Sahada ilgi gördüğünü ve beklentilerin üzerinde oy almaktan önce kazanacağına olan inancını dile getiriyor Erdoğdu. Ancak genel siyasetten gelmenin de etkisi ile AK Parti’nin İBB Başkan adayı Murat Kurum’un ‘Depreme dayanıklı İstanbul yapacağız’ sözlerini de eleştiriyor. CHP Ümraniye Belediye Başkan adayı Aykut Erdoğdu “Mesela Murat Kurum, ‘Depreme dayanıklı bir İstanbul yapacağız’ diyor. Tamam sen gelirsen sen yap, ama biz gelirsek de kamu bankalarından, bakanlıklardan önümüze engel koyma. Yarın öbür gün sırf bu politik sebeple yaptığınız engellemeler on binlerce can olarak karşımıza çıkar. Destek istemiyoruz, engelleme yeter” diyor.
Erdoğdu saha çalışmaları sırasında PolitikYol’un sorularını yanıtladı:
Sahada karşılaştığınız, Ümraniye’nin en büyük sorunu sizce nedir?Ümraniyelilerin gözündeki en büyük sorun imar sorunu. Yani Ümraniye'nin bir kentsel dönüşüm, bir yenilenme meselesi var ve Ümraniye'de bana anlatılan en büyük sorun da bu.
Benim gördüğüm ise Ümraniye'de bu da içinde olmak kaydıyla zenginliğini ortaya çıkaramama sorunu var. Mesela bizim ilçemizde birçok genç, arkadaşına Ümraniye'de oturduğunu söyleyemiyor. Ataşehir'e yakın mahallelerdekiler ‘Ataşehirliyiz’, Çekmeköy'e yakın mahallelerdekiler ‘Çekmeköylüyüz’, Üsküdar'a yakın mahallelerdekiler ‘Üsküdarlıyız’ diyor. Kalan da zorunlu olmadıkça Ümraniye'de oturduğunu söylemiyor.
Bence Ümraniye'nin en büyük şanssızlığı veya uğradığı en büyük haksızlık bu. Bu sorun imarıyla, trafiğiyle, kültürüyle birlikte aslında hepsini içeren bir sorun. İlk bunu çözmeyi hedefliyorum. Çünkü bu sorunun çözülebilmesi için radikal bir değişiklik gerekiyor. Aslında ben Ümraniye için radikal bir değişikliğim. Ümraniye'de CHP'nin kazanamayacağı şeklinde bir algı var. Ümraniye'de benim seçimi kazanmam, temsil ettiğim değerlerle birlikte bütün bu durumu alt üst edecek. Mesela CHP'nin adaylarının açıklandığı gece bir sürü sansasyonel iş oldu, ama sürekli ‘Aykut Erdoğdu Ümraniye’ TT'de kaldı.
Buradan başladık aslında biz Ümraniye'yi değiştirmeye, yani aday olduğumuz ilk dakikalardan itibaren gözler bize döndü. İstanbul'un içinde olan, ama görülmeyen Ümraniye bir şekilde görülmeye başladı. Bir kere bu çok mutlu edici bir şey.
İkincisi de biz Ümraniye'nin önce örgütüyle tanıştık. Sonuçta Cumhuriyet Halk Partisi çok köklü bir örgüt. Çok köklü örgütün çok köklü gelenekleri vardır, ama çok köklü de kırgınlıkları olabilir. Önce bunu aşmaya çalıştık ve çok hızlı aşıldı.
İtiraz gelmedi mi size?Tabii ki itirazlar geldi. Dışarıdan aday meselesi noktasında itirazlar oldu. Sonradan bunun çok iyi niyetli bir adaylık ve bir görevlendirme olduğu, bunun bir kariyer kovalama olmadığı, bunun büyük bir öykünün parçası olabilme ve tercihle ilgili olduğu herkes tarafından anlaşıldı ve büyük bir kenetlenme sağlandı.
Sizin geçmişten gelen kimliğiniz Ümraniye ile çelişen bir kimlik değil mi?Benim ailem Erzurum ve Kars sınırında olan muhafazakar ve ağırlıklı Türk bir aile. Benim ailem içerisinde hem AK Parti hem MHP'de çok üst düzey yöneticiler var. Ailevi köklerim de bilindiği için, buradaki insanlar şunu ‘Kendisi çok iyi bir CHP'lidir, ama Allah'ın emrini bilen bir aileden geliyor’ diyorlar. Bunu ben tasvip ederek söylemiyorum, ama sokakta söyleneni söylüyorum. Çünkü köyümüzün yeri belli, ailemiz belli. Bu tabi bir takım CHP'ye asla oy veremeyecek bir kitlede bir ‘acaba’ dedirtmeye başladı.
İkincisi benim geçmişte yolsuzlukla mücadelemi sadece CHP'lilerin değil, hem AK Parti hem MHP hem HDP kanadının yakından takip ettiğini gördüm. Mesela bana çok öfkeli olmam hep bir dezavantaj olarak anlatıldı. Ama burada bunu samimi öfke olarak görmeleri ve bunu çok sevdiklerini söylemeleri dikkatimi çekti. Herkes beni ağırlıklı anlattığım büyük yolsuzluklardan bir de CNN ekranlarında sehpaya vurmamdan tanıyor.
İlk sahaya indiğimiz gün, AK Parti'nin en güçlü mahallesinde sanki en sevilen AK Partili geziyormuş gibi bir sarılma, bir dert anlatma duygusunu gördük. Hatta bazen CHP seçmenine rastladığımızda, ‘sandığa küstük’ şeklinde küçük sitemler geliyor. Ama bir yandan da bana gelip, “AK Parti seçmeniyim, sana oy vereceğim” diyorlar. Mesela sık duyduğum bir şeydir, insanlar “Karadenizliyim. Geçen seçime sadece Ekrem'e oy verdim, hiç CHP'ye oy vermedim” diyor. Yani işin özü burasıyla, Ümraniye ile çelişmiyoruz aksine buranın ruhunu taşıyoruz.
AK Parti seçmeni gerçekten de CHP’nin bazı adaylarına daha mı fazla sempati duyuyor?Çünkü, yabancılaşma hissine kapılmışlar. Yani o çok sevdikleri, gözlerinde büyüttükleri ve biricik kabul ettikleri AK Parti'nin devletleştiğini, zenginleştiğini ve artık onlarla yaşamak istemediğini düşünüyorlar. Bu zenginliğin getirdiği o birikimi harcama istekleri var. O harcama istekleri İslami kültürle, Anadolu kültürüyle veya Ümraniye'nin arka sokak kültürüyle artık uyuşmuyor. Orada biriktikleri parayı artık Ümraniye'de harcamak istemiyorlar.
Günün sonunda çıkıp gidiyorlar ve “Bu para Ümraniye'de harcanmaz. Avrupa'da harcanır” diyorlar. Bir Ümraniyeli anlatmıştı, arkadaşı ile nargile içecek iken cebinden çıkardığı nargile ağızlığına çok şaşırmış. Yüz binlerce lira o ağızlığa vermiş. Anlatana göre ise zenginliği o bu tip şeyler ile göstermeyi istemek kabalık olarak geliyor ve birbirlerinden uzaklaştırıyor.
Siyaseti naylon, gerçek dışı ve insanları yanıltan bir iletişim sistemi çıktı. Siyaset bir algı değildir, siyaset bir olgudur. Ben mesela enerjiyi hissediyorum. Pazarcı bir Kürt çocuğun o seni gözleriyle sevmesi ve o sırada böyle ciltler dolusu müktesebatı aynı bir kuantum transferi gibi birbirimize yaptığımızı hissediyoruz. Bazen bir AK Partili teyzenin ‘Buradan aday olma’ bakışını hissediyorum. Yani ‘Buradan aday olma. Sen CHP'lisin. Tamam çok iyi olabilirsin, ama sen CHP'lisin’ bakışını da hissediyorum.
Ben bu nedenle bütün projelerim ile gençlerin “Ben Ümraniyeliyim” demesini sağlamak üzerine. Onun için sloganımız da “Herkes Ümraniye'ye özenecek” şeklide. Öyle güzel işler yapacağız ki bu bir slogandan ötesine geçecek.
Nedir o projeler?Büyük büyük binaların resmini koyuyorlar afişlere, seviyor insanlar bunu. Ama koca bir binanın resmini koyup ‘kültür merkezi yapacağız’ deyip içinde kültür olmayan bir merkezi yapmak bana göre değil. Temel belediyecilik hizmetlerini en iyi standartlarda yapmak üzere bir hedefimiz var. Gece gündüz çalışarak çok kısa bir zamanda Türkiye'nin en iyi ilçe belediyesi seçim bilgisini hazırladık. Yani çöp toplamadan tutun, belediyenin işte ruhsat hizmetlerine kadar neyi nasıl yapacağımızı biliyoruz; ama yönetim başarısı yönetim takımının kalitesiyle ilgilidir ve yönetim takımının kalitesi sadece bir diploma kalitesiyle ilgili değildir. Biz Ümraniye Belediyesi'ni Ümraniye'de hangi değerler yaşıyorsa onunla yöneteceğiz. Bizim MHP'li başkan yardımcımız olacak. Bizim muhafazakâr başkan yardımcımız olacak. Bizim Kürt başkan yardımcımız kadromuzda olacak.
Ümraniye'nin parasını harcamadan, Ümraniye'yi borçlanmadan yapacağımız çok iş var. Biz insanların yoksulluklarının ağırlıklı maddi bir şey olduğunu sanıyoruz. Oysa ki insanların yoksullukları duyguyla ilgili bir şeydir. bundan yüz yıl önceki dünyanın en zengin insanının tükettiklerine bakın. Bugün dünyamızın en zengin, fakir insanın tükettiklerine bakın. Yüz yıl önceki insan fakirlikten ölüyor yani.
Biz, Ümraniye'nin önce çok güvenli bir yer olmasını istiyoruz. Burada çok önemli bir güvenlik sorunu var. Asayiş olayları, çok ciddi bir uyuşturucu sorunumuz var arka sokaklarda. Bir kere çok kararlıyım. Kendim sokağa çıkıp can verecek olsam bile hazırım. Makul bir şekilde birincisi emniyet güçlerimizle birlikte çalışacağız. Ama sonuçta polisin de sayısı belli. O yüzden Ümraniye'nin mahalle gençliğiyle birlikte, Ümraniye'nin belediye personelliyle birlikte, anne babalarıyla birlikte biz bütün Ümraniye’yi suçla mücadele eder hale getireceğiz.
İnsanlar çocuklarını uyuşturucuya bulaşmasın, suç çetelerinin eline düşmesin küçük yaşta sübyan okuluna veriyorlar. Bu Anadolu kasabası ve köylülüğünün metropol bir ilçeye geldiğindeki o masum korkusu dolayısıyla bunları yaşamalarına ve o çocukların sübyan okullarına mahkum edilmesine içim el vermiyor. Elbette ki çocuklarımızdan dini eğitim almak isteyenler için ben elimden geleni yapacağım. Mesela bu da Cumhuriyet Halk Partisi için yeni bir şey olabilir. Bir çocuk dini de eğitim alacaksa onun da belirli kurumlarda alınması lazım. Şimdi bu mesela söyleyeceğim Kadıköy Beşiktaş için sarsıcı bir şey, ama benim ilçemin gerçeği bu. Parka gittik bir sürü çocuğa soruyorum ‘yavrum ne istersin sen bir belediye başkanından?’; küçücük çocuklar, ‘Kur'an kursu isterim’ diyor. Yani o çocuk ‘Önce dinimi öğrenmek istiyorum’ diyor. Bu çocuk 7-8 yaşında kız çocuğu.
Mesela çocuk o kadar bilinçli bir hale getirilmiş ki ama bu bilinç yaşının çok ötesinde. Bana ‘Sen başkan ol fiyatları düşür’ diyor, bu çocuk 7 veya 8 yaşında. Az önce söyledim, ‘Bize Kur'an kursa aç’ diyor, bu çocuk 7 veya 8 yaşında. Bunlar böyle istisnai örnekler değil, genel bir durumdan bahsediyorum. Buradaki o metropol yalnızlığı, kent korkusu, bir yarısını memlekette bırakmış olma hali dolayısıyla da sarılabileceği tek yer kalmış, merdiven altı Kur'an kursları. Bence Diyanet İşleri de bunu düşünmeli. Bu Kur'an kurslarında ne olduğunu bilmiyoruz. Bu kurslar bir terör organizasyonuna mı ait yoksa sapkın bir imansıza ait ve sadece orada bir yoksul çocuklar üzerinden gelir mi elde etmiş kimse bilmiyor. Onun için hani bunu söylediğimizde bir İslam düşmanlığı gibi algılanmamalı bu iş. Bu söylediğim bir sosyolojik tespit. O yüzden sokakları güvenli hale getirmek için biz bütün gücümüzle, belediyenin bütün gücüyle, şahsi gücümüzle, mahalle gençliğiyle birlikte oradaki suçu bir kere oradan atmak zorundayız.
Kültür alanında ne yapacaksınız?Bir ilçede bilim, kültür, sanat dediğimizde sadece bir elite yönelik anlaşılıyor. Bizim için bilim, kültür ve ahlak oradaki bütün değerler için olmak zorunda. Yani muhafazakârına yönelik de Kürdüne yönelik de olmalı. MHP'lisine yönelik de olmalı ve bunların hepsinin kendisine ait hissettiği bir kültür olmalı, bir sanat olmalı.
Mesela çok ciddi bir pazar yeri tartışması var bizim ilçemizde. Pazarlar sokaklarımızda ve buranın kültürü bu yani. Doğrudur pazarlar bütün trafiği öldürüyor. Tamam pazarın kalkmasını isteyenler var. Pazarın kalmasını isteyenler var, pazarcılar var. Üçünün de bir arada hep beraber çözeceğimiz bir formülasyon üzerine çalışacağız. Pazarın olduğu yerlere plaka tanıma sistemli bariyerler kuracağız. Pazarın etrafında oturan insanların araçları plaka tanıma sistemiyle içeri alınacak. Ama pazara gelenleri almayacak, çünkü o onu kör ediyor bu sefer. Onlar seviyorsa yüz metre yürüyecekler. Pazarcılar bizim belediye personelimizle birlikte temizliğini ve sessizliğini garanti edecekler. Her pazarcıya önündeki apartmanı da zimmetleyeceğiz, iyi ilişkiler kurmasını isteyeceğiz ki Şikâyet gelmeyecek. Bu da çok basit. Dört kişisiniz, biriniz domates satıyorsunuz, biriniz portakal satıyorsunuz. Ya birer kilo koyun çantaya, gidin oradaki teyzeyle de tanışın. Teyzenin numarasını alın. Teyzenin amcanın evladı olursunuz, lavabo ihtiyacınız olur, girer elinizi yıkarsınız. Teyze bağırır, bakkaldan bir şey alırsanız. Bakın bunun için bir yatırıma gerek yok. Bu karşılıklı anlayış meselesi.
Bunlar karşılıklı düzen meselesi. Ümraniye pazarında bir köşesinde akordiyon çalınacak.
Çünkü biz Ümraniye gencine akordeon çalmayı öğreteceğiz. Bir köşesinde kemençe çalınacak. Bir köşesinde gitar çalınacak. Bir gün mesela biz bir opera sanatçısını davet edeceğiz, domates satacak. Yani bizim kültür-sanat anlayışımız Ümraniye'nin sokağına yerleşmiş bir kültür-sanat anlayışı olacak. Yani bir kültür merkezi olacak ve halktan kopuk bir kültür-sanat olmayacak.
Çok sık çocuklardan bahsediyorsunuz…En önem verdiğim varlık çocuklar. Her gördüğüm çocuğun kaç yaşında olduğunu soruyorum. Mesela kilosuna bakmaya çalışıyorum, çaktırmadan dişlerine bakmaya çalışıyorum hani bir eksiği var mı diye. Ben çocukları çok seviyorum. Hepsinin Aykut dayısı, Aykut amcası olmak istiyorum ben. Onun güçlü bir dayısı olsun belediye başkanı… Doğdu, anne sütünü aldı mı? Ne bileyim sarılık hastası oldu mu? Altı aylık oldu mu? Dişi çıkıyor mu? Yürümeye başladı mı? İşte iki yaşına geldi, şu testleri yapıldı mı? Bütün bunları çıkardık, geldi 5 yaşına, kreşe gidiyor mu? Okula başladı, işte ne bileyim okuma yazması iyi mi, gözlüğe ihtiyacı var mı, kulakları iyi duyuyor mu, çocuk tespit edilmemiş dahi mi? Geldi lise sınavına girecek, iyi hazırlanıyor mu? Bizim ona destek vermemiz gerekiyor mu? Burs verdiğimiz bir üniversite öğrencisi arada bir gitsin ona ders versin mi? İyi okula girdi mi? Geldi üniversite sınavına, hazırlanıyor mu? Morali bozuk mu? Psikolojik destek gerekiyor mu? Motivasyona ihtiyacı var mı? Sınavı kazandı mı? Kazandı, hepimiz çok mutluyuz. Çocuğumuz üniversiteyi kazanmış. Bursu var mı? Yurdu halloldu mu? Mezun oldu mu? Gelip Ümraniye’sine dönecek mi?
Başından başlayarak götürdüğümüz bir çizgi bu. Bunu yaparken, sosyal belediyecilik yaptık, herkese hava atalım diye yapmayacağız. Çok geniş bir aile, her bir çocuğun mutluluğu sende. Bundan daha cennetlik bir iş var mı? Daha imani, daha Kur'an'i, daha İslami, daha devrimci bir iş var mı?
İmar meselesi de çok önemli.İmar meselesinin çözülememesinin sebebi imar planları falan değil. Kimsenin kimseye güveni yok. Burada dört tane paydaş var. Bir gecekondunun sahibi, İki belediye, üç müteahhit, dört gecekondu sahibi olmayan diğer kentliler. Şimdi belediyeyle müteahhit ‘Şunları uyutalım. Böyle büyük büyük projeler yapalım. Bir kişi versin, bir kişi alsın ve bunu da bir siyaset sisteminin arkasına saklayalım’ diyor. Vatandaş da diyor ki ne belediyeye güveniyorum, ne müteahhitte güveniyorum. Üçlü bir güvensizlik de vatandaş diyor ki en fazlasını istiyorum. Bir de burada payı olmayan bu kentliler var. Ben vatandaşa şunu söylüyorum; paranız olmadığını biliyorum. Onun için para vermeden bu evi yaptıracağınız maksimumu arıyorum. İki, sizin arsanızı elinizden alıp, üç bin daire arasından kura çektim, burası senin evin demek bana vicdani gelmiyor. Çünkü o evinin mutfağını konuşmak istiyor, fayansını konuşmak istiyor, kaç odalı olduğunu konuşmak istiyor, oğluna ve kızına bir ev çıkar mı diye konuşmak istiyor, o müteahhitle doğrudan konuşmak istiyor. Ben de vatandaşa ‘İmar sınırları içerisinde maksimumu vereceğim’ diyorum. Müteahhitle de kendiniz konuşacaksınız ama benim de bazı şartlarım var. Bir, her evin otoparkı olacak. İki, her evin kreşi, okulu, sağlık merkezi, camisi, cemevi oalcak ve bu evlerin park yerini ayıracağım. Müteahhidinizle konuşurken herkes bunun da parasını ayıracak. Devasa konutlar dikilmiş. Koca mahallede okul yok. Otuz bin nüfuslu mahallede okul yok. Sağlık merkezi yok. Hastaneye gidemiyorlar. Yani iğne yaptırmaya devlet hastanesine gidecekler. Kırk beş dakika yol çekmek zorunda kalıyorlar.
Yerel seçimden sonra Ümraniye ile birlikte nasıl bir İstanbul hayal ediyorsunuz?Trafik sorunu hafiflemiş bir İstanbul hayal etmek istiyorum. Ekonomik krizi gücümüzce hafiflettiğimiz bir İstanbul görmek istiyorum. Türkiye'deki siyasal kutuplaşmayı azalttığımız yani Türk'ün Kürt'ü yabancı görmediği, Kürt'ün Türk'ü yabancı görmediği, muhafazakarın laikten çekilmediği, hepimizin aynı kurum içerisinde huzur içinde yaşadığımız ve Tayyip Bey'in ayrıştırma politikasına bizim fiilen ‘Hiç de ayrışmıyoruz ve birbirimizle çok da iyi geçiniyoruz’ diyebileceğimiz bir İstanbul görmek istiyorum. Temiz bir İstanbul görmek istiyoruz. Bütün halkın belediyesiyle birlikte düşündüğü, belediyesiyle birlikte çalıştığı, belediyesini ve desteklediği bir İstanbul görmek istiyoruz. Hızray’ın bitmiş olduğunu görmek istiyorum. Denizlerimizin daha fazla kullanılması için önümüzdeki engellerin kaldırılmasını istiyorum. Barajlarımızdaki suyun daha temiz olduğunu görmek istiyorum. CHP’den önce hiçbir şey yapmamışlar. Ekrem Başkan’dan Allah razı olsun, kimse ne su içtiğini bilmiyordu. Daha önce nasıl su içtiğimizi anlatmak istemiyorum. Ama İSKİ öyle çalışmalar yapmış ki Ömerli barajımızdan bilmem nereye kadar. Şu an daha temiz su içiyoruz. Mesela Melen barajı var. Melen Barajı'nın duvarı çatlak milyonlarca dolar boşa gitmiş. Melen Barajı'nda su tutamıyoruz. Su tutsak suyun seviyesi yükselecek 180 metreye, oradan otomatik suyu basacağız. Şimdi biz İstanbul'a giden milyonlarca ton suyu 180 metre yukarı çıkarmak zorundayız. Bunun elektrik maliyetini düşünün. Mesela bu tip hataların yapılmadığı bir İstanbul görmek istiyorum.
Mesela Murat Kurum, ‘Depreme dayanıklı bir İstanbul yapacağız’ diyor. Tamam sen gelirsen sen yap, ama biz gelirsek de kamu bankalarından, bakanlıklardan önümüze engel koyma. Yarın öbür gün sırf bu politik sebeple yaptığınız engellemeler on binlerce can olarak karşımıza çıkar. Destek istemiyoruz, engelleme yeter