Cumhuriyet tarihinde Dolar cinsinden toplam milli gelirin de üst üste dört yıl daraldığı iki dönem olduğunu ifade eden CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, “Bunlardan birincisi 1944 ile 1947 arası, yani İkinci Dünya Savaşı dönemidir. İkincisi ise 2017 ile 2020 arasındaki dönem. Yani Erdoğan Şahsım Rejiminin iş başı yaptığı dönemdir” dedi. Öztrak, Cumhuriyetimizin kurulduğu 1923’ten AK Parti’nin işbaşı yaptığı 2002’ye Türkiye’nin 1929 Büyük Ekonomik Buhranını, İkinci Dünya Savaşı’nı, Sovyet tehdidini, Kore Savaşı’nı, 1970’lerdeki Petrol Krizlerini, Kıbrıs Barış Harekâtını ve ardından gelen ambargoları, 1960 ve 1980 askeri darbelerini, 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, 1999 Marmara Depremi’ni yaşadığını anımsatarak, “Tüm bu kriz ve badirelerin, milli gelir cinsinden maliyeti 227 milyar dolar. Buna karşın 2014’ten 2020’ye kadar, bu ucube rejimin inşa ve faaliyet döneminde, milli gelir kaybımız 241 milyar dolar. Rakamların söylediğini tevil etmeye gerek yok: Erdoğan Şahsım Rejiminin tek başına ülkemize verdiği zarar, bugüne kadar yaşadığımız tüm felaket ve krizlerin toplamından çok daha ağır” değerlendirmesinde bulundu. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: Merkez Yönetim Kurulu toplantımız biraz önce bitti. Bugün toplantımızın gündeminde, devlet yönetiminde ağırlaşan kriz, yaklaşan kara kış ve milletimizi ezen ekonomik buhran, bu sorunları aşmak içinde nelerin yapılması gerektiği vardı. 29 EKİM COŞKUSU GELECEĞE OLAN İNANCI ARTIRIYOR “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir… Kime sorarsanız sonuç, bu, ‘cumhuriyet’ demektir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad bazılarına hoş gelmezmiş… Varsın gelmesin.” 29 Ekim 1923 de Meclis'in en yaşlı üyesi, Müderris Abdurrahman Şeref Bey tarafından adı konan çocuğun, 98. yaşını büyük bir coşkuyla geçtiğimiz hafta kutladık. Bugün de saltanatın kaldırılmasının 99. yıl dönümü… 29 Ekim’de özellikle çocuklarımızın ve gençlerimizin coşkusu, ülkemizin geleceğine olan inancımızı daha da artırdı. Kuşkusuz çocuklarımız, gençlerimiz ecdadını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için, gereken kudreti her zaman kendisinde bulacaktır. Bu şanlı mirası bize emanet eden, Cumhuriyetimizin kurucu babası, Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, Cumhuriyet uğruna mücadele eden, aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür tüm vatan evlatlarını, bu topraklar için kanlarını döken, tüm şehit ve gazilerimizi bir kez daha rahmetle, minnetle anıyoruz. DİYANET’İN ATAMIZDAN ESİRGEDİĞİ DUA MİLLETİMİZDEN GELDİ Türkiye Cumhuriyeti masa başında kurulmamıştır, sınırları cetvelle çizilmemiştir. Bu topraklar, “Kuvayı Milliyeciler için katli vaciptir” diye fetva veren Saray Şeyhülislamı Dürrizade, Nemrut Mustafa Paşa, Ahmet Anzavur, Ali Kemal gibi sayısız haine rağmen, emperyalistlerden kurtarılmıştır. Bunların bir kısmı İngiliz zırhlılarıyla kaçmıştır. Ülkemizde kalanların ise, Cumhuriyet ve Atatürk ile sıkıntıları devam etmektedir. Ya milli gün ve bayramlarımızı anmazlar. Ya da milli günlerimizi Atatürksüz anarak, güya intikam peşinde koşarlar. Bunu kifayetsiz gafiller, fesli meczuplar yapsa, “Delidir ne yapsa yeridir” der, geçeriz. Ama bunları, bizzat Atatürk’ün kurduğu kurumların başındakiler yaparsa, mazur göremeyiz. Bu yıl, 29 Ekim Cuma’ya denk geldi. Diyanet İşleri Başkanlığı, Cuma hutbesinde Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ü yine anmadı. Gazi’nin ruhuna Cumhuriyet Bayramında, bir duayı çok gördü. Ama Diyanet İşleri Başkanının esirgediği o dualar, milletimizin dudaklarından sel oldu aktı. 29 EKİM’DE SKANDAL ÜSTÜNE SKANDAL Bu yıl 29 Ekim kutlamalarında yaşanan skandallar, bir değil, iki değil. Fox TV, Cumhuriyet Gazetesi, ANKA Haber Ajansı muhabirlerinin, Anıtkabir’deki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerini izlemeleri, Sarayın memurları tarafından engellendi. Basına sansür uygulandı. Erdoğan Şahsım Rejimi bu defa da, basını, hem de Anıtkabir’de, senden-benden diye ayırdı. BARİ ATATÜRK’ÜN MANEVİ HUZURUNDA DOĞRUYU SÖYLEYİN Bir başka skandal ise Atatürk’ün manevi huzurunda yaşandı. Erdoğan Anıtkabir defterine, “Cumhuriyetimizi, dünyanın en güçlü 10 ekonomisinden biri yapmak için gece gündüz çalışıyoruz. Cumhuriyetimizi, 2023 hedefleriyle buluşturmakta kararlıyız” yazdı. Erdoğan daha bundan 10 yıl önce, “Türkiye’yi, 2023’te dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına sokmayı” vadetmişti. 2023 hedeflerinin başında bu geliyordu. Ama 2023’e iki yıl kala, bırakın ülkemizi ilk 10 arasına sokmayı, en güçlü 20 ekonomi liginden düşürdü. Ama sonrada Anıtkabir defterine utanmadan, sıkılmadan, “Cumhuriyetimizi 2023 hedefleriyle buluşturacağını” yazdı. Hadi millette doğruları söylemiyorsunuz, bari Atatürk’ün manevi huzurunda, doğruları söyleyin. UCUBE REJİMİN FATURASI TARİHİMİZDEKİ TÜM FELAKETTEN AĞIR 98 yıllık Cumhuriyet tarihimizde, dolar cinsinden fert başına gelirin, 7 yıl üst üste düştüğü bir tane dönem var. O da 2014 ile 2020 arasındaki dönem. Yani Erdoğan şahsım rejiminin inşa edildiği ve iş başı yaptığı dönem. Yine dolar cinsinden bu sefer toplam milli gelirimiz, üst üste dört yıl daraldığı sadece iki tane dönem var. Birincisi 1944-1947 dönemi, yani İkinci dünya savaşı. İkincisi ise 2017 ile 2020 arasındaki dönem. Yani Erdoğan Şahsım Rejiminin iş başı yaptığı dönem. Cumhuriyetimizin kurulduğu 1923’ten 2002’ye kadar geçen dönemde, yani bu ülkede AK Parti iş başı yapana kadar, bu ülke 1929 Büyük Ekonomik Buhranını gördü, İkinci Dünya Savaşı’nı, Sovyet tehdidini, Kore Savaşı’nı, 1970’lerdeki Petrol Krizlerini, Kıbrıs Barış Harekâtını ve ardından gelen ambargoları, 1960 ve 1980 askeri darbelerini, 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, 1999 Marmara Depremi’ni yaşadı. Tüm bu kriz ve badirelerin, milli gelir cinsinden maliyetini hesapladığınızda 227 milyar dolar. Peki, 2014’ten 2020’ye kadar, yani bu ucube rejimin inşa ve faaliyet döneminde, milli gelir kaybımız ne kadar? 241 milyar dolar. Rakamların söylediğini tevil etmeye gerek yok: “Erdoğan Şahsım Rejiminin tek başına ülkemize verdiği zarar, bugüne kadar yaşadığımız tüm felaket ve krizlerin toplamından çok daha ağır.” Bu hesaplara dayanak teşkil eden rakamlarda bize ait değil. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile TÜİK’in rakamları. Biz boşuna, “Bu ülkenin başına gelmiş en büyük felaket, Erdoğan Şahsım Rejimidir” demiyoruz. 128 MİLYAR DOLAR İÇİN HER KAFADAN AYRI SES, AYNI KAFADAN BİR KAÇ SES Ucube şahsım rejiminde, Türkiye her alanda geriye gitti. Hukukun üstünlüğünden, demokrasinin kalitesine, basın hürriyetinden, yolsuzluklara kadar her alanda dibe çakıldık. Kurumlarımızın içi boşaltıldı. Bu dönemde millete hesap vermemek kural oldu. Kayınpeder, damat bir oldu, Merkez Bankası kasasındaki 128 milyar dolar buharlaştı gitti. Millete hesap vermek yerine, hakikati gizlemeye uğraşıyorlar şimdi. Ama ne demişler, “İyi bir hafızan yoksa söylediğin yalanı not et. Et ki unutmayasın.” Erdoğan ilkin çıktı, “Para, Merkez Bankası kasasında… Kaybolan bir şey yok” dedi. Sonra çıktı, “Salgın bahanesiyle, finansal dalgalanma yaratmak isteyenlere karşı kullandık” dedi. Bir başka AK Parti yetkilisi çıktı, “Türkiye’nin 128 milyar dolar satılabilir döviz rezervi hiç olmadı” dedi. Merkez Bankası başkanı çıktı, “Bir protokol dâhilinde, bu dövizleri 2017’den itibaren sattık” dedi. En son Hazine ve Maliye Bakanı çıktı, “Yöntemi eleştirebilirsiniz. Ama kimseyi yolsuzlukla suçlayamazsınız” dedi. Ama ardından da, “Bu şekilde döviz satışlarının, kendi döneminde durdurulduğunu” söylemeyi de ihmal etmedi. Yani her kafadan ayrı bir ses çıktı. Bazen de aynı kafadan birkaç ayrı ses çıktı. REZERVLERDE ERİME PANDEMİDEN ÖNCE BAŞLADI Geçtiğimiz hafta, AK Parti Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş bu defa, “128 milyar dolar, 2019 yılının başından, 2021’in ilk yarısına kadar süreyle, dünyanın yaşadığı pandemi krizi çerçevesinde, ülkemizde evlerine kapanan, işyerleri kapanan, faaliyetlerine devam etmeyen, işsiz kalan işçilere destek olmak üzere, bu ülkenin insanlarının menfaatine harcanmıştır” dedi. Allah için büyük marifet bu kadar yalanı tek bir cümleye sığdırmak Allah için büyük marifet! Birincisi ülkemizde pandemi 2019’da başlamadı. Pandemi Türkiye’ye 2020 Mart ayında ulaştı. Rezervler ne zaman satılmaya başlandı? Onu da Merkez Bankası Başkanı söyledi, rezervler 2017’de satılmaya başlanmış. Yani, rezervler pandemiden çok daha önce eritilmeye başlanmış. 128 MİLYAR DOLAR ERDOĞAN’IN SİYASİ MENFAATLERİNE KURBAN EDİLDİ 2017’de Ucube Tek Adam Rejimine geçişin oylanacağı referandumu, 2018’de Cumhurbaşkanlığı seçimini, 2019’da Yerel Seçimleri kazanmak için bu dövizler satılmış. Hedef; döviz kurunu düşük tutalım, ekonomide sahte bir istikrar algısı yaratalım seçimleri kazanalım. Birde tabi Erdoğan’ın kerameti kendinden menkul, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” saçmalığını ispat etme meselesi var. Bunun içinde rezervler satılmış. Yani ülkemizin rezervleri, Erdoğan’ın siyasi menfaat hesaplarına kurban edilmiş. 19 MİLYAR DOLAR ORADAYSA, 109 MİLYAR DOLAR NEREDE? İkinci yalan ise daha da katmerli: Güya, 128 milyar dolar pandemide işyerleri kapanan, işsiz kalan yurttaşlarımız için harcanmış. Halep ordaysa, arşında burada. Uluslararası Para Fonu verilerine göre, Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin salgın nedeniyle yaptığı ek harcama veya vazgeçtiği alacakların toplamı sadece 19 milyar dolar. Peki, kalan 109 milyar dolara ne oldu? AİLE BAŞINA 36 BİN LİRA EDER 128 milyar dolar salgında millete dağıtıldıysa, 2020’nin ortalama kurundan, aile başına 36 bin 464 lira yapar. Eski parayla 36 milyar eden bu parayı alan tek bir aile var mı? Soruyorum buradan. Adama deler ki; kedi buradaysa ciğer nerede? Ciğer buradaysa kedi nerede? Salgında vatandaşlarına, en az doğrudan gelir desteği veren hükümetlerin başında, Erdoğan Şahsım Hükümeti var. Bu nedenle çok sayıda müzisyen ve kahveci esnafımız, işsiz ve çiftçi kardeşimiz canına kıymadı mı? BU HÜKÜMET MİLLETİ DEPRESYONA SOKTU Bu hükümet, milletimizi depresyona sokmuştur. Sinir hastası etmiştir. İşte daha yeni açıklandı. 2020’de Covid-19 kaynaklı, depresyon ve anksiyete vakalarının artışında, ülkemiz Avrupa birincisi olmuş. 128 milyar dolar gerçekten milletimiz için harcanmış olsaydı, millet depresyona girer miydi? 128 MİLYAR DOLARIN ERİTİLMESİNDE KAMU ZARARI 416 MİLYAR TL 128 milyar dolar meselesi sıradan bir mesele değildir. Her şeyden önce dünya tarihine geçecek büyüklükte bir finansal fiyaskodur. Sonrasında da rezervlerin eritilmesi kadar, satış yöntemi de görülmemiş bir skandaldır. Yapılan bu siyasi hovardalık yüzünden, ortada çok ciddi bir kamu zararı vardır. Bizim hesaplarımıza göre 128 milyar dolar, ortalama 6 lira 30 kuruş, 6 lira 40 kuruş civarından satılmıştır. Bugün dolar kuru 9 lira 55 kuruş civarında. Yani ortada 416 milyar liralık devasa bir kamu zararı var. Bu 128 milyar dolar kimlerin cebine gitti? Kimlere ucuza peşkeş çekildi? Bunlar mutlaka ortaya çıkacak. Hesabı da mutlaka sorulacaktır. Bugün dolar kuru 10 liraya dayandıysa, bunun en önemli sebeplerinden biri de, milletin 128 milyar dolarının çarçur edilmesidir. Bu nedenle paramız, içeriden ve dışarıdan gelecek ters dalgalara karşı savunmasız kalmıştır. Bugün hala Merkez Bankası’nın döviz kasası açık vermektedir. 22 Ekim itibariyle döviz açığı, 35 milyar 834 milyon dolardır. Ama Merkez Bankası Başkanı rezervleri artırmakla böbürlenmektedir. TCMB BAŞKANI AK PARTİ’NİN SİYASİ KOMİSERİ GİBİ Devlet yönetiminde tam bir kaht-ı rical hüküm sürüyor. Liyakatin yerini, Saraya sadakat aldı. Bilgililer yetkisiz. Yetkililer ise bilgisiz. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın hali ortada. Başkan, AK Parti’nin siyasi komiseri gibi çalışıyor. Oyun esnasında sürekli kural değiştiriyor. Bir gün enflasyonu kırpıp, “Çekirdek enflasyona bakın” diyor. Çekirdek enflasyon yüksek kalınca da, bu sefer çıkıp, “Çekirdek enflasyona değil, siz cari açığa bakın” diyor. Türk Lirası değer kaybettikçe, rekabet gücümüz artacakmış. Rekabet gücümüz artınca ihracatımız artacakmış. İhracat artınca döviz gelirlerimiz artacakmış. Döviz geliri artınca, TL değer kazanmaya başlayacakmış. TL değer kazanınca da, enflasyon düşmeye başlayacakmış. ENFLASYONLA MÜCADELE NASREDDİN HOCA FIKRASINA DÖNDÜ Bu durum, Nasreddin Hoca’nın çalı fıkrasına benziyor. Nasreddin Hoca alacaklısı kapıya dayanınca; “Borcumu tez vakitte ödeyeceğim” diye söz vermiş. Alacaklı bunun nasıl olacağını sorunca, Hoca; “Kapının önüne çalı ektim, çalılar ilkbaharda yeşerecek, sonra dikenleri sertleşecek… Kapının önünden geçen koyunların yünleri dikenlere takılacak… Bunları toplayacağım, topladığım yünleri kabartacağım, kirmanda eğireceğim, sonra iplik yapacağım, iplikleri pazarda satacağım. O zaman senin paranı ödeyeceğim” demiş. Alacaklı da haliyle kahkahayı patlatmış. Hiç bozuntuya vermeyen Nasreddin Hoca da cevabı patlatmış. “Ya köftehor… peşin parayı görünce, gevrek gevrek ne de güzel gülüyorsun!” İşte yapılan tam da bu… ÇEKİRDEK ENFLASYON AÇIKLAMASINDAN BU YANA ÇIKAN FATURA 562 MİLYAR TL Erdoğan ve şürekâsı 800 milyar dolarlık Türkiye ekonomisini, deneme tahtasına çevirdi. Ama hatalarından hiç nedamet de getirmiyorlar. Merkez Bankası Başkanının, “Artık enflasyona değil, çekirdek enflasyona bakacağız” dediği gün, serbest piyasada dolar kuru 8 lira 35 kuruştu. Bugün 9 lira 55 kuruş. Dolar kurundaki 1 lira 20 kuruşluk artış; dış borç yükümüze 533 milyar lira ekledi. Sadece otoyol, köprü ve tünel geçişleri için yandaş müteahhitlere verilen garantiler nedeniyle de Hazine’nin sırtına, ilave 29 milyar lira yük bindi. Bu iki kalemden yazılan kur farkı zararı 562 milyar lira. Bu zararları kim ödeyecek? Elbette milletimiz ödeyecek. Cari açık, cari fazlaya dönene, döviz gelirleri artana ve enflasyon düşene kadar ne kadar zaman geçecek? Bu arada milletin hali nice olacak? Bunlara cevap yok. ENFLASYON TAHMİNİ YAP-BOZA DÖNDÜ Böyle olunca da enflasyon tahmini, yap-boz tahtasına döndü. Eylül başında, 2021 sonu için, OVP’ye yüzde 16,2 enflasyon tahmini yazdılar. Kasım ayına gelmeden buna çizik attılar, şimdi bu yılın enflasyon tahmini yüzde 18,4 diyorlar. Meclis’te görüşülen mevcut bütçeyle 2022’de, enflasyon 6,4 puan düşürülerek, yüzde 9,8’e indirilecekti. Şimdi bu yılın enflasyonu arttırınca bu hedefe ulaşmak için enflasyonun 8,6 puan düşmesi gerekiyor. KONUTLARDA DOĞAL GAZ ZAMMININ DA ELİ KULAĞINDA Şimdi ben buradan soruyorum. Aynı bütçeyle ve aynı ekonomik dengelerle bu nasıl olacak? Ekonomide tüm bunlar yaşanırken, Hazine ve Maliye Bakanı kayıp. Yaşananlara ve yapılanlara bir çift laf da edemiyor. Önümüz kış. Hem de kapkara bir kış! Her gün yeni bir zam haberi geliyor. Bu sabaha da zam haberleriyle uyandık. LPG’ye 48 kuruş zam geldi. Elektrik santrallerine ve sanayiye verilen doğal gaza, yaklaşık yüzde 50 zam yapıldı. Gelen bu son zamlarla, bu yılın tamamında; doğalgaz sanayi tarifesi yüzde 115, elektrik üretim santrallerinin gaz tarifesi de yüzde 149 arttı. Bu zamlar da iğneden, ipliğe her şeye zincirleme yansımayacak mı? Yansıyacak. Buradan açıkça söyleyeyim, konut elektriğine zamda eli kulağında… SIVI YAĞ SIVI ALTIN OLDU Şekere yüzde 50 zam geleceği yazılıp, çiziliyor. Zam gelecek diye şeker satışları durdu. Sıvı yağ fiyatları aldı başını gitti, sıvı yağ, “sıvı altın” oldu. Markette bir kök marul 10 liraya dayandı. Kara kış kapımıza dayandı. Ama Erdoğan ve şürekâsından maalesef tık yok… DEREYE SU GELENE KADAR KURBAĞANIN GÖZÜ PATLAYACAK Çözümü bulmak yine Genel Başkanımıza düştü. Genel Başkanımız enerji sektörü temsilcileriyle oturdu, görüştü. Dünyadaki uygulamalara baktı. Ve milletimizi kara kış altında kalmaktan korumak için, “Kara Kış Fonu kurulsun” dedi. Kış boyunca elektrik faturalarındaki, KDV ve TRT Fonu’nun kaldırılmasını, doğal gaz ve mutfak tüpündeki ÖTV ve KDV’nin kaldırılmasını önerdi. Bunları bu hükümet yaparsa hem milletimiz kazançlı çıkar. Hem de siyaseten kendileri kazançlı çıkar. Hükümetin kazancı onlara kalsın. Bu bizim umurumuzda değil. Yeter ki milletimiz kazançlı çıksın. Avrupa’daki tüm hükümetler, vatandaşlarını yaklaşan kara kıştan korumak için, hazırlıklarını hızlandırmış vaziyette. Fransa doğal gaz kullanım bedelini sabitleyeceğini açıkladı. Ayrıca aylık net geliri 2 bin Avro’nun altında olanlara, her ay 100 Avro destek vereceklerini duyurdu. İtalya bu kış aylarında halkın doğalgaz faturalarının, devlet tarafından karşılanacağını açıkladı. Almanya enerji faturalarındaki vergi yükünü, aşağıya çekme kararı aldı. Belçika halkın enerji faturalarını hafifletmek için 760 milyon Avro’luk bir paket açıkladı. Çekya enerji üzerinden alınan vergileri sıfırladı. Tüm bunların amacı ne? Halkın enerji faturalarını hafifletmek, kış aylarında vatandaşlarını korumak. Bizde ise dereye su gelene kadar anlaşılan kurbağanın gözü patlayacak. ZİNCİR MARKETLER GÜNAH KEÇİSİ OLDU Erdoğan Şahsım Hükümeti halen kılını kıpırdatmıyor. Çünkü bunların gönlünde de, gözünde de artık milletimiz yok. Şimdi zincir marketlere ceza yağdırıp, enflasyonun sorumluluğunu, bu marketlere yıkmaya uğraşıyorlar. Her köşe başında bu marketlerin açılmasına izin veren bunlar değil mi, küçük esnafı ezdiren bunlar değil mi? Ama şimdi günah keçisi zincir marketler. Ben soruyorum buradan benzin, mazot, gübre, kömür, elektrik bu marketlerde mi satılıyor? Hayır. Köprü geçiş ücretlerine zammı kim yapıyor? Köprü geçişlerine son bir yılda yüzde 46 zam geldi. Bu zamları Erdoğan yaptı. Bu zamların sorumlusu zincir marketler mi? Sonra bir de bakıyoruz alınan kararın Rekabet Kurulu’nda yazılmadığını görüyoruz. Karar Saray’da kaleme alınmış. Daha Kurul kararını açıklamadan, dosyanın içeriği yandaş basına servis edilmişti bile… Ne diyelim? Çürük tahta, çivi tutmaz. Bu ucube sistem, iflah olmaz. İDLİB KAZANI KAYNIYOR Erdoğan Şahsım Hükümetinin hatalarını, milletimiz ya cüzdanıyla ya da canıyla ödüyor. Cumhuriyet tarihimizin en büyük dış politika felaketi, kim ne derse desin Suriye’dir. Suriye krizi, son 10 yıldır, ülkemizin kaynaklarını, enerjisini bir vampir gibi emip tüketti. Sınırlarımızın içinde 3 milyon 700 bin Suriyeli’ye, sınırın ötesinde de yine bir o kadar Suriyeliye bakmak zorunda kaldık. Güney sınırlarımız Peşaver oldu. Antakya’nın hemen yanı başında, İdlib kazanı kaynıyor. Fırat’ın doğusunda ABD, Rusya, PKK ve IŞİD ile karşı karşıyayız. Batısında ise Rusya ve rejim güçleriyle karşı karşıyayız. TEZKERE’DE İKİ HUSUS Böyle bir dönemde Meclis’e bir tezkere getirildi. Tezkerede özellikle iki husus çok dikkat çekiyordu: Birincisi Fırat’ın doğusuna yönelik tehdit vurgusu, tezkereden çıkarılmış. Fırat’ın doğusuna ilişkin tehdit değerlendirmesi, son tezkereden niye çıkarılıyor? ABD’nin TIR’ları Fırat’ın doğusuna silah taşımayı durdurdular mı? Bu, Biden ile görüşme öncesi, ABD’yi rahatsız etmemek amacıyla mı yapıldı? Ya da Amerika ile yürütülen başka pazarlıklar mı var? İkincisi, tezkerenin süresi neden 2 yıl? Neden seçim dönemini aşacak ve yeni seçilecek TBMM’nin iradesine ipotek koyacak şekilde, bu süre belirlendi? Anketlerde ve milletin gözünde eriyen Erdoğan, seçimleri öteleyebilmek için, Suriye’de yeni maceralara mı hazırlanıyor? Mehmetçiğimizin tertemiz kanı üzerinden, kendine oy devşirmenin hesaplarını mı yapıyor? İDLİB’DEKİ KAFA KESEN RADİKALLERİ GETİRMEK, VATANA İHANETTİR Yine en az bunlar kadar önemli bir başka konu… Tezkerede yabancı güçlerin, Türkiye’de konuşlandırılmasına izin veriliyor. Bölgedeki yeni gelişmeler ışığında, bunun açıklığa kavuşturulması çok önemli. Kim bu yabancı güç? Bu tezkereyi getirenler bilmelidir ki, yarın bir gün Rusya ve rejim güçleri, İdlib’e operasyon düzenlediğinde, burada mukim bir takım kafa kesen radikaller, “Yabancı askeri güç” olarak tarif edilip, ülkemiz sınırları içine taşınırsa, bunun adı açıkça millete ihanettir. Kuvayı Milliyeciler olarak, bizim bunu kabullenmemiz mümkün değildir. ÇEVRE BAHANE, BİDEN’LA FOTOĞRAF ŞAHANE Suriye krizini halletmenin, ülkemizdeki Suriyelileri, evlerine göndermenin zamanı artık gelmiştir. Ama Erdoğan’ın ne bu diplomasiyi yürütecek esnekliği, ne de enerjisi kalmıştır. Erdoğan için artık dış politikada tek bir öncelik vardır. O da ABD Başkanı Biden ile Rusya Başkanı Putin’le baş başa görüşebilmek. Beyefendi Biden ile görüşünce, İklim Zirvesi’nin yapılacağı Glasgow’a da gitmekten vazgeçiverdi. İklim, çevre koruma bunlar bahane… Biden ile fotoğraf vermek şahane. Roma olmazsa Glasgow… Roma olursa İstanbul… SORUN ÇOK AMA ÇÖZÜMSÜZ DEĞİL Erdoğan, işte bu gayrı ciddiliği ve ideolojik körlüğüyle, Suriye konusunu da şahsileştirmiştir. Ne yazık ki bu körlük de ülkemize çok pahalıya patlamıştır. Bu meseleyi çözme görev ve sorumluluğu, ilk seçimlerden sonra, bizim iktidarımıza nasip olacaktır. Biz tüm komşularımızla barış ve iyi ilişkiler istiyoruz. Ama elbette ilkin içeride kucaklaşacağız. Kutuplaşmayı, kırgınlıkları, dargınlığı bitireceğiz. Cumhurbaşkanı tek bir siyasi partinin değil, tüm milletin Cumhurbaşkanı olacak. Tarafsız Cumhurbaşkanı herkesi kucaklayacak. Ülkemizin hiçbir sorunu çözümsüz değildir. Milletimiz kesinlikle çaresiz değildir! Ülkemizin potansiyeli çok yüksektir. Yeter ki iyi yönetilsin. Sorunların çözümü içinde ilk şart sandıktır. Milletimiz bu ucube rejimi, önüne gelecek ilk sandığa gömecektir. Biz insanımızın, ülkemizin gücün iyi bilen, devletimizi iyi bilen kadrolarımızla, çiftçimize, işçimize, işsizlerimize, esnafımıza, iş insanlarımıza, emeklilerimize, emeklilikte yaşa takılanlara söz veriyoruz: Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin sizden aldığı her şeyi, iktidara geldiğimizde sizlere misliyle geri vereceğiz. Biz geleceğiz. Ülkede hayat bayram olacak. Faik Öztrak'ın kendisine sorulan sorularaverdiği yanıtlar şu şekilde: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, az önce siz de dikkati çektiniz, Biden’le yaptığı görüşme merak konusuydu. F-35’lerinde gündeme geldiği ve Biden’ın “Bu konuda elimden geleni yapacağım” şeklinde bir mesaj verdiğini iletti Sayın Cumhurbaşkanı. Siz görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? - Görüşmeden çıkan mesajlara baktığımız zaman daha önce Amerikan hükümetinin ifade ettiği hususların dışında yeni bir şey görmek mümkün değil. Benim bildiğim kadarıyla F-35’ler değil F-16’lar için kendi Meclislerinde ellerinden geleceklerini yapacaklarını söylemiş. Meclis’te eski model (F-16) uçakları vermek için bu kadar uğraşacaksa, bu görüşmelerin sonuçlarının ne olduğunu açık seçik ortaya koyuyor. Bülent Arınç AK Parti’ye yönelik açıklamalarına devam ediyor. Bu kez de parti kadrolarını sert sözlerle eleştirdi. “Eskiden birbirimizi tamamlayan kadrolardık şimdi kimlere kaldık. Arabasına kokain çeken adamı Genel Merkeze almışsın. Ben olsam 30 kilometre yakınına yaklaştırmam. 2015 sonrasında ben yokum, mesuliyet kabul etmem” dedi. Siz bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? - Milleti bölen, liyakat yerine sadakati koyan, idareyi tek kişinin iki dudağı arasına bırakan bir yönetim anlayışının sonuçlarının ne olacağını yıllarca söyledik, gördük, kendilerini de uyardık. “Bunları yapmayın” dedik. Şimdi yaşadıklarımız ortada. Aklın yolu bir. Kendi partilerinin kurucuları bile reddi mirasa başladı. Yakında ben söylüyorum, Erdoğan dışında AK Parti’deki herkes reddi miras yapacak. O reddedilen miras da Erdoğan’ın kucağında kalacak. Asgari ücrete zammı iktidar sürekli dile getirmeye başladı. Bin, bin beş yüz lira zam yapılacağı konuşuluyor ama asgari ücret nasıl artacak? Vergi indirimi formülü üzerinde de duruluyor. Bu noktada da işveren endişeli… “Maliyetler çok arttı, büyük bir zam bizi olumsuz etkileyebilir, üzerimizde çok vergi yükü var” diyor. Asgari ücret nasıl arttırılabilir? Bir de iktidarın bunu son dönemde sık sık dillendirmesini gündeme getirmesini siz nasıl yorumluyorsunuz? - Artan hayat pahalılığı ortada, ücretlerdeki erimede ortada. İçinde bulunduğumuz buhranın en önemli göstergesi bunlar. Asgari ücretin arttırılması, vergi indirimi formülleri bunları hep zaten biz de önerdik. Aslında dahası da var bizim önerilerimiz arasında. 3600 ek gösterge, emeklilikte yaşa takılanların sorununun çözülmesi. Bütün bunların çözülmesi gerekiyor. İşte biraz önce söyledik yani depresyonun en hızlı arttığı Avrupa’daki ülke Türkiye birinci olmuşuz. Vatandaşımızın biran önce rahata ermesi için bunların yapılması şart. Ama buradan söylüyorum, şahsım hükümeti bunları yapamaz. Metal yorgun, çoklu organ yetmezliğiyle malul, enerjisi bitmiş. Sandığı görecek mecali kalmamış. Peşimize takılmışlar bizi taklit ediyorlar. Milletimize söz, bunlara çözüm bulamazlarsa ilk sandıktan sonra biz bütün bu sorunların hepsini çözeceğiz. Yine ve yeni bir yolcu garantisi gündemde. Afyonkarahisar Kalesi’ne yolcu garantili teleferik sistemi kurulacak. Yılda 140 bin kişi. Afyonkarahisar belediye başkanı yolcu garantisi tepkilerine karşı “muhalefeti bindirmeyeceğim” dedi. Yazı asacağını da belirtti. Siz bu açıklamaları ve bu yolcu garantisi sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz? - 140 bin kişilik yolcu garantisi verdikten sonra muhalefeti bindirse ne olur, bindirmese ne olur? Ön teker nereye arka tekerde oraya. Saray hükümeti ne yaparsa belediyesi de maşallah aynı şeyleri yapıyor. Bu ülkede teleferik bile yolcu garantisiyle yapılır hale geldiyse vay bu ülkenin haline. Her zaman söylüyoruz, biz yatırıma, projelere karşı değiliz. Bizim karşı olduğumuz husus milletin kör kuruşunun bu tür karışık işlerle rantçılara peşkeş çekilmesidir. Muhalefeti bindirmeyeceğim sözleriyle ilgili görüşümü söyleyim. Böyle laf olur mu? O koltuklar kimseye tapulu değil. Bugün oraya sen oturursun yarın başkası. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Muğla’da yaptığı tezkereyle ilgili açıklamasına İYİ Parti’den tepki geldi. Grup Başkanvekili Dervişoğlu bu açıklamayı eleştirdi. Sizin bu konuya ilişkin bir değerlendirmeniz olur mu? - Bizim sözümüzün muhatabı bellidir. Bizim sözümüz, 36 şehidimizin hesabını Ruslara soramayıp bir de Kremlin kapısında dakikalarca bekletilenedir. Bizim sözümüzün muhatabı, Mehmetçiğimizin tertemiz kanından kendine oy devşirme planı yapanlardır. Bizim sözümüzün muhatabı TBMM’nin iradesine 2 yıl ipotek koyanlardır. Bizim sözümüzün muhatabı Fırat’ın doğusunu tezkereden çıkaranlardır. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ, yaptığı basın toplantısında CHP’nin Irak-Suriye tezkeresindeki tutumunu hatırlatarak “Önceki oylamalarda evet diyen CHP bu oylamada hayır diyerek kendisiyle çelişmiştir ve çok açık bir şekilde kendisini inkar etmiştir. Bu bir ittifak değildir” ifadelerini kullandı. Sizin değerlendirmeniz ne olur? - Hamza Dağ boyunu aşan bu işleri bıraksın. Bak partisinde özgül ağırlığı olan Bülent Arınç’ın kokain ithamlarına önce bir çıksın cevap versin. Ondan sonra da çıksın bu tezkere neden yeni seçilecek TBMM’nin iradesine ipotek koyacak şekilde iki yıl süreyle çıktı bir onu açıklasın. Fırat’ın doğusu ifadesi tezkereden neden çıkarıldı onu bir milletimize izah etsin. Türkiye’ye gelecek yabancı güçler kim? Kafa kesen radikaller mi? Bunu da bir milletimize anlatsın.