Geçtiğimiz günlerde Sayın Akşener’in yerel seçimlere hür ve müstakil şekilde girme kararını çok doğru bulduğumu belirten yazımda Sayın Özel’in yerel seçimlere çok az bir süre kala yapmış olduğu bazı davranışları da eleştirmiştim. Çünkü Akşener’in seçimlere bu şekilde girme kararının hiç de rasyonel olmayan şekilde eleştirildiğini görüyorum. İYİ Parti içindeki “ailevi” sorunlardan bağımsız, gelin bakalım hırsızın hiç mi suçu yokmuş?
Kürt Soprano Sanatçısı Pervin Çakar’dan biraz bahsedelim isterim. Kendisi nedense soyadını Chakar şeklinde lanse etmeyi seçmiş, oysaki Kürtçede “Ç” sesi var diye biliyorum; yanlışsam Kürt kardeşlerim lütfen beni düzeltsin. Zannediyorum Avrupa’da devam eden sanat hayatında telaffuz sıkıntısı çekmemek adına bu şekilde bir düzenlemeyi uygun görmüş. Yoksa Kürt Milliyetçisi sanatçının kendi soyadını değiştirecek kadar majör başka bir nedeni yoktur sanıyorum. Mesela ben bir Türk milliyetçisi olarak dünyaca ünlü bir yazar olsam da soy ismimi koşullara uyarlamaya çalışır mıyım? Sanmıyorum. Kendisinin 2011 yılına değin Kürtçe dahi bilmediği ile ilgili yoğun iddialar mevcut, yazımın sonunda yararlandığım kaynağa atıf vereceğim zaten ama ufak bir arama motoru araştırması ile ilgili iddialara ulaşabilirsiniz. Kendisine Kürtçe öğretildikten sonra çıktığı ilk Kürtçe konserinin Taşnaksütyun'cu bir Ermeni Papaz olan Komitas Vartabend'in (Komitas) bestelediği/derlediği Kürtçe Türkülerden oluşan bir konser olduğu iddiasını da görüyoruz. Gerçek ismi Soğomon Kevork Soğomonyan olan Papaz’ın bir müzik dehası olmasının yanı sıra Türk-Kürt ayrımını körükleyen şekilde müziği kullandığı ve Ermenice türküleri Kürtçeye uyarladığı iddiaları da yine aynı şekilde kendisi ile ilgili yapılan araştırmalarda karşılaşılan iddialar arasında yer almakta. Müziğin birleştirici gücüne, sanatın barışçıl yönüne hepimiz aşinayız ve bunu savunuyoruz, şüphesiz ki. Sayın Çakar’ın (Ben soyadını Türkçe yazmayı tercih ediyorum şayet kusuruma bakmazsa) sanatına, yeteneğine saygım ve hayranlığım belki tartışılmaz. Çocukluğunun büyük bir kısmını Kürt ve Araplarla geçirmiş olan biri olan şahsımın bu şekilde bir ayrımı refleks olarak zaten yapamayacağı da aşikardır. Çocukluğumun en sağlam dostudur Adile bende hala, Akçakale’de beni okuyorsa selam olsun Urfa/Akçakale Afet Evlerine. Bunlar sıradan bir vatandaş olan benim içsel durumumla alakalıdır. Beni bağlar.
Fakat siz bir partinin genel başkanı iseniz durum o sırada biraz başka bir hal almakta. Siz şayet ilk Kürtçe konserini Türk düşmanı olduğu bilinen bir Ermeni Papaz’ın bestelerine ayıran hanımefendinin konser sonu sahnede elini öperseniz, bu yarayı kaşımaktır. Kimse sizi sanatsal tercihlerinizden dolayı suçlayamaz. Sanatı sanat yapan zaten budur. Özgürlük içinde, içten gelen bir duygu refleksi patlaması ile kağıda, tuvale, beyaz perdeye, notalara, sese dönüşen bir durumdur. Kimse “Sen nasıl olur da bu müziği bu şekilde yaparsın?” diyerek bir sanatçıya hesap soramaz, sormamalıdır. Fakat burada dikkat edilmesi gereken durum “duygu refleksi”dir. Yani kendiliğinden oluşan bir durumdan bahsetmekteyim. “Kürtçe öğrenip ilk Kürtçe konserimi Türk düşmanı bir Papaz’ın besteleri ile vereyim”i ben çok da duygusal refleks olarak göremiyorum, aksine bana fazlaca üzerine düşünülmüş bir proje gibi gelmekte. Fakat tamam, ben paranoyak ve kötü niyetli olayım, Sayın Çakar tamamen refleksi bir seçimle bu konseri düzenlemiş olsun. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak siz de bu konsere gidin. Bunu da bir yere kadar anlayabiliriz. Sanatsal etkinliklerden faydalanmak her insanın bireysel seçimidir. Fakat, tekrar ediyorum sahneye çıkıp elini öpmek, yarayı kaşımaktır.
Sayın Özel yetinmemiş olacak ki devam eden söyleminde “Kürtler Türkiye’de daha az eşittir.” şeklinde bir açıklama yaptı. Sayın Özel’le karşılıklı bir sohbet fırsatımız olsun isterdim. İsterdim ki ülkenin bu bıçak sırtı konularını neden ısrarla ve ajite ederek yeniden ürettiğini sorabileyim. Yazar kimliğimle kurduğum en büyük hayalim Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı kaleme aldığım “Neden?” isimli müstakbel eserim sonrası, ikinci hayalim Sayın Özgür Özel’in göreve geldikten sonra takınmış olduğu bu tavrı sorguladığım söyleşi oldu. O derece bir merak içerisindeyim... Çünkü bazı “Yanlışlıklar” ancak bu kadar bilerek ve isteyerek yapılır. Özel’in bu tavrı, tutumu ve söylemleri aynı ev içerisinde huzurla yaşayan eltilerin arasına “Bak diğer gelin senden daha kıymetli” diyerek nifak sokan yan komşuya benziyor. Kürtler adına konuşmak, hem de bu derece toplumsal ikilem yaratacak şekilde konuşmak bu kadar kolay olmamalı.
Ve gelelim Sayın Özel’in-umuyorum ki bu konuda dile getirdiği tepe noktası olsun, çünkü daha ileri bir söylem artık partide infial yaratır ve yaratmalıdır-son söylemine.
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilip 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı “Tarikat, tekke ve zaviyelerin kapatılması” Kanunu ile son verdiği-en azından son vermeye çalıştığı-tarikatlarden birinin lideri olduğu iddia edilen Şeyh Said ile ilgili Sayın Özel’in “Konjönktüründe Cumhuriyete karşı ayaklanma olduğunu biliyorum. Bastırılırken oluşan acılar torunların kalbini acıtıyorsa saygılı olmak gerekir.” şeklindeki beyanı Cumhuriyetin 100. yılını kutladığımız bugünlerde çok yalın bir deyimle apaçık bir “akıl tutulması”dır.
Her dersimde tekrar tekrar altını çizerek anlatıyorum: “İş yerinde, görev yeri ve saatinde prensipleriniz olması sizi saygı duyulan bir personel yapmanın ön koşuludur. Suistimallerin ve yersiz hadsizliklerin önüne geçer.” diyerek. Sayın Özel çok değerli bir meslek grubunun üyesi ve Türkiye’de “Cumhuriyet” denildiğinde akla ilk gelen siyasi parti olan “Cumhuriyet Halk Partisi”nin Genel Başkanı olarak ülkede Cumhuriyet ile ilgili baştan aşağı ne varsa en katı ve prensipli duruşla sahip çıkması gereken kişi iken bu kadar esnek bir tavır sergilemek, çok üzgünüm ki Sayın Kılıçdaroğlu’ndan sonra tabanın hiçbir şeyin değişmediğini düşünmesine neden olmakta ve olmaya da devam edecek. Hatta Sayın Özel, Sayın Kılıçdaroğlu’ndan çok daha “ileri giden” demeçlerde bulunmakta. Evet, siyasi partilerin yegane amacı iktidar olmaktır fakat iktidar olmak için eğilip bükülmek, el öpmek, neredeyse “Acınız acımızdır.” diyecek kadar ileri gitmek birleştirici olmaktan ziyade kendi ideolojinize ihanet etmek oluyor. En azından dışardan bu şekilde okunmakta. Taban ise her ne olursa olsun kendi ideolojisine sahip çıkan liderle yürümek istiyor. Bunu genel seçimlerde acı bir şekilde anlamış olmanız gerekiyordu. Taviz veren değil, tavrından ödün vermeyen kazanıyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin yegane mirasının Atatürk ve Cumhuriyet olması gerek. Seçime çok az bir süre kala söylemlerini bu şekilde yeniden inşa etmesini şiddetle tavsiye ederken ileri bir uyarı olarak da söylemek isterim ki siz sahip çıkmazsanız bir sahip çıkan bulunur elbet.
Zafer Partisi ile bu sahip çıkışa her özelliği ile çok uygun durmakta.
---
*Pervin Çakar ile ilgili iddiların kaynağı olarak Volkan Giritli’nin X hesabını inceleyebilirsiniz.