıyla Hamas’ın bulunduğu Gazze’ye misliyle karşılık verecektir. Netanyahu ve İsrail devletinin kilit isimleri savaşın başladığını ifade etmiştir. İç siyasette yargı paketine karşı muhalefet sebebiyle zor günler yaşayan Netanyahu yönetiminin gündemi Hamas ile savaş olmuştur.

Üçüncü İntifada’nın çıkabileceğine dair yorumlar senelerdir yapılmaktadır. FO lideri Mahmud Abbas, çeşitli aralıklarla Üçüncü İntifada’nın din temelinde, Kudüs özelinde çıkabileceğine dair uyarılarda bulunarak uluslararası kesime müdahale çağrısında bulunmuştur. Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddet uyguladığını, Filistin’in çevresine zarar verdiklerini, Yahudi yerleşimcilerinin terör uyguladığını ifade etmiştir. Abbas, Hamas ve diğer Filistinli örgütlerin düzenlediği saldırıları ise Filistinlilerin kendilerini savunma hakkı şeklinde yorumlamıştır.

Yahudi yerleşimciler Filistin köylerine baskın düzenleyerek Filistinlilere saldırmanın yanında Mescid-i Aksa’ya gelerek ibadet yaparak durumu daha da gerginleştirmektedir. Bunun yanında yasa dışı Yahudi yerleşimlerinin inşasının işgal edilmiş Batı Şeria’da devam etmesi, Netanyahu yönetiminden destek almaları ve bazı yerleşimlerin İsrail tarafından ilhak edilmesi Filistin’de gerginliğin çıkmasına neden olmaktadır.

İsrail kabinesindeki aşırı sağcı ve dinci isimlerin Mescid-i Aksa’ya ziyaret düzenlemeleri de Kudüs’ün statüsünün değiştirilmesine ve bölgenin Yahudileştirilmesine yönelik isteği gözler önüne sermiştir. Kudüs ve Harem-ül Şerif’in İsrail denetimi altında olması ve Yahudi ibadeti yerine dönüştürülmesi istenmektedir. İsrail’in Gazze’de bulunan Hamas’a misli ile karşılık vermesinin yanında Kudüs’e yönelik çeşitli adım da atması ihtimaller dahilinde gözükmektedir.

Hamas lideri İsmail Haniye’nin “Aksa Tufanı”na ilişkin açıklamasında İsrail işgalinin varlığını hatırlatırken saldırının Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya yönelik Yahudileştirme adımlarına karşı yapıldığını iddia etmiştir. İsrail’den Gazze’ye uygulanan ablukanın kaldırılmasını da şart olarak öne sürmüştür. Hamas, Arap ülkelerini kendine destek vermeye çağırmış; İsrail ile özellikle Suudi Arabistan’ın normalleşme girişimlerine karşı olduğunu göstermiştir.

Devam eden işgal, işgalin yer yer ilhaka dönüşmesi, Kudüs’ün statüsünün değiştirilme girişimleri, Yahudi yerleşimcilerin saldırıları, “Filistinli mültecilerin İsrail’e geri dönmesinin mümkün olmadığı” gibi söylemler, Filistin devletinin kurulmasının ötelenmesi, Filistin sorununa rağmen İsrail ile Arap ülkelerinin normalleşmesi ve Riyad’ın bu yönde adım atması Hamas tarafından şiddeti meşrulaştırmak için kullanılmıştır. Şiddet ile Filistin sorununun devam ettiğini hatırlatmıştır. Değiştirilmek istenilen paradigmayı kabul etmeyeceğini Filistin, Arap devletlerine ve uluslararası kesime göstermiştir.

1973 tarihli Yom Kippur Arap-İsrail Savaşı’nı hatırlatan saldırılar zaten bu savaşın yıldönümünde gerçekleştirilmiştir. 1973’te de Mısır lideri Enver Sedat, İsrail’deki tatil ortamını kullanarak saldırıları başlatmıştır. 2023 Ekimi’ndeki saldırılar da yine tatil gününe denk getirilmiştir.

Hamas nasıl saldırmaktadır? Hamas; roketlerle, İsrail’in “Ayrım Duvarını” aşarak, İsrail’e milislerini göndererek saldırılarını düzenlemiştir. Duvarı geçmelerinde tünellerin kullanıldığı belirtilmektedir. İsrail sınırından 40 km içeri girdikleri tahmin edilmektedir.

İsrail’in “Demir Kubbe” sistemine rağmen, “Ayrım Duvarı”na, MOSSAD’ın gücüne rağmen Hamas ve diğer örgütlerin bu saldırıları düzenleyebilmesi İsrail’in güvenlik açığı olarak yorumlanabilir. Diğer yandan Netanyahu yönetiminin bu saldırıdan haberi olabileceğine dair de yorumlar yapılmaktadır.

Hamas’ın ve saldırıya iştirak eden diğer örgütlerin İsrailli sivilleri hedef alması, sivillere yönelik tutumu Hamas’a yönelik tepkilerin, eleştirilen artmasına neden olmaktadır. Zaten ABD, Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak tanınmaktadır; dolayısıyla İsrailli sivillere yönelik tutumu örgüte desteğin gelmesini engellemektedir.

Hamas’ın yaptığı çağrıya rağmen Arap ülkelerinin Hamas’a destek vermeyeceği düşünülmektedir.  Arap Ligi’nin ve Arap devletlerinin tarih boyunca Filistin’e ne kadar destek verdiği tartışmalıdır. Öte yandan Lübnan Hizbullah’ı ve İran, Hamas ve diğer örgütleri destekledikleri yönünde açıklamalarda bulunmuştur. Bu noktada Hamas’ın İran tarafından desteklendiğini hatırlamak önemlidir. Hamas’ın ve diğer örgütlerin bu çapta saldırı düzenlemesinde İran’ın, Suriye’nin ve Lübnan Hizbullah’ının desteğinin aldığı yorumları yapılmaktadır.

Sonuç olarak, Filistin-İsrail arasında görüşmelerin başlaması gibi barışın sağlanmasına yönelik adımlar yerine Filistin bir kez daha şiddet ile gündeme gelmiştir. Müslüman Kardeşler (MK) çıkışlı olan ve MK ile herhangi bir bağı kalmadığını öncesinde ilan eden Hamas’ın İsrail’e yönelik büyük çaplı saldırı içine girmesi Filistin’de ve Orta Doğu’da çeşitli gelişmelere sebep olabilir. Netanyahu Hükümeti’nin Filistin devletinin kurulmasına karşı olması ve “Aksa Tufanı”nın büyüklüğü barış görüşmelerinin kısa vadede başlamasının zor olduğunu düşündürtmektedir. Diğer yandan Birinci İntifada’nın sonrasından Madrid Barış Konferansı’nın düzenlenmesi ve sonrasında Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve İsrail arasında Oslo Anlaşmaları’nın imzalanması örnekleri de uluslararası baskının gelmesi durumunda barış görüşmelerinin başlayabilmesinin mümkün olduğunu göstermektedir. İkinci İntifada’nın sonrasında da FKÖ lideri Yaser Arafat ve İsrail lideri Ehud Barak ABD eski başkanı Bill Clinton liderliğinde Camp David’de biraraya gelmiş fakat görüşmeler başarılı olmamıştır.

Filistin’in İsrail’e bu kadar büyük çaplı saldırı düzenlemesi ablukanın, duvarın varlığına rağmen Filistinli grupların saldırı düzenleme kapasitesi olduğunu göstermiştir. İsrail’e yönelik bu saldırılar Filistin’deki iki başlılıkta Hamas’ın öne çıkmasına sebebiyet verebilir. Fakat uluslararası kesimin önde gelen aktörleri tarafından terör örgütü olarak görülmesi ve sivillere yönelik tutumu Hamas’a uluslararası alanda aradığı meşruluğunu getirmeyeceği düşünülmektedir. Devam eden işgal, işgalin yer yer ilhaka dönüşmesi, Kudüs’ün statüsünün değiştirilme girişimleri, Yahudi yerleşimcilerin saldırıları, “Filistinli mültecilerin İsrail’e geri dönmesinin mümkün olmadığı” gibi söylemler, Filistin devletinin kurulmasının ötelenmesi, Filistin sorununa rağmen İsrail ile Arap ülkelerinin normalleşmesi ve Riyad’ın bu yönde adım atması Hamas tarafından şiddeti meşrulaştırmak için kullanılmıştır. Şiddet ile Filistin sorununun devam ettiğini hatırlatmıştır. Değiştirilmek istenilen paradigmayı kabul etmeyeceğini Filistin, Arap devletlerine ve uluslararası kesime göstermiştir.