Demokrasi, erkler ayrılığı, normlar hiyerarşisi gibi Hukuk Devleti’nin temel ilkeleri göz önüne alınırsa ne olur? Bürokrasiden ziyade Hukuk Devletinden söz edilir. Evet, detaylar bölünmeyi değil, gerçeği delil gösteriyorsa anlamlı. Hukuk devleti, hukuki güvenliğin sağlanmasının, böylelikle eşitlik ve öngörülebilirliğin, demokrasinin, özgürlüğü savunmanın en ileri noktasıdır. Dünya ekonomisinde ve siyasetinde etkili olmanın yolu, bu değerler bütününü temin etmek, korumak ve uygulamaktan geçiyor. Zaman sekanslarında yaşadığımız olaylarda nasıl bir akış olursa olsun, yasallık ilkesi belirleyicidir. Hukuk Devleti bir işlemin kuralları sarihse olanakların da yaptırımların da herkese eşit şekilde uygulanmasını öngörür. Yasallık -ki bahsi açılan bürokratik işlemlerin ötesinde- adaletin tahsisinin düzenleyici ibaresidir. Yasallık iki önemli güvence sunar: 1- Yasama tarafından hazırlanan yasanın, devlet organlarını bağlayıcı özelliği. 2- İhlali halinde uyuşmazlığı yargının çözmesi hususu. Yasallık ilkesi hem Devlet-hak ilişkisi içinde, hem de uluslararası yatırımcılar dâhil bireylerarası ilişkilerde güvenin yapı taşıdır. Özgürlük ve güven birlikte yürür. Nitekim 1789 Bildirgesi 5. Madde özgürlüğü şöyle formüle eder: “Özgürlük kural, sınırlama ise istisnadır.” Tanım, Montesquieu’nun betimlemesiyle örtüşür: “Özgürlük, yasaların izin verdiği her şeyi yapabilmektir.” İşte bu edimlerin ve özgürlüğün biçimini hukuk sağlar. İlgili hak öznesinin serbest olması ve yaptığı faaliyetin yasallığı konusunda güvenceye sahip bulunması politik olarak etkili bir kapsayıcılık tartışmasını içerir. Burada bilhassa dikkat edilecek iki husus var: 1- İdare makamlarına tanınan yetkinin keyfi değil, yasal sınırlarının çizilmiş olması. 2- Sadece ayrık durumlar varsa önleyici anlayışa gerek olması ve idari kararlara karşı yargı yolunun açık olabilmesi. Değerler bütünlüğünden ne anlamalıyız? Descartes’tan Kant’a ve Kant sonrasına dek düşünülen; insanlar doğuştan,  olayları birbirleriyle ilintilemenin belirli biçimleriyle donatılmıştır. Bu bağlamda, eğer “Yasaklanmayan serbesttir,” ilkesine zıt şekilde bir genel anlayış geliştirir ve vaziyeti “Ancak açıkça izin verilen serbesttir,” haline getirirseniz girişim hakları için ne diyeceksiniz? Öyle ya, girişim de bir anayasal hak olduğuna göre, sosyal haklar gibi çok sınırlı bir izin verme prosedürüne mi tabi tutacaksınız? Çelişkiler, paradokslar, tezat bağlar; zihinde sentezlenerek, dış dünyaya akseden bir deklare, hüviyet, dil tasarlatabilir. Hak ve özgürlükleri sınırlama makamı ilke olarak yasayıcı ise ve yasayıcının anayasaya aykırı düzenleme ve sınırlamaları Anayasa Yargısı tarafından denetleniyor ise güven doğar ve iktisada dönüşür. Girişim özgürlüğünün, bir başka güven aksı sözleşme serbestisi ilkesi ile birlikte iktisadi faaliyetin kopmaz parçası hak arama hürriyetidir. İktisadi özgürlüğün kötüye kullanılmasının tamamen önüne geçilmiş olması yasayla birlikte hukuki güvenliğin meşruluk konusudur. Hukuk belirlenmiş, tanımlanmış bir toplumsal ilişkiler biçimini sağlar ve toplumu belli bir özgürlük anlayışına göre bina eder. Özgürlük anlayışı eşitlik ile hukuki güvenliğe kavuşur. Demokrasi, erkler ayrılığı, normlar hiyerarşisi gibi Hukuk Devleti’nin temel ilkeleri göz önüne alınırsa ne olur? Bürokrasiden ziyade Hukuk Devletinden söz edilir. Evet, detaylar bölünmeyi değil, gerçeği delil gösteriyorsa anlamlı. Bu nedenle, yasaların yanında yönetmeliklerin, yönergelerin, tüzüklerin varlığı ve bütünselliği manalı. Yasallık, eşitlik, mevzuat; şeffaflığı esas kılar. Olması gereken hukuk öncelendiği, hakkı korumanın yolu olarak düşünüldüğü ve bu saikle ele alındığı takdirde geleceğin adil hikâyesi yazılır.
Meşruiyet sorgulamasında önemli olan, sadece yasaya uyuma yönelik bir muhakemeden öte, kararın olması gerekene uygun işleyip işlemediği meselesidir.
Adalet duygusu ve amacını anladığımızda, aynı zamanda hukukçu olan Kafka’nın “Dava”daki uyarı sinyali gibi satırlarına varırız: “Çünkü yararlar ve sakıncalar arasındaki sınır çizgisi çok ince.” İnce çizgi, doğru bilgi edinilmesi, hakkaniyete dayalı yorum ve Anayasa Yargısı ile yarar lehine aşılır; demokrasi eşiği olur. Ayrıntıların doğru tespit edildiği, yapılanmış-yapılandırıcı üretim ve mülkiyet ilişkilerine adilane yaklaşım, ancak göreli ve keyfi olmayan bir düzende mümkündür. Eğer teknikte, ekonomide, bilimde ilerlemeden bahsedeceksek yöntemleri yanılmadan, yansıtmadan, bilgi ve ilgiyi yönlendirmenin yolu hukuk devletine duyulan güvendir. Hukuka güvenin temelini oluşturan husus, mahkeme veya yargı kararlarının uyandırdığı adalet duygusu, bireysel ve kolektif düzlemde haklılık algısıdır. Bu algı, vakıadaki tek yanlı anlamdan kurtarır, toplumun yargı yetisini özgürce kullanmasına yönelten vicdani sorumlulukla birlikte akıl yürütmeyi sağlar. İşte o zaman yasanın, yargılamanın meşruiyeti sorunsalına gelinir. Meşruiyet sorgulamasında önemli olan, sadece yasaya uyuma yönelik bir muhakemeden öte, kararın olması gerekene uygun işleyip işlemediği meselesidir. Hukuksal kararları gerekçelendirme, bu nedenle tikelden genele bir meşruiyet kaynağı içerir. Vaat ancak yasallık, hukuk ve adalet olduğunda, paradokslar ancak realist bir muhakeme, dil, iletişim ve neticesinde tutarlılık ile çözümlenebilir. Hukuk Devletini tüm kurum ve kurallarıyla işletmek daha yolun başı… Ötesinde, hür akılla tüm özgürlüklerini izah eden, güç ilişkilerini sorgulayan, tahakkümden arınmış, doğru soruları sorabilen bir kavrayışla toplumsal üretim ve yeniden üretim süreçlerini inşa etmek vardır.