Murat Aksoy
Eski ABD Büyükelçisi Namık Tan, Joe Biden'ın "soykırım" kavramını PolitikYol’a değerlendirdi.
Bu kararla, karanlık bir sürecin kapısı açıldı
- Eski bir ABD Büyükelçisi olarak Biden’ın “soykırım” kavramını kullanmasını bekliyor muydunuz?
Açıkçası ben, Biden’ın, bu sözcüğü kullanacağını beklemiyordum. Benim için hayal kırıklığı oldu. Biden’ın, her şeye rağmen, kendisinden önceki başkanların tutumunu sürdürmesini bekliyordum.
Çünkü, bu sözcüğün kullanılması, Türk Milletini oluşturan herkesin onurunu hedef alan bir anlayışın sonucudur. İktidarın sürdürdüğü siyasete karşı olabilirsiniz ve bu çerçevede siyasi iktidarın dönemsel politikalarına eleştiri getirebilirsiniz. Ancak, Türk Milletini tamamını ilgilendiren ve Türklerin tümünü izam eden bir adım atarken, çok dikkatli olmanız gerekir. Zira, böylesi bir yanlış hareket, halkın nezdinde kalıcı yaralar açar. Bu yüzden beklemiyordum. Bu karar, müttefiklik ilişkisini de zedeler.
Burada bazı noktaları vurgulamak gerekiyor. ABD’de mesele şimdiye kadar hep siyasi zeminde ele alınmıştır. Biz de, bu çerçevedeki mücadelemizi siyasi zeminde yürütmüşüzdür. Jeostratejik siyasi ağırlığımızı kullanmak suretiyle bu sözcüğün kullanılmasına engel olabilmişizdir. Eğer soykırım sözcüğü bugüne kadar kullanılmamışsa, bu, bizim ABD ile olan ittifak ilişkimizin sıcaklığından ve jeostratejik gücümüzden kaynaklanmıştır. Ama, gelinen noktada, bu ağırlığı yitirdiğimiz anlaşılıyor. Tabii, başka eksikliklerimiz de var.
Batıyı, ABD’yi ikna edecek akademik çalışmalarımız da eksikti. Tarihi gerçekler temelinde geliştirdiğimiz argümanlar ve görüşlerimizin bilimsel olarak gerekçelendirildiği son derece az sayıdaki akademik yayın ile Amerikan toplumunu etkileme imkânımız olamadı.
Zira, Amerikan toplumunun yararlanabileceği, Ermeni soykırımı iddiaları konusunda bilim insanlarımız tarafından kaleme alınan görüşlerimiz istikametindeki yayın sayısı, Ermeni yanlısı yayınlara kıyasla, yok denecek kadar azdır. Akademik yayınlar arasındaki bu orantısızlık, onlarca yıldan bu yana devam edegelmiştir.
Dahası bu durum, sadece Amerika’da değil, hemen bütün Batı ülkelerinde aynıdır. Ermeni yanlısı görüşler, halkın zihninde ve akademik camiada bir doğru olarak çoktan yer etmiştir. Dolayısıyla, bu aşamadan sonra, muhataplarımızın görüşlerini, objektif bir çizgiye getirebilmek neredeyse imkânsızdır.
Ezcümle, bu kararın bazı sonuçları olacaktır.
- Sonuçlara gelmeden önce şunu sorayım; Biden neden soykırım dedi?
Soruyu şöyle soralım; “Neden şimdiye kadar başkanlar bu kavramı kullanmadılar?” Bunun nedeni, iki ülke arasındaki ilişkilerin niteliğindedir. ABD ile ilişkiler olumlu bir çizgide devam ettiğinde, Ermenilerin, ABD yönetimini ve Kongre’yi kullanmak suretiyle Türkiye’ye baskı uygulamaya zorlama girişimlerinden etkili sonuç almaları pek mümkün olmamıştır. ABD ile ilişkilerimiz halihazırda son derece gergin ve istikrarsız bir dönemden geçmektedir. Ve bu da, kararın çıkmasında önemli rol oynanmıştır. Bunda, bir de, Biden’ın, katıldığı tüm Başkanlık seçimlerinin öncesinde, Ermeni asıllı Amerikalı seçmenlerine bu konuda taahhütte bulunmasının etkisi de vardır.
Burada temel sorun belki de bizim soruna yaklaşımımızda. Biz her yıl, 24 Nisan öncesi, başta Dışişleri Bakanlığımız olmak üzere, ilgili devlet kurumlarında; ABD Başkanının, o yıl yapacağı açıklamada “soykırım” sözcüğünü kullanıp, kullanmayacağı merakı başlıyor. Kullanmazsa, yönetimin, açıklama metninde yer verdiği, “soykırım”dan dahi ağır ifadelere rutin bir tepki gösteriliyor, fakat metinde “soykırım” sözcüğünün kullanılmamış olması bir şekilde yeterli görülerek, mesele bir sonraki 24 Nisan tarihine kadar tamamen gündemden çıkarılıyor. Bu durum yıllardır böyle devam ediyor.
Oysa ABD’deki, sayıları sadece bir milyon civarında olan Ermeni toplumu, “soykırım” iddialarını yaşamsal bir motivasyonla, Amerika’nın dört bir köşesinde, ara vermeksizin ve yılmadan savunmaya devam etmişlerdir.
- Peki sonuçlarına gelelim…
Elbette bu açıklamayla birlikte bir anda bir şey olmaz ama sonu kestirilemeyecek, karanlık bir sürecin kapısı açıldı. Nitekim Kongre, bugüne kadar aldığı yaptırım gücü olmayan kararlar, orta vadede yasalaştırılarak, hükümlerinin uygulama zorunluluğuna bağlanması kolaylaşabilecektir. Bu yol açılırsa, gelecekte ülkemizin kurtuluş ve kuruluş mücadelesi ile beraber, deyim yerindeyse, meşruiyetini dahi sorgulamaya yeltenebilirler. Mesele, bu derece ciddidir.
“Ellerinden geleni artlarına koymasınlar”, “Bize bir şey yapamazlar” gibi, hamasetten öteye geçmeyen sığ sözlerle ve sloganlarla meselenin yönetilmesi mümkün değildir.
“Soykırım” lobisinin sistemli kampanyalarına, devresel ve derinliksiz çalışmalarla karşılık verebilmemiz imkânı da yoktur.
Öncelikle konunun, sadece devletin resmî kurumlarını ilgilendirirmiş gibi davranmaktan bir an önce vazgeçmeli, sivil toplum örgütlerimizin de aktif şekilde dahil olduğu, toplumun bütün kesimlerini kapsayacak bir farkındalık ve bilgilendirme kampanyasını vakit geçirmeden başlatmalıyız. Bu çerçevede, konuyla ilgili olarak ciddi araştırmalar ve incelemeler yapan akademisyenlerimizi devreye sokmalı, üniversitelerimizi kurumsal olarak konuya sahip çıkmaya davet etmeliyiz.
Zira, konuyla ilgili mevcut yöntemlerimiz ve yaklaşımlarımız sürdürülebilir değildir. Manevra alanımız her geçen gün daha da daralmaktadır. Bir an önce adım atmadığımız takdirde, yaşanabilecek olumsuzluklardan, gelecek nesillerin, bizleri sorumlu tutacağı unutulmamalıdır.
- Olası açılacak davalarda sonuç alınabilir mi?
Bugüne kadar alınmamıştı ama artık olası. Geçmişte İncirlik Üssü’nün olduğu arazi için bir dava açılmıştı ABD’de. Biz de, bu davada savunmamızı yaptık. Ve mahkeme, lehimize karar verirken dayanağı, ABD Yönetiminin, bu çerçevedeki soykırım iddialarını kabul etmemiş olmasıydı. Ama, şimdi öyle bir olasılık var. Dahası Kongre’de Türkiye karşıtlığı da hayli güçlü.
- Başka ne gibi sonuçları olur?
Bu kararla birlikte Ermeniler bize karşı psikolojik bir üstünlük elde ettiler. Bunun olumsuz tezahürlerini, ABD’deki Türkler, özellikle de geçler, iş yerlerinde, okullarında yaşayabilirler. Ermeniler ve onlara destek verenler çok kolay biçimde Türklere; “ataları soykırım yapmış bir milletin ferdi” türünden suçlamalar yöneltebilirler ki, bu çok ağırdır.
Çözüm, Türkiye’de iktidarın, ABD ile ilişkilerini, yeniden güvene dayalı şekilde ve ortak çıkarlar temelinde, müttefikliğe yakışır bir çizgiye oturtmasıdır.