Zihnimiz, bilincimiz, duygularımız ve inançlarımız, dünyanın değişim hızından bir miktar geridedir. Dünya ışık hızıyla değişiyorsa, zihnimiz, bilincimiz, duygularımız ve inançlarımız ses hızıyla ona uyum sağlamaya çalışırlar.
Arı ve duru bir evren bizim için gözlem dışıdır. Dünya karmakarışık bir ilişkiler ağıdır. Birbirlerinden sığ ya da derin farklarla ayrılmış bambaşkalıkların, ara vermeksizin birbirleriyle tepkimelere girmelerinden, başkalaşarak çözülmelerinden ve başkalarıyla yeniden tepkimelere girip yeniden başka varlıklar olarak şekillenmelerinin toplamıdır. Dünya bir türlü dengeye gel(e)meyen, her daim başka kaynamaların bir diğerini takip ettiği dev bir sadakatsizlik bütünüdür. O duru, arı ve durağan olanın karşısındadır. Bulanık, katışıklı ve değişkendir.
Sürekli değişen bu dünya,
zihinlerimizde, ruhlarımızda tekrar tekrar haritalanmak zorunda kalır. Haritanın işaret ettiği her varlık belli bir süre içerisinde başka varlıklarla işbirliği yaparak yeni varlıklar üreteceğinden, ya da başka varlıklar lehine çözüleceğinden, harita sıkça boşa çıkar. Fakat böylesine karmaşık bir dünyada, zihinsel ve ruhsal bir harita olmadan ne bir adım atılabilir, ne bir anlam bulunabilir. Haritanın tek bir kişi için çıkarılması da istenilen sonucu vermez. Onun işlevsel olabilmesi için, belli bir sayının üzerindeki insan tarafından kabul edilmesi gerekir.
Zihnimiz, bilincimiz, duygularımız ve inançlarımız, dünyanın değişim hızından bir miktar geridedir. Dünya ışık hızıyla değişiyorsa, zihnimiz, bilincimiz, duygularımız ve inançlarımız ses hızıyla ona uyum sağlamaya çalışırlar. Tıpkı uydu üzerinden yapılan bir canlı yayında görüntünün dünya televizyonlarına birkaç saniye geç gitmesi gibi, yaşama ilişkin geçici olarak çıkarılan her harita, - ki bunlar zorunlu olarak eksik, çarpık, ideolojik ve isabetsizdir – yaşamın son hali yerine, bir miktar öncesinin semptomlarının betimidir. Fakat harita bir kez kabul edilince, dünya belli bir miktar değişse de, kendisini kullanımda tutmaya devam eder. Bir zamanlar dünyanın belli bir dönemdeki haline görece yakın bir betimleme üretmiş olsa da, o dönem geride kalır kalmaz, hemen aynı kapsayıcılıkta bir yeni harita yapılamayacağından, eski harita yeni dünyayı temsil etmeyi sürdürür. Zihinlerimiz, bilinçlerimiz, duygularımız ve inançlarımız, haritaya sadık, dünyaya sadakatsiz kalır. Ta ki haritaya yeni, çaplı ve etkin bir güncelleme gelene kadar.
Gerçekte olup biten her şey, detaylardan kaynaklanır çünkü yaşam genellemeler çerçevesinde düşünülür fakat detaylarda yaşanır. Yaşamı harita üzerinden anlamak zorunluluğu, bizi topoğraflık yapmaya zorlar.
Fakat harita ontolojik olarak bir çarpıklık merkezi olduğundan, yeni harita da dünyanın hiçbir dönemini tam olarak yansıtamaz. Sadece eskimiş olandan daha kullanışlı olma olasılığı taşır. Bununla birlikte, dünyanın yalnızca tek bir anı için dahi sayısız harita çizilebilir. Bu haritalar birbirlerinden son derece farklı olacaklardır.
Bu farkların sayısız nedeni vardır fakat biz bu yazı çerçevesinde yalnızca ölçek sorununa odaklanalım. Haritada ölçek paydası küçüldükçe, haritadaki detaylar artar. Ölçek paydası büyüdükçe, detaylar yok olur. Gerçekte olup biten her şey, detaylardan kaynaklanır çünkü yaşam genellemeler çerçevesinde düşünülür fakat detaylarda yaşanır. Yaşamı harita üzerinden anlamak zorunluluğu, bizi topoğraflık yapmaya zorlar. Fakat detaylı bir dünya haritası çıkarabilecek bir topoğrafın, dünyadan aşırı derecede fazla veri çekmesi, bu verileri ilişkilendirmesi, neden sonuç ilişkilerine yatırması, kavramsallaştırması; duygularla, duyularla eşleştirmesi, inançlarla çerçevelemesi gerekir. Tüm bunları yapması da yetmez. Ardından bu topoğrafın, ortaya çıkardığı haritasını, kitlelere sunması ve onlardan geçerlilik onayı alması lazımdır. Haritasını, başkalarının zihinlerine, bilinçlerine, duygularına ve duyularına hitap eden bir gerçeklik olarak sunarak, onları kendi haritasını referans almaya ikna etmesi gerekir.
Harita referans alındığında, dünyanın kendi gerçekliğine göre değil, o haritanın temsil gücüne dayanarak hareket edilir. Yani kitlelerin nasıl hareket edeceğini, topoğraflar belirlemiş olurlar. Bu şu anlama gelir: dünya üzerindeki karmaşık ilişkiler arasında hangi ilişkilerin ne olduğuna dair açıklamaları yapıp, onları kavramsallaştırarak paket sözcükler haline getirip, toplumsal algıda dolaşıma sokanlar, başkalarını kendileri gibi düşünmeye ikna etmiş olurlar. Bunun gerçeklikle bir ilintisi olması gerekmez. Çünkü insanlar gerçek dünyaya göre değil, dünyanın çıkarılmış haritasına göre tutum geliştirirler.
Bu yüzden, insanların dünya karşısındaki tutumları, topoğrafya çerçevesinde inşa edilir. Dünyanın haritası ise büyük ölçüde kavramlarla çıkarılır. Olayları, olguları, tutumları, ilişkileri birer bileşke olmanın ötesine alarak, onları birer varlık olarak saptamak, ancak onları bir sözcükle eşleyip, bu olaya, olguya, tutuma, ilişkiye kavramsal bir betimleme yapmakla mümkündür. Her bir kavram bir yaşam olanağı, bir varoluş biçimi icat etmektir. Bu yüzden yaşam pratiktedir gibi görünür ama büyük oranda teoridedir.
Yaşam, kavram icat edebilmeye dayanan bir pratiktir. Kendi kavramlarını icat etmeyenler, başkalarının kavramlarında daraltılırlar.
Bir şeyi utanılacak ya da gurur duyulacak kılan, yararlı ya da yararsız gösteren, nitelikli ya da niteliksiz hissettiren, beğeni ya da nefret duyuran, anlamlı ya da anlamsız konumlayan, haritalandırma yapılırken fark edilen, icat edilen kavramlardır. Dünya fiziksel bir mekan olarak yaşansa da, onun yazılımı bütünüyle teoriktir. Başkalarıyla kurduğumuz bütün ilişkiler, kavramların yönlendirmelerinin sonucudur.
Her şey birbiriyle ilişkilendirilebilir. Fakat çoğu şey birbirinden yalıtılarak algılanmıştır. Bu yüzden birleştirilen her varlık, ortaya yeni bir tepkime çıkarır. Yeniliklerin temelinde, daha önce hiç birbirleriyle ilişkilendirilmemiş iki farklı olgunun, varlığın, zihnin ya da duygunun tepkimeye sokulması vardır. Her bir yeni tepkime, ancak yeni bir kavramla paketlendiğinde kendisine haritada yer bulabilir. Kavramsallaştırılmamış bir şeyin, haritada yeri olamayacağından, insanlar ona karşı bir tutum geliştir(e)mezler.
Yaşam, kavram icat edebilmeye dayanan bir pratiktir. Kendi kavramlarını icat etmeyenler, başkalarının kavramlarında daraltılırlar. Kendilerine yaşam olanakları açmak yerine, başkalarının kurguladığı yaşam olasılıklarına sıkışırlar. Başkalarının kavramlarının dışına çıkamamak, yaşamı topoğrafların detaysız haritalarında kendilerine biçilen roller çerçevesinde yaşamaktır.