Loading...
BM kararı: Temiz, sağlıklı, sürdürülebilir çevre evrensel insan hakkıdır
BM Genel Sekreteri Guterres, devletlerin iklim krizi, biyolojik çeşitlilik kaybı ve kirlilik gibi krizlere karşı toplu mücadelede bir araya gelebileceğini ve kararın “sadece bir başlangıç” olduğunu vurgulayarak dünyayı, çevre hakkını “her yerde herkes için bir gerçeklik” haline getirmeye çağırdı.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir çevreye erişimi evrensel insan hakkı ilan etti. 28 Temmuz 2022’de alınan karar, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 161 ülkenin oyuyla kabul edildi.
Öte yandan, her sene uluslararası araştırma organizasyonu Küresel Ayak İzi Ağı (Global Footprint Network) tarafından açıklanan Dünya Limit Aşımı Günü de söz konusu kararla aynı gün, 28 Temmuz olarak duyuruldu.
Çarpıcı gerçek ki; Dünya Limit Aşımı Günü 30 yıl önce 15 Ekim, 20 yıl önce 30 Eylül, 10 yıl önce ise 15 Ağustos iken 2022’de 28 Temmuz.
Bu demek ki; 28 Temmuz itibarıyla doğanın bir yıl içinde yerine koyabileceği kaynakların 212 gün içinde tüketilmesi ile yeni bir rekor kırıldı. BM Kararının alındığı gün ile dünyanın limit aşımı sonucu gelecek yılın kaynaklarını tüketmeye başlaması; tarihe geçen bir eşzamanlılık!
BM Genel Sekreteri António Guterres de “tarihi” olarak nitelediği kararla ilgili olarak üye devletlerin iklim krizi, biyolojik çeşitlilik kaybı ve kirlilik gibi krizlere karşı toplu mücadelede bir araya gelebileceğini gösterdiğini belirtti. Guterres, kararın “sadece bir başlangıç” olduğunu vurgulayarak dünyayı, çevre hakkını “her yerde herkes için bir gerçeklik” haline getirmeye çağırdı.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet de yaptığı açıklamada, kurulun kararına yönelik memnuniyetini ve kararın uygulanması doğrultusunda bir ifadeyle acil eylem çağrısını yineledi.
BM İnsan Hakları ve Çevre Özel Raportörü David Boyd’a göre kurulun kararı, uluslararası insan hakları hukukunun doğasını değiştirecek. BM’nin bu kararı, uzun süredir var olan “sürdürülebilirlik hedefleri”nin ve Avrupa Birliği’nin “Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı”nın devamı karakterindedir. Çalışmaların odağında bugünün ekonomik hayatını, zihniyetini, biçemini sürdürülebilir bir gelecek için dönüştürme saiki bulunmaktadır. Yasal olarak bağlayıcı olmamakla birlikte BM kararı, üye ülkelere dair sürdürülebilir ve çevreci bir eylem için yol açıcı niteliği ve uluslararası topluma hitaben hükümetlerini sorumlu tutmaları yönünde güçlendirme ereği ile çok önemlidir. Bu bağlamda; BM kararının içerdiği çevre hakkını açıklıkla ele almakta fayda var.
Bugün yeni bir Anayasa hazırlayan ya da Anayasasını değiştiren hemen her devlet mutlaka çevre hakkı üzerine hüküm oluşturmaktadır. Devlete çevreyi koruma ödevi yükleme şeklinin ötesinde “evrensel insan hakkı olarak çevre hakkını tanıma” artık bir anayasal gelişme gerçeğidir.
ÇEVRE HAKKI VE DEMOKRASİ
Uluslararası ölçekte ilk kez çevre insan hakkını tanıyarak özgürlükler hukukuna yeni bir sosyal değer, kıymetli bir hak deklare eden Haziran 1972 BM Çevre Konferansı sonucu yayımlanan Stockholm Bldirgesi’ne göre; “İnsan, kendisine onurlu ve iyi bir yaşam sürmeye olanak veren nitelikli bir çevrede, özgürlük, eşitlik ve tatmin edici yaşam koşulları temel hakkına sahiptir.”
28 Ekim 1982 tarihli Dünya Doğa Şartı ise çevre hakkının uygulamaya geçirilmesi konusunda devletlerin sorumluluklarını ve bireylerin olanaklarını netleştirerek daha somut prensipler öngörür.
Haziran 1992’de Rio Dünya Zirvesinde “Dünya Çevre Sözleşmesi” imzalanamamış ise de enerji kaynaklarına ilişkin bildirge ve sözleşmeler tarihsel kavrayış içerir. Bu anlamda, en genel nitelikli metin “Çevre ve Gelişme Üzerine Rio Bildirgesi”dir. 1992 Rio Konferansı sayesinde uluslararası “sivil toplum” sağlıklı çevre için sesini yükseltmiştir.
Bugün yeni bir Anayasa hazırlayan ya da Anayasasını değiştiren hemen her devlet mutlaka çevre hakkı üzerine hüküm oluşturmaktadır. Devlete çevreyi koruma ödevi yükleme şeklinin ötesinde “evrensel insan hakkı olarak çevre hakkını tanıma” artık bir anayasal gelişme gerçeğidir. Çevre hakkının sahipleri, her insan ve toplu olarak herkestir, günümüz insanları olduğu gibi gelecek kuşaklardır. Yaptırım ise en önemli hususların başında yer almakta olup, maddi ve cezai yaptırımların yanı sıra eski hale iadeden öte formüllerin, yeni metodların hızla gerekçelendirilmesi ve uygulanması için gerekli koşullar oluşturulmalıdır.
Böylelikle; çevre hakkını uygulama, önleyici önlemlerden hareketle çevrenin iyi durumda muhafazası ve iyileştirilmesi amaçları, üç usuli hakka temeldir.
Peki çevre hakkı nasıl kullanılacak?
Açık konuşalım, bilgilenme hakkı gereğince devlet(ler), çevreye ilişkin haber ve bilgi ağı kurmakla da yükümlüdür. Katılma hakkı işte bu enformasyon hakkı ile yerine getirilebilecek ve halk, “çevrenin yönetimine katılma” hususunda etkin olabilecektir. Zira, çevre hakkının da dahil olduğu üçüncü kuşak haklar, kolektif niteliğin kuvvetli olduğu demokratik haklardır.
Böylelikle, katılımcı demokrasinin sağlanması; bilgili ve liyakatlı makamların etkili kararlar alma yetkilerine sahip olmaları ve desteklenmeleri ile mümkündür.
Uyumlu ve dengeli bir çevre, insanlığın ortak malvarlığına saygıya bağlı doğal, olumlu, müspet bir kavramdır. Dönüşümün yönü, temel ilkeleri, esaslı hedefleri hususunda küresel ve açık mutabakat, reformları hızlandırır. Artı, bu hedeften kaynaklı siyasal hareketler de tartışma ve eleştirileri yararlı yöntemlere sevk eder.
Yurttaşların; farkındalık, bilgi, eylemlilik süreciyle siyasetten talebi; çevrede sağlıklı kazanımlara ve vicdani dönüşüme kapı açar. Bu nedenle, meselenin sonuçlarını yaşayan toplumların nedenleri üzerinde de derin ve detaylı bilgilendirilmesi sosyal adalet gereğidir.
ISRAR: FARKINDALIK, BİLGİ, EYLEMLİLİK
Çağdaş anayasalarda yer alması gereken çevre hakkı ile ilgili değişim fırsatında kurumsal yetkililerin doğru önlemlerle gayreti şart. Tüm dünyada siyasal ve kamu otoritelerinin, çevresel meselelerin çok katmanlı olduğunu kabulleri, doğru planlama tasarımları ve uygulamaları işlevsel olacaktır.
Ülkemiz için de doğal, ekonomik, kültürel tüm değerlerin yerleşmesi; “temiz-erişilebilir ve güvenli enerji”, “temiz-döngüsel ekonomi için sanayi” gibi amaçlara yönelik bilinçle ve hukuka uygun faaliyetle mümkündür.
Yurttaşların; farkındalık, bilgi, eylemlilik süreciyle siyasetten talebi; çevrede sağlıklı kazanımlara ve vicdani dönüşüme kapı açar. Bu nedenle, meselenin sonuçlarını yaşayan toplumların nedenleri üzerinde de derin ve detaylı bilgilendirilmesi sosyal adalet gereğidir. Sürdürülebilir ekonomik kalkınmaya yönelik, kutuplaşmayı aşan çözümlerin tatbiki için aidiyet duygusu ve istikrarlı ortak projeler kilit mahiyettedir.
Teknik hedeflerin dillendirildiği, bulguların açıklandığı uluslararası toplumda, çevreyle dengeli ve uyumlu hayatı, yeşil ekonomiye geçişi; toplumsal, ekonomik, hukuki, meşru mutabakatlar belirleyecek. Adil yaşam ve sürdürülebilir kalkınmaya yönelik siyasi-etik irade; olması gereken hukuka işaret eden uluslararası kararlarla birlikte ulusal söylem ve politikalarda sarih hedefler, yöntemler, niyetler, neticeler ile ispatlanabilir.
Bunlar da ilginizi çekebilir