CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, basın toplantısı düzenledi. Öztrak; İzmir'de bir cami minaresinden Çav Bella şarkısının çalınmasına ilişkin olarak "Daha önce de Ağrı’da cami minarelerinden sarayın seçim müziği Dombra çalınmıştır. Soruyorum o zaman bu Bakanlar, bu Meclis Başkanı neredeydi? Biz bu olayları hep kınadık, bundan sonrada kınamaya ve bu olayların mahkemelerde takipçisi olmaya devam edeceğiz." dedi. 

Bu yıl Gençlik haftasının sonuna geldik. 19 Mayıs 1919 Kurtuluşa ve Kuruluşa giden yolda atılan ilk adımdır. Bu yolun menzilinde belirlenen hedef ise çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkmaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk; “Bütün ümidim gençliktedir” diyerek, bu menzile ulaşmakta kime güvendiğini göstermiştir. Bu nedenle Büyük Atamız, “Benim doğum günümdür” dediği 19 Mayıs’ı Gençlere milli bayram olarak hediye etmiştir.

UMUDUMUZ OLAN GENÇLER UMUTSUZ

Ancak ümidimiz olan gençlik bugün çok büyük sıkıntılar içindedir. Gençlerimiz işsizdir. Ve daha da vahimi, ülkemizin ümidi olan gençlerimiz ümitsizdir. Sosyal Demokrasi Vakfı bu hafta önemli bir araştırma yayımladı. Türkiye genelinde gençlerimizin yüzde 70’i ailesinden destek almadan yaşama tutunamıyor. Yani gençlerimizin ekonomik bağımsızlığı yok. Her dört gencimizden birinin işi yok. 20-29 yaş arasındaki her 100 gencimizden 37’si ne eğitimde, ne de işte. Evinde oturuyor. Gençlerimiz ülkelerinin dışında yaşamak istiyorlar, memleketlerinin dışında yaşamak istiyorlar. Türkiye genelinde her 100 gençten 62’si kendine yurtdışında bir gelecek kurmak istiyor. Ve bu sorun hiçbir parti ayrımı da yapmıyor. AK Parti’ye oy vermiş gençlerimizin yarısı, MHP’ye oy veren gençlerimizin yüzde 69’u “İmkânım olsa yurt dışında yaşarım” diyor. Türkiye, gençleriyle beraber, gelecek umudunu da yitiriyor.

BUNUN BEDELİ DE VEBALİ DE AĞIRDIR

Oysa bizim petrolümüz altınımız yok. Bizim stratejik üstünlüğümüz genç nüfusumuz. Bu gençler gelecekten umudunu keserse, yaşamlarını başka ülkelerde aramaya başlarsa, ciddi bir beyin göçüyle, yetiştirdiğimiz beyinlerin başka ülkelere gitmesiyle karşı karşıya kalırsak bunun bedeli de, vebali de çok ağır olacaktır. 18 yıldır ülkeyi yönetenler maalesef bu durumun ciddiyetinin farkında değiller. Onlar yapay krizler çıkarıp, CHP’ye hakaret etmekten başka bir şey düşünmüyorlar.

GERÇEK GÖRÜNTÜLER ORTAYA ÇIKTI, YALAN SÖYLEYENLER İÇİN ÖZÜR VAKTİ

Cumhurbaşkanı makamında oturan şahıs, gençlerin sorunlarını çözmek yerine gençlerimizi hedef gösteriyor. Vefa Destek Grubu’nda da çalışan, ona destek olan Adana Yüreğir İlçe Gençlik Kolları Başkanımız Eren Yıldırım’ın içinde çalıştığı Vefa Destek Gruplarına saldırdığını söylüyor. Bölücü terör örgütü mensuplarıyla bizim Gençlik Kolları Başkanımızı bir tutup, hedef gösteriyor. Gencecik bir insanı talimat vererek haksız, hukuksuz bir şekilde tutuklattırıyor. Yalanı doğruymuş gibi anlatan gerçek ötesi popülizmin daniskası yapılarak, milletimiz kutuplaştırılmak isteniyor. Ama hep söylüyoruz: “Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var.” Dün AK Parti genel başkanının yazdığı terör hikâyesinin gerçek görüntüleri de ortaya çıktı. Kaymakamın koruması olduğu söylenen bir şahıs, arabalara yüklenen paketlerle ilgili “Bunlar nereye gidiyor?” diye soran Gençlik Kolu Başkanımıza silah çekmiş, onunla da yetinmemiş silahın ağzına da mermiyi sürmüş ve Gençlik Kolu Başkanımızı, annesinin, babasının, küçük kardeşinin yanında tehdit etmiş. Bu memlekette soru soran halka, kaymakam korumaları silah çekecekse, vay bu ülkenin haline… Çıkan bu görüntülerden sonra yalanlarıyla ortalığı karıştıranların milletimizden bir özür dilemesi gerekiyor. Gençlik Kolları Başkanımız Eren’e ise bir özgürlük borçları var.

O MAKAM İTİDAL MAKAMIDIR

Yine dün İzmir’de yeni bir dizi ajitasyonla karşılaştık. İki ayrı caminin ses sisteminden müzik yayını yapıldı. İl Başkanımız cami hoparlöründen müzik çaldırılmasının, bu densizliğin sorumlularının yakalanması için derhal suç duyurusunda bulundu. Sarayın bakanları ise sosyal medyada bu olayı köpürtme yarışına girdi. Bu sabah da bu kervana, Meclis Başkanı katıldı. Beyefendi siz provokasyonu köpürtme makamı değilsiniz, siz bu ülkeyi itidale sevk etmekte olan bir makamın koltuğunda oturuyorsunuz.

CAMİ MİNARESİNDEN DOMBRA ÇALINIRKEN NEREDEYDİNİZ

Şimdi açık söyleyeyim. Bu olay, ilk değildir. Daha önce de Ağrı’da cami minarelerinden sarayın seçim müziği Dombra çalınmıştır. Soruyorum o zaman bu Bakanlar, bu Meclis Başkanı neredeydi? Biz bu olayları hep kınadık, bundan sonrada kınamaya ve bu olayların mahkemelerde takipçisi olmaya devam edeceğiz. Bunlar ülkemizi karıştırmaya yönelik ahmakça provokasyonlardır. Yapanlar mutlaka adalet önüne çıkarılmalıdır. İnanç istismarına yaslanan gerçek ötesi siyaset, son derece tehlikeli bir oyundur. Kabataş yalanı üzerinden milleti kışkırtmaya çalışanları bu millet unutmamıştır. Geçmişte benzer kışkırtmalar sonucunda yaşadığımız acı olaylar, bu milletin vicdanında hala kanayan bir yaradır.

BU ÜLKE TROL AKLIYLA DEĞİL DEVLET AKLIYLA YÖNETİLMELİDİR

Yalanı doğru gibi anlatan gerçek ötesi popülist siyasetten medet umanların, siyaseten beyin ölümü gerçekleşmiştir. Ülkemiz trol aklıyla değil, devlet aklıyla yönetilmelidir. Her gün deli saçması suni krizlerle, komplo senaryolarıyla milletin gerçek sorunlarının üstü örtülmeye çalışılmaktadır. Hazreti Ali, “Edep, aklın suretidir” demiş. Biz, yapılan edepsizliklerin elbette peşine takılmayacağız. Ama önce mahkemelerde hakkımızı arayacağız. Sonrada bu yapılanları gören sağduyulu milletimizin hakemliğine güveneceğiz. İlk seçim sandığında da milletimizin bu beceriksiz ve mızıkçı yönetime hak ettiği dersi vereceğini kendimiz gibi biliyoruz. Bundan hiç kuşkumuz yok.

İŞSİZLİKLE BİRLİKTE YOKSULLUK DA ARTACAK

Zaten sıkıntıda milletimizin vereceği bu dersten duyulan korku, koltuk sevdası, koltuğunu muhafaza etme hırsı. Gençlerimizin sıkıntılarını paylaştım. Salgın nedeniyle, bu yıl üniversiteyi bitirecek gençlerimizin bırakın iş bulmayı, iş aramaya cesaret bile edemediği bir döneme giriyoruz. Araştırmacılar bu yıl Türkiye’de, yaklaşık 2,5 milyon çalışanımızın işinden olacağını tahmin ediyor. Tabi bunun ardından da yoksulluk çığ gibi artacak; 18 yıldır darbe üstüne darbe yiyen orta sınıf tamamen yok olacak diye endişeleniyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyemize ait İstatistik Ofisi, sosyal yardım amacıyla belediyeye başvuran ailelerin bir kısmıyla bir anket gerçekleştirmiş. Durum gerçekten vahim… Ailelerimizin yüzde 92’si, haftada iki gün sofrasına bir kap et, tavuk veya balık yemeği koyamıyor. İyi beslenemeyen, yatağa aç giren çocukların olduğu bir ülkede, çocuklar arasında fırsat eşitliğinden nasıl bahsedebiliriz? İyi beslenemeyen bir nesille, dünya arenasında diğer gençlerle, gelişmiş ülkelerdeki gençlerle nasıl yarışacağız? Dünyada ortaya çıkacak fırsatları nasıl değerlendireceğiz? Geleceğe nasıl güvenle bakacağız? Yine bu ailelerde yaşayan kişilerin yüzde 53’nün sigorta kaydı yok. Yüzde 47’sinin düzenli bir geliri yok. Evlerin yüzde 40’ında bulaşık, yüzde 12’sinde çamaşır makinesi yok.

ORTA DİREK ÇÖKERSE SOSYAL SIKINTI DA AĞIRLAŞIR

İstanbul, Türkiye’nin aynasıdır. Saraylarında oturup milleti görmeyen, feryadını duymayan Hükümeti bir kez daha uyarıyoruz: Orta direği çöken bir ülkenin sadece ekonomisi değil, sosyal sıkıntıları da ağırlaşır. Durumun ciddiyetine uygun politikalara mutlaka ihtiyaç vardır. İşte biz bunun için uluslararası uygulamalarda olup, Türkiye’nin taahhüt etmesine rağmen bir türlü uygulamadığı Aile Yardımları Sigortası diyoruz.

TEYYO PEHLİVAN DAMADIN ÖNÜNDE CEKETİNİ İLİKLER

Ama Damat Bakan hala işin ciddiyetinin farkında değil. Dün yine Sarayın harikalar dünyasından memleketin nasıl göründüğünü iş alemine anlattı. Türkiye ekonomisinin, tüm dünyanın gördüğü, alarm veren durumu Saraydan görülmüyor. Palavra ustası Erzurumlu Teyyo Pehlivan bile bu damadın önünde ceketini ilikleyecek hale geldi. Borçları ve yetersiz döviz rezervleri nedeniyle, 2014’ten bu yana dünyanı en kırılgan beş ekonomisi liginden bir türlü kurtulamayan ekonomimizin, bu krize “sağlam bilançoyla” yakalandığından bahsediyor. Anlaşılan bunlar milletimizi, alacakları dövize bağlanmış, İngiliz mahkemelerinin korumasına emanet edilmiş bir avuç yandaş müteahhitten ibaret zannediyorlar. Dolar yükseldikçe milletin Hazinesinden bunların alacakları artıyor. Ama diğer taraftan milletimizin de borcu artıyor.

MİLLET ARTIK YEMEK TOPLUYORSA, YÖNETENLER DE BAVULLARINI TOPLASIN

Gençlerimiz;  sahipsizlik, çaresizlik, ümitsizlik, nedeniyle canına kıyma noktasına geliyor. İşsiz babalar, termosla getirdikleri çayı İŞKUR kuyruklarında satarak evlerine dönecek parayı çıkarmaya çalışıyorlar. İnsanlarımız iftardan sonra “Artık yemek alırım” diye sokaklarda bağırmaya başladı. Tam bir toplumsal travma yaşıyoruz. Biz bunları daha önce hiç yaşamadık. Hiç görmedik. 18 yıllık iktidarın sonunda, insanlar sokak sokak dolaşıp tabaklarda kalan artık yemekleri toplamaya başladıysa, buna sebep olan hükümet de bavullarını toplamaya başlamalıdır.

MİLLETE ÇAĞRI: 25 BİN 428 TL DESTEK ALMAYAN DAVA AÇSIN

Ama Hazreti Ömer’in dediği gibi “Utancı giden kimsenin kalbi de ölür.” Bunların maalesef kalpleri ölmüş… Damat her gün açık artırmaya çıkıp, “millete şu kadar para dağıttık, bir de çarptık mı bu parayı şu kadar oluyor” deyip duruyor. Geçen gün iş adamlarıyla yaptığı toplantıda, salgında verdikleri destek tutarının 252 milyar lirayı bulduğunu, çarpan etkisiyle de bunun 600 milyarı aştığını söyledi. Ama aynı saray hükümetinin Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı bu salgın döneminde millete karşılıksız gelir desteği olarak, bütçeden sadece 5,5 milyar lira dağıtıldığını söylüyor. 600 milyar nerede 5,5 milyar nerede? Bu ülkede 23 milyon 596 bin aile var. 600 milyarı her bir aileye bölüştürürsek, bu aile başına 25 bin 428 lira yapar. Şu salgın döneminde, bu hükümetten 25 bin 428 lira almış kaç tane ihtiyaç sahibi aile varsa lütfen ortaya çıksın.

Şimdi ben buradan milletimize bir çağrıda bulunmak istiyorum. Aziz milletimiz; Madem Saray’ın Damadı, “Millete verdiğimiz destek 600 milyar lirayı aştı” diyor, o zaman senin ve ailenin hakkı olan 25 bin 428 liranın peşini bırakmayacaksın. 25 bin 428 liranı Damat’tan mutlaka isteyeceksin. Vermiyor mu? O zaman hiç vakit kaybetmeyeceksin. Derhal alacak davası açacaksın. Şu salgın döneminde geçilmeyen köprü, yol, tünel, inmeyen, kalkmayan uçak, yatılmayan hastane yatağı için milyarlarca doları yandaşlarına tıkır tıkır ödüyorlar mı? Ödüyorlar. O zaman senin ve ailenin hakkı olan 25 bin 428 lirayı da çatır çatır ödeyecekler. Ödemiyorlar mı, sen de vakti saati geldiğinde cin olup adam çarpmaya çalışanlara sandıkta hesabını soracaksın.

CİDDİYETSİZLİK, KEYFİLİK PAÇALARINDAN AKIYOR

Cumhuriyet tarihimizin en liyakatsiz ve en beceriksiz yönetimiyle karşı karşıyayız. Beş maskeyi bile milletimize bedava dağıtamadılar. Şimdi bu beceriksizler bir yandan “Dış güçler bize operasyon çekiyor” diye Türkiye’yi ayağa kaldırıyor; Diğer yandan, operasyon çekmekle itham ettikleri başkentlerden para bulabilmek için fır dönüyorlar. Yönetimde özensizlik, ciddiyetsizlik, keyfilik paçalardan akıyor. Atalarımızın söylediği gibi: “Padişah yasağı üç gün sürermiş.” Bunların işleri de böyle yürüyor. Geçtiğimiz günlerde üç yabancı bankaya soruşturma açtılar, işlem yasağı koydular. Üzerinden üç gün geçmeden “Pardon, hata yapmışız” deyip, aynı bankaların işlem yasağını kaldırdılar. Ama ne oldu? Bu bankalardan bazıları “Artık size güven olmaz” dedi ve Türk Lirasıyla işlem yapmama kararı aldı. Yine iki yabancı saklama takas kuruluşu, müşterilerine “artık Türk Lirasıyla işlem yapılmayacağını” duyurunca, BDDK apar topar çıktı, bu kuruluşların Türk Lirasıyla işlem sınırlamasından muaf olduğunu açıklayıverdi.

5 AYDA 10 MİLYAR DOLAR KAÇTI

İşte böyle bir çalışma düzeni, böyle bir takım kime güven verebilir? Vermiyor. O nedenle de yabancı sermaye bu ülkeden ardına bakmadan kaçıyor. Bu yılın ilk beş ayında menkul kıymetler piyasasından çıkan yabancı sermaye miktarı 10 milyar dolar. Oysa kendi krizimizi yaşadığımız geçtiğimiz 2 yılda tamamında çıkan para sadece 6 milyar dolardı. 2 yılda 6 milyar, 5 ayda 10 milyar.

DOLAR GÖRÜNÜMLÜ RİYAL, DOĞAN GÖRÜNÜMLÜ ŞAHİN, ŞAHİN DEĞİL SERÇE

Bunu görünce tabi Katar’dan “Amerikan Doları görünümlü Katar Riyali” getirip, boşalan Merkez Bankası kasasına koydular. Daha önce Katar ile 5 milyar dolarlık bir SWAP anlaşması yapmışlardı, şimdi rakamı 15 milyar dolara çekmişler. Kağıt üstünde Dolar ama Kasadaki Katar Riyali! Yani Doğan görünümlü Şahin! Aslında Şahin bile değil, Serçe serçe! Güya bu paraları ikili ticarette kullanacakmışız. Katar ile 15 milyar dolarlık ticaret yapıyor muyuz? Hayır. Geçen yıl Katar’a sattığımız mal 1,3 milyar dolar, Katar’dan aldığımız mal 311 milyon dolar. Toplasanız dış ticaret hacmimiz 1,6 milyar dolar. Yani ticaret işin bahanesi… Bu Katar riyalini dolara çevirip, borç ödemelerinde kullanabiliyor muyuz? Hayır. Allah muhafaza kullanmaya kalksak Katar Riyali’nin Dolar karşısındaki değeri çöker. Ya da Riyalleri başka ülkelerden ithalat yaparken kullanabiliyor muyuz? O da hayır. Peki, ne için kullanıyoruz? Merkez Bankası bilançosunu makyajlamak için. Yani yine pansuman, yine aspirin tedavisi… bu arada Katar ordusuna peşkeş çektiğimiz Tank Palet Fabrikası’na yapılacak 50 milyon dolarlık yatırımdan haber yok. Riyaller bol ama 50 milyon dolarlık yatırım daha ortada yok. Bu sorumuza cevap alamadık.

“DOLAR KAÇIRAN” MİLLET DEĞİL, YANDAŞLARINIZ

Şimdi döviz rezervlerimiz güneş görmüş kar gibi eriyor. Erdoğan’da en iyi bildiği işi yapıyor, etrafa tehditler savurmaya başlıyor. Beyefendi Önce her zaman yaptığı gibi “Ey CHP” diye bağırmaya başladı ama birde baktı ki bizde dolar yok. CHP’yle SWAP yapma imkanı yok. Böyle bir şey yapamayacağını görünce de bu sefer başkalarına yüklenmeye başladı. “Ülkeden döviz kaçıranlara merhamet göstermeyeceğiz” diye tehdit savurdu. Sayın Erdoğan, sayenizde milletin hali ortada. Damadınızla beraber milleti kuru soğana muhtaç ettiniz. Millete bırakın doları, cebinde beş kuruş bırakmadınız. Ülkeden döviz kaçıran varsa onlar da sizin yandaşlarınız. Milletin iffetli analarına olmadık küfürleri edip, Londra’da mahalle kapatanlar hemen sizin yanı başınızda oturuyor. Bu tehditleri siz kime savuruyorsunuz? Daha önce de böyle attınız, tuttunuz ne oldu? Hiçbir şey… Sonunda söylediklerinizi yutmak zorunda kaldınız.

KURU SIKICI DAMADI GÖNDERİN HAVACIYI GETİRİN

Bakın siz böyle boş atmaya başlayınca, Damadınız da çıktı, “Birileri bir dönem Türkiye’yi ithalat cenneti yapmaya çalıştı” diyerek zülfü yâre dokunuverdi. Sayın Erdoğan size tavsiyemiz, sizde nasılsa sosyete Damat çok, bu kuru sıkıcıyı gönderin yerine epeydir reklamını yaptığınız havacıyı getirin. Belki birkaç gün daha idare edebilirsiniz.

TULUMBADA SU BİTİNCE…

Hazine ve Maliye Bakanı Damadınız Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan ithalatın yüzde 83’ünün son 17 yılda sizin döneminizde yapıldığının herhalde farkında değil. 72 yılda 57 hükümetin yaptığı ithalatın beş katını 17 yılda siz ve sizin hükümetleriniz gerçekleştirdi. Önceki 57 hükümetin verdiği dış ticaret açığının 4 katını, siz 17 yılda verdiniz. Devri Hükümetlerinizde samanı bile ithal eden ülke haline geldik. İthal samanla ithal hayvanı besledik buna da üretim dedik. Biz, “İthalatı bırak üreticiye, çiftçiye, üretime bak” diye barbar bağırdık. Tarım Bakanınız da çıktı “Paramız var ki ithalat yapabiliyoruz” diyerek övündü. Şimdi ne oldu? Tulumbada su bitti. Paralar suyunu çekti. Para bitince de 800 ürünün ithalat vergisini artırma kararı aldınız. Üretimi hatırladınız. Sizi çok uyardık Sayın Erdoğan. “Sorumluluklarınızdan kaçabilirsiniz, ancak bunun sonuçlarından kaçamazsınız” dedik. İthalat vergilerini artırırken, ilgili sektörlerle istişare ettiniz mi? Ekonomik Sosyal Konseyi falan topladığınızı görmedik hayır. Pek çok sektörde kullanılan ara malı ve girdilerin maliyetini durduk yerde artırdınız. Zaten darbe yemiş sanayicilerimizin rekabet gücüne, bir darbe de böyle vuruyorsunuz. Önünü, arkasını düşünmeden kararlar alıyorsunuz, birkaç gün geçince de ricat ediveriyorsunuz.

ÖNERİLERİMİZİ ORTAYA KOYUYORUZ, ÇÜNKÜ BU MİLLETİ ÇOK SEVİYORUZ

Evet! Korona krizinden sonra dünyada ortaya yeni fırsatlar çıkacak, çıkıyor. Ama bu yönetim anlayışıyla siz bundan önceki dünyadaki fırsatları nasıl kaçırdıysanız, bu fırsatları da maalesef kaçıracaksınız. Size ilk günden bu yana “Bütüncül, tutarlı, güven verecek bir program hazırlayın” diyoruz. Yetmiyor, öneriler gösteriyoruz. Yol gösteriyoruz. Daha hafta başında Sayın Genel Başkanımız 16 maddelik bir programı sizlerle paylaştı, kamuoyuyla paylaştı. Neden yeni bir bütçeye, yeni bir programa ihtiyacımız olduğunu gerekçeleriyle ortaya koydu. Ben soruyorum, dünyanın hangi ülkesinde muhalefet reçete yazıp da hükümete verir? Hiçbir siyasi parti bu kadar olgun davranamaz. Ama ne yapalım? Biz milletimizi çok seviyoruz. Milletimizin aşı, işi daha fazla küçülmesin istiyoruz.

BU SÜREÇ İKTİDARA HAZIR OLDUĞUMUZU GÖSTERDİ

Belediye başkanlarımız, Sayın Genel Başkanımızın talimatıyla, milleti yalnız bırakmamak için canla, başla çalışıyorlar. Adanalı çiftçimizin tarlasında kalan patatesi, soğanı Adana Belediyemizin de işbirliğiyle İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarımız alıp ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor. Hem çiftçilerimiz memnun ediliyor, hem de ihtiyaç sahibi vatandaşlarımız… Ayrıca tarımda kendi kendine yeterliliğin öneminin de farkında olduğumuzu bu yaklaşımımız gösteriyor.

Bakın bugün küçük bir belediyemiz olan Burhaniye’de yapılanlardan bahsetmek istiyorum. Koskoca devleti yöneten hükümet çıktı, salgında kepengini kapatmış esnafa faizle borç verdi. Peki, Burhaniye Belediye Başkanımız Sayın Ali Kemal Deveciler ne yaptı? Burhaniye’de 850 esnafa, biner lira karşılıksız gelir desteğinde bulundu. Yetmedi KOVİD-19 ile mücadele eden belediye çalışanlarına moral ikramiyesi verdi. İşte insan odaklı politika, işte sosyal devlet böyle olur. Bu salgın ve yaşanan kriz milletimiz nezdinde bir turnusol kâğıdı işlevi görmüştür. Cumhuriyet Halk Partisi, gerek hazırladığı program ve politikalarla, gerekse yönettiği belediyelerin performansıyla, iktidara hazır olduğunu hamdolsun ispat etmektedir.

CUMHURİYET’E VERİLEN CEZAYI NE HUKUK NE VİCDAN KABUL EDER

Son olarak, Saray Hükümetinin kendisi bitti, Daire Başkanları halkın haber alma özgürlüğünü engellemek için gazetelere baskı yapmaya başladı. Cumhuriyet gazetesine Fahrettin Altun haberleri nedeniyle verilen ilan durdurma cezalarının ne hukuken ne de vicdanen kabul edilebilir bir yanı yoktur.

KURALLARA UYALIM, KALBEN BAYRAMLAŞALIM

Mübarek Ramazan ayını artık tamamlıyoruz. Ramazan ayında milletimizin ettiği tüm duaların, yaptığı tüm ibadetlerin Allah katında kabul olmasını diliyoruz. Bu yıl, pek çok milli bayramımızı Korona salgını sebebiyle, sevdiklerimizle beraber kutlayamadık. Yine Ramazan Bayramımızı da sokağa çıkma yasağı varken kutlayacağız. Salgın henüz tam kontrol altına alınmış değil. Vatandaşlarımızın ihtiyatı elden bırakmadan, kurallara uyarak, sevdikleriyle kalben bayramlaşmalarını hasseten rica ediyoruz.

Bu vesileyle Cumhuriyet Halk Partisi olarak tüm milletimizin Ramazan bayramını kutluyor, sağlıkla, afiyetle, şeker tadında nice bayramlara kavuşmayı ümit ediyoruz.