Prof. Dr. Aslıhan Aykaç ile Osmanlı’dan günümüze iktisat tarihini ve Devletin İşçisi Olmak kitabı üzerinden Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan Nazilli Basma Fabrikası örneği üzerinden ekonomi dinamiklerini konuştuk. Aykaç; “Devletin sınıflarla kurduğu ilişki ulus inşası ve devlet inşası süreçleri ile paralellik gösteriyor” diyor ve ekliyor: “Erken Cumhuriyet döneminde yapılan devlet yatırımları toplumun tamamını kapsayacak biçimde bir dönüşüm hedeflerken bu dönemde yapılan devlet yatırımları, kamu sektörü özel sektör iş birlikleri, dış yardımlar aracılığıyla hayata geçirilen projeler toplumun ancak belli bir kesimini, daha açık söylemek gerekirse belli sektörlerde faaliyet gösteren sermaye kesimini kalkındırmaya hedefliyor.”
Kitabınız yaklaşık 100 yıllık bir zaman diliminde uygulanan ekonomi politikalarının işçi sınıfı oluşum sürecini nasıl etkilediğine odaklanıyor. Bu ekonomik dönüşüm nasıl bir seyir izledi, kısaca özetlemenizi istesem?
Evet, gelecek sene Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıldönümü olacak, fakat Türkiye iktisat tarihini 100 yıllık bir dönem olarak değerlendirmek arkasındaki tarihsel birikimi göz ardı etmek anlamına gelebilir. Bu nedenle ben kitapta bu süreci Osmanlı İmparatorluğu’nun kapitalist dünya ekonomisine eklemlenme süreci ile ilişkilendiriyorum.
Aslında bu çok yenilikçi bir yaklaşım değil çünkü Türkiye iktisat tarihi alanının önde gelen isimleri de genellikle bu tarihsel arka plana referans veriyor. Ama belki bu kitap çerçevesinde özellikle üzerinde durduğum ve Nazilli Basma Fabrikası’nın gelişim sürecini şekillendiren birkaç tane dinamik öne çıkıyor. Bunlardan birincisi devletin piyasa ile kurduğu ilişki ve bu ilişkinin tarihsel süreç içerisindeki değişimleri. İkinci bir boyut devletin sınıflarla kurduğu ilişki, bir tarafta devlet inşası ile uyumlu bir sermayedar sınıfının, diğer tarafta ise ulus inşasıyla uyumlu bir işçi sınıfının hedeflenmesi.
Dolayısıyla devletin sınıflarla kurduğu ilişki ulus inşası ve devlet inşası süreçleri ile paralellik gösteriyor. Üçüncü bir dinamik de devletin iktisat politikalarının diğer politika alanlarıyla nasıl bağlantılı olduğu. Burada da özellikle Türkiye’nin dış politikası, toplumsal dönüşüm sürecindeki modernleşme hedefleri ve aynı zamanda kır-kent uzamına yönelik imar, iskân ve nüfus politikaları öne çıkıyor. Yani sonuç olarak iktisadi gelişmeler yalnızca iktisat alanını etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda toplumsal dönüşümle de karşılıklı, bazen tamamlayıcı ama bazen de çatışmacı bir bağ kuruyor.
Nazilli Basma Fabrikası nasıl bir tarihsel bağlamda kuruldu? O dönemde kurulan diğer fabrikalardan bir farkı var mıydı?
Nazilli Basma Fabrikası Büyük Buhran’ın hemen sonrasında fakat İkinci Dünya Savaşı’nın öncesinde korumacı devlet politikalarının hâkim olduğu ve devletin ekonomideki rolünün belki de en yüksek olduğu dönemde kuruluyor. Fabrika Sümerbank bünyesinde kurulan fabrikalardan yalnızca bir tanesi, ancak bir fabrikadan çok daha fazlası. Bu fabrikaların her biri ulusal kalkınma hedeflerine uygun olarak stratejik yerlerde inşa ediliyor. Fabrikaların yerlerinin seçimi, inşaat süreci ve üretime geçmeleri dış destekler sayesinde gerçekleşiyor, bu destekler hem finansal hem de teknik alanda sağlanıyor.
Fabrikayı ulusal kalkınma bağlamında değerlendirdiğimizde diğer fabrikalardan bir farkı Nazilli’de tarihsel olarak bir tekstil sektörünün varlık göstermiş olması, hatta Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde burada bir tekstil fabrikasının kurulmasına yönelik fikirlerin arşivlerde yer bulması.
Bugünkü yatırımların ülkedeki kalkınma göstergelerini, yaşam standardını iyileştirdiğini düşünsek bile üretim ekonomisi üzerindeki etkisi, dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik etkisi, istihdam yaratma etkisi geçici veya çok az.
Bu durum Nazilli’de pamuklu üretiminin Cumhuriyet döneminden önce de önemli bir ekonomik faaliyet olduğunu düşündürüyor. Bir başka fark ise özelleştirme sürecinin Nazilli’deki etkilerine baktığımız zaman diğer özelleştirme örneklerinden farklı olarak Nazilli’de tam bir sanayisizleşme veya bir çöküş süreciyle karşılaşmıyoruz. Bunun en önemli nedenlerinden biri Nazilli’nin çevresinin tarımsal üretimde avantajlı olması, katma değeri yüksek ve bölgeye özgü birtakım ürünlerin ihracata uygun olması. Ama aynı şeyi belki diğer fabrikalar ve şehirler için söylememiz mümkün olmayabilir.
Devletin o dönemki yatırımlarıyla bugünkü yatırımlarını karşılaştırdığınızda nasıl bir görüntü ortaya çıkıyor?
Her iki dönemde de devletin yatırımlarında dışarıdan kredi ve teknik destek aldığını görüyoruz. Ancak toplumsal sonuçları arasından iki dönem arasında çok büyük fark var. Erken Cumhuriyet döneminde alınan yabancı krediler veya teknik destekler üretim faaliyetlerini artırmaya yönelik girişimlerdir. Üstelik bu üretim faaliyetleri sayesinde bir toplumsal dönüşüm, bir işçi sınıfı inşası, modernleşme ve kentleşme çıktısı bekleniyordu.
Ama bugün alınan yabancı sermaye destekleri ve teknik destekler daha çok köprü, havaalanı, hastane gibi altyapı yatırımlarına yönelik oluyor. Bu yatırımların ülkedeki kalkınma göstergelerini, yaşam standardını iyileştirdiğini düşünsek bile üretim ekonomisi üzerindeki etkisi, dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik etkisi, istihdam yaratma etkisi geçici veya çok az.
Erken Cumhuriyet döneminde yapılan devlet yatırımları toplumun tamamını kapsayacak biçimde bir dönüşüm hedeflerken bu dönemde yapılan devlet yatırımları, kamu sektörü özel sektör iş birlikleri, dış yardımlar aracılığıyla hayata geçirilen projeler toplumun ancak belli bir kesimini, daha açık söylemek gerekirse belli sektörlerde faaliyet gösteren sermaye kesimini kalkındırmaya hedefliyor. Bu da güncel iktisat politikalarının toplumsallığını sorgulamaya açık hale getiriyor.
Dönemin en önemli kalkınma aracı olarak görülen fabrikalar beklenen kalkınma sonuçlarını vermiş midir?
Buna kısa yoldan cevap vermek kolay değil. Basma fabrikası açık kaldığı 65 yıl boyunca hem üretim yaparak hem istihdam yaratarak hem de bölgedeki sosyo-kültürel gelişmeye destek vererek beklenen kalkınma sonuçlarını belli ölçüde vermiştir. Fakat bu belli ölçüde kısmını açıklamak gerek.
Siz bir fabrika kurup 65 yıl boyunca aynı teknik alt yapıyla, aynı istihdam ilişkileri ve üretim süreci ile aynı standart ürünü üretmeye devam edersiniz kalkınma beklentilerini karşılamış olmazsınız. Evet belli bir dönem fabrikadaki makineler yenileniyor ama yeni teknoloji makineler gelmiyor; kapanan başka bir fabrikadaki eski makineler buraya getiriliyor, yani bir teknolojik yenilik yapılmıyor.
İkinci bir mesele istihdam açısından bakıldığında her gelen yeni hükümet yeni insanlara istihdam sözü verdiği için fabrika belli bir noktada kapasitesinin üstünde işçi istihdam ederek maliyetlerini arttırıyor ve karlılığı azalıyor. Üçüncü bir konuda ürün yeniliği ve çeşitliliği, burada da tasarım odaklı, piyasada değişen taleplere uygun ürünler üretmiyor.
Şimdi buraya kadar anlatılanlar yalnızca fabrikaya özgü kısıtlar. Oysa sistemik bazı sorunlar da var, örneğin bölgede böyle bir fabrikanın kurulması özel sektörün gelişimi açısından öncü olmalıydı. Dolayısıyla sermayenin de burada tekstil fabrikalarına yatırım yapması, ortaya çıkacak rekabet ortamında hem üretimin gelişmesi hem birikimin artması beklenirdi, fakat bunlar da gerçekleşmedi.
Türkiye’de genel olarak emek çalışmaları ve özellikle emek tarihi çalışmaları bugüne nasıl geldiğimizi anlamak ve olası reçeteleri daha iyi analiz edebilmek için büyük önem taşıyor.
Bu nedenle Nazilli Basma Fabrikası bence Sümerbank bünyesinde kurulan diğer fabrikaların beklenen kalkınma atılımlarını ancak kısmen karşılamış oldu. Bu süreçte siyasi alandaki dalgalanmaların da fabrikalara yönelik sanayi politikalarının istikrarsız seyri açısından önemli bir etkisi oldu.
Kitap, arşiv taraması yanında, bir sözlü tarih çalışmasına dayanıyor. Sözlü tarih çalışmasının sınırlarını, kapsamını nasıl belirlediniz ve bu yöntemi kullanmak çalışmaya ne kattı size göre?
Öncelikle bu noktada bir tarihçi olmadığımı belirtmek isterim. Bu yüzden belki bu çalışmanın da tarihsel analizi sınırlı olmuştur. Ancak baktığım vakanın belli bir tarihsel birikime sahip olması ve belli bir dönemin gelişmelerini temsil ediyor olması tarihsel perspektifi kullanmamı zorunlu kıldı.
Bunu yaparken öncelikle mevcut literatürdeki tarihsel analizleri genel bir çerçeve kurmak için kullandım. İkinci olarak arşivlerdeki verileri ve dönemin süreli yayınları ve yazılı basındaki haberleri belli temaları belirlemek için kullandım. Nazilli’nin özgünlüğünü ve dokumacılığın bölgedeki sürekliliğini anlamak için arşiv önemli bir kaynaktı. Özellikle Yavuz Akbaş’ın Salname derlemeleri bana çok yol gösterdi
[1]. Burada da yerel araştırmacıların, arşivcilerin ve tanıkların akademik araştırmacılar için önemli kaynaklar olduğunu söylemek isterim.
Ancak en önemli tarihsel kaynağım buraya kadar anlatılan tarihsel birikimin yaşayan tanıkları oldukları için fabrika çalışanları oldu. Burada birtakım zorluklarla karşılaştım çünkü çalışanların bir kısmı Nazilli’yi terk etmişti, bir kısmı hayatta değildi, dolayısıyla ulaşabileceğim kitle zaten oldukça sınırlıydı. Bu şartlar altında fabrikanın yalnızca son döneminde çalışmış olan kişilere ulaşabildim.
Bu çalışma yalnızca bir tarihi çalışma değil, iktisat, tarih ve sosyolojik yaklaşımları sentezleyen disiplinler arası bir çalışma.
Bu sınırlı grup içinde konuya farklı perspektiflerden yaklaşan, gözlem derinliği fazla olanlar ise daha da sınırlıydı. Ama görüşmeler genel olarak fabrika deneyimlerini ve fabrikaya yönelik bakış açısını örneklendirmek için yeterli oldu.
Bu noktada şunu da vurgulamak isterim, bu çalışma yalnızca bir tarihi çalışma değil, iktisat, tarih ve sosyolojik yaklaşımları sentezleyen disiplinler arası bir çalışma. Dolayısıyla ben bu çerçeveyi kurarken her bir disiplinin bana sunduğu teorik ve ampirik katkıları olabildiğince kapsamlı biçimde kullanmayı hedefledim.
Emek tarihi çalışan genç araştırmacılara neler söylemek istersiniz?
Türkiye’de emek tarihi alanında araştırmalar yürüten çok önemli isimler var, çok kıymetli çalışmalar var, ben bu alana küçük bir katkı sunmak istedim. Ancak henüz çalışılmayı bekleyen çok fazla örnek de var, ben bugüne kadar Nazilli Basma Fabrikası üzerine böyle bir çalışma yapılmamış olmasına hayret etmiştim.
Türkiye’de genel olarak emek çalışmaları ve özellikle emek tarihi çalışmaları bugüne nasıl geldiğimizi anlamak ve olası reçeteleri daha iyi analiz edebilmek için büyük önem taşıyor. O yüzden mümkünse buraya Walter Benjamin’den tarihin bugün için neden önemli olduğuna dair küçük bir şey eklemek istiyorum:
“Tarihsellik, tarihin değişik anları arasında bir neden-sonuç bağlantısı kurmakla yetinir. Ama hiçbir olgu, bir neden olduğu için zorunlu olarak tarihsel olgu niteliğini de kazanmaz. Bu niteliği, olup bitişinin ardından, belki binlerce yıl sonra ortaya çıkan koşullar ve koşullar aracılığıyla kazanır. Bunu çıkış noktası yapan tarihçi, olaylar dizisini bir tespih gibi parmaklarının arasından kaydırmaktan vazgeçer. Kendi çağının geçmişteki son derece belirli bir çağla paylaştığı konumu kavrar.”
[2]
---
[1] Akbaş, Yavuz, Salnamelerde Nazilli Kazası, Berikan Yayınları, 2017.
[2] Benjamin, Walter, “Tarih Kavramı Üzerine”, Pasajlar, Yapı Kredi Yayınları, 2002.