Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Halkla İlişkiler birimi, "AKP, 15 Temmuz'dan sonra da FETÖ'den kopamadı" başlıklı bir rapor yayımladı. Raporda; "15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından FETÖ ile yürütülen mücadelede AKP’nin ikircilikli politikalarından kaynaklı olarak akıl almaz tutarsızlıklar ve adaletsizlikler yaşanıyor" denildi. Raporda Süleyman Soylu'dan Berat Albayrak'a, Şaban Dişli'den Fehmi Koru'ya kadar AKP'nin kilit isimleriyle ilgili çok önemli detaylar yer alıyor. Raporda geçen isimlerle ilgili öne çıkan detaylar şöyle: FETÖ’YE ÖVGÜLER DİZEN SÜLEYMAN SOYLU, İÇİŞLERİ BAKANI YAPILDI! 'Süleyman Soylu, yakın tarihimizin en ilginç siyasetçilerinden biri. Demokrat Parti Genel Başkanı olduğu günlerde Erdoğan'ı ve AKP'yi “Paçalarından yolsuzluk akıyor”, “Başbakan rantın babasını getirdi”, “Kendini padişah olarak görüyor” gibi açıklamalarla sert bir şekilde eleştiriyordu. Sonra bu sözlerini unutarak AKP'ye geçti. Ancak Soylu'nun asla toz kondurmadığı bir yer vardı. O da FETÖ! Hayli sivri dilli olan Soylu, sıra FETÖ'ye gelince öve öve bitiremiyordu. Sadece bununla da kalmıyor, FETÖ'nün avukatıymış gibi FETÖ'yü eleştiren çevrelere karşı aslan kesiliyor, onları amansızca suçluyordu! Örneğin 2011 yılında Gülen Cemaati'nin faaliyetlerini askıya almasını söyleyen MHP Lideri Devlet Bahçeli ve CHP'li İsa Gök'ü FETÖ'nün yayın organı Samanyolu TV'ye bağlanarak eleştirmişti: "Bir taraftan Sayın Bahçeli, Fethullah Gülen hakkında diğer taraftan İsa Gök yine Fethullah Gülen ve onunla birlikte hizmette bulunan insanlar hakkında ipe sapa gelmez, bir merkezden yönetildiği apaçık olan açıklamalarda bulunuyorlar. Bunu tesadüf olduğunu bana kimse söylemesin. Buradan Türkiye’yi yönetenleri uyarıyorum, bu aynen 28 Şubat gibi, 12 Eylül öncesi gibi büyük bir senaryodur. Derin devlet bütün ama bütün her şeyiyle beraber harekete geçmiştir. Bütün dünyanın üzerinde ittifak ettiği, dünyanın her noktasında okullarıyla eğitime yaptığı seferberliği hem diyaloğa hem dinler arası bir şekilde uzlaşmayı sağlayacak nefreti ortadan kaldırmaya çalışacak mümtaz bir şahsiyete saldırı vardır. Bu saldırının sebebi Fethullah Gülen değildir aslında Türkiye’de mazlum insanlar ilk defa iktidara gelmektedirler. Hakkında bütün dünyanın övgüler düzdüğü, aslında bütün memleketimizin minnettar olması lazım gelen bir anlayışa çirkin bir saldırıya muhatap olmamak lazım. Fakat insanın içi hazmetmiyor. Ömründen tek bir dikili ağacı olmayan insanlar, Allah rızası için bu ülkenin her noktasına Diyarbakır’dan Edirne’ye kadar dünyanın her noktasında Afrika’dan Asya’ya kadar Balkanlara kadar Amerika’ya kadar her noktada bu milletin temel değerlerini dünyayla bütünleştirmeye çalışan bir anlayışa şiddetle saldırıyorlar. Benim bunu bakınız açık söylüyorum, Müslümanlık adına, Anadolu insanı adına, Türklük adına milliyetçilik adına, bu ülkenin geleceği adına kabul etmem mümkün değildir." İçişleri Bakanı için ayrıca şu ifadeler yer alıyor; “Geçmişindeki onca FETÖ övgüsüne karşın Süleyman Soylu, 15 Temmuz'un ardından Efkan Ala'nın yerine İçişleri Bakanı yapıldı. Ancak geçmişinde Ala'ya göre çok daha fazla FETÖ övgüsü olan Soylu'nun hangi akıl ve mantık ile FETÖ ile mücadelenin başına getirildiğini anlayan çıkmadı.” FETÖ OKULLARINDA OKUYAN DAMAT ALBAYRAK’A LAF YOK, OKUMAYAN BURAK AKBAY’A İSE “OKUDUN!” DENİLEREK FETÖ’CÜLÜK SUÇLAMASI! Berat Albayrak, mütevazi şartlarda yaşayan Gazeteci Sadık Albayrak’ın oğluydu. Babası Erdoğan ile geçmişten tanışıyordu. Bu tanışıklığın da etkisi ile Berat Albayrak, Erdoğan’ın kızı Esra Erdoğan ile evlendikten sonra gerek kendisi gerekse kardeşi Serhat Albayrak füze hızıyla yükselişe geçtiler. Bu yükseliş Berat Albayrak’ı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na kadar oturttu. Kimi iddialara göre Erdoğan, Berat Albayrak’ı veliaht olarak görüyor hatta Binali Yıldırım’ın yerine düşünüyor. Bunun olup olmayacağını zaman gösterecek. Damat Albayrak da FETÖ’nün okullarında yetişenlerden biri. Kendisi de bunu reddetmiyor. Bununla ilgili sorulan bir soruyu TBMM’de kürsüden "Evet, cemaatin okulunda. Ama burslu okumadım. 35 sene içerisinde cemaatin yüzlerce okulunda okuyan yüz binlerce, milyonlarca gencin bir tanesiyim. Ama öyle bir anne baba yetiştirdi ki beni, hiçbir zaman ama hiçbir zaman aklımı bir beşere kiraya vermedim. Elhamdülillah, öyle vermedim ki, beni o dediğiniz güruh iyi bilir kimin oğlu olduğumu, nasıl bir hayat yaşadığımı. Bu ülkede o okullarda okumuş FETÖ'cü olmayan yüz binlerce gencimiz var, aklını kiraya vermemiş insanlarımız var” diye cevaplamıştı. Berat Albayrak haklı! FETÖ okullarında okuyan herkes FETÖ’cü olacak diye bir şart yok. Ancak FETÖ okullarında okuyan Berat Albayrak’a, kayınbabası Erdoğan tek laf etmezken ve Albayrak bakanlık koltuğunu korurken, Sözcü Gazetesi sahibi Burak Akbay kesinlikle yalanladığı halde uzun yıllar FETÖ’nün içinde kalan Fehmi Koru’nun “Işık evlerinde kaldı” şeklindeki hiçbir somut delile dayanmayan iddiasından yola çıkılarak FETÖ’cü olmakla suçlandı. Hakkında açılan soruşturmaya bu temelsiz suçlama dayanak gösterildi. Hangi vicdan sahibi insan bu kadar haksızlığı kabul edebilir! ERDOĞAN, DARBECİ GENERALİN KARDEŞİNİ DE BAŞDANIŞMANI YAPTI! 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin en önemli isimlerinden biri de Tümgeneral Mehmet Dişli’ydi. Darbenin komuta heyeti olan “Yurtta Sulh Konseyi”nin üyesi olduğu iddia edilen ve hala tutuklu yargılanan Mehmet Dişli’nin kardeşi Şaban Dişli, Erdoğan tarafından ekonomiden sorumlu başdanışmanlığına getirilmişti. Dişli, daha sonra bu görevinden istifa etse de 15 Temmuz’dan sonra yapılan bu atama kamuoyunda tepki çekmişti. Çünkü darbe gecesi ağabeyiyle dört kere telefonda görüştüğü iddia edilen Şaban Dişli’nin yolu geçmişte de FETÖ’yle kesişmişti. FETÖ’nün emniyet imamı Kozanlı Ömer’in kayınbiraderi olan Bolu eski Valisi İbrahim Özçimen de savcılık sorgusunda “Sakarya Milletvekili Şaban Dişli’ye vali olmak istediğimi ilettim. O da daha sonra bana adımın verildiğini söyledi” iddiasında bulunmuştu. Kanunlar önünde suç şahsidir. Bundan dolayı tabii ki Şaban Dişli, ağabeyinin işlediği suçtan sorumlu tutulamaz. Ancak bu kural Erdoğan tarafından Dişli için işletilirken, binlerce tutuklu yakını için işletilmiyor. Mağdurlar devlet kapısında kendilerinin bizzat işlemediği bir suçtan dolayı iş bulamıyor ya da var olan işlerinden ediliyor. DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ERBAŞ’IN ADİL ÖKSÜZ İLE KESİŞEN YOLLARI! Bütçeden en büyük payı alan kamu kurumlarının başında gelen Diyanet İşleri Başkanlığı’na yeni atanan Prof. Dr. Ali Erbaş, göreve geldiği ilk andan itibaren tartışmalara neden oldu. Erbaş’ın geçmişinde FETÖ’yle yolunun pek çok kereler kesiştiği hatta FETÖ’nün en önemli platformlarından biri olan KADİP/Kültürlerarası Diyalog Platformu'nun yönetim kurulu üyesi olduğu ortaya çıktı. FETÖ’nün Abant Toplantıları’nın da müdavimleri arasında yer alan Erbaş, FETÖ’nün yardım kuruluşu Kimse Yok mu Derneği’nin etkinliklerinde de görülüyordu. Ancak Erbaş’la ilgili bilgiler bunlardan ibaret değil. Erbaş'ın ayrıca 15 Temmuz'un kilit ismi firari Adil Öksüz'ün doktora tezinde de imzasının bulunduğu da anlaşıldı. Erbaş ile birlikte Öksüz’ün heyetinde yer alan isimlerden biri de o dönem Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin Dekanı Prof. Dr. Suat Yıldırım’dı. Fethullah Gülen sonrası cemaatin başına geçebilecek isimler arasında gösterilen Suat Yıldırım bugün firarda. Jürideki diğer bir isim Prof. Dr. Davut Aydüz ise darbeden sonra tutuklandı. Şimdi cevabı merak edilen soru ise geçmişte böyle bir heyetin içinde yer alan ve pek çok FETÖ etkinliğine katılan Erbaş’ın nasıl ve hangi kriterler dikkate alınarak Diyanet İşleri Başkanı olarak seçildiğidir. TRT’Yİ FETÖ ÇİFTLİĞİNE ÇEVİREN İBRAHİM ŞAHİN’E DOKUNAN YOK! Hala merkez valisi olarak görev yapan İbrahim Şahin, 2007 ve 2014 yılları arasında TRT Genel Müdürü olarak görev yaptığı dönemde kurumu FETÖ’cülerle doldurmakla suçlanıyor. Döneminde FETÖ’nün medya organı Samanyolu TV’den çok sayıda kişi TRT’ye transfer edilerek önemli görevlere getirilmiş, yine adları FETÖ’yle özdeşleşmiş olan Ekrem Dumanlı, Hakan Şükür gibi isimler yüksek ücretlere TRT’de yorumcu yapılmıştı. Şahin tarafından geniş yetkilerle Genel Müdür Yardımcılığı’na getirilen Ahmet Koyuncu’nun FETÖ üyeliğinden 8 yıl 1 ay hapis cezası almasına karşın ve yine FETÖ’den ihraç edilen Eski TRT Haber Dairesi Başkanı Ahmet Çavuşoğlu’nun “TRT’de her şey genel müdürün emri ile olur. O emreder biz yaparız. Kendi başına inisiyatif yoktur” diyerek Şahin’i işaret etmesine karşın Şahin hakkında yeni soruşturma açılmaması soru işaretlerine neden oluyor. Yine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın TRT’de görevdeyken ihraç edilen çalışanlara yönelik açtığı iki davanın iddianamesinde İbrahim Şahin’in TRT’de FETÖ yapılanmasına neden olduğu yönündeki suçlamalar dikkate bile alınmadı. Daha da ilginci TRT’den sonra Samsun Valiliği’ne atanan ve 15 Temmuz’dan sonra bu görevinden Merkez Valiliği’ne çekilen Şahin’in telefonunda FETÖ’nün haberleşme programı Bylock tespit edildiği halde Samsun Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturmada içerik olmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verildi. Şahin için takipsizlik kararı veren Samsun Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Yavuz’un kararına dayanak gösterdiği gerekçeleri ise bu kadarına da pes dedirten cinsten. TRT’de FETÖ’den ihraç edilen 435 personelden yüzde 84’ünün yani 368’inin Şahin döneminde alınmasını; kadrolaşma için “yeterli, somut ve inandırıcı” bulmayan başsavcılık, bütün personel sayısına göre az sayıda FETÖ’cünün istihdam edildiğini öne sürdü. Soruşturma sürecinde Vali olan Şahin ile beraber etkinliklere katılan, adliyede açılış yapan Başsavcı Yavuz, Şahin’i “çok yönlü, başarılı bir bürokrat” diye överken, “Seçim dönemlerinde TRT’de yapılan seçim yayınları ile propaganda konuşmalarında iktidardaki AK Parti’ye ve şimdiki Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’a daha fazla süre verip muhalefete süre vermediği suçlamalarına muhatap olduğunu” belirterek, Şahin’in bu nedenle FETÖ’cü olamayacağını iddia etti. Başsavcı sokaktaki çocukların bile bildiği FETÖ’ye bağlı bütün medya organlarının yakın zamana kadar Erdoğan’ı sınırsızca destekledikleri gerçeğini göz ardı ederek, TRT’nin Erdoğan’ın borazanlığını yapmasını onun FETÖ’cü olamayacağının gerekçesi olarak sunabildi. Şahin’in telefonunda çıkan Bylock programıyla ilgili olarak da başsavcılık, tanık ifadelerinde eşi “FETÖ ablası” olarak anlatılan Şahin adına kayıtlı telefonun bir bayan tarafından kullanıldığının tespit edildiği belirtilerek, bununla İbrahim Şahin’in suçlanamayacağı vurgulandı. Görüldüğü üzere başsavcılık, söz konusu Şahin olunca onu aklamak için olabildiği kadar şartları zorladı. Raporun sonuç bölümü ise şöyle: Adını andığımız ve geçmişteki FETÖ bağlantılarını veya övgülerini hatırlatacağımız isimler mutlaka suçludur demiyoruz. Bu yargının işidir. Bizi AKP’den ayıran hukukun üstünlüğüne ve suçu kanıtlanana kadar her insanın suçsuz olduğuna olan inancımızdır. Ancak kamuoyu vicdanı yaralıdır ve şu soruların cevabının peşindedir. - Ahmet Şık, Kadri Gürsel, diğer Cumhuriyet Yazarları ve 2011 yılında yargıdaki FETÖ’cü örgütlenmeye tepki göstererek Yargıtay’daki görevinden istifa eden Celal Çelik gibi insanlar FETÖ’cülükle suçlanırken, geçmişte FETÖ bağlantıları net olan bazı insanlar neden korunup kollanmakta ve üstüne ödüllendirilmektedir? - Yoksa AKP – FETÖ işbirliği şekil değiştirerek sürmekte midir? - AKP, kurumsal olarak bugün FETÖ’ye karşı görünse de adı hala FETÖ ile anılan isimlerden faydalanmaya devam ederek ileride şartların değişmesi halinde FETÖ ile yeniden işbirliği için kapıyı aralık mı bırakmaktadır? - İsrail ve Rusya ile olan ilişkilerde AKP’nin ve Erdoğan’ın yaptığı U dönüşlerini düşündüğümüzde Erdoğan, FETÖ konusunda ileride U dönüşü yapabilir mi? - FETÖ ile mücadelede kriterler nedir? “Kandırıldım, bilmiyordum” demek yeterli midir? - Bank Asya’ya para yatırmak ya da Zaman Gazetesi abonesi olmak kimi insanların KHK ile ihraç edilmesine hatta tutuklanmasına gerekçe olurken, yıllarca FETÖ ile ilişkide olan bazı insanlar için neden bu kriterler işletilmiyor? - Korunup kollanan insanları diğerlerinden farklı kılan ne? - Bir şekilde Erdoğan’a ulaşıp onu ikna etmeyi başaran ya da kendisinden fayda sağlanabileceği düşünülen FETÖ’cüler yargıdan ve yargılanmaktan muaf mı tutulmaktadır? Bunlar gibi daha bir çok soru cevap beklemektedir. 15 Temmuz Darbe Girişimi kadar 15 Temmuz sonrası süreçte de aydınlatılmayı bekleyen karanlık noktalar vardır. CHP, adaletin herkes için eşit uygulanması için bu karanlık noktaları da aydınlatmanın peşindedir.
RAPORUN TAMAMINA BURADAN ULAŞILABİLİR