Kürt sorunun temelinde kasti olarak planlanmış bir ekonomik gerilemenin olduğu yadsınamaz. Mehmet Yaşar Altundağ Kürt sorununun ekonomi politiğini verilerle sundu, ekonomi-politik ile kalkınma sorununa indirgeme arasındaki farkı yorumladı.
Giriş
Halkların Demokratik Partisi eski eş başkanı ve 6 senedir Edirne Cezaevi’nde tutuklu olan
Selahattin Demirtaş, 24 Ekim tarihinde
Yeni Başlayanlar İçin: Kürt Sorunu Nedir? diye bir yazı kaleme aldı. Sözlerine
“Aslında Kürt sorununun ne olduğu şimdiye kadar herkes tarafından kesin ve net olarak bilinmeliydi” diye başlayan
Demirtaş; hiç bilmeyenler, anlamamış olanlar, böyle bir sorunun varlığını reddedenler için Kürt sorununun ne olduğunu tekrar masaya yatırıyor.
Demirtaş’ın yazısı, Kürt sorununun konuşulamadığı ve Kürt siyasetinin AKP-MHP ittifakı ile tamamen bloke edildiği bir dönemde gündeme tekrar Kürt sorunun ne olduğunu ve Kürt siyasetinin neyi hedeflediğini anlatması açısından oldukça önemli.
Demirtaş, Kürt sorununu en kısa haliyle
“Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde başlayıp Cumhuriyet’in ilk yıllarında derinleşen, yüz yıl içinde dallanıp budaklanarak yaygın ve köklü hale gelen, Kürtlerin yaşadığı sorunlara Kürt sorunu denir. Yani sorun Kürtler değil, Kürtlere yaşatılanlar ve bundan meydana gelenler bütünüdür.” şeklinde tanımlıyor. Yazısının devamında da Kürt sorununu Kürt kimliğinin tanınmamasına, siyasal haklarının verilmemesine ve kültürel haklardan mahrum olmasıyla temellendiriyor. Türklüğün iddia edildiği gibi herkesi kapsayan bir kimlik olmadığını, Kürt kimliğinin, coğrafyasının ve dilinin yıllarca baskılandığının altını çiziyor.
Demirtaş’ın yazısı temelde Kürt sorununun vatandaşlık, kimlik ve siyasal şiddet kısmına odaklanıyor. Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti’yle kurduğu vatandaşlık ilişkisi, Kürtlerin siyasal kimliğinin durumu, Kürt dilinin ve kültürünün politik olarak tanınmasını merkeze alıyor. Nitekim, Demirtaş’ın da yazısında anlattığı gibi Kürt sorununda çözümün temelini, daha kapsayıcı bir siyasal kimliğin oluşturulmasından ve devlet-vatandaşlık ilişkilerini tekrar düzenlemekten geçiyor..
Fakat yine Demirtaş’ın da belirttiği üzere Kürt sorununun bütün yönlerini bir yazıyla kapsamak mümkün değil. Bu yüzden de bu yazıda, onun bıraktığı yerden devam edeceğim. Demirtaş’ın kendi yazısında anlattığı siyasal kimliğin kapsayıcılığı ve devlet-vatandaş ilişkileri noktalarını çok önemli bulmakla birlikte Kürt sorununun diğer önemli ayaklarından birine, politik ekonomisine ve bölgesel-etnik eşitsizliğe gireceğim.
Verilerle Eşitsizlik
İnsanların sağlık hizmetlerine erişim, okullaşma süresi ve gelirleri üzerinden bir yaşam kalitesi ölçümü yapan İnsani Gelişmişlik Endeksi’nin 2019 raporuna göre Türkiye’nin İnsani Gelişmişlik Endeks ortalaması 0.82. Türkiye’nin dünyadaki sıralamasıysa 48. (ekonomik büyüklük olarak Türkiye’nin 22. sırada olduğunu hatırlayalım)
Fakat veriyi biraz daha dikkatli incelediğimizde insani gelişmişlik endeksinin Türkiye’nin her yerinde aynı olmadığını ve en düşük insani gelişmişlik endeksine sahip illerin belli bir bölgede konsantre olduğunu görüyoruz: Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi.
İstanbul ve Batı bölgelerinin ortalaması 0.846 ve 0.832’yken Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinin ortalaması 0.743 ve 0.754 ile İran’ın ortalamasına yakınsıyor. Doğu ve Güneydoğu illerinin ortalaması Türkiye ortalamasının epey altında.
İnsani gelişmişlik endeksinin Türkiye’nin her yerinde aynı olmadığını ve görece daha düşük insani gelişmişlik imkanlarına sahip illerin belli bir bölgede konsantre olduğunu görüyoruz: Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi.
Türkiye’nin kendi kurumlarının yayınladığı istatistiklerde de durum farklı değil. Devlet Planlama Teşkilatı’nın 2015 yılında yayınladığı rapor, gelişmişlik endeksinin son 17 sırasındaki bütün illerin Doğu ve Güneydoğu’dan olduğu ortaya koyuyor. Sıralamanın son dördünde Van, Hakkari, Muş, Ağrı ve Şırnak varken gelişmişlik seviyesi şehrin büyüklüğüyle ilgili olabilir diyenleri şaşırtacak 2 şehir de listenin son sıralarında kendine yer bulmuş. Türkiye’nin nüfus açısından en büyük 8 ve 12. illeri olan Şanlıurfa ve Diyarbakır da Türkiye’nin Gelişmişlik Düzeyi listesinin 73 ve 68. sıralamasında bulunuyor
Kürt bölgelerinin yaşadığı ekonomik gerilemeye ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Çünkü Kürt bölgelerinin yaşadığı ekonomik gerileme sadece 1980’den itibaren bölgede yaşanan çatışmalarla ilgili değil. 1927 ve 1960 yıllarında sanayi kuruluşlarının bölgelere göre dağılımı, ekonomik eşitsizliği derinleştirecek politikaların çok önceden başladığını gösteriyor. Nitekim 1927 yılında ülkedeki sanayi kuruluşlarının Kürt Bölgesindeki oranı %17,8 ve bölgenin ülke genelindeki nüfus oranına yakınken 1960’lı yıllarla birlikte bu oran %7,6’lara düşüyor. (Çicek, 2012) Bu dönemde Marmara’nın payı %29,6’dan %47,2’ye; Ege’nin payı %17,9’dan %19,6’a çıkıyor.
Kürt sorununun bir politik ekonomik yüzü var demek ile Kürt sorununu sadece bölgenin yaşadığı bir kalkınma sorununa indirgemenin arasında hem siyasi hem de analitik bir fark vardır.
Bu veriler, 100. yılına yaklaşan Cumhuriyet tarihi boyunca bölgenin sanayi, ekonomi ve sosyal politikalar bakımından öncelenmediğini ortaya koyuyor. Bölge, 100 yıl boyunca isyanlar, sıkıyönetim, unutulma ve çatışmalarla görece refahını da kaybediyor. Bunun arkasındaki sebep ise belli. Bölgenin Kürt kimliği bir terbiye aracı olarak kullandırılıyor. Politik olanın iktisadi eşitsizliği doğurduğu alan da buradaki zincir de saklı. Bir kez siyasi olarak dışlanınca iktisadi olarak da dışlanmaya başlanıyor.
Tarihsel eşitsizliğin getirdiği bir güncel eşitsizlik de var. Güncel verileri incelediğimizde benzer eşitsizlik oranları eğitim, sağlık ve istihdam politikalarında da gözlemleniyor. Eşitsizlik Bülteni, Teknoloji ve Sanayi Bakanlığının 2017 yılında yayınladığı Sosyo-Ekonomik Gelişme Endeksi (SEGE) raporuna dayandırarak bir Eşitsizlik Bölgesi tanımlaması yapıyor. Bu bölge, SEGE’nin gelişmişlik düzeyi bakımından
6. dereceyle en düşük gelişme oranına sahip illeri kapsıyor. Hangi illerin olduğuysa şaşırtıcı değil. Muş, Van, Hakkari, Şırnak, Diyarbakır, Kars…
Bültenin 5 bölümde hazırladığı raporlar, bölgesel eşitsizliği her açıdan ortaya koyuyor. Eşitsizlik Bölgesi olarak tanımladıkları
16 ilin tamamı Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde bulunuyor. Bu iller, ekonomiden sağlığa bütün indikatörlerde Türkiye ortalamasının gerisindeler.
Sağlık hizmetlerine erişim ve sağlık hizmetlerinin kalitesini karşılaştırmada kullanılan en önemli indikatörlerden biri olan bebek ölüm hızına baktığımızda Eşitsizlik Bölgesi ve Türkiye’nin geri kalanının yaşadığı net ayrımlaşmayı görüyoruz. Türkiye’de bebek ölüm hızı binde
8.3 iken eşitsizlik bölgesinde
11.4. Benzer eşitsizlikler hasta başına düşen doktor önemli sağlık indikatörleri için de geçerli.
İnsani gelişmişliği ölçmenin önemli kriterlerinden biri olan istihdamda da Kürt bölgelerinin yaşadığı şaşırtıcı olmayan bir eşitsizlik söz konusu. Türkiye’de çalışabilecek nüfusun
%45.2’si istihdamdayken Eşitsizlik Bölgesi’nde aynı oran
%34.8. İstihdam oranı Mardin ve Diyarbakır gibi illerde %30’lara kadar düşüyor. Eşitsizlik Bölgesi’nde nüfusun pek az bir kısmı kendisini geçindirebilecek, ihtiyaçlarını karşılayabilecek, hayatına anlam katabilecek ve birey olarak bağımsızlığını elde edilebilecek bir işe kavuşabiliyor.
Daha vahim bir tablo ne istihdamda ne de eğitimde (NEET) olan gençler için mevcut. Araştırmaya göre NEET oranı Türkiye ölçeğinde
yüzde 26,5 iken, bu oranın Kürt Gençler arasında
yüzde 34,6. Ayrıca genç kadınlar arasındaki NEET oranı Türkiye geneli le Kürt gençler arasında benzeşirken genç erkeklerde Kürt gençlerin NEET oranı Türkiye genelinin iki katından fazla. Türkiye’de kadınlarda NEET oranı
39.8’iyken Kürt genç kadınlardaysa aynı oran
%43.1. Daha vahim tabloysa erkekler için geçerli. Türkiye’de genç erkek NEET NEET
13.8, Kürt genç erkeklerde ise
%27.
Özellikle genç Kürtlerin yaşadığı bu tablo, Kürt sorununda yeni kuşakların hala ciddi gelecek ve ekonomik kaygılar yaşadığını ortaya koyuyor. Nitekim yeni jenerasyondaki Kürtlerin eğilimleri anlamak için RAWEST Araştırma’nın bulguları da bu umutsuzluk, geleceksizlik ve ekonomik kaygı halini doğruluyor. Türkiye’de gençler mutsuz. Fakat Kürt gençler, kendi akranlarından ortalama olarak 1.5 puan daha mutsuz. Bu mutsuzluğun temel sebebiniyse bu ekonomik güvencesizlik ve geleceksizlik hali oluşturuyor. Bu yüzden, şaşırtıcı olmayan bir şekilde gençlerin %70’si; geçim sıkıntısını, eğitimi ve işsizliği en önemli sorun olarak görüyor.
Kürtlerin yaşadığı ekonomik eşitsizlik neden politik?
Güncele dair yukarıda anlattığım sosyal, politik ve ekonomik eşitsizlikler Kürt sorununu sadece bir kalkınma sorununa indirgemiyor. Kürt sorununun temelini bir kalkınma problemine indirgemek eşitsizliğin nasıl ve neden oluştuğunu kaçırmamıza sebep olur.
Çünkü çzünde yurt ya da vatan dediğimiz kavram; üstündeki toprağı, altındaki madeni, üzerine inşa edilen eğitim, sağlık ve ticaret kurumlarıyla bir kaynaklar toplamıdır. Devlet de bu kaynaklardan kimin, hangi şartlar altında ve ne kadar yararlanabileceğine karar veren bir siyasi mekanizmadır.
Her rejim muhakkak bir politik ekonomik yapıyla var olur. Ekonomi ve siyaset arasında ilişki, çoğunlukla düşünüldüğü gibi ekonominin siyaseti etkilediği şeklinde tek yönlü değildir. Aslında ikisi de birbirine şekil verir.
Söz gelimi, sömürgecilik bir politik ekonomik kavramdır. Afrika’da, Latin Amerika’da ya da Çin Hindi’de sömürge yapıları kuran Fransız ya da İngilizler, bölgenin kaynaklarından yararlanmış fakat ortaya çıkarılan zenginliği bölge halkıyla paylaşmamıştır. Zenginlik kaynakların iktisadi olarak işlenmesiyle yaratılır fakat bu zenginliğin ne kadar bölüşüleceği siyasi kararlara ve yapılara bağlıdır.
Sömürgeciliğin bölüşüm eşitsizliğinin temelinde de emek piyasasının eşitsiz yapısı vardır. Sömürge bölgelerindeki insanlar zorla, düşük ücretlerle ve tarım, madencilik, sanayi gibi ağır işlerde çalıştırılırken Batılılar; yönetici, tüccar ve sanayici olmuştur. Batılıların ekonomik olarak üst tabaka işlerde çalışırken yerlilerin köle olması, zenginliğin eşitsiz bölüşümü ve bu yapının nesiller boyu kendini tekrar ederek var olabilmesi bu ekonomik yapının politik yanına işaret eder.
Bu yüzden Kürt sorununun bir politik ekonomik yüzü var demek ile Kürt sorununu sadece bölgenin yaşadığı bir kalkınma sorununa indirgemenin arasında hem siyasi hem de analitik bir fark vardır. Uzun yıllar (ve hala) Kürt sorununu bölgenin kalkınmasına indirgemenin arkasındaki temel motivasyon, Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarını karşılamayan ve bunları merkeze almayan bir şekilde Kürt sorununu çözme çabasıydı. Ayrıca bu zihniyet, oldukça yakıcı ve politize bir konuyu depolitize ederek teknik bir meseleye indirgiyordu.
Halbuki mesele özü itibariyle politiktir. Kendi kimliğin, dilin ve kültürün ile özgürce var olabilme ve bu kimlikleri ile siyasi olarak tanınma mücadelesidir. Dolayısıyla Kürt sorunu basit bir kalkınma meselesi olmadığı gibi en nihayetinde güç paylaşımı olan siyasetin etkisiyle siyasal eşitsizlik, zamanla ekonomik eşitsizliği doğurmuştur. Ekonomik ve kaynak eşitsizlik de, siyasal eşitsizliğin daha da perçinleşmesine sebep oluyor. Böylece bir eşitsizlik döngüsüne giriliyor.
Eşitsizliğin Nesiller Boyu Aktarılması
Eşitsizlikler sadece bir jenerasyonu etkilemez. Ayrıca nesiller boyunca da aktarılır. Nitekim 1980’lerden itibaren Doğu bölgelerinden zorunlu göçe tutulan Kürtlerin, Batı’ya vardıklarında toplumun ekonomik ve sosyal olarak en aşağısından başladıklarını görüyoruz. Göçe maruz kalmış Kürtlerin, ellerinin altındaki toprağı, evi ve arsayı satarak yılların birikimlerini bir kenara atarak şehrin çeperlerine yerleşmeleri, bu eşitsizliği yaratan ve nesiller boyunca aktaran bir mekanizmadır örneğin.
güvencesiz bir şekilde en ağır şekilde çalışmaları buna örnek olarak verilebilir. Doğu’da yaşayan Kürtlerin üzerlerindeki devlet baskısı, toplumdan dışlanma hissi ve ekonomik olarak öncelenmemeyle beraber kendilerini gerçekleştirebilecek imkanlara ulaşamadıkları buna örnek olarak verilebilir. Kürt genç erkeklerinin ne istihdamda ne de eğitimde bulunanların oranının Türkiye ortalamasının 2 katı olması bunu somutlaştırıyor.
Sadece Kürtler mi Eziliyor?
Kürt sorununun politik ekonomik yanından bahsederken çok sık gelen 2 karşıt cevap oluyor. Bunlardan ilki, “
Sadece Kürtler mi eziliyor? Niğde’de yaşayanlar sorun yaşamıyor mu sanki?” İkincisiyse
Bölgede yaşayanlar çok fakirse düğünlerde kilolarca altın takan aşiretler nasıl var olabiliyor o zaman?
İlk soru, Türkiye’de bu aralar sıkça yapılan temel bir hataya düşüyor. Mağduriyet yarışı. Özellikle herkesin ekonomik kaygılarının çok üst düzeye çıktığı ve politik baskının arttığı şu dönemde başkalarının acılarına karşı empati gücümüz azalıyor. Her grup, sadece kendi mağduriyetini anlatmak ve duymak istiyor.
Nitekim Türkiye’nin İç Anadolu ya da Orta Karadeniz bölgelerinde de ciddi bir zenginlik yok. Hatta şu an Türkiye’de hepimiz fakirleşiyoruz. Fakat Kürt sorununun ekonomik boyutunu diğer az gelişmiş bölgelerden ayıran 2 temel nokta var. Birincisi Kürt bölgelerinin yaşadığı ekonomik gelişmeme hali, daha fazla ve daha fazla derinleşmiş durumda. Fakat daha önemlisi şu: Ekonomik eşitsizlikle politik dışlanma iç içe geçmiş durumda. Bir Kürt genci zaten elinde eğitim ve ekonomik imkanlar az olduğu için hayata birkaç sıfır geride başlarken hissettiği dışlanma hali ve Kürt kimliğiyle var olamama durumu, onun ekonomik eşitsizliğini katmerleştiren bir noktaya götürüyor.
İkinci soruysa temel bir mekanizmayı görmezden geliyor. Bölgesel eşitsizliklerin içinde de eşitsizlikler mevcut. Zengin aşiretler de Kürt bölgesindeki sorunun bir parçası ve oradaki sömürü düzenini devam ettiren arkaik yapılar. Bölgenin sosyal, politik ve ekonomik olarak geride bırakılması zaten bu arkaik yapıların devamını sağlıyor.
Daha acısıysa şu: Devlet, uzun yıllar bu aşiretlerle bölgedeki Kürt siyasi hareketini dengelemek için ilişki kurarken siyasi partiler de oy için aşiretlere milletvekilliği gibi önemli mevkiler dağıttı. Unutmamak gerekiyor ki siyasi elitler, kendi imtiyazlarını ve güçlerini korumak için sömürdüğü yerlerdeki yerel güçlerle ittifaka geçerler.
Dolayısıyla, Kürt sorunu en temelde siyasal kimlik ve vatandaşlığın kapsayıcılığına dair olsa da siyaset temelli ekonomik eşitsizliklerden bağımsız düşünülemez. Kürt sorununu iyi anlamak için yaratılmış ekonomik eşitsizliklerin ve bunların nesilden nesile nasıl devam ettiğini iyi anlamak gerekiyor. Ancak bu eşitsizlikler iyice anlaşıldıktan ve bunlara dair çözüm önerileri getirdikten sonra Kürt sorununda daha iyi bir çözüme, toplumsal huzura ve Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına dair daha umutlu olabiliriz.
---
Kaynakça:
Eşitsizlik Bülteni: https://www.getrevue.co/profile/EsitsizlikBulteni/issues/esitsizlik-bulteni-neden-nasil-ne-zaman-970062
Rawest Araştırma: Kürtlerde değer ve tutum araştırması: https://rawest.com.tr/kurtlerde-degerler-ve-tutumlar21-arastirmasi/