Pazar Politik

#Eskitürkiye ve Milli Bayramlar

Abone Ol
Eskiden okullarımız sadece öğretim yeri değil; aynı zamanda eğitim yeriydi… Sınav geçmeyi değil, insan olmayı öğrendiğimiz yerlerdi… Kindar olmayı değil; sevmeyi, anlamayı; iş birliğini öğrendiğimiz yerlerdi…

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramını kutladık… Ya da gerçekten kutladık mı?

Özellikle ‘‘Yeni Türkiye’’ söylemiyle bu millî bayramımız son 20 sene içerisinde ciddi bir değişime uğradı. Atatürk’ü zihinlerden ve kalplerden çıkarmaya kimsenin gücü yetmez; yetmedi ancak olan Gençlik ve Spor kısmına oldu…

2000’den sonra doğan gençlerimiz bilmez; bir zamanlar bu bayram Türkiye genelinde bir gençlik festivali ve spor şenliği olarak kutlanırdı. 7’den 77’ye herkesi bir heyecan kaplar; herkes 19 Mayıs günü şehirlerinde sergilenecek gösterileri iple çekerdi… O gün geldiğinde aileler bayram havasında şehirdeki stadyuma gider, okulların hazırladığı dans gösterilerini izlerdi. Öyle çok eski günlerden bahsettiğimi sanmayın. 1990’lardan bahsediyorum.

Hazırlıklar bir ay önceden başlardı. Ortaokul ve lise öğrencileri 1 aya yakın hazırlık yapardı. Beden eğitimi öğretmenleri için senenin en önemli dönemi bu süreydi. Hepsi adeta birer profesyonel koreograf titizliğinde dans gösterileri hazırlardı. Devasa insan kuleleri kurmak için adeta profesyonel bir jimnastik antrenörü gibi çalışır, bu süreçte kendisini de mesleki yönden geliştirirdi. Rengarenk kıyafetler hazırlanır, binlerce kostümün hazırlanması ve dikimi için şehirdeki tüm terziler seferber olurdu. Bu hem ekonomiyi canlandırır hem de halkı bir ortak bir ülküyü başarmak için duygusal olarak birleştirirdi. Stadyum önünde simit, tost, köfte satan yüzlerce seyyar satıcı belki de senenin en büyük cirosunu milli bayramlarımız sayesinde yapardı.

Bu etkinlik öğrencilerin sosyo-psikolojik ve duygusal gelişimi için çok değerliydi. 1 seneyi sadece ders ve sınavlarla değil; aynı zamanda sporla, hareketle, işbirliğiyle geçirirdik. Hazırlık döneminde beton yığını okullardan dışarı çıkar; en az 1 ayımızı bol oksijenli bahar havasında, çimlerin üzerinde geçirirdik. Koreografiler öyle basit değildi… Bu yüzden hareket etmek, denge kurmak, atletik olmak zorundaydık… Sırf bu 1 ay içinde fitleşir sene sonu sınavlarına ve yaz tatiline bomba gibi girerdik. Ata’mız bu konuda da yanılmamıştı… Sağlam kafa sağlam vücutta bulunurdu… Bu bayramlar kendimize güvenimizi ve öz saygımızı en üst seviyeye çıkarırdı…. Hazırlıkların ilk günü beden eğitimi öğretmenlerimizin anlattığı ve hepimizin ‘‘imkânsız’’ dediği hareketleri; 19 Mayıs günü başarıyla yapıyor ve binlerce izleyici tarafından alkışlanıyor olmamızın verdiği o gururu bugün bile başka hiçbir başarımda hissettiğimi hatırlamıyorum… Bunun zihinsel etkilerini küçümsemeyin… Binlerce kişi önünde dans edebilmek çocuklarımıza büyük bir öz-güven kazandırıyordu… Daha 15-16 yaşındayken binlerce kişi önünde en ileri seviyedeki koreografileri hayata geçirmek, 10 katlı kuleler kurmak, alkış almak, taktir edilmek… Tüm bunlar kolektif emekle ortak başarı kazanma duygumuzu perçinliyordu… Böyle yetişen bir gençlik daha sonra önüne konulan zorluklarda sizce pes eder miydi? En azından ben o günden sonra hiçbir zorlukta pes etmedim… Aksine zorluğu hep sevdim. Kendi okulum dışında gençlerle ilk defa orada sosyalleşip tanışmıştım… İlk defa 5-10 kişilik arkadaş çevremizin dışına çıkarak ‘network’ oluşturmayı; ‘‘yabancılarla’’ iletişim kurmayı bu etkinlikler sayesinde öğrendik… Öğretmenlerimiz bilinçliydi. Hareket ve dans partnerlerimizi bilerek farklı okullardan tanımadığımız öğrencilerden oluşturuyorlardı. O ilk tanışmalardaki heyecanı bugün bile hatırlıyorum…

Eskiden okullarımız sadece öğretim yeri değil; aynı zamanda eğitim yeriydi… Sınav geçmeyi değil, insan olmayı öğrendiğimiz yerlerdi… Kindar olmayı değil; sevmeyi, anlamayı; iş birliğini öğrendiğimiz yerlerdi…

#eskitürkiye Gençlik ve Spor Bayramının gençlerle ve sporla kutlandığı güzel bir ülkeydi…