Atatürk, geleceği planlayan ve okuyabilen, öngörüleri güçlü bir liderdir.
Cumhuriyet düşüncesi, 1923’ten çok uzun yıllar öncesinde Mustafa Kemal’in aklındaydı ve yeni yönetim şekline ilişkin planlamalarını yapıyordu.
Osmanlı Ordusu’nun genç bir subayı olarak görevde bulunduğu Suriye’de, 1906 yılında, arkadaşı Halil ile arasında geçen konuşma bunun kanıtıdır.
Mustafa Kemal: “Padişah da kim oluyormuş? Padişahlık da ne demekmiş?”
Halil: “Peki memleketi nasıl idare edeceğiz? Sultan Hamid fenadır, seninle beraberim. Ama o giderse gene bir padişah lazım.”
Mustafa Kemal: “Neden mutlaka padişah fikrine saplanıyorsun Halil! Cumhuriyet yaparız.”
Yıl daha 1911’dir.
Osmanlı topraklarında okuma yazma oranı insanı korkutacak kadar düşüktür.
Cehaleti aşmadan ilerlemenin olanaksız olduğunu bilen Mustafa Kemal Batılı ülkeleri yakalamak için Latin Alfabesi ’ne geçmenin gerekliliğine inanmıştır.
İşte o yıl Mustafa Kemal şöyle demektedir;
“Eğer günün birinde ben söz sahibi olursam Türkiye’de Latin harflerini kabul ettireceğim.”
İşgal ordularının gücünden, yenilmezliğinden, silahlarından bahsederek bir direnişin çılgınlık olacağı düşüncesini yayıp yılgınlığı, teslimiyeti egemen kılmaya çalışanlara, Mayıs 1919’da Samsun yolunda şu yanıtı vermiştir:
“Bu sersem adamlar işte böyle… Yalnız demire, çeliğe ve silah gücüne dayanırlar. Maddeden başka bir şey bilmezler. Bağımsızlık ve özgürlük uğrunda savaşa kararlı bir ulusun kudret ve gücünü anlamaktan acizdirler. Biz silah ve cephane değil, ülkü iman dolu kafa götürüyoruz.”
Erzurum Kongresi’nin (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) yapıldığı sırada Mazhar Müfit Kansu ile yaptığı konuşma ise Mustafa Kemal’de Cumhuriyet kurma düşüncesinin kesinleştiğini göstermektedir.
Okuyucularımızın büyük bir bölümünün bildiği bu konuşmaya özetle vereceğim:
“Zaferden sonra Hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır… Bu bir. İki Padişah ve Hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır. Üç Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir.”
Fransa’da Başbakanlık, Meclis Başkanlığı, Bakanlık, senatörlük ve Lyon Belediye Başkanlığı yapmış Edouard Herriot, Mustafa Kemal’e, tek kelime ile hayrandı.
Radikal Sosyalist Parti Genel Başkanı da olan Herriot, yazar ve bilim adamı kimliğinden de dolayı ülkenin en seçkin kuruluşlarından Fransız Akademisi’ne seçilmiştir.
Edouard Herriot, dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın daveti üzerine, Yunanistan’dan deniz yoluyla 8 Ağustos 1933’de İzmir’e gelmiştir.
Le Figaro gazetesinin, Kasım 1936 tarihli sayısında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıldönümüne ilişkin görüşlerini paylaşan Edouard Herriot, Mustafa Kemal için, “Hiçbir devlet adamı ya da önemli şahsiyet ile kıyaslanmayacak kadar büyük ve farklı bir liderdir. Onun gözlerinde, bizlerin tahmin edemeyeceği kadar uzaklara bakışı gördüm” ifadesini kullandıktan sonra, “Bu sözlerimi en iyi Avrupalılar anlayacaktır. Çünkü o yıkılmış bir ülkenin yere serilmiş halkını ayağa kaldırarak süper devletleri yenmiştir. Mustafa Kemal bundan daha da büyük bir zafer daha kazanmıştır. Cehalete, gericiliğe, din sömürüsüne açtığı savaşı da kazanarak, kurduğu yeni devletin kalıcı olmasının yolunu açmıştır. Öyle bir devlet kurdu ki, dünya yıkılsa o yerinde kalacak” demiştir.
Atatürk, Cumhuriyet düşmanlarının sindikleri köşelerden her fırsatta başlarını kaldıracaklarını bilmektedir.
Bunun için 1927 yılında, bugün yaşadıklarımızı öngörerek şu sözlerle uyarmıştır;
“Gelecek kuşakların, Türkiye’de cumhuriyetin ilanı günü ona hiç acımadan saldıranların başında cumhuriyetçiyim diyenlerin yer aldığını gördükleri zaman şaşacaklarını hiç sanmayınız! Tersine, Türkiye’nin aydın ve cumhuriyetçi çocukları böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek inanışlarını irdeleyip saptamakta hiç de güçlük çekmeyeceklerdir.”
Yine Fransa’dan bir örnek verelim. La Parisienne Gazetesinin 4 Kasım 1923 tarihli sayısındaki bir haberde, 29 Ekim’de, Türkiye’de Cumhuriyet ilan edildiği bildirilmiştir.
Haberde dikkati çeken cümleler ise Atatürk’ün konuya bakışına ilişkindir.
Mustafa Kemal’in, dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nda yetişmiş bir general olduğu hatırlatılarak, “Gençliğinin ilk yıllarından itibaren ülkesinin hanedan ile değil Cumhuriyet ile yönetilmesini düşünmüş, planlamış bu asker, Türklerin sadece bağımsızlığa değil yeni bir yönetime kavuşmasını da sağladı” denilmektedir.
23 Nisan 1920’de, Ankara’da, Meclis’in açılışını izleyenler arasında Fransız rahip Philippe Goudin de vardır.
Vatikan’ın sorumlu müfettiş olarak, Ortadoğu’daki Doğu Kilise’ne gönderdiği rahip, bir süredir Anadolu’daki Katolik kiliselerini dolaşmaktadır.
Ankara’ya 12 Şubat 1920’de gelen, kentteki Katoliklerle görüşen, ayinleri yöneten rahip Goudin, Mustafa Kemal’in çalışmalarını da izlemekte, gördüklerini Vatikan’a aktarmaktadır.
24 Nisan 1920 tarihli 3 sayfalık mektubunda rahip Goudin, Meclis’in açılışı ve Mustafa Kemal hakkında çok önemli tespitler yapmaktadır.
Fransız rahip, “Bozkırın ortasındaki, bu küçük kentte dün (23 Nisan) gelecekteki büyük değişikliklerin sinyallerini veren bir olay yaşandı. Türklerin kahramanı sarışın bir paşa, Meclis’i açtı. Sadece Ankaralılar değil sanki tüm Küçük Asya (Anadolu) halkı açılışa gelmişti” demektedir.
“Türkler, hiç tanımadıkları demokrasinin yolunda yürüdüklerini açılan Meclis ile kanıtladılar” diye başlayan paragrafta Goudin şöyle diyordu: “Meclis’in önünde gördüğüm Mustafa Kemal Paşa, her haliyle ‘özel’ bir lider. Bu mahşeri kalabalık ona o kadar inanmış ki, öl dese ölmeye hazır sanki.”
Rahip Goudin, en önemli değerlendirmesini ise sona saklamaktadır; “Ankara’da şahit olduklarım bana, Mustafa Kemal’in başladığı özgürlük savaşını kazanacağını ve yeni bir devlet kuracağını hissettirdi. Yakından gördüğüm Mustafa Kemal’den ve Türklerin ona bakışından çok etkilendim. Avrupalıların başını çok ağrıtacak, hesaplarını bozacak bu adama dikkat edin. Tarihin akışını değiştirirse hiç şaşırmam.”
‘Nice 100 yıllara’ dileklerini daha ileri götürerek, ‘Sonsuza dek Atatürk cumhuriyeti” diyerek bitirelim.