Bu hafta TCMB’nin verileri ile oldukça meşguldüm. Baştan belirtmeliyim bu bir veri analizi yazısı değil… Yaşadığım iç çekişmeyi buraya aktarırsam nasıl olur diye çok düşündüm ancak iç dünyamla bilimsel kimliğim arasındaki gitgelleri belki aktarmam daha doğru olur diye temenni ediyorum. Bu hafta yayınlanan TCMB Rapor ve Yayınları sağlıklı bir şekilde okuyamadım. Nitekim konjonktür o kadar sağlıksız koşullar altındaki bir ana haber dinleyemez, sosyal medyada 20 dakikadan fazla vakit harcayamaz, elimizdeki bir kitaba odaklanamaz hale geldik. Yangınlar, seller, dünyadaki insanlık dışı gelişmeler, her şey ama her şey katlanılamaz boyutlara ulaştı yine de size Uluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi Gelişmeleri-Haziran 2021 Raporundan bazı kesitler vereyim. Türkiye’nin resmi rezerv varlıkları bir önceki aya göre %6,1 artmış ve bu hesaplamanın içinde yer alan alt kalemlerdeki döviz varlıkları bir önceki aya göre %19,5 artarken; altın cinsinden rezerv varlıkları ise %7,8 oranında azalmış (-Miş’li geçmiş zaman eki kullanmamın nedeni bilimsel olarak eminliğinden kuşku duyduğum için olmayabilir). Özel Sektörün Yurt Dışından Sağladığı Kredi Borcu Gelişmeleri - Mayıs 2021 Raporunda da Mayıs sonu itibari ile özel sektörün yurt dışından sağladığı toplam kredi borcu, 2020 yıl sonuna göre 2,0 milyar ABD doları artış göstererek 175,6 milyar ABD Dolar olmuş.  Aynı raporda döviz kompozisyonu incelendiğinde, 166 milyar ABD Doları tutarındaki uzun vadeli kredi borcunun %60,8'inin ABD Doları, %35,3’ünün Euro, %2,2’sinin Türk Lirası ve %1,7’sinin ise diğer döviz cinslerinden oluştuğu gözlemlenmekte ve  kısa vadeli kredi borcunun (9,6 milyar ABD Doları) %37,2’sinin ABD Doları, %36,6’sının Euro, %22,8’inin Türk Lirası ve % 3,4’ünün diğer döviz cinslerinden oluştuğu görülmektedir. Borçlanmanın büyük bir bölümünü Dolar ve Euro para birimlerine göre yapılması ve kurdaki kırılganlıkların oldukça yüksek seviyede olması özel sektörün üzerinde yük olmaya devam ettiğini söyleyebilir; resmi rezerv varlıklarındaki döviz artışının nedeni Merkez Bankasının yapmış olduğu müdahalelerin bir göstergesi olarak sayabiliriz. Afganistan’da gerçekleşen güncel olaylar, uçakların dış bölümünde Amerika’ya gidebileceğini sanan insanlar, yüzü açık diye diz çöktürülüp ensesine bir kurşunla hayatı bitirilen kadınlar, ırkçı söylemler, ırkçı karşıtı söylemler, kendilerini birbirinden üstün gören ama tartışma dili; hain, terörist, faşist, komünist ifadelerinden ileriye gidemeyen kısır tartışmalar, insan onuruna yakışır bir şekilde yaşama arzusunu kendi penceresinden, manzarasından değerlendirenler, afet bölgelerindeki yaşanılan insanlık dramları, yok olmuş doğanın talan edilme korkusu vb. gibi düşünceler bana bu raporlardan daha fazlasını anlamama müsaade etmedi. Türkiye ekonomisinden önce konuşmamız gereken çok şey var. Hayati şeyler. Evet, savaşların, gelişmişliğin, medeniyetin nedenselliği incelendiğinde karşımıza para ve ona bağlı ekonomi çıksa da daha komplike şeyler söz konusu. Irak, Suriye ve şimdi Afganistan… Ben siyaset bilimci değilim. Politikacı da değilim ama yaşanılan bu şeylerde bir insan olarak benim de söylemeye hakkım olan şeyler var. Çocuklar var, kadınlar var, bir toplumun dinamiğinin etkilediği diğer toplumlarda oluşan erozyonlar var. Elimiz kolumuz bağlı, onaylamadığımız bir yaşam biçiminin içinde; doğruların karanlıkta kaldığı, kişisel, sınıfsal çıkarların en doruk noktasında ahlak, etik, felsefe, ekonomi, siyaset bilimlerini inceliyor ve çıkarımlar yapıyoruz. Okullarına veda eden çocuklar benim problemimken bunu üzerinden nasıl hamaset yapılır aklım almıyor. Öldürüleceğini bile bile ülkesini terk etmeyen kadınların yüreği bu topluma bir pusula olabilir mi? ‘‘Ortadoğu’da kartlar yeniden dağıtılıyor’’ gibi sığ bir bakış açısına sıkışmış, kalıplaşmış üç kelimeyi geçmeyecek görüşleri ile insanlık, nasıl bir başka insanın acısını hissedemez? Toplumsal sınıfların eşitlik mücadelesini cinsellik üzerinden temellendiren eril dilin, dini kullanarak yaşamın ışıklarını söndürdüğünü görüyoruz. En çok kadınlar, en çok çocuklar zarar görüyor diyerek pozitif ayrımcılık yapma derdinde olmamakla birlikte zorunlu göçte göremediğim kadınlar ve çocukları düşünüp nerede yanlış düşünüyor olabilirim diye kendimi sorguluyorum. Neredeler ve ne yapıyorlar? Yük olarak görüldükleri için mi katılamıyorlar o yolculuğa! (Umarım bu cümlelerden dolayı foncu olarak yaftalanmam). Bir de mülteci kadınların yolculuğa çıkmadan önce üç aylık doğum kontrol iğneleri yaptırmaları haberi hâlâ hafızamdayken, Fatmagül Berktay’ın Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın kitabından bir bölüm aktarmak isterim; ‘‘ İslami anlayışa göre kadın, iç mekân olan harim’e, yani yasak mekâna aittir ve bu mekânsal bölünmeye uygun olarak kadınlar esas olarak aile içinde var olabilirler. Haram sözcüğünden gelen ‘‘mahrem’’ sözcüğü, ensest yasasının evlenmeyi yasakladığı kadın, ‘‘arada rahim bağlantısı olduğu için evlenilmesi yasak olan kadın’’ anlamına gelir. Bu bağlamda ‘‘örtünme’’, Müslüman kadının dış dünyaya çıkışını sağlamaktadır; çünkü örtünen kadın dışarıya da çıksa ‘‘içeri’’de kalmakta, mahrem dünyaya ait olduğunu hatırlatmaktadır.’’ Dışarıya çıksa bile içeride kalan bir kadın. Taciz edenin değil de taciz edilenin sınırlandırıldığı çarpık, kokuşmuş gerilim ve düzen. İşaret parmaklarının suçlayıcı tavrının odağındaki üreme dışında katkısı olmayan ve başka bir katkı sağlamasına müsaade edilmeyen bir varlık! Peki, bu biyolojik determinizmin üzerinde kışkırtıcı unsur olan kadın ve kız çocukları olmasa iktidarını kime yansıtacak toplumun egemen eril gücü? Kadının kendini koruyamaması yüzünden bir korumacılık anlayışı ve sahiplenme meselesi mi tüm bunlar? Eğer öyleyse yıllardır kan ve gözyaşının bitmediği bu doğu topraklarında aynı anlayışa ve inanca sahipseniz, kadınları, kız çocuklarını kimden koruyorsunuz siz? Bu cinsiyet belası başımıza örülmüş bir tuzak, ellerimizden yıkayıp atmamız gereken bir kir… Kadınların gerek kamusal alanda gerek ev içinde elde etmiş olduğu tüm özgürlük edinimleri karşısında eril anlayış alanını kaybetme korkusuna girdiği için kendilerini daha az ‘‘erkek’’ hissetmeleri kaçınılmaz bir sorun haline gelmektedir. Batı-Doğu din çatışmasında İslamiyet dini örtünmenin medeniyet olduğunu savunmaktadır. Tabii başka dinlerde de örtünmenin farklı biçimleri ve nedenleri vardır ancak İslamiyet’te bu kadar hassas olmasının nedeni ise dinin ed-Din olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle batı ve doğu toplumlarında özellikle dinsel pratikler içerisinde daha sterilize edilmiş ve kadının konumu bir anlamda belirli çerçeveye sığdırmış ve ikinci plana atmış bu hâkim din anlayışında kadın iktidar için tehditten başka bir şey değildir. Bunun en belirgin örneklerini İslamiyet’in egemen olduğu toplumlarda görmek mümkündür. Öcü nasıl kahkahadan korkarsa bu eril düzen de kadından korkmaktadır ve edinimleri yok etmek derdinin temel nedeni de aslında tam olarak bu korkudan kaynaklanmaktadır. O yüzden; ‘’Düzeni, ışığı ve erkeği yaratan bir iyi ilke vardır; bir de kaosu, karanlığı ve kadını yaratan kötü ilke[i]’’ düşüncesi abesle iştigal değildir. Yıkılacak bir düzen var. Er geç sorulacak tüm haksızlıklar. Kadının ışığını bastırılması gereken bir kötülük olarak görenler yarattığınız tüm kötülükleri, bütün kadınların elleriyle yıkmaları dileğiyle… Son bir yakarış: Kadının varlığına katlanamayan zihniyet; elbette onun yazmasına, okumasına, düşünmesine de karşıdır. (V.Woolf) ---- Kaynakça Berktay, F.,(2018) ‘‘Tarihin Cinsiyeti’’ Metis, 6. Basım, İstanbul Berktay, F.,(2021) ‘‘Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın Hristiyanlık ’ta ve İslamiyet’te Kadının Statüsüne Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım’’ Metis, 8. Basım, İstanbul TCMB, Uluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi Gelişmeleri-Haziran 2021 https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikler/Odemeler+Dengesi+ve+Ilgili+Istatistikler/Uluslararasi+Rezervler+ve+Doviz+Likiditesi/ TCMB, Özel Sektörün Yurt Dışından Sağladığı Kredi Borcu Gelişmeleri - Mayıs 2021 https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikler/Odemeler+Dengesi+ve+Ilgili+Istatistikler/Ozel+Sektorun+Yurt+disindan+Sagladigi+Kredi+Borcu/ [i]  Pythagoras’a atfedilen deyiş( Tarihin Cinsiyeti kitabından alıntılanmıştır).