Birkaç yıl aradan sonra “Kürt Çalışmaları Merkezi’nin “Kürt barometresi” sunusu daveti vesilesiyle tekrar Diyarbakır’daydım. Eski dostlardan bir kısmını görebilmek ve anılarımızı canlandırmak açısından bu seyahat bir vesile teşkil etmişti. Böyle bir zor politik ortamda nitelikli bir STK ve projelerinin oluşumunda Sevgili Reva Ruhavioğlu ve Emine Uçak’ın çabaları takdire değerdi. Sunu sonunda tematik ve teori eksenli birkaç sorum olmuştu.
Sorularım; Kürt kimliğinin güçlenmesi, ortak bir Türkiye geleceği ve aidiyeti ülküsüne hangi koşullarda pozitif katkı sağlayabilir? Bugün Diyarbakır’da Türk milli futbol takımı kritik bir maç oynasa ne kadar coşkuyla desteklenir? Millî marş ve Türk bayrağının ortalama kitle üzerinde etkisi ne merkezde seyrediyor? Üzerineydi.
Projeyi sunanlar ve katılımcı arkadaşlar tarafından benzer nitelikte cevapları alıyordum. Kürt kimliğinin güçlenmesinin ortak aidiyeti kuvvetlendirebilmesi için devletin merkezinin tekçi ve neo İttihatçı zihniyeti değiştirmesi/dönüştürmesi gerekmekte ki farklılar kendilerini merkezde hissedebilsin. Marş ve benzer tematik konularda pozitif muallak cevaplar almama rağmen bazı katılımcı aydınlar da “maalesef o eşik negatif aşıldı” görüşlerini de kulağıma fısıldıyorlardı. Toplantı sonunda yanımda askerliğini yapan ortalama halkın geleneğini yansıtan yerel yönetici bir dostuma da onun perspektifinden bu soruları sorduğumda esprili bir cevap veriyordu “He valla bunlardan hiçbirinde sorun yok sadece Milli takım bizim Amedspor ile bir hazırlık maçı yapsa biz Amed’i tutarız” görüşünü beyan ediyordu. Aslında bir bakıma elitler ile halkın bu konularda radikal bakışlarının uyuşmadığını da söyleyebilmekteyiz. Ancak her iki kesim de “andımız” konusundaki rahatsızlıklarında hemfikirlerdi.
Barometre çalışması politik değil daha çok sosyolojik ağırlıklı yapılmıştı bu da önemliydi. Aldığım bazı notları paylaşmak istiyorum.
Türkiye Kürtlerinin kimliklerinin güçlenmesi-Kürtleşmek- bölgesel bir Kürt milliyetçiliğinden ziyade doğru politikalara bağlı olarak Türkiyeliliğe evirilme eğilimi yüksek. Bunu İskoç milliyetçiliğine benzetenler de oldu. Ayrıca Kültürel kimlik güçlenmesine karşın ki bu anadilini bilmeyenlerde daha güçlü. Politik radikallik de ılımlaşmakta. Bu anlamda gerek HDP ve gerekse Ak partiye kerhen oy veren doğru adres arayan ciddi bir seçmen kitlesi mevcut. Ilımlı ve makul bir siyaseti aramaktalar. Artık 2013’teki radikal taleplerin keskinliğini görünmemekte. Sandığa gitmeme eğilimi son seçimlerde de görüldüğü üzere artmakta. Ancak genelde tüm ülke seçmeni gibi Kürt seçmende de politik ve bireysel ülke geleceği için bir umutsuzluk hali mevcut.
Yeni Kürt kimliğinin artık eskisi gibi gelenekçi muhafazakarlığı da içermediğini daha çok seküler karakteri taşıdığını görüyoruz. Araştırmalar batı bölgelerimizdeki Kürt kimliğinin güçlendiğini göstermekte. Bu göçlerin Kürt milliyetçiliği ile ters oranda seyrettiğini araştırmalar kaydetmekte. Ancak Kürt kimliğinin güçlenmesini milliyetçilik ile de karıştırmamak gerekmekte. Kürtlerde Kürt milliyetçiliği oranı Türklerdeki Türk milliyetçilik oranına nazaran hatırı sayılır biçimde düşük seyretmekte. Yaşlı ve genç nüfus azalmakta. Bunda doğurganlığın düşmesi rol oynamakta.
Coğrafya da siyasete nazaran ciddi bir popüler kültür alanı oluşmuş durumda. Konserler, rap Kürtçe ilahiler çeşitlenmekte dinlenme oranları yüksek. Bu kültürel Kürt kimliğinin seküler anlamda güçlenmesine de sebep olmakta.
Kürt siyasi kimliğinde ana akımı “özgürlükçülük” şekillendirme bu “ayrılıkçılık” tan çok farklı bir durum. Özellikle genç kesimde bunu din ile barışık radikal özgürlükçülük olarak da tanımlayabiliriz.
Halkın her kesimi ve elitler dahil herkes için devlet eliyle ana dil eğitimi ortak vaz geçilmez. Kürtçenin resmi dil talep oranı halkta çoğunlu değil. Kürt insanımızın Türkiyelilik bilincinin potansiyelinin yüksek olması ülkeye aidiyet açısından reformlara her zaman şans yaratmakta. Kimliğin kapsamlı tanınması ve ayrımcılık hissinin tamamen ortadan kaldırılması reformların özünü oluşturmak zorunda.
Toplantı dışındaki gözlemlerim ve işittiklerim olarak da;
Diyarbakır, Anadolu’da ender gördüğüm genişleme ve alt yapıya yönelik güzel örnekleriyle bir şehir. Bunda HDP öncesi ve HDP’nin imar sınırları ve tarım arazileri konusundaki doğru duyarlılıklarının rolü büyük. HDP ve PKK ilişkisinin belediyede iç içe geçmişliğine dair muhafazakâr elitler ve halkın farklı görüşleri var. Kayyum yönetimi ise Sur ilçesinde oldukça başarılı projeler gerçekleştirmiş. Sur bölgesinde biraz daha otantik geleneğe dikkat edilebilse bir Turizm cenneti yaratmak imkânsız değil. Halk son dönemlerde politik imar rantı ve yolsuzluklardan çok rahatsız. Uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması ve ekonomisi bazen devlete güveni halk nezdinde sarsmakta. Gazze’de yaşanan trajediye karşı protestolar Rojava-K.Suriye’de sivil haklarına dikkat edilmediği gerekçesiyle bölgede Hüdapar’ın çabaları dışında pek karşılık bulmamakta.
Sonuç olarak bu seyahat, Kürt sorununa ilişkin yargılarımı ve düşüncelerimi bana tekrar güncelleme imkanını sundu. Terör ile mücadele döneminin birtakım yanlışları ile bölgede doğru işlere de neden olduğunu görebildim.
Bölgesel baktığınızda Ortadoğu’da siyasi Kürt coğrafyasında demokratik ve silahlı isyan niteliğinde politik taleplerin 1920’ler, 1958 ve 1980’ler gibi önce uykuya yatıp sonra belirli periyotlarda gündeme getirilmelerini tarih bize göstermekte. Bu dönemin bugünkü tarihsel periyotta da hangi dinamiklerle ülkemizdeki Kürt nüfusu etkileyebileceği de ayrı bir konu.
Ancak burada da yukarıda sıkça ifade ettiğim gibi Kürt kimliğinin Ortadoğulaşmak yerine yeni bir Türkiyelileşmek hülyasına yön alma potansiyelini taşıması, siyasette halkta radikal değil yeni makul ve ılımlı arayışların artması da umut verici.
Güçlenen Kürt kimliğinin ortak aidiyetimizde yerini alabilmesi ise devletimizin yeni İttihatçılıktan post İttihatçılık konseptine geçmesine bağlı gözükmekte. Bu sorunu tatlı sert yıllara ötelemek şimdilik bu güvenlik gücümüzle mümkün.
Ancak güzel olan Kürt sorununu sağlam bir vizyon, rıza ve uzlaşma yoluyla çözerek tarihte iyilerin arasında yer alabilmektir.
ü
ü
ü