İstanbul’un sorunlarını çözen bir belediye Başkanı olarak tarih yazacağız ve tarihe geçeceğiz… Görevinin başında olduğunu ve tarihe de İstanbul’un en başarılı belediye başkanı olarak geçmek istediğini söyleyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu; “Önümüze konan tüm engellere rağmen, 16 milyon İstanbulluya hizmet etmeye, sorunlarını çözmeye kararlıyız” dedi. İmamoğlu, Kanal İstanbul için ise, “Kanal İstanbul’a siyasi ömürleri yetmeyecek” değerlendirmesinde bulundu. Sunuş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile çalışmalarını, engellemeleri, adaylık tartışmalarını konuştuk. İmamoğlu “Şu an benim aklımdan geçen ve amacım, İstanbul’da görevini en iyi yapan bir belediye başkanı olmaktır. Dahası hedefim, İstanbul’da tarihin en başarılı belediye başkanı olmaktır, daha ötesi yok.” "Cumhurbaşkanı olmayı değil, başarılı belediye başkanı olmak istiyorum" diyor. Belediyenin artık daha şeffaf ve hesap verebilir olduğunu ifade eden İmamoğlu İstanbul’un son on yılında başkan Kadir Topbaş değil onun üstündeki siyasi tahakküm olduğunu ifade eden İmamoğlu, Meral Akşener’in kendisini kararlılık açısından Fatih Sultan Mehmet’e benzetmesinden gurur duyduğunu ama o konuşmanın bu kadar çarpıtılmasından da üzüntü duyduğunu ifade etti. Ali Haydar Fırat Sayın Başkan, iki yılı aşkın süre geride kaldı. Öncelikle bu iki yılı değerlendirir misiniz? Nasıl bir tablo aldınız, bugün ne durumda? Alınan tablonun tarifi biraz güç. Çünkü biz hangi iştirake girsek ya da kurumumuzun herhangi birimine girsek ortada gerçekten yapılmamış, anlamsız bir şekilde durmuş, ihmal edilmiş birçok iş gördük. Hatta bir kısım işlerle hiç anlamı yokken manasız bir şekilde uğraşılmış. Özellikle kendi iktidarlarına mensup ilçelerde böyle bir nevi proje enflasyonu gibi yatırımlara girilmiş. Vatandaşa faydası düşünülmeden, yeri veya ortamı hesaplanmadan bir takım projelere girişilmiş. Özetle hem vatandaş açısından hem de yöneticilik açısından çok sıkıntılı manzaralar gördük ve yaşadık. Bunun tabi vatandaşa da maliyeti vardı. Peki şimdi durum ne? Bütün bunları düzeltmek için büyük bir reorganizasyona ihtiyacı vardı. Biz ilk olarak bunu başardık. Çok basit ama çok değerli örnekler vermek isterim. Örneğin İBB’nin iştiraklerinin nasıl yönetildiğine, kimler tarafından yönetildiğine, bir eş güdümün olup olmadığına dair tek bir belgesi olmayan kurum haline gelmişti İBB. Düşünsenize 28 iştirak var ve aralarında eşgüdüm yok. Ama şu anda bütün bu iştiraklerimiz arasında hem eşgüdüm sağladık hem de halkın önünde. İki yıldır hesap veren, bütçesini anlatan tek bir sistemi olan bir mekanizmayı ortaya çıkardık. Vatandaşa ait bu şirketler, şeffaf aynı zamanda vatandaşı içine katan ve de başarılı bir biçimde yönetiliyor. HESAP VEREN ŞEFFAF BELEDİYECİLİĞE GEÇTİK Nasıl bir başarı bu? Biz aldığımızda, ki piyasaların bugüne nazaran daha iyi olduğu bir ortamda ilk 500’e giren belediyenin sadece dört kurumu varken şimdi 11 şirket var. Hem de 2020 rakamlarıyla. Yani neredeyse yılın büyük bir bölümünün pandemiyle geçtiği bir dönemde dahi ilk 500’e 11 belediye iştirakinin olması büyük bir iş ve başarı. Bir başka başarımız, neredeyse tamamen durmuş olan metro hatları çalışmasına başlamış olmak. 2016-17 yılında başlatılan bu metro projelerinin neredeyse hiç başlanmamış bölümleri vardı görevi devraldığımızda. Bazılarında ise sadece yüzde 20-30’u tamamlanmıştı. Özetle aradan 4-5 yıl geçmesine rağmen tamamlanmamış metro hatlarının bitirilmesi için hızlı bir çalışma başlattık. Neden tamamlanamamış bu hatlar? Kaynak bulunamamış çünkü. Öncelikleri olmamış, ilgilenmemişler. Başka faydasız, zararlı işlerle uğraşmışlar. Bu hatların hepsinde çalışmaya başladık. Eğer bu hatlar zamanında bitirilmiş olaydı, okulların açıldığı bugünlerde bu kadar yoğun trafik olmazdı. Şimdi bu tabloyu tamamen değiştiriyoruz. İş üreten, öncelikli işleri daha da önceleyen, bunlar için finansman, kaynak bulan bir anlayış var. Ne kadar kaynak buldunuz? 10 metro inşaatı yatırım ve araç bedeli olarak 4.5 milyar Euro kaynak bulduk. 26 ayda 5 milyar lira para ödedik. DURMUŞ PROJELERE KAYNAK BULUP YENİDEN BAŞLADIK Yani şu anda süren metro projeleri eski yönetim zamanında duran projeler. Ama iktidara yakın isimler “Ekrem İmamoğlu onları sürdürüyor” diyorlar. Ne diyorsunuz? Hayır. Biz durmuş hatları, sadece yüzde 20-30’u yapılmış, sonra durmuş hatları kaynak bularak tamamlıyoruz. Bunun dışında sıfırdan başladığımız hatlarımız var; Mahmutbey-Esenyurt ve Pendik-Tuzla hattı. Yani projesi olmayan bu iki hat için ihale yaptık, kaynak bulduk ve başladık. Mahmutbey–Esenyurt hattı İstanbul’un batısına ilk defa bir metro hattının ulaşması demek. Bunun dışında Göztepe-Ümraniye hattı ki, içinden finans kent geçiyor. Biz orada muazzam bir çalışmayla 2023’te bitireceğiz bu hattı da. Yine Eminönü-Alibeyköy mesela. Evet başlanmıştı ama durmuştu. Biz bu hattı neredeyse sıfırdan yaptık. Mesela şu anda örneğin İTÜ-İstinye Füniküler hattının ihalesini başlattık. İlk aşaması geçildi, bu yıl start vereceğiz ona. Beylikdüzü-Sefaköy hattında sona yaklaşıyoruz. Bu projeye İncirli kısmını da katmak istiyoruz. İncirli-Sefaköy-Beylikdüzü metro hattı ile ilgili on aydır bakanlıktan cevap beklediğimiz hususlar var biliyor musunuz? On aydır bakanlıklara cevap bekliyoruz. Buna niye cevap verilmez. Basit cevaplar, sıradan cevaplar… Olacak iş değil. Bunlar hep engelleme çabası… Yine İBB’nin yaklaşık 9-10 yıldır yenilenmeyen, gerçekten kötü bir filosu var. İETT’nin yeni otobüs alımıyla ilgili neredeyse on ayı bitmiş olacak ama on aydır Cumhurbaşkanlığında onay yazısı gelmedi. Niçin bekletilir?  Ya da mecliste 6-7 tane daha metro hattımızın ilave kaynak bulunmasıyla ilgili bütçe onayı niçin bekletilir? Borçlanma onayı İBB Meclisi’nde ama onaylanmıyor. Neden? Engel çıkarmak, başarısız göstermek. Bunlar çok sıradan onaylar. Neden sorusunun cevabı çok komik olabilir. Yani cevabı yok çünkü. Bunun dışında iyi yapılan, yapılmış şeyleri her zaman anlatmış birisiyim ama ifade edeyim ki; son on yılı çok kötü geçmiştir İBB için. BELEDİYENİN SON ON YILI KAYIP Neden? Çünkü, Allah rahmet eylesin Kadir Bey öldü gitti toprağı bol olsun, mekanı cennet olsun, Kadir Topbaş’a belediye başkanlığı yaptırılmamış. Çünkü onun üzerinden siyasi tahakküm kurulmuş. Seçilen insana işi yaptırılmamış. Bürokratları imza atmamış. Şimdi o imza atamayan, ağzını bıçak açamayan, hiçbir konuda konuşamayan bürokratların içinde bakanlar var, genel müdürler var. Ben onlarla muhatap olmuş belediye başkanıyım. Masada sesini çıkarmadan oturan, doğru olan bir şeye bile cevap veremediklerini ben biliyorum. Ben onların basiretsizliklerinin altında yatan gerçeğin aslında siyasi tahakküm olduğunu biliyorum. Birine sormadan yapamamak. Bu işte o kötü on yılın İstanbul’a bedeli. Allah bilir Türkiye’ye bedeli ne olmuştur. Bu anlayış da değişti o zaman… Kesinlikle. Bu yönetim anlayışı değişti. Yeni dönemde, üç şey vardır değişmez; bir, vatandaşın işini yapacaksınız. İki bir insanın haklı bir işi varsa siyasetine geçmişine ya da bugün nerede olduğuna bakmaksızın haklılığına karşılık vereceksiniz, işini halledeceksiniz. Üçüncüsü bir iş yapılamıyorsa da vatandaşa bunun neden yapılmadığını, hukuksal gerekçesiyle anlatacaksınız. Bu durum, belediye çalışanlarını da özgür kılıyor. Onun için biz, projeleri daha doğru yapıyoruz, onun için finansı daha kolay buluyoruz. Onun için yeni projeler üretirken daha pratik üretiyoruz. Bütün paydaşları katıyoruz. TÜM İHTİYAÇ SAHİPLERİNE DOKUNDUK Bir başka önemli konu pandemi süreciyle artan sosyal yardımlar. Bu konuda önceki İBB yönetimi örnek gösterilirdi iktidar partisi tarafından. Fakat siz başkan seçildikten sonra bu yardımların sayısını artırdığınızı, daha adaletli dağıtım yapıldığını; kartlar, yurtlar, burslar konularında daha önce yapılmayanı yaptığınızı söylüyorsunuz.  Sosyal demokrat belediyeciliğin, sosyal devletin temel sorun alanlarına siz müdahale ediyorsunuz. Bu çerçevedeki çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz? Sosyal yardımlar kısmını gerçekten sayfalar dolusu anlatabilirim. Bütün yurttaşlar hatırlıyor, “İmamoğlu kazanınca sosyal yardımlar kesilecek dediler. Tarihte görülmemiş bir yardım kampanyası yaptık.  Evet propagandasını yapmadık, görüntü servis etmedik. Sağ elin verdiğini sol el görmedi. Sosyal yardımların nelere denk düştüğü konusunda çok şey söyleyebilirim ancak öncelikli olarak şunu söylemek isterim;  biz öngörüsü olan, yaşanılacak anı hisseden kurumuz. Bu yüzden hızlı çözüm buluyoruz. Artı bir toplumun vicdanının oluşması için sürdürülebilir bir kavramla sosyal yardımı yönetiyoruz. Anı hissediyoruz derken.. Pandemi süresince yoğun bir çalışma ortaya koyan sağlıkçılarımıza sağladığımız faydalar neredeyse 400 milyon lira gibi bir bütçeyi buldu. Bu görünmüyor ama sağlandı. Bunun içinde ne var; bedava ulaşım var, bedava park etme var, ihtiyaç duyulan sağlıkçıların otellerde konaklamasını sağlayarak ailelerine hastalık bulaştırmaması ile ilgili ortam var. Sürdürülebilir süreçler, yöntemler ve projeler ürettik. Askıda fatura gibi mi? Evet. Askıda fatura meselesi sosyal yardım konusunda gerçekten dünya çapında bir iştir. Siz kurum olarak ödeyemeyeni biliyorsunuz, o ödeyemeyen insanın gerçekten yoksulluktan dolayı ödeyemediğini de biliyorsunuz, çünkü elinizde bir takım veriler var. Bunu siz askıya koyuyorsunuz. İsmi yok, cismi yok ve bir başka vatandaş bunu ödüyor. Neredeyse yüz milyona koşan bir yardımlaşma boyutu oluştu orada. Bunun rakamsal değerinin çok daha ötesinde toplumsal paylaşma huzuru var orada. Sayın Başkan iktidar tarafından düzenlenen kampanyaların istenilen katılıma ulaşmadığı eleştirisi, tespiti ve tartışması yapıldı. Bu durum size duyulan güveni de gösteriyor mu? Gayet tabi… Şeffaf, güvenilir bir kurum olmamızın ödülü bu bir anlamda. Bunun bir örneği kurban meselesi. İstanbul’u yöneten Cumhuriyet Halk Partili  bir belediye vatandaşlarımızın kurban ibadetine en güvenilir kurumlardan biri olarak hizmet etmeye başladı ve bu sene vatandaşın kurbanını kesmek için İBB’yi seçmesiyle 230 bin ailenin mutfağına et giriyor. Ve tabiri caizse tamamen huzur içerisinde dini vecibelerin yerine getirildiği bir sistemle. Göreceksiniz bu çığ gibi büyüyecek çok daha büyük rakamlara ulaşacak. Bunun bile nasıl komik bir şekilde engellenmeye çalışıldığına herkes şahit oldu. Yani bir bakanın, İBB’ye ait bir vakfa izin vermemesine varıncaya kadar engellerle karşılaştık. Ama toplum da bütün bu engellemeleri görüyor. YARDIM ETTİK AMA REKLAMINI YAPMAK OLMAZDI Başka nasıl yardımlar oldu? 0-4 yaş arası çocuklarımızın annelerine ücretsiz ulaşım kartı. Bu neden doğdu diyeceksiniz. İstanbul Türkiye’nin en yoğun göç alan kenti. İki üç yıl hatta dün İstanbul’a gelmiş insanlar var. Ben bunları yaşadım evlerini ziyaret ettim. 12 yıldır insanların evlerini geziyorum. Sokağa inemedim diyen anneler var  İstanbul’da. Sadece çocuğumu babasıyla birlikte aşıya götürüyorum diyen anneler var İstanbul’da. O anneler İstanbul’u hissedemezse, gezemezse, ihtiyaçlarını rahatlıkla göremezse , yoksulluk var kaygı var bütün bu kaygıları gideremezse bu kent o evden sağlıklı çocuklar, nesiller nasıl çıkacak mümkün değil. O bakımdan bizim bu sağladığımız imkanla İstanbul’daki sosyal eşitsizliği ortadan kaldırıyoruz. Buna yönelik sıralayabileceğim çokça hizmetimiz var. Pandemi döneminde neredeyse üç haneden birine girmiş olmanın katkı sunmuş olmanın huzurunu yaşıyoruz. Bütün bunlar ne biliyor musunuz? Ne? Türkiye ekonomisinin içinde olduğu kötü durum. Türkiye’nin bu zor koşullarında, ekonomisinin bu kadar kötü olduğu, işsizliğin tavan yaptığı üstüne pandemi döneminin yarattığı olumsuz ortamda insanların evlerinde biraz huzur, biraz umut varsa bu bizim ve diğer CHP’li belediyelerin sosyal belediyecilik anlayışının sonucudur. BELEDİYEYİ KENDİ MALLARI SANDIKLARI İÇİN HAZMEDEMİYORLAR Merkezi iktidar, bürokrasi ve belediye meclisinde engellendiğinizi ifade ettiniz. Neden size yönelik böyle bir kuşatma var? Burada iki psikolojiyi ele almak lazım. Birincisi 25 yıl sonra kaybetmiş olmanın derin bir depresyonu var. Bunun içindeki ana unsurları sıralamak isterim, Bir tanesi İstanbul’u mülkü zannediyor bu insanlar. “Benim mülküm bu diyor. Ekrem İmamoğlu geldi mülkümüzü elimizden aldı, tapumuzu elimizden aldı” diyorlar. Psikoloji bu, inanın bu. Yani sizin oturduğunuz koltuğu kendi koltukları zannediyorlar. 16 milyon İstanbul’unun koltuğu olduğunu unutmuş bir zihniyet var orada. İBB, devletindir yani bir kamu kurumudur. . Bizim belediye başkanı olmamamıza dayanamıyorlar hatta buna çıldırıyorlar. Bizi sanki malını elinden almış birisi olarak görüyorlar ve buna karşı refleks geliştiriyorlar. İkincisi… İkincisi ki, muhalefet yapmayı bilmedikleri için. Muhalefeti vatandaşa gidecek hizmetleri engelleyerek yapıyorlar. Oysa öneriler projeler vatandaşa hizmet. Ona muhalefet etmek, vatandaşa hizmete engel olmak. Bunun yanlış olduğunu idrak edemedikleri için bir takım refleksleri var. Son olarak şunu ekleyebilirim; ne yazık ki karşımızda bizi engelleyen gücün karar verici mekanizmaları yıkılmış durumda. Yani mekanizmaları olsa yani meclis kendi içinde münazara edebilse kurullar kendi içinde münazara edebilse ya da muhatap olduğumuz bir bürokrasi bu işi oturup vicdanla hukukla ölçebilse bu duruma düşmezler. Her şeyi bir kişiye sorma ihtiyacı hissediyorlar. BİR KİŞİYE SORMA İHTİYACI DUYUYORLAR Kime sorma ihtiyacı duyuyorlar? AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’a… O nasıl bir sistemdir, nasıl bir akıldır ben anlamıyorum. Yani benim her konuyu Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na sormam gibi bir şey. Yani bu olacak iş değil. Bunu ben sorsam sanıyorum ikinci sorumdan sonra Sayın Kılıçdaroğlu bana; “Sen niye orada oturuyorsun?” diye sorar. Böyle bir düşünceyle hareket ettiklerini düşünüyorum. İnanılmaz bir örnek vereyim bakın. İBB, 16 milyon insana hizmet eden bir kurum.  Bir kurumun belediye başkanına kanunla verilen hak vardır. O da şudur. Örneğin bir özel kalem ataması yapar. Niye 16 milyonu yönetecek bir insanın özel kalemle yapmak istediği işler vardır. Bu bazen bir kişi olur, bazen iki-üç kişi olur. 16 milyon İstanbul’u yöneten belediye başkanının özel kalem atamasına hala imza atamamış bakan var bu ülkede. 2.5 sene olmak üzere. Buna imza atamamış. Daha ilerisine gideyim  İSKİ’nin yönetim kuruluna atanması için iki isim önerdik, buna onay, cevap dahi verememiş bakan var bu ülkede. Zor durum… Zor ama daha vahim durumu söyleyeyim mi ben size. Örneğin Allah korusun oradaki 4 yönetim kurulu üyemizden bir tanesi hastalansa, biz şu an İSKİ’de yönetim kurulu yapamayacak durumdayız. Ne zamandır atama yapılmıyor biliyor musunuz, tam bir buçuk senedir. Kimi öneriyoruz bu memleketin profesörünü, akademisyenini öneriyoruz. Bu memlekette kaymakamlık, baş müfettişlik yapmış devlet insanı ismini öneriyoruz. Yani önerdiğimiz insanlar liyakatli ve bilgisiyle öne çıkan insanlar. Bu atamalar bir yapılmıyor. Çünkü, acaba “o birisi ne der?” diye düşünüyorlar. Diğer yandan şunu da ifade edeyim, ne der diye düşünülen insanın bütün bunlardan haberi bile yoktur. Öyle bir psikoloji yerleşti işte engellemenin altında yatan nedenler bu. İNSANLAR HUZUR İSTİYOR Siz geldikten sonra daha önce adayken de  ben bütün ilçelere eşit yardım getireceğim dediniz. İkincisi bence Türkiye açısından da İstanbul açısından da  önemli bir şey yapıyorsunuz toplumsal barışa katkı sağlıyorsunuz. Bunu sahada nasıl etkisi var? Benim şöyle bir inancım var; Türkiye’de bir kötü giden bir şey varsa bunu besleyen ya da bunun başlangıcı olan İstanbul’daki yaşamdır. İyi giden bir şey varsa da olacaksa da, bunun da kuluçkası İstanbul’dur. Yani bir şeyi İstanbul’dan başlatırsanız Türkiye’ye çok hızlı yayılır. İyi yaşam adına uzlaşma adına huzur adına Türkiye’de olabilecek hangi olması gereken hangi iyi başlangıç varsa buna İstanbul’da imza atmaktan çekinmeyiz. Örneğin kutuplaşma, bu ülkede bir sorun mudur, ciddi bir sorundur. Araştırmalarda bile ilk birkaç konudan birisi olarak çıkıyor ortaya. Biz bu kutuplaşmayı toplumda yok etmeliyiz. Yani insanlarımızın her birinin bu ülkenin sağlam birer vatandaşı bireyi olduğunu yani 84 milyon insanın ortak olduğunu bir atmosferi var etmek zorundayız. İstanbul bu açıdan Türkiye ortalaması. Bunu burada sağlarsanız bu tüm Türkiye’ye yayılır. O bakımdan inançların, etnik kimliklerin bir üstünlük olmayacağını ya da eksi puan olmayacağını vatandaşlarımıza hissettirmemiz lazım. Bu manada gerçekten iki hafta önce yapılan Serçeşme etkinliğimizin insanları nasıl mutlu ettiğini yaşadık gördük. Beni de bu çok mutlu ediyor. Bakın çok önemsiz gelebilir ama bence çok değerli adımlardır. Yine her inanç gurubunda yeterli sayıda temsilcinin mezarlıklar müdürlüğünde din görevlisi olarak çalışmasını sağlamak çok önemli bir adımdır. MEZARLIKLAR MÜDÜRLÜĞÜNDE HER DİNDEN TEMSLİCİ ÇALIŞIYOR Açar mısınız? Bakın bunun üzerine konuşmak gerekir. Biz mezarlıklar müdürlüğünde farklı inançlardan dini temsilcilerini görev verdik. Aracımız halkımıza eşit hizmet vermek. Türkiye’nin genel anlamda böyle bir düzenlemeye ve düzelmeye ihtiyacı vardı. Biz uyguladık. Devletimizin her insanın hakkını hukukunu koruması noktasında atacağı adımların toplumsal huzura büyük katkı sunacağını biliyorum. O manada gördüğüm hangi eksiklik var ise hangi düzelmesi gereken uygulamalar var ise tüm cesaretimle bunu İstanbul’da uygulamaya hazır bir belediye başkanıyım. Asla tereddüt etmem. Hiçbir zaman oy hesabı yaparak geri durmam. Tam aksine ben 16 milyon insanın evet kardeşim İBB benim belediyem bana eşit davranıyor kimseyi birbirinden ayırmıyor diyebileceği bir ortamı var etmek ve bu tanıma uyan bir belediye başkanı olmak zorundayım. ENGELLERİN NİRVANASI Taksi meselesine gelelim, bu sorun neden çözülmüyor? Az önce sorduğunuz sorunun yani engellenmenin nirvanası diyebiliriz buna. Çünkü hiçbir gerekçesi yok. UKOME toplantısına katılıp oy kullanan ve bizim ilave taksi çıkarmamızın engelleyenlerin bile o toplantıdan çıktıktan sonra, “Allah kahretsin ben ne yaptım, nasıl buna hayır dedim” diye düşündüklerini hissediyorum. Çünkü onlar da, yakınları da bu sorunu yaşıyorlardır. Ama burada o akıl tutulması denen şey var. Korku, ne der korkusu. Bunun dışında bu işi engelleyen rantçılar mıdır, taksi plakaları üzerinden servetine servet katanlar mıdır onu bilemem. Diğer yandan şu var, bu insanlar yakın geçmişte İstanbulun bu kadar taksiye ihtiyacı var diye konuşan, rapor hazırlayan insanlar. Yani kendi yazdıkları rapora şerh düşüyorlar. Bu hazin. Ben onlara üzülüyorum. Çünkü kafaları önde eller havada. Yani neye el kaldırdıklarını onlar bile bilmiyorlar. Telefonla mesaj gelip mesajla talimat alıp bir kişinin el kaldırmasına göre hareket eden bir kuruma döndü bunu engelliyorlar. Ama bunu başaracağız. Eninde sonunda başaracağız hiç tereddüt duymuyorum. Nasıl? Bu vatandaş baskısının karşısında hiç kimse duramaz. Bu millet çıkar sokakta taksiciyi protesto eder, bu millet çıkar bu kararı almayanları sokakta protesto eder. Daha önceki gün iki noktadan bir yerden bir yere giderken 40 dakika, geri dönerken 40 dakika yani aslında toplamda yarım saatlik işini 15-20 dakikalık mesafede gidip geleceği yani toplasanız 80-90 dakikalık bir işi için 90 dakika taksi bekleyen bir vatandaş dinledim. Yani bu bu kadar vahim bir duruma ulaşmışken hala kafasını kuma sokan bu aklın artık son noktada olduğunu düşünüyorum. Bu herhalde bir sistemin bir aklın bir yönetim biçiminin bir siyasi sürecin bitişi gidişi diye tanımlayabileceğimiz bir takım şeyler doneler. İSTANBUL BİR EMLAKÇININ ELİNE BIRAKILAMAZ İnat projesi var. Size karşı olarak  size inat olarak yapacağız dedikleri Kanal İstanbul var. Siz bunun yapılacağına inanıyor musunuz? Asla. Bakın Kanal İstanbul projesi bir rant projesidir, emlak projesidir. Emlak projesi bile değildir. Basit bir emlakçının alırım, yaparım, satarım mantığında tariflediği bir iştir. İstanbul bir emlakçının elinde yoğurulacak bir memleket değildir. İstanbul kadimdir. İstanbul dünyanın en kadim kentlerinden birisidir. Ama şu anda bir emlakçının alırım, yaparım, hazırlarım, satarım, para kazanırım dediği bir mantıkla yürütülen bir projedir. Vahşi bir iştir. Şu anda davalar sürerken, apar topar hiç kimseye sormadan yaptıkları planlar üzerinden konut ihalesi projeleri var. Çünkü amaçları inşaat yapmak, para kazanmak. Kazanmak derken de kamunun kazanması umurlarında değil orada milyonlarca metrekarelik  eline geçmiş mülklerin satıp para kazanma projesi. Bu emlak projesi açık ve net ki, farklı Arap ülkelerine yıllar öncesinden reklamı yapılan bir projedir. Ama bu yapılamaz, yapılmayacak. Nasıl? Buna siyasi ömürleri de yetmeyecek. Bu projeyi kim istiyor, iktidar istiyor. Dahası o iktidarın içindeki bir avuç insan istiyor. Başka kimse istemiyor. Bence vatandaşın ister gibi görünen bir kısmı da siyasi bir aldanma yaşıyor. Ama en önemlisi buna siyasi ömürleri buna yetmeyecek. MERAL AKŞENER'İN SÖZÜ ART NİYETLİ ÇARPITILIYOR İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder dendi. Siz İstanbul’u kazandınız. Şu anki mevcut tabloda bir erken seçim olasılığı görüyor musunuz? Bir başka soru da cumhurbaşkanlığı meselesi yoğun olarak tartışılıyor özellikle sizin üzerinizden tartışılıyor. Adaylık meselesi için ne diyeceksiniz? Şu konuyu hazır açmışken sağlam bir yere bağlansın isterim. Sayın Meral Akşener’in 30 Ağustos’ta bizimle beraber İstanbul’da zafer bayramımızı kutlaması büyük bir onur olmuştur. Kaldı ki biz genel başkanımızı da davet ettik. Kendisinin o gün Ankara programı vardı, orada kutlamalara katıldı. Şunu da ifade edeyim, biz Millet İttifakı’nın belediye başkanlarıyız ama diğer parti liderlerini de davet ediyoruz. O gün Sayın Meral Akşener katıldı. Bu bizim için büyük bir onurdur. Kendisinin yaptığı konuşmada, seçim döneminde bana yapılan haksızlığa referansla, Ekrem İmamoğlu’nun gösterdiği kararlılığı ifade edecek şekilde Fatih Sultan Mehmet’in o dönemdeki kararlılığıyla paralel tutmuş ve bize büyük bir onur gurur katacak bir şekilde bir benzetme yapmıştır. Ama bunu alıp sayfalar dolusu yazmak, Ekrem İmamoğlu eşittir Fatih Sultan Mehmet demek hangi aklın sonucudur ben anlayamıyorum. Bu söyleneni anlamayan, söyleneni dinlemeyen aklı. O konuşmada benim kararlığımı, Fatih Sultan Mehmet’inkine benzetmesi alıp bir yerlere çekmenin, çarpmanın hiç bir anlamı yok. Bunu yazanlar çizenler ne yazık ki acz içindeler ve iyi niyetli olmadıklarını düşünüyorum. Bu memleketin bir an önce bu kötü gidişten elbette  kurtulması lazım ama erken seçimin karar vericileri belli. Erken seçim onların vereceği karara bağlı. Ama şunu net ifade edebilirim ki memleket değişim istemektedir. Yeni nesil, akılcı, memleketin bütün insanları içine bakan kapsayıcı bir sistem istemektedir. Sistemden rahatsızlığını dile getirmektedir. Memleketimizin insanı çok kalitelidir, iyi bir birikimi vardır. Hepsi kendilerinin de içine katıldığı demokratik bir ortam arzu etmektedir. Ekonominin düzelmesini arzu etmektedir. Yerlerde sürünen eğitim  sisteminin düzelmesini arzu etmektedir. Bunun gibi birçok talepleri vardır ve bu talepleri karşılayacak olan yönetimin gelmesini mevcut sistemin gitmesini beklemektedir. TARİHE EN BAŞARILI BELEDİYE BAŞKANI OLARAK GEÇMEK İSTERİM Muhalefet be talepleri karşılamaya hazır mı? Buna da hazır bir muhalefet  var bana göre. Umarım en yakın zamanında olur ya da zamanında olur  her halükarda konuştuğumuz zaman diliminin bir- bir buçuk sene olduğunu görüyoruz. Bizlerin de muhalefetin bütün unsurlarının da bu döneme hazırlık yapan muazzam bir çalışma dönemini ortaya koymalıyız. Siz aday mısınız? Ben şu anda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyım. Bu durumda bana düşen belediye başkanlığını en iyi şekilde yapmak. Ben görevimi en iyi şekilde yaparsam memleketin kurtuluşuna en büyük hizmeti yapmış olurum. Şu an benim aklımdan geçen ve amacım, İstanbul’da görevini en iyi yapan bir belediye başkanı olmaktır. Dahası hedefim, İstanbul’da tarihin en başarılı belediye başkanı olmaktır, daha ötesi yok. Ben bunu yaparsam zaten değişim olacaktır değişime büyük bir katkı sunmuş olurum. Yani birilerinin dediği gibi İstanbul’u alan Türkiye’yi alır tezine de damga basmış olacağım. Benim yapmak istediğim budur. İnşallah az önce ifade ettiğim gibi İstanbul’un en başarılı belediye başkanı olurum.