CHP İstanbul Milletvekili ve Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı Ünal Çeviköz OBİT’i PolitikYol’a yazdı: "OBİT girişimi, huzurlu bir Ortadoğu'nun güvencesidir"
CHP İstanbul Milletvekili ve Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı Ünal Çeviköz, CHP'nin Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı (OBİT) projesini PolitikYol'a değerlendirdi. Çeviköz'ün kaleme aldığı yazı şöyle:
"Türkiye, yakın coğrafyasında Karadeniz, Kafkasya, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz ve Balkanlar'da her zaman söz sahibi olmuş, girişimler ve önerilerle yapıcı dış politika fikirleri üretmiş ve bunların çoğunun da bölge istikrarı için yararlı sonuçlar doğurmasında aktif rol oynamış bir ülkedir. Cumhuriyet Halk Partisi'nin "İkinci Yüzyıla Çağrı" beyannamesinin 13. Maddesinde dile getirilen Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı (OBİT) fikri bu ileri görüşlü dış politika anlayışının somut bir örneğidir. Bu girişimin iyi anlaşılması gerekir.
Tarih boyunca sıcak çatışmalarla ve savaşlarla dolu, çalkantılı bir bölge olan Ortadoğu'da barış ve istikrarın temini ve bölgede yaşayan halkların huzurlu bir geleceği birlikte kurmalarının zamanı artık gelmiştir. Bu bölgede bu amaca yönelik daha önce bir çok girişim ve fikir ortaya atıldı. Ancak bunların hiç birinin bugüne kadar başarılı bir sonuca ulaşabildiği görülmedi. Sonuç alınamamasının başlıca nedeni de, başka bölgelerde ortaya çıkan ve o bölgelerin koşullarında daha olumlu gelişmeler gösterebilen modellerin örnek olarak Ortadoğu bölgesine uygulanmasına çalışılması idi. Bu hesap Ortadoğu'yu tanımamak ve bilmemekten kaynaklanıyordu. Bölge ülkeleri kendilerine yabancı ve dışarıdan getirilen modeller ile bir kalıba sokulmaya çalışılıyordu. Bunun tutmamasını doğal görmek gerekir.
NEDEN ORTADOĞU, NEDEN ŞİMDİ?
Bugünün koşulları artık bölge ülkelerinin kendi inisiyatifleri ile geleceğe yönelik bir huzur, istikrar, işbirliği, dayanışma ve barış ortamını kurmak için birlikte hareket etmelerini gerektiriyor. 21.yüzyılın ilk çeyreğini bitirmeye doğru ilerliyoruz. İçinden geçtiğimiz tarih süreci bölgenin başlıca üç önemli değişiklik ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Birinci değişim 2001 yılında ABD'de ikiz kulelere yapılan saldırı ertesinde ortaya çıkan ve tüm dünyanın mustarip olduğu uluslararası terör. Terör dünyada yeni bir olgu değil. Ancak 2001 saldırıları ile birlikte artık kurumsallaşmaya başladı ve çeşitli örgütlerin ortaya çıkması ile birlikte uluslararası ilişkilerin sadece ulus devlet aktörler ve uluslararası örgütlerin faaliyet alanı olan bir ortamdan farklı bir ortama doğru evrilmesine yol açtı. Çoğunluğu terör ve silahlı mücadele ile belli bir görüş ya da inancı savunan bu yeni aktörler, uluslararası ilişkileri yeni bir etkileşim sürecine sokuyor. Kimileri ya bir ulus devlete sırtını dayıyor, ya da bir ulus devlet bu aktörleri birer vekalet savaşçısı gibi kullanabiliyor. El Kaide, IŞİD gibi Ortadoğu'da çok daha geniş etki alanına sahip olan bu örgütlerin faaliyetleri en çok bölgenin kendi istikrarına, huzuruna ve güvenliğine zarar veriyor. Türkiye ise, bunların dışında yıllardır PKK ile mücadele ediyor.
İkinci olgu kitlesel göç hareketleri. Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da (ODKA) 2011 yılından itibaren başlayan ve zamanla, yukarıda sözü edilen örgütlerin kendilerine verimli bir ortam bulmalarına yol açan gelişmeler bu göç hareketlerinin de yoğunlaşmasına ve yaygınlaşmasına sebep oldu. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) tarafından yayımlanan 2020 yılına ilişkin "Küresel Eğilimler Raporu"na göre, savaşlardan, zulümden, şiddetten, terör ve insan hakları ihlallerinden kaçanların sayısı 82,4 milyon. Yani, Türkiye'nin nüfusu kadar kalabalık insan topluluğu dünya üzerinde bir şekilde yurdundan kaçıyor. Bu da tüm dünya nüfusunun %1'inin üzerinde bir sayı. Bu nüfus hareketliliğinin en çok etkilediği bölge ise yine Ortadoğu! Sadece Suriye ve Afganistan'dan kaçanların sayısı 9,3 milyon. Bu da tüm dünyadaki kaçkınların sayısının %10'unun üzerinde. Sadece bölgede değil, tüm dünya üzerinde düzensiz göçmenlere ev sahipliği yapan ülkelerin başında ise Türkiye geliyor. Bölgemizdeki bu sorunun kaynak ülkeleri Suriye ve Afganistan, transit ülkeleri ise İran ve Irak. İşte bu nedenle, Türkiye, Suriye, Irak ve İran'ın OBİT fikrinin temel aktörleri olmaları gerekiyor.
BÖLGEDE KAPSAMLI BİR BARIŞ MÜMKÜN MÜ?
Bölgenin temel çatışma dinamiklerinden birini Arap-İsrail uyuşmazlığının oluşturduğunu gözden uzak tutamayız. Ancak, son zamanlarda kaydedilen ve bölgenin üçüncü önemli değişimi olarak kabul edilebilecek bir olgu da, İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki diplomatik ilişkilerin ilerlemesi. İsrail ile Türkiye, her ne kadar diplomatik ilişkilerinin düzeyini bir türlü Büyükelçi düzeyinde sürdürülebilir hale getiremiyorlarsa da, Arap dünyasında Mısır ve Ürdün'den başka bir ülke ile diplomatik ilişkisi bulunmayan İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Sudan ve Fas ile bu ilişkileri kurdu ve geliştirmeye başladı. Suudi Arabistan ile de benzer bir açılım için zemin yoklamaları sürüyor. Bu değişim önemli, zira artık İsrail daha fazla Arap ülkesi ile konuşuyor. İsrail ve Arap dünyası bu gelişmeyi bir kazanım ve ilerleme olarak görüyor olabilirler. Türkiye açısından ise bu bir gerilemedir. Zira AKP iktidarının bölgede izlediği yanlış dış politika, Türkiye'nin bölge barışı için mükemmel bir kolaylaştırıcı ve arabulucu olabilme imkanını elinden almış, İsrail Türkiye'nin yarattığı boşluğu Arap aleminde yeni diplomatik ilişkiler geliştirerek kapatmaya doğru ilerlemeye başlamıştır.
Buna rağmen, henüz bölgede tam anlamıyla kapsamlı bir barışın izlerinin görüldüğünü, Arap-İsrail uyuşmazlığının bir barış anlaşması ile çözülebileceğini öngörmek için erken olduğu söylenebilir. Peki, OBİT bu anlamda Ortadoğu'nun neresinde ve nasıl bir işleve sahip olabilir? Her şeyden önce, bu girişimin daha ilk günden bir "Örgüt" olarak hayata geçmesini beklemek yanıltıcı olur. Bölgede kalıcı barış temin edilmedikçe, bu girişimin genişlemesi ve yaygınlaşması beklenmemelidir. Ancak Türkiye, Suriye, Irak ve İran'ın birbirleriyle konuşabilir ve bölgenin yukarıda anlatılan temel sorunları üzerinde birbirleriyle güven artırıcı bir anlayış platformunda çalışabilir olmaları ileriye dönük olarak kalıcı barışın da teminatı olacaktır.
OBİT BİR SAVUNMA YA DA GÜVENLİK ÖRGÜTÜ DEĞİLDİR
OBİT'i bir savunma ya da güvenlik örgütü gibi düşünmek doğru olmaz. Bu girişim, öncelikle bölgenin temel sorunları üzerinde bu sorunlardan doğrudan etkilenen dört ülkenin bir diyalog ve işbirliği süreci başlatmaları için elverişli bir platform sağlamayı amaçlamaktadır. Zaman içinde, diğer bölge ülkelerinin de bu platforma katılmaları ve bölge sorunlarını kendi aralarında görüşmelerine ortak olmalarını beklemek doğal görülmelidir. Dolayısıyla, OBİT'i bölgede herhangi bir ayrışma, bölünme, yeni duvarlar oluşturma ya da ötekileştirme girişimi gibi algılamak bu fikrin temel felsefesini özümseyememek anlamına gelecektir.
Öte yandan, OBİT'i bölge dışı aktörlere de kapalı görmemek gerekir. Ortadoğu'nun sorunlarının Avrupa'nın güvenliğine etki etmediğini söylemek mümkün değildir. Göç meselesi Avrupa Birliği'nin (AB) Ortadoğu'ya bakışında son zamanlarda gündemin en öncelikli maddesi haline gelmiştir. Dolayısıyla, AB'nin ileride OBİT'e katkı vermek istememesi düşünülemez. Aynı şekilde, ABD, Rusya ve Çin gibi küresel aktörlerin de Ortadoğu'da istikrarlı bir ortamdan yararlanabilecekleri alanlar mevcuttur. Terörün ortadan kaldırılması bu aktörlerin tümünün menfaatleri doğrultusundadır. Bu nedenle, OBİT'in ileride bir bölgesel istikrar platformu olmanın ötesinde, küresel istikrar ve gelişime de önemli katkıları olacağını şimdiden öngörebilmek gerekir. Önemli olan, tüm bu bölge dışı aktörlerin bölge ülkelerinin kendi inisiyatifleri olan bir girişim üzerinde tahakküm edici değil teşvik edici bir katkı sağlamayı düşünmeleridir.
CHP'nin dış politika vizyonunun önemli bir aracı ve hedefi olan OBİT, sadece Ortadoğu ölçeğinde değil, bölgenin istikrarı üzerinden küresel gelişim ve istikrarın da pekişmesine katkı sağlayabilecek bir fikirdir. Türkiye'nin, bu yazının başında saydığımız tüm bölgelerde güçlü bir konumu ve bu açıdan da bir bölgesel güç özelliği vardır. Ancak içinden geçmekte olduğumuz süreç, çatışmacı ve gerginlikten nemalanan bir dış politika anlayışı yerine, barış, diyalog, diplomasi üzerinden kurgulanan bir vizyonu gerekli kılmaktadır. Böyle bir anlayış, bölgesel güçler üzerinden değil, güçlü bölge üzerinden sağlanabilir. Türkiye ve komşularının OBİT ile başlayarak bölge ve dünya barışına önemli katkılar sağlayabileceği günler yakındır."
Yorumlar
Popüler Haberler
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Bursa Adliyesi'ndeki silahlı saldırıda yaralanan jandarma şehit oldu
Boğaziçi'nde mülakat çıkmazı: Mahkeme düşük notlu mülakatı iptal etti, yine düşük not verildi
Yaban keçisi avlarken yakalanan Ünal Karaman, tiftik keçisi sayısının azalmasıyla ilgili soru önergesi vermiş
Reyhanlı saldırısının faillerinden Cengiz Sertel yakalandı
Osmaniye'de kadın cinayeti