Ya da bir tersten bakalım. Bir ülkede ekonomi kötü ise orada hukuk iyi işlemiyor demektir. Ekonominin en basit ifade ile kötü olması ve yoksullaşmanın ortaya çıkması, var olan kaynakların eşit ve adil biçimde paylaşılmamasıyla ilgilidir. Başka bir ifadeyle bir tarafın sınırsızca kullandığı nimetlere diğer tarafın hiç ulaşamamasıdır. İyi işleyen bir hukuk sistemi iyi işleyen bir demokrasiyi de bize bildirir.
Demokrasinin varlığına ilişkin bu iki yaklaşım en çok bilinenleridir. Hukuk ve ekonominin durumuna bakarak bir ülkede demokrasinin varlığına dair birçok bilgi edinebiliriz elbette. Ancak Türkiye gibi ülkelerde (bizden başka var mı bilmiyorum) demokrasi, hukuk ve ekonomi çok girift ve tartışmalı alanlardır aynı zamanda. Bu sebeple demokratik olup olmadığımız ile ilgili herkes farklı görüş beyan edecektir. Kimine göre demokratik kimini göre değilizdir. Ekonomi kimine göre iyi kimine göre kötü olabilir. Veya hukukun işleyişi iyi veya kötü olarak yorumlanabilir. Dolayısı ben bir ülkede demokrasinin varlığının anlaşılmasının en net yönteminin sanata bakmak olduğunu düşünüyorum. Bu yöntem asla yanılmayacaktır. Çünkü gerçek sanat net ve kesin bir ifade ile bağımsız ve özgür bir ortamda var olur. Eğer sanat, bağımsız ve özgür bir alan bulamıyorsa kendisine, orada hukuk ve demokrasiden de bahsedemeyiz.Neden bu baskı? Sebebi sadece sanatçıların fikirlerini beyan etmeleri. Bu beyana tahammülün olmadığı bir ülkede demokrasiden asla söz edemeyiz. Bütün her şeyi bir kenara bırakarak konserleri iptal edilen kişilere bakıldığında hem demokrasimiz hakkında hem toplum hakkında net ve tarafsız bir fikir edinebilirsiniz.
Zira demokrasilerin en belirgin özelliklerinden biri olan özgürlük, sanatın var olması ve yaşayabilmesi için en gerekli kriterdir. Eğer sanat özgür bir biçimde ilerlemiyorsa, sanata ve sanatçıya destek verilmiyorsa orda bağımsız, özgür ve demokratik bir durum yok demektir. Bu yüzden bir ülkede demokrasi var mı yok mu diye bakılacaksa, en başta sanatına bakmak gerektiğini düşünüyorum.
Şunu da kabul etmek gerekir ki sanat, siyasettin yarattığı olumsuz iklimden bir şekilde etkilenebilir, ancak son tahlilde sanat kendi yolunu bulur ve özgür biçimde yoluna devam eder. Yoluna devam edemediğinde ise sanat olmaktan çıkar ve bir propaganda aracına dönüşür. İşte tam da bu noktada sanat kendisine özgür bir alan bularak ilerleyebilirse orada özgürlükten bahsedebiliriz, dolayısı ile özgürlük varsa demokrasiden bahsedebiliriz. Bu sebeple özgürlüğün olmadığı bir ortamda sanat ve sanatçı baskıcı politikalar yüzünden işlevselleştirilir, yoksullaştırılır, iktidarlara mecbur bırakılır ve adeta yok olmaya itilir.
Özellikle son 15 yılda ülkemizde sanata ve sanatçıya adeta yaşam hakkı verilmemekte, ötekileştirilmekte ve yok sayılmaktadır. Sanatçılar şiddete maruz kalmakta, yoksulluk sarmalına maruz bırakılmakta, oyunları tiyatro oyunları engellenmekte, yayın yasakları getirilmektedir. Son günlerde ise konserleri iptal etmek oldukça moda oldu. Ya benden olursun hayatını yaşarsın ya da sefalete ve ötekileştirilerek yok olmaya mahkûm olursun denmektedir. Eğer benim istediğim gibi düşünmez, benim istediğim gibi konuşmazsan senin de konserini iptal eder, festivallerini engeller, kitaplarını toplatır, oyunlarını engellerim mesajından başka bir şey değildir. Ve bu duruma bakmak demokrasiyi anlamak adına yeterlidir.Neden bu baskı? Sebebi sadece sanatçıların fikirlerini beyan etmeleri. Bu beyana tahammülün olmadığı bir ülkede demokrasiden asla söz edemeyiz. Bütün her şeyi bir kenara bırakarak konserleri iptal edilen kişilere bakıldığında hem demokrasimiz hakkında hem toplum hakkında net ve tarafsız bir fikir edinebilirsiniz. Sanat ve sanatçı eğer baskı ve yoksulluk içerisindeyse oradaki halkında aynı durumda olduğu kesin bir gerçektir. Demokrasinin varlığını en net biçimde sanata bakarak anlayabiliriz. Yani sanatın ortaya çıkabilmesi için özgürlük ortama olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Demokrasinin, özgür düşüncenin ve eleştirinin olmadığı bir ülkede sanat ve sanatçı mutlu olamayacağı gibi toplum da mutlu olamaz.