Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad Sky News Arapça kanalına verdiği röportajda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili söyledikleri iki ülke arasında son dönemde yapılan görüşmelerde ortak noktaya yaklaşılmadığını gösteriyor.
İki taraf arasında bazı tanımlamalar ve bu tanımlamalar doğrultusunda olacak olası uygulamalar arasında büyük farklar var.
Bu tanımlamalar terör, terör örgütleri ve bunlar ile mücadele, muhalefet ve ne şekilde muhatap alınacağı gibi başlıklar altında toplanabilir.
Türkiye “terör ve terör örgütü” derken SDG (YPG)’yi kastediyor öncelikle. IŞİD ve El Nusra da Türkiye dahil birçok ülke tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyor. Ancak Türkiye kendi güvenliğine tehlike tarifinde önceliği SDG’ye veriyor, ikinci sırada IŞİD var ve El Nusra (HTŞ) daha sonra geliyor. Suriye Milli Ordusu (SMO) adlı örgüt ise Türkiye için terör örgütü değil ve zaten bu örgüt Türkiye tarafından destekleniyor, sevk ve idare ediliyor.
Bu örgüt Türkiye’nin Suriye’deki Wagner’i sayılır. TSK unsurları da Suriye’de bulunuyor ancak sahada, halkın arasında asıl görev irili ufaklı birçok örgütün çatısı olan SMO’nun. Bu örgütler her zaman uyumlu çalışan, sorun çıkarmayan örgütler değil elbette. Ancak Türkiye açısından bu gibi rahatsızlıklar “genel asayiş” çerçevesinde görülüyor. Özet ile SMO Türkiye için terör örgütü değil.
Buna karşılık Suriye tarafının SDG ve SMO ile ilgili tanımlamaları Türkiye’den tamamen farklı. Suriye ve Suriye basını SDG’den “ayrılıkçı güç” olarak bahsediyor. SMO ise terör örgütü olarak kabul ediliyor. El Nusra ve IŞİD zaten yıllardır savaşılan örgütler.
İki ülkenin diğerinden beklentileri ve bu doğrultuda görüş ayrılıkları da bu temelden çıkıyor.
Türkiye “terör ile mücadele için” Suriye’de bulunduğunu savunuyor. Suriye ise Türkiye’nin terör örgütlerine destek verdiğini iddia ediyor.
Türkiye Suriye’yi SDG’ye karşı fiili mücadeleye ikna etmeye çalışıyor, Suriye’nin önceliği ise SMO, El Nusra, IŞİD gibi örgütler.
Suriye yine aynı temelden yola çıkarak Türkiye’nin Suriye’deki varlığının “başka sebepler ile” olduğunu savunuyor. Türkiye’nin hâkim olduğu bölgelerde fakülteler açılması, Türk Lirası’nın kullanılıyor olması, Türkçe tabelalar, müesseseleşmeler nedeniyle Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde kalıcı olduğunu düşünüyor.
Türkiye’nin SMO’yu desteklemeye son vermesi, mültecilerin dönmesi, Suriye’deki siyasi süreç, sınırların açılması, ekonomik ilişkiler, Suriye’nin yeniden imarı gibi konular Suriye tarafında “Türkiye’nin çekilmesi şartından sonra” konuşulacak konular.
Türkiye ise Astana süreci başta olmak üzere gerçekleştirilen buluşmalarda Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı duyduğunu yineliyor. Ancak Suriye açısından bu yeterli görülmüyor ve işin düğümlendiği nokta Suriye tarafından her seferinde “Türkiye topraklarımızdan çekilsin” cümlesi ile vurgulanıyor.
Esad’ın son röportajındaki Erdoğan ile ilgili ifadeleri de bu şart üzerine kurulu.
Esad “ön koşulu olmayan bir görüşmeden söz edilmesi, gündemsiz bir görüşme demek olur. Gündemsiz bir görüşme hazırlıksızlık, hazırlıksızlık da sonuçsuzluk demektir, O zaman Erdoğan ve ben neden buluşuyoruz? Örneğin, serinletici içecekler içmek için mi?" derken, Suriye’nin ön şartının Türkiye’nin çekilmesi olduğunu bir kez daha yinelemiş oldu.
Suriye zaten Astana süreci boyunca “diğer başlıklara geçebilmenin tek şartının Türkiye’nin askeri güçlerini çekmesi olduğunu” vurgulamış ve son görüşme sonrasında Suriye basını taslak bir çekilme planının görüşüldüğünü yazmıştı.
Bu iddiaya bir süre sessiz kalan Türkiye tarafında(n) cevap Erdoğan’ın mayıs ayında yaptığı konuşmada geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Suriye’den çekilme düşüncemiz yok. Çünkü terör tehdidi devam ediyor” dedi.
Erdoğan bu açıklaması ile Suriye tarafı ile ortak noktaya doğru yaklaşılmadığının da sinyalini vermiş oluyordu.
Diğer taraftan Esad’ın son röportajında “ön şart (başlıklar) olmadan niye masaya oturalım?” vurgusu da Suriye’nin taviz vermek istemediği ya da Türkiye’den somut adım görmeden normalleşmek istemediğini gösteriyor.
Esad’ın sert açıklamaları bununla da sınırlı değil. Esad Suriye’nin 2011’den bu yana yaşadığı süreç ile ilgili olarak “Suriye’deki terör bir Türk endüstrisidir (ürünüdür)” diyerek Türkiye’yi suçluyor.
Bu sert açıklamalara rağmen Esad’ın ilişkilerin geleceği ile ilgili “İktidar ayrı, bir komşu olarak Türkiye ayrı” vurgusu yaparak görece yumuşak ifadeler kullandığı da görülüyor: "Rusya ile ilişkiler ve İran ile ilişkiler, Suriye’nin dostlarını nasıl doğru seçeceğini bildiğini kanıtladı. Türklerle ilişkilere gelince, “Fazla mı ileri gittik?” diyenler var. Türkiye komşu bir ülke ve onunla ilişkilerimizi geliştirmeye çalışmamız çok doğaldı ve gelecekte Türkiye’nin çekilmesinden sonra ilişkileri geliştirmek için farklı koşullar ortaya çıkarsa, aynı politikaya geri dönmemiz doğaldır. Komşularla iyi ilişkiler kurmak... Bunlar ilkelerdir, gelip geçici politikalar değil."
İki tarafın da mevcut durum ve politikalarda ısrarcı olmaya devam etmesi durumunda normalleşme, tokalaşma hiç de kolay görünmüyor.
Burada dikkat edilmesi gereken Esad’ın “Erdoğan geçici, Türkiye kalıcı” vurgusu yapması.
Türkiye’nin SMO’yu desteklemeye son vermesi, mültecilerin dönmesi, Suriye’deki siyasi süreç, sınırların açılması, ekonomik ilişkiler, Suriye’nin yeniden imarı gibi konular Suriye tarafında “Türkiye’nin çekilmesi şartından sonra” konuşulacak konular.
Bu şart ile ilgili bir yakınlaşma olmadığına göre diğer konulara geçilemeyecek ve iki ülke arasındaki ilişkiler bu şekilde devam edecek.
Yani iki tarafın da mevcut durum ve politikalarda ısrarcı olmaya devam etmesi durumunda normalleşme, tokalaşma hiç de kolay görünmüyor.