İçeride huzur, barış olmadığı için uluslararası alanda güçlü olamıyoruz. Bunun yolu da demokrasiden, barıştan, en önemlisi de kardeşlik hukukunu sağlam temellere oturtmaktan geçer. ‘Kürt Sorunu yoktur’ demekle olmuyor. Herkes özgürce konuşabilmelidir. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt Sorunu’nun çözümünde meclisi adres, HDP’yi de muhatap göstermesiyle başlayan; Sezai Temelli’nin cevabı ile büyüyen, Müsavat Dervişoğlu’nun, Mithat Sancar’ın ve Selahattin Demirtaş’ın açıklamalarıyla genişleyen tartışmaya; bu hafta PolitikYol’a verdiği söyleşiyle Gürsel Tekin de katılıyor. CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, partisinin bir dönemki tutumunu eleştirirken, bugün 1989’da “Kürt Raporu”nu hazırladıkları noktada olduklarının da altını çiziyor. Tekin’e göre ülkenin batısında ekonomi birinci gündem iken, doğusunda en önemli mesele huzur… “Türkiye’nin uluslararası alanda güçlü olmasının yolu demokrasiden, barıştan geçer” diyen Tekin, bu bağlamda Kürt meselesinin aslında Türk meselesi olduğunu vurguluyor. DİYARBAKIR’DA İŞSİZLİK YÜKSEK, NEREDEYSE ÜRETİM YOK Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorunu ile ilgili açıklamalarının ortaya çıktığı günlerde siz Diyarbakır başta olmak üzere bölgedeydiniz. Ne gözlemlediniz? Ben son dönemde sadece İstanbul’u değil, tüm Türkiye’yi dolaşıyorum. Tüm Türkiye’de olduğu gibi bölgede de ekonomik sorunlar inanılmaz boyutta. Ancak hemen ifade edeyim, bölgedeki ekonomik sıkıntılar Türkiye’nin batısından, güneyinden ya kuzeyinden daha ağır yaşanıyor. Diyarbakır’da Batman’da ve farklı illerde neredeyse üretim yok. İşsizlik ülkenin diğer bölgelerine göre daha yüksek. Genç nüfus oranı fazla. Ekonomik açıdan tüm bu ağır tabloya rağmen, bölgede insanların birinci gündemi huzur ve barış. Geçen hafta İstanbul’un ilçelerini dolaştım. Tuzla, Bağcılar, Eyüp, Fatih vs. her yerde birinci sorun, ekonomik kriz, işsizlik, yoksulluk sefalet. Ama bölgede birinci öncelik huzur. Bu yüzden olsa gerek genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklaması herkeste heyecan yarattı. Ama hemen bir şey ifade edeyim… Buyurun Başkanımız bunları yeni söylemiyor. Genel başkan olduğu günden bu yana benzer şeyleri söylüyor. Meclis, siyasi partileri ülkenin tüm sorunlarının çözümü için adres gösteriyor. Dahası partimiz sadece şimdi değil, Kürt Sorunu konusunda geçmişten bu yana hep ilerici oldu, demokratik çözümden yana oldu. Nasıl? Mesela SHP döneminde Erdal İnönü ülkenin içinde olduğu zor şartlara rağmen 1989 Kürt Raporu’nu hazırlatmış. Kendisine yapılan eleştiriler karşısına, biz CHP’yiz Türkiye’nin geleceğini reye, oya tahvil edemeyiz demişti. Ne yazık ki o dönemki siyasi partiler bunu çok kötü kullandı. Sayın Demirel yıllar sonra bu konuda özeleştiri gibi bir cümle kullanmış; “Biz İnönü’yü anlayamadık” demişti. 2000’lerde genel başkanımız olan Altan Öymen, 1989 raporunun daha ilerisinde bir rapor hazırladı. O dönem bu çok tartışıldı. Yine şimdiki genel başkanımız Kılıçdaroğlu geldiğinden bu yana bu sorunun çözülmesi konusunda sürekli adım attık. Hatta çözüm süreci ortada yokken, genel başkanımız 4 Haziran 2012’de o zamanki başbakan olan Erdoğan’ı ziyaret etti ve sorunun Mecliste çözülesi için çalışma başlatılmasını önerdi. Ki çözüm süreci 3 Ocak 2013’de başlattı. Biz altı ay önce adım attık. Özetle, CHP bu sorunun demokratik zeminde çözülmesi için hep inisiyatif aldık. 4 Haziran 2012’de ne önerdi Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a? Şeffaf olacağız, gizli ajandamız olmayacak ve bu konuda yapılması gereken ne varsa TBMM meşru zemininde yapalım. AK Parti’ye yakın medya Kılıçdaroğlu’nu yerden yere vurdu. Ama tarih Kılıçdaroğlu’nu haklı çıkardı. KÜRT AÇILIMI’NI DESTEKLEDİM, PARTİMDE BENİ ÇOK ELEŞTİRDİLER Siz o zaman yani 2009’da başlatılmak istenen Kürt Açılımı’nı  desteklemiştiniz… Evet sizin Yeni Şafak’ta yazdığınız dönemde siyasi iktidar “Kürt Açılımı” adını verdiği süreç başlatmıştı 2009’da. Ve ben de il başkanı olarak bu açılımı önemli bulduğumu, iktidarın yöntemi yanlış olsa da açılımı desteklememiz gerektiğini yaptığımız söyleşide ifade etmiştim. O zaman parti yönetimi benden farklı düşünüyordu, beni çok eleştirdiler. Sonraki süreçte başlayan çözüm sürecinde de CHP, engelleyici olmadı. Tek talebi vardı, süreç mecliste yürütülsün. Ki bu süreçte 20’ye yakın yasa tasarısı önerdik. Hiçbiri kabul edilmedi. Bakın Türkiye bu sorunda önemli bir treni kaçırıyor. Yarın geç olabilir. Nasıl bir tren bu? Ne yazık ki Kürt meselesi sadece bizim meselemiz değil, bölgenin meselesi, daha doğrusu uluslararası bir mesele haline geldi.  Bölgede Amerika’nın Kürt’ü var, İran’ın Kürt’ü var, Rusya’nın Kürt’ü var. Kimin yok? Türkiye’nin yok. Oysa asıl olması gereken Türkiye’ninkidir. Kürtler bizim binlerce yıllık kardeşimiz. Ama kimliklerini yok sayma, onlara eşit hakları çok görme, ana dillerini yasaklama ile Kürtleri kazanamayız. Anadil insanın ana sütü kadar helaldir, bunun tartışması bile olmaz. Türkiye evet, farklı bölgelerde siyasi varlığını, askeri varlığını göstermeye çalışıyor ama bir bacağı eksik bu var olma mücadelesinin. İçeride huzur, barış olmadığı için uluslararası alanda yeterince güçlü olamıyoruz. Bunun yolu da demokrasiden, barıştan geçer. En önemlisi de hukuktan… Gerçekten bu coğrafyanın etkili, büyük bir ülkesi olmak istiyorsak bunun tek yolu, kardeşlik hukukunu sağlam temellere oturtmaktan geçer. Bu da güçlü bir hukuk sistemidir. Hukuk, Alevinin de güvencesi olacak Kürt’ün de, Türk’ün de, işçinin de, köylünün de… Güçlü Türkiye’nin formülü budur. Ama belli ki bir korku var… Ne korkusu? Bölünme. Bu bir paranoyadır ve temeli olmayan bir korkudur. Bu ülkenin bölünmesine önce Kürtler karşı çıkar. Ama Kürt sorunu yok diyerek de bir yol alamayız. Kürt Sorunu vardır ve o da bu ülkenin sorundur. Kürt meselesini sadece Kürtler’in sorunu değil. Bu meseleyi konuşmak lazım. Kürt sorunu yok demekle yok olmuyor. Her siyasi parti düşüncesini söylemeli, vatandaş taleplerini özgürce ifade edebilmeli. Özetle Kürt meselesinin bir Türk meselesi haline getirilmesi lazım. Bu sadece bir Kürt meselesi değil 85 milyon vatandaşımızın ortak meselesidir. Bunun çözümü de ben inanıyorum ki siyasette olur. Siyaset yeter ki bu konuda kararlı olsun. Biz CHP olarak kararlıyız. O TOPLANTIDA NE OLDUYSA, CHP’NİN KÜRTLERLE ARASI AÇILDI Peki CHP’nin Kürlerle arası nasıl? Açık konuşalım Kürtler CHP’ye kızgın ve haklı nedenleri var. Onlarla son döneme kadar duygusal bağ kurmamışız. Oysa CHP bu bölgede 1970’lerde, 1980’lerde güçlüydü. Ama yaşanan kırılma soğuttu. Neden? 1991 yılında Paris’te düzenlenen "Kürt Ulusal Kimliği ve İnsan Hakları" konulu bir konferansa milletvekilleri Kenan Sönmez, İsmail Hakkı Önal, Ahmet Türk, Mehmet Ali Eren, Adnan Ekmen, Mahmut Alınak, Salih Sümer katıldı. Bu toplantı sonrası parti çok hedef haline geldi. SHP Genel Başkanı Erdal İnönü orta yol bulmak için bu isimlerin disiplin kuruluna sevk edilmesinin yolu açıldı. Alınan karara göre iki milletvekiline kınama, diğerlerine de uyarı cezası verilecek ve toplumsal baskı azaltılacaktı. Ancak o toplantıda ne oluyorsa bu milletvekilleri ihraç ediliyor ve büyük kırılma başlıyor. Daha sonra bu milletvekilleri HEP’i kurdular. Onların ihraç edilmesinin yanlıştı. O ihraçlar olmasaydı bugün CHP ile bu bölgenin ilişkileri daha farklı olabilirdi. Empati kurmaya çalışıyoruz, kusurlarımızı eksiklerimiz, hatalarımız varsa onu gidermeye çalışıyoruz. Son yıllarda bu duygusal bağı yeniden kurmaya çalışıyoruz. Sonucu ne oldu bu duygusal kopuşun? Bu duygusal kopuşun en büyük sonucu 1994’te Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesidir. Kimin oyuyla kazandı, Kürtlerin oyu ile. Ki Kürtler 2019’a kadar batıda çoğunlukla AK Parti’ye oy vermiştir. 2019’a kadar terörle ilişkilendirilmeyen HDP ve öncülü partiler birden terör örgütü ile ilişkilendirildiler. Kürtler batıda AK Parti’ye oy verirken HDP’nin terörle ilişkisi yoktu ama ne zamanki CHP adaylarına oy verdiler, işte o zaman HDP terörle ilişkilendirildi. 2014 yerel seçimlerinde Kadir Topbaş’a oy verenler “makul Kürt”, 2019’da Ekrem İmamoğlu’na oy veren Kürt “terörist Kürt”. Bu mu sizin vicdanınız ya? Bu nasıl bir anlayıştır? Özetle CHP, 1989 Kürt Raporu’nu hazırladığı noktada ve bu sorunun demokratik zeminde çözülmesi noktasında. Sevindirici nokta şu ki, bölgede CHP giderek bir umut haline geliyor. Türkiye’nin sorunları büyük ama çözülemeyecek kadar değil. Bunun temeli de halkın siyasetin içinde olması ve kendi temsilcilerini seçmesi. YENİ ANAYASA’YA GEREK YOK, PARTİLER KANUNU DEĞİŞSİN YETER… Seçemiyor mu? Muhtarlar dışında hayır. Katılımcı demokrasinin işlediği tek seçim muhtarlık seçimidir. Onun dışındaki tüm seçimler tayin edilmiş kişileri onaylama seçimidir. Çözüm? Siyasi Partiler Kanunu’nun değişmesi ve her kademedeki adayın vatandaş tarafından seçilmesidir. Kabul edelim siyaset özgür değil. Ağzını açan, liderini, politikasını eleştiren parti dışına atılıyor. Son iki yıl içinde kaç parti kuruldu biliyor musunuz? Kaç? Tam 16 tane. Türkiye’de doğurganlık oranı düşerken, siyasi partilerin doğurganlık oranının bu kadar yüksek oluşunun nedeni insanların daha fazla konuşmak istemesidir. Davutoğlu beş yıl önce başbakan değil miydi? Bugün medyanın hakaret ettiği Babacan en parlak ekonomi bakanı değil miydi? Neden bu insanlar parti kurdular? Çünkü içeride yaptıkları eleştiriler, itirazlar karşılık bulmadı. CHP’de durum nedir? Hangi parti olursa olsun, buna benim partim de dahildir kimse kusura bakmasın gerçek bu. Ben babama itiraz etmişim, liderimin yanlış yaptığını düşünürsem neden itiraz etmeyeyim? Özetle yeni anayasa yapmaya gerek yok. Siyasi Partiler Kanunu değişimi en büyük anayasal değişikliktir. Millet muhtarını seçiyor, niye belediye başkanını seçmesin? Niye vekilini seçmesin? Böyle bir demokrasi olmaz. Bunun mutlaka değişmesi gerekir.