“Nice az birlik vardır ki, Allah’ın izniyle sayıca çok birliği yenmişlerdir… Sonunda Allah’ın izniyle onları yendiler, Davud da Calut’u öldürdü ve Allah ona hükümranlık ve hikmet verdi.” Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresi, 249 ve 251 Bin dokuz yüz altmış yedi yılının Haziran ayının beşi, Kudüs saati ile sabah saat 7:10’da 16 İsrail savaş uçağı Hatzor’dan havalandı. 20 dakika içinde İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait diğer uçaklar da havalandı. 7.30 itibariyle İsrail’in yaklaşık 200 küsür savaş uçağının neredeyse tamamı havadaydı. Uçakların büyük kısmı Akdeniz’e doğru, kalan kısmı ise güneye Kızıl Deniz’e doğru uçtu. Hava Kuvvetleri Komutanı Motti Hod’un emri kesindi: “İsrail’in kahramanlarının ruhu bize eşlik ediyor… Yuşa bin Nun’dan, Kral Davud’dan, Makkabilerden, 1948 ve 1956’nın savaşçılarından gücümüzü ve cesaretimizi alacağız ve güvenliğimizi, bağımsızlığımızı ve geleceğimizi tehdit eden Mısırlıları vuracağız. Uçun, düşmana doğru süzülün, onu yok edin ve çöle doğru dağıtın ki İsrail nesiller boyu toprağında güvenle yaşasın.” Saat 8:00 itibariyle İsrail’in ilk dalga hava saldırısı tamamdı. Mısırlıların hava kuvvetlerinin yaklaşık 200 savaş uçağı yok edilmişti. Birinci dalga bittikten yaklaşık yarım saat sonra başlayan ikinci dalga hava saldırısı Mısır Hava Kuvvetleri’nin yaklaşık 100 savaş uçağını daha yok etti. 10:35’te Motti Hod, İsrail Başbakanı’na Mısır Hava Kuvvetlerinin artık var olmadığını duyurdu. Birinci dalga hava saldırısı bittikten kısa bir süre sonra İsrail, Sina Yarımadası’na kara harekatı başlattı. Hava desteğinden mahrum Mısır kara birlikleri bozguna uğradı. Saldırı başladıktan bir buçuk gün sonra Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır, Mısır Ordusu’na Sina’dan çekilme emri verdi. Dördüncü gün ise Birleşmiş Milletler’in ateşkes teklifini kabul etti. İsrail ise yedinci gün… Mısır neticede Sina Yarımadası’nın tamamını kaybetti. 10-15 bin civarı Mısır askeri hayatını kaybetti. 4 bin küsür askeri esir alındı. Hava kuvvetlerinin neredeyse tamamı yok edildi. Mısır’ın kaybettiği savaşta çok daha zayıf Ürdün ve Suriye’nin İsrail’e karşı hiçbir şansı yoktu. Bu iki ülkeye de sınırlı da olsa hava, kara harekatı düzenleyen İsrail altıncı günün sonunda Batı Şeria’yı Ürdün’den ve stratejik Golan Tepelerini de Suriye’den aldı. İsrail bütün savaş boyunca sadece 700-1000 civarı askerini kaybetti. Yaklaşık 4 bin 500 askeri yaralanırken, 15 tanesini esir verdi. Altı-Gün savaşından dokuz ay sonra 21 Mart 1967 günü sabahı saat 5.30’da 15 bin kişilik bir İsrail askeri gücü Ürdün sınırını geçerek sınırın hemen ötesinde bulunan Karame köyüne saldırdı. Filistin direniş örgütü Fetih’in karargahı bu köydeydi ve sınırı geçerek İsrail’e küçük çaplı saldırılar düzenliyordu. LİDERİN DOĞUŞU Örgüt en son üç gün önce bir okul otobüsüne saldırı düzenlemiş ve iki öğrenciyi öldürmüştü. Ancak operasyon planlandığı gibi gitmedi. Ürdün ordusunun sağladığı ateş destekle, köyde bulunan ve çoğu tecrübesiz ve genç Fetih fedaisi İsrail’in hiç beklemediği bir direnç gösterdi. Öğleden sonra saat 3 gibi İsrail kara güçleri saldırılarını durdurdu, saat 5 gibi çekilmeye başladı, saat 9 itibariyle tamamladı. İsrail yaklaşık 30 askerini kaybetti, operasyona katılan 47 tankının 27’si hasar gördü, dördünü arkada bıraktı ve bir savaş uçağını kaybetti. Fetih’in büyük kaybı daha büyüktü. 130 fedai hayatını kaybetti, 100 küsürü yaralandı, bir o kadarı yakalandı. Ürdün’ün sağladığı ateş desteği olmasa Fetih’in kaybı elbette daha büyük olurdu, hatta tamamen kökü de kazınılabilirdi. Ancak henüz dokuz ay önce Mısır ordusunu perişan eden İsrail ordusunu, fedakarlık, kahramanlık ve cesaretle karşılayan ve neticede geri çekilmeye zorlayan Fetih İsrail karşısında tartışmasız büyük bir psikolojik zafer kazandı. Fetih’in gerek Filistinliler arasında, gerekse Arap dünyasında prestiji arttı. Takip eden günlerde binlerce Filistinli Fetih’e katıldı. Saldırıdan bir ay sonra Yaser Arafat Mısır devlet başkanı Cemal Abdülnasır’ın davetlisi olarak Kahire’ye gitti. Dört ay sonra Mısır heyeti ile Moskova’ya. Fetih, 1968 yılının Temmuz ayında toplanan Filistin Milli Konseyi’nde de delege üstünlüğünü ele geçirdi. Yedi ay sonraki toplantıda ise Fetih lideri Yaser Arafat Filistin Kurtuluş Örgütü’nün başkanı olarak seçti. Aynı yılın Aralık ayında Rabat’ta toplanan Arap Birliği toplantısında Arafat kahraman gibi karşılandı ve diğer Arap devlet başkanları ve krallarıyla birlikte aynı konumda toplantıya katıldı. Artık Arafat Filistin Davası’nın tartışmasız lideri ve Fetih öncü örgütüydü. Geçmişe dönüp bakıldığında (ve elbette yaşanmış tarihin bilgisinin sağladığı içgörü ile) 1969 yılı Yaser Arafat’ın hayatının zirve yılıydı. Ancak o ve örgütü artık Arap politik/jeo-politik bataklığının bir parçasıydı. Ve o bataklığın çamurunda yol alması gerekiyordu. Arafat’ın Ürdün ve bütün Arap Dünyası’nda artan popülaritesi ve Fetih’in Ürdün’de bir nevi devlet içinde devlet haline gelmesi, 1968 yılında Karame’de Fetih fedailerine en kritik yardımı yapan, hatta “Artık hepimiz Fedaiyiz” diyerek Filistin davasına destek veren Kral Hüseyin’i endişeye sevketti. Ancak ne Arafat, ne Fetih bu endişeyi izale edecek adımlar attılar. Hatta Ürdün güçleri ile çatışmaya girmekten çekinmediler. 1 Eylül 1970 günü Kral Hüseyin’in konvoyuna ateş edildi. Beş gün sonra Filistinli bir silahlı grup Ürdün’den dört yabancı yolcu uçağını kaçırdı. Arafat olayı kınamadı, hatta grupla dayanışma içinde olduğunu açıkladı ve Kral Hüseyin’e milli birlik hükümeti kurması çağrısı yaptı. Kral Hüseyin’in cevabı net oldu. Sıkıyönetim ilan etti ve bütün FKÖ savaşçılarının şehirleri terk etmesini istedi. Arafat ise militanlarına direnmeye hazır olmaları çağrısı yaptı. Daha sonra ise Kral Hüseyin’in ülkeyi terk etmesini istedi. Böylece Filistin hafızasına ‘Kara Eylül’ olarak geçecek çatışma başladı. FKÖ’nün hakim olduğu mülteci kampları bile Ürdün ordusunun hedefi oldu. Gerilla-sivil fark etmeksizin binlerce Filistinli takip eden aylar boyunca öldürüldü. Ürdün güçlerinin şiddeti karşısında iki ülkeyi ayıran nehri geçip İsrail güçlerine teslim olan FKÖ üyeleri oldu. Ağustos 1971 itibariyle Arafat ve hayatta kalan FKÖ militanları Ürdün’ü Suriye üzerinden terk etti ve Lübnan’a yerleşti. Lübnan’da Arafat ve FKÖ’nün karşı karşıya kaldığı siyasi tablo daha az karmaşık değildi. Bu ülkenin siyasal sistemi oldukça hassas bir mezhepsel denge üzerine kuruluydu ve Filistinliler bu dengeyi ülkedeki Sünni nüfus lehine bozuyordu. Üstüne üstlük Filistinlilerin silahlı örgütleri vardı ve FKÖ Filistin mülteci kamplarının kontrolünü ellerinde tutuyordu. Durumu daha da vahimleştiren ise Ürdün’ün aksine Lübnan’da devletin etkin bir silahlı gücünün olmamasıydı. Bu gidişatın kendi siyasi güç ve varlıklarını tehdit edeceğini düşünen karşıt grupların kendi silahlı örgütlerini kurması ve silahlanmaları kaçınılmaz hale geldi. Bu konuda karşıt gruplara destek verecek ülke de hazırdı: İsrail. FKÖ karargahını Lübnan’a taşıdıktan 4 yıl sonra 15 yıl sürecek Lübnan iç savaşı patladı. İç savaşı başlatan olay da kimliği belirsiz kişiler tarafından bir kiliseye yapılan silahlı saldırı sonucu 4 Hristiyan’ın öldürülmesiydi. Aynı gün ‘Otobüs Katliamı’ olarak anılan olayda 30 Filistinli öldürüldü. VE LİDERLİĞİN SONU… FKÖ Lübnan’a taşındıktan sonra da, iç savaş öncesinde ve iç savaş boyunca İsrail’e yönelik saldırılarına devam etti. Bu saldırıların bazıları oldukça kanlıydı. Mesela 1974 yılının Nisan ayında yapılan bir saldırıda çoğu kadın ve çocuk 52 kişi öldü. Dört yıl sonra yapılan başka bir saldırıda 13’ü çocuk 38 İsrailli sivil öldü. Bu ve benzeri saldırıları cezalandırmaya yönelik olarak İsrail ordusu defalarca Lübnan’a sınır-ötesi operasyon düzenledi. Nihayet 6 Haziran 1982 günü İsrail büyük bir askeri güçle Lübnan’ı işgal etti. İşgalin başladıktan yaklaşık üç ay sonra, 30 Ağustos 1982 günü Arafat, Lübnan’ı terk etmek zorunda kaldı ve Tunus’a yerleşti. İsrail’in Lübnan’ı işgali üç yıl sürdü. Filistin direnişi açısından işgalin en kritik neticesi FKÖ’nün Lübnan’dan örgütlü ve silahlı bir güç olarak büyük oranda tasfiyesi oldu. Binlerce FKÖ militanı Lübnan’ı terk etti ve Cezayir, Sudan ve diğer Arap ülkelerindeki FKÖ kamplarına yerleşti. Arafat’ın Lübnan’a dönme girişimi başarısız olunca Tunus’ta kalmaya mecbur kaldı. Lübnan’da kalan Filistinli mülteciler ise Lübnan ordusu ve Maruni militanlar ile İsrail ordusunun tacizi ve saldırıları altında yaşamların devam etmek zorunda kaldı. Bu üçlüye Şii Amal da kaldı. Kamplar bazen aylarca süren kuşatmaya alındı. Uçaklar tarafından bombalandı. Böylece Yaser Arafat’ın veya Fetih’in veya FKÖ’nün Filistin direnişinde oynadığı rol bitti… --- Kaynaklar: Rex Brynen, Sanctuary and Survival, Westview P, 1990 Laleh Khalili, Heroes and Martyrs of Palestine, Cambridge UP, 2007 Michael B. Oren, Six Days of War, Oxford UP, 2002. Yaser Arafat, Wikipedia: https://en.wikipedia.org/wiki/Yasser_Arafat
Filistin Direnişi: Fetih
Popüler Haberler

Terör örgütü PKK, Devlet Bahçeli'nin önerisine uydu: Kongre için tarih ve yer belli oldu

Beyaz ette ölümcül bakteri: Gıda Mühendisleri Odası'ndan uyarı

Esenler’de kadın cinayeti: Evli olduğu erkek tarafından bıçaklanarak katledildi!

Özel: Kayyum kararının CHP’ye cuma akşamı 16:59’da tebliğ edilmesi kararlaştırılmış

Esenyurt'ta bir erkek çocuk, kız arkadaşını yaralayıp, annesini katletti!

Özel harekat polisi, AK Parti Genel Merkezi'nin bahçesinde intihar etti