CHP gece yarısı KHK’larıyla kamudan ihraç edilen akademisyenlerle ilgili çalışmalarını hızlandırdı. Akademisyenlerle ilgili atılacak adımların belirlenmesi ve mevcut sorunlarının hızla çözülmesine dönük adımları atmak üzere CHP Genel Başkan Yardımcıları Doç. Dr. Selin Sayek Böke ve Zeynep Altıok Akatlı görevlendirilirken, akademisyenlerle ilgili son durumu tespit eden iç rapor, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na sunuldu.   “İhraç Edilen Akademisyenler, Çölleştirilen Üniversiteler” başlığıyla hazırlanan iç raporda, OHAL sürecinin üniversitelerde yarattığı tahribata yer verildi. Şimdiye kadar 21 KHK ile 8 farklı dalga yaşandığını vurgulayan raporda, 112 üniversiteden toplam 4 bin 811 akademisyenin ihraç edildiği ortaya konuldu. Üniversitelerdeki ihraç dalgasının en büyüğünün 686 Sayılı KHK ile gerçekleştiği ve bu KHK ile toplam 330 akademisyenin ihraç edildiğini vurgulayan iç raporda, ayrıca  ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı bildiriye imza atan akademisyenlerden 312’sinin de meslekten ihraç edildiği belirtildi. AKADEMİSYENLERLE ORTAK YOL HARİTASI BELİRLENECEK CHP'de, bir süre önce görevden uzaklaştırılan akademisyenler için özel bir çalışma gerçekleştirilmesine karar verilmişti. Genel Başkan Yardımcıları Doç. Dr. Selin Sayek Böke ve Zeynep Altıok Akatlı gerçekleştirilen bir dizi toplantıda, akademisyenlerle bir araya gelmiş, görüş, öneri ve talepleri dinlemişti. Toplantıların ardından Böke ve Akatlı, CHP’ nin akademsyenlere ilişkin yürüteceği çalışma için görev almışlardı. Yürütülen çalışmalarda, akademisyenlerle birlikte varılan ortak sonuca göre, öncelikle akademisyenlerin görevlerine iadeleri için çalışma yürütülmesi, ancak bu çalışmalara paralel olarak akademisyenlerin mevcut durumdaki sorunlarının çözümüne dönük de bir yol haritası belirlenmesi benimsendi. RAPOR KEMAL KILIÇDAROĞLU'NA SUNULDU CHP’nin atacağı adımların, “akademisyenlerin tercih ve talepleri doğrultusunda” ve  “akademisyenlerle birlikte” belirlenmesine dönük kararın ardından “AKP iktidarında akademi ve akademisyenlerin durumuna” ilişkin bir iç rapor hazırlanarak, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na sunuldu.Halen yaşanmakta olan mevcut durumu özetleyen iç raporda, Türkiye’nin akademi dünyasında, KHK’larla gelinen son durumun fotoğrafı çekildi. “Özgür düşüncenin ve bilimin en önemli kaynağı olan üniversite ve eğitim kurumlarında müfredattan kadro atamalarına kadar AKP iktidarının siyasal görüşü çerçevesinde haksız uygulamalar ve baskıların yaşandığı bir dönemde 15 Temmuz darbe girişiminin ardından üniversiteler Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) çölleştiriliyor” ifadeleriyle başlayan iç raporda, gelişmelerle ilgili akademisyen ve CHP milletvekillerinin basın açıklamaları sırasında kampüslerde yaşanan orantısız güç kullanımı ve şiddete ilişkin fotoğraflar da yeraldı. Ankara, İzmir, Kocaeli, Tunceli, Eskişehir ve Mersin’de düzenlenen dayanışma akademilerinden örnekler içeren iç raporun son bölümünde ise, akademisyenlerin talepleri doğrultusunda ortak bir çalışma yürütüleceği, alınacak karar ve atılacak adımların bu taleplere uygun şekilde belirleneceği vurgulandı. Türkiye’nin içinde bulunduğu referendum sürecine rağmen, çalışmaların yavaşlamaması ve sürecin bundan sonraki aşamalarının bir an önce hayata geçirilebilmesi amacıyla, akademisyenler ile CHP yöneticilerinin ortak toplantıları ise devam edecek. İşte CHP’nin “İhraç Edilen Akademisyenler, Çölleştirilen Üniversiteler” başlıklı raporunun tamamı: İHRAÇ EDİLEN AKADEMİSYENLER, “ÇÖLLEŞTİRİLEN” ÜNİVERSİTELER Özgür düşüncenin ve bilimin en önemli kaynağı olan üniversite ve eğitim kurumlarında, müfredattan kadro atamalarına kadar AKP iktidarının siyasal görüşü çerçevesinde haksız uygulamalar ve baskıların yaşandığı bir dönemde 15 Temmuz darbe girişiminin ardından üniversiteler Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) ‘çölleştiriliyor.’ 12 Eylül rejimi, üniversiteleri, siyasi partiler ve sendikalarla birlikte öncelikleri arasına almış ve getirmek istediği düzeni üniversitelerden başlayarak yerleştirmeye çalışmıştır. YÖK düzeni de, bu düşüncenin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. AKP iktidarının kaldırmayı vadettiği ama yalnızca üyelerini değiştirdiği YÖK, bugün doğrudan Saray’a bağlanmış, hatta yetkilerinin bazılarını da Saray’a devretmiş, Saray ile el ele üniversiteler üzerinde baskısını sürdürmektedir. Bugün AKP iktidarının OHAL rejimiyle üniversitelerde yarattığı baskı ortamı 12 Eylül’ü dahi aşmıştır. Öyle ki, 12 Eylül’de bile üniversiteye polis girip akademisyen gözaltına almamıştı. 12 Eylül rejimi rektör atamalarına, karşılığı olmasa da seçim getirmiştir. Geldiğimiz noktada seçim dahi ortadan kalkmış ve rektör atamaları tamamen Saray’a bağlanmıştır. Bugün herhangi bir üniversiteye Saray’ın emir eri olmayacakların atanması çok düşük ihtimaldir. Son durumda Boğaziçi Üniversitesi rektörlük seçimleri akademinin tarihine kaydolmuştur.  Saray’a bağlı olarak atanan ve hiçbir demokratik süreçten geçmeyen rektörün yanı sıra,  rektöre emir eri olamayacak genel sekreterler, dekanlar, üst yöneticiler de atanmamakta, dahası bugün üniversitelere iktidarın siyasi çizgisinin dışında akademisyen girememektedir. Doktorasını tamamlamış olmalarına rağmen aylarca, hatta yıllarca kadrosu onaylanmayan akademisyenleri de üniversiteler AKP iktidarı döneminde görmüştür. Metropol üniversitelerin neredeyse tamamında seyyar polis karakollarını da üniversiteler bu dönem deneyimliyor. 24 saat içerisinde soruşturma açıp, ifade alıp, karar verip, öğrencilerin üniversiteden uzaklaştırılması uygulamaları üniversitelerdeki baskı ortamının ne kadar ileri düzeye çekildiğini göstermektedir. AKP döneminde yükseköğretim sistemimizde yapılan mevzuat düzenlemeleri merkezi yapılanmanın daha da güçlendirilmesi yönünde olmuştur. 2002-2010 yılları arasında, yükseköğretim mevzuatının temelini oluşturan Yükseköğretim Kanunu’nda on beş kez; Yükseköğretim Personel Kanunu’nda bir kez ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’nda ise on dokuz kez değişiklik yapılmıştır. Böylece son derece sınırlı olan akademik, idari ve mali özerklikler daha da daraltılmıştır. OHAL ile birlikte artık üniversitelerde Saray’ın ve iktidar partisini fiili yönetimleri tek başına egemen hale gelmiştir. OHAL sürecinin uzaması ülkemizin yeniden çağdaş ve kendini yenileyen, geliştiren eğitim sistemine, özgür bilim kurumlarına, bağımsız yargı sistemine kavuşması ve üreten, gelişen, büyüyen bir konuma gelmesi açısından zorlayıcı ve tamiri güç bir sonuç yaratmak üzeredir. Bu nedenle yaşanan haksız uygulamaları durdurmak, çözüm üretebilmek için OHAL sürecinin akademi üzerindeki etkisini raporlamayı gerekli gördük. Şimdiye kadar 21 KHK ile 8 farklı (667, 668, 672, 673, 675, 677, 679 ve 686 sayılı KHK) dalga yaşandı. Açığa alınanlar, soruşturma geçirenlerin sayıları
  • Türkiye'de 191 üniversite var. Yükseköğretim Kurulu'nun 2016 öğretim elemanları verilerinde 191 üniversitede 146 bin 124 kişi yer alıyordu.
191 üniversiteden 15'i kararname ile kapatıldı. Bunların tamamı AKP iktidarında kurulan, kapsamı, müfredatı ve kapasitesi sınırlı kurumlardı. Kapatılan üniversitelerde 64 bin 533 öğrenci ve 2 bin 805 öğretim elemanı vardı. Akademinin OHAL ile yaşadığı müdahalenin boyutunu bugün bilimsel eğitimin en nitelikli olduğu, uluslararası saygınlığı ile bilinen ODTÜ üzerinden örneklendirecek olursak; 2016 itibariyle toplam 20 bin 300 lisans, 4 bin 917 yüksek lisans, 3 bin 231 doktora öğrencisi bulunmaktadır. ODTÜ’nün akademik kadro sayısı ise 2 bin 19’dur. Kapatılan 15 üniversiteden yaklaşık ODTÜ’deki toplam akademik kadro kadar akademisyen ihraç edilmiş ve ODTÜ öğrenci sayısının yaklaşık iki katı kadar öğrenci mağdur olmuştur. Tüm KHK’lar ile 112 üniversiteden toplam 4 bin 811 akademisyen ihraç edildi. Bu akademisyenlerden 16'sı başka bir KHK ile göreve iade edildi. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (142), Celal Bayar Üniversitesi (131), Erciyes Üniversitesi (124), Ankara Üniversitesi (117) Atatürk Üniversitesi (114) Kahramanmaraş Üniversitesi (112), Selçuk Üniversitesi (109), On Dokuz Mayıs Üniversitesi (107), Dicle Üniversitesi (107), Gaziantep Üniversitesi (105), Mustafa Kemal Üniversitesi (100), Akdeniz Üniversitesi (97), Bozok Üniversitesi (97), Kırıkkale Üniversitesi, (90) Afyon Kocatepe Üniversitesi (89), Marmara Üniversitesi, (85), Sakarya Üniversitesi (85), Yıldız Teknik Üniversitesi, (75) Abant İzzet Baysal Üniversitesi (74) Hacettepe Üniversitesi (65), Kocaeli Üniversitesi (48), Dokuz Eylül Üniversitesi (27), Ege Üniversitesi (29), yaşandı. Üniversitelerdeki ihraç dalgasının en büyüğü 686 Sayılı KHK ile gerçekleşti. 686 Sayılı KHK ile 184’ü imzacı olmak üzere toplam 330 akademisyen ihraç edildi. 672 Sayılı KHK ile 42, 667 ve 668 Sayılı KHK’larla 2, 673 Sayılı KHK ile 1, 675 Sayılı KHK ile 24, 677 Sayılı KHK ile 15, 679 Sayılı KHK ile 43, 686 Sayılı KHK ile 184 imzacı akademisyen kamu görevinden çıkarıldı. ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı bildiriye imza atan akademisyenlerden 312’si meslekten ihraç edildi. Bu akademisyenlerden 88’i Ankara Üniversitesi, 27’si Anadolu Üniversitesi, 27’si Yıldız Teknik Üniversitesi, 23’ü Marmara Üniversitesi, 19’u Kocaeli Üniversitesi, 13’ü Munzur Üniversitesi, 11’i Ege Üniversitesi, 10’u Mardin Artuklu Üniversitesi, 8’i Akdeniz Üniversitesi, 6’sı Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, 6’sı Ondokuz Mayıs Üniversitesi, 5’i Gaziantep Üniversitesi, 5’i İstanbul Üniversitesi, 4’ü Adıyaman Üniversitesi, 4’ü Niğde Üniversitesi, 3’ü Adnan Menderes Üniversitesi, 3’ü de Gazi Üniversitesi’ne mensuptu. Bunun dışındaki pek çok üniversitede de bir veya iki akademisyen ihraç edildi.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın barış çağrısı yapan ve “Bu Suça Ortak Olmayacağız” adlı barış bildirisine imza atan 1128 akademisyeni hedef alarak "Ey aydın müsveddeleri siz karanlıksınız, karanlık. Aydın falan değilsiniz" sözünden sonra YÖK hemen 'gereğini yapmak' üzere harekete geçti. Sonrasında çıkartılan KHK’lar ile imzacı akademisyenler birer birer üniversitelerden ihraç edildi. Aynı olay ve söylem 1984 yılında darbeci Kenan Evren zamanında “Türkiye’de Demokratik Düzene İlişkin Gözlem ve İstekler” adlı Aydınlar Dilekçesi’ne imza atan ve 1402’likler olarak adlandırılan 1260 akademisyen ve yazarın da ortak kaderiydi. 12 Eylül Darbesi sonrası 1983 yılında 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile büyük çoğunluğu solcu, 95 öğretim üyesi YÖK tarafından üniversiteden atılmıştı. Yaklaşık 400 öğretim üyesi de güvenlik soruşturması alamama, görev süresi uzatılmaması gibi nedenlerle üniversiteden uzaklaştırılmış ve 60 akademisyen de bu durumu protesto için istifa etmişti. Bugün bu sayı 330’u imzacı 4 bin 811 akademisyen. -İhraç edilen imzacı akademisyenlerin en çok mensup olduğu bölümler 19 Sosyoloji, 19 ile siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler, 14 ile gazetecilik, 13 ile iktisat, 10 ile hukuk, 10 ile kamu yönetimi, 9 ile felsefe, 8 ile eğitim bilimleri, 7 ile maliye, 7 ile psikoloji, 6 ile radyo sinema televizyon, 6 ile şehir ve bölge planlama, 6 ile siyaset bilimi ve kamu yönetimi, 6 ile tiyatro, 6 ile yabancı dil, 5 ile çalışma ekonomisi, 5 ile halkla ilişkiler takip etti. Diğer bölümlerden de çok sayıda akademisyen ihraç edildi.
  • Sadece Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden ihraç edilen beş profesör, dört doçent ve bir yardımcı doçent çok sayıda kitaba yazar, çevirmen, editör olarak katkıda bulundu. İmzaları olan kitapların sayısı 31'i buluyor. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden ihraç edilen Doç. Dr. Murat Sevinç Türkiye’nin en iyi Anayasa hukukçularından biri olarak kabul ediliyor. Marmara Üniversitesi’nden ihraç edilen Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu hukuk bilgisi ve deneyimiyle alanında Türkiye’nin ve Avrupa’nın en iyi Anayasa hukukçularından biri olarak gösteriliyor. Bu isimlerin hepsinin Türkiye’de bir Anayasa değişikliği referandumu gerçekleştirilirken üniversiteden ihraç edilmeleri son derece manidar.
  • İhraçlarla birlikte başta Ege ve Ankara Üniversitesi (AÜ) olmak üzere çok sayıda üniversiteye akademisyenlerin girişleri engellendi. İhraç edilen akademisyenler odalarını toplamak için gittikleri okullarında Rektörlük yazısı ile Özel Güvenlik engeline takıldı. Bu onur kırıcı davranışı kampüse polis davet edip akademisyenlerin cüppelerinin çiğnenmesi izledi. Çok sayıda bölüm ihraçlarla birlikte fiilen kapandı. AÜ DTCF Tiyatro, AÜ Eğitim Bilimleri Fakültesi, Ege Üniversitesi Felsefe ve AÜ İLEF’in tüm bölümleri en ağır kayıpları veren bölümler oldu. AÜ, DTCF Tiyatro Bölümü’ndeki 11 hocanın 7’si ihraç edilince teknik olarak bölüm çalışmalarına devam edebilsin diye coğrafya dalından öğretim üyesi bölümde görevlendirildi İLEF’te Öğretim Üyesi Yerleştirme Programı da dahil bulunan 108 öğretim üyesinden 25’i ihraç edildi. İhraç edilen hocaların seçmeli dersleri kapatıldı, zorunlu dersleri de başka hocalarca üstlenildi.
  • İhraçlar sonrası üniversitelerde bütçe yetersizliği gerekçe gösterilerek çok sayıda emekli öğretim üyesinin dışarıdan verdiği dersler iptal edildi. Marmara Üniversitesi’nden emekli profesörler Büşra Ersanlı ve Günay Göksu Özdoğan, Ankara Üniversitesi’nden emekli profesörler Bilsay Kuruç, Cevat Geray, Sina Akşin, Ruşen Keleş, Seyhan Erdoğdu, Gülay Toksöz ve Mesut Gülmez'in dışarıdan verdikleri yüksek lisans ve doktora dersleri iptal edildi. Aynı üniversitede Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde ders veren Handan Çağlayan’ın dersleri de aynı gerekçe ile iptal edildi. Ayrıca Bahçeşehir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Süheyl Batum’un da dersleri elinden alındı ve üniversite ile ilişiği kesildi.
  • OHAL KHK’ları ile üniversiteler tam anlamıyla çölleştirilmektedir. Gerçekleştirilen ihraçların hiçbirinde herhangi bir soruşturma söz konusu değildir. İsimleri YÖK’e rektörlükler iletmiştir. YÖK’ün de bu isimleri iktidara iletmesi yoluyla  akademisyenler tamamen hukuk dışı bir yöntemle işlerinden ve okullarından olmuştur. Akademisyenlere savunma hakkı tanınmamış, ihracını gerektirecek en ufak bir delil önlerine konulmamış, yalnızca Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ne atılan imzalar gerekçe gösterilmiştir. İhraçlar tam anlamıyla yargısız infaz niteliğindedir.
  • Üniversitelere yönelik iktidar saldırısı yalnızca akademisyenleri değil, öğrencileri de doğrudan hedef aldı. Özellikle akademisyenlerin ihraçları sonrası çok sayıda üniversitede protesto gösterileri düzenlendi. Bu gösterilerden 4’üne müdahale edildi ve Ankara Üniversitesi’nden 5’i akademisyen 11 kişi, İstanbul Üniversitesi’nden 6 öğrenci, Kocaeli Üniversitesi’nden 10 öğrenci, Marmara Üniversitesi’nden 11 öğrenci gözaltına alındı. Okullarda öğrencilere yönelik şiddet, AKP iktidarının alışılmış tutumu olarak tekrarlanırken, bu kez öğrencilere yönelik şiddete ek olarak ilk kez akademisyenlere ve milletvekillerine yönelik de kampüslerde orantısız güç kullanımı yapıldı. Özellikle Siyasal Bilgilr Fakültesi’nde yaşanan manzaralar kampüste orantısız güç kullanımı ve şiddette yeni bir aşamaya gelindiğini gözler önüne serdi.
  • Ege Üniversitesi’nde ise akademisyenlerin ihracını protesto eden 39 öğrenciye 24 saat içerisinde soruşturma açılıp 6 döneme varan cezalar verildi. Ege Üniversitesi’nde gerçekleşen ihraçlar ve öğrencilere yönelik uzaklaştırma cezalarından kısa bir süre sonra da Ege Üniversitesi Rektörü hakkında yürütülmekte olan bir soruşturmanın selameti açısından açığa alındı. Açığa alma işleminden iki gün sonra da yardımcılarının imza yetkileri ellerinden alınarak fakültelerine gönderildiler. Böylelikle Ege Üniversitesi’nde 11 akademisyenin ihracını, 50’ye yakın öğrencinin uzaklaştırılmasına neden olan rektör ve yardımcılarının kuşkulu kimseler olduğu ve bu kuşkuyu gidermeye yönelik akademisyenlere ve öğrencilere cezalar verdiği netleşmiş oldu. Bu durum tarafımızdan Başbakan’a yazılı soru önergesiyle soruldu.
  • İhraç edilen akademisyenlere yurtiçi ve yurtdışından çok sayıda destek geldi. Fransa’daki Lille-III Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü öğrencileri, ihraçlara karşı yayınladıkları dayanışma videosu ile “Hocama dokunma” ve “DTCF Tiyatro yalnız değildir” mesajı gönderdiler. Amsterdam Üniversitesi’nden 122 akademisyen, yayınladıkları Türkiye’deki akademisyenlerle dayanışma bildirgesinde dayanışma çağrısı yaptı. Türkiye Psikiyatri Derneği, üyeleri Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu'nun ihraç edildiği KHK'lara tepki gösteren açıklamasında ihraçların durdurulmasını ve göreve iadeleri talep etti.
  • Üniversitelerdeki kürsülerini kaybeden akademisyenler eğitimin dört duvarla çevrili bir alanın dışında da yapılabileceğini, Ankara, İzmir, Kocaeli, Tunceli, Eskişehir ve Mersin’in parklarında, bahçelerinde düzenlenen dayanışma derslerinde göstermişlerdir. Hocaların verdiği derslere ilginin yoğunluğu, dayanışmanın üst noktaya tırmandığı derslere katılan hocaların desteği ile daha da büyümüştür.