Her ne kadar “Erdoğan’sız Türkiye” tartışması AB, Avrupa ve Amerika’da ve hatta dünya ölçeğinde başlamış ve seçimler bu bağlamda dikkatle izleniyor olsa da Batı’nın Erdoğan’sız Türkiye’yi hayal etme de ciddi düzeyde zorlandığını ve hazırlıksız olduğunu vurgulamalıyız.

14 Mayıs seçimlerine yaklaşırken; özellikle son iki aydır, Amerika, Avrupa ve AB’nin Türkiye’ye yaklaşımında önemli bir değişimin ortaya çıktığını gözlemliyoruz.

PolitikYol’da daha önce “Yurt dışında anti-Erdoğancı Erdoğan desteği” başlığında yazdığım yazıda, özellikle Batı’da, demokrasi ve hukuk alanlarında çok ciddi bir Erdoğan eleştirisi yapılsa bile genel eğilimin ve isteğin “Bir dönem daha Erdoğanla” olduğu saptamasını yapmıştım. “Bir dönem daha Erdoğan’la” yaklaşımının Amerika, Avrupa ve AB’de bazı çevrelerce seslendirildiğini söylemiştim.

Bunun belli nedenleri vardı.  Onlara aşağıda kısaca döneceğim.

Bununla birlikte, son iki aydır giderek belirginleşen bir biçimde, bu yaklaşımın zayıfladığını, bunun yerine, “Erdoğansız Türkiye”ye hazırlanmak üzerine bir tartışmanın başladığını ve giderek yaygınlaştığını görüyoruz.

“Erdoğansız Türkiye’ye hazırlanmalıyız” saptaması artık sıklıkla yapılıyor; böyle bir Türkiye’nin, dış politikadan ekonomiye, enerjiden gıda güvenliğine kadar geniş bir alanda küreselleşen dünya için ne anlama geldiği ve ne sonuçlar doğuracağı soruları sıklıkla soruluyor.

“Bir dönem daha Erdoğanla”dan “Erdoğansız Türkiye”ye doğru eğilim, kamusal ve akademik tartışmalarda gözle görülür bir netlik kazanıyor.

Peki bu geçişin nedenleri ne olabilir?

Bu soruya yanıt vermeden önce, “Bir dönem daha Erdoğanla” eğiliminin nedenleri üzerinde duralım.

Bir dönem daha Erdoğanla’dan vaz geçme noktasına yaklaşmakla birlikte, Erdoğan’sız Türkiye ile ne yapacağını bilmeyen bir AB, Avrupa ve Amerika ile karşı karşıyayız. Bu noktada da muhalefete önemli iş düşüyor: seçim kazanmak kadar, Erdoğan’sız Türkiye’nin ne anlama geldiğini dünyaya anlatmalı.
ERDOĞAN: AVRUPA VE AB İÇİN EN YARARLI VE ARAÇSAL LİDER En az beş neden sayabiliriz: Birincisi, Rusya’nın Ukrayna’yı tüm ülke ölçeğinde işgaliyle başlayan savaşın Türkiye’nin pivotal değerini arttırması.  Rusya’yı durdurmak için Boğazların ve Karadeniz’in öneminin artması.  Türkiye’nin, Rusya-Ukrayna arasında uzlaştırıcı rol oynaması, İkincisi, 1945-sonrası dünya sisteminin sona gelmesi, uluslararası sistemde Ukrayna savaşıyla başlayan eskinin öldüğü ama yeninin doğmadığı “sistemsel geçiş dönemi”nin hızlanması ve bu bağlamda Türkiye’nin kaybedilmez bir ortak ve komşu olarak algılanması ve “dengeleyici ve kilit bölgesel aktör konumu”nun kabulü, Üçüncüsü, küreselleşmenin krizi ve gıda güvenliğinden arz zincirine kadar küresel ilişkilerde Türkiye’nin coğrafi, ekonomi, enerji alanlarında jeo-stratejik önemi, Dördüncüsü, dünyanın ve Batı’nın 23 yıl gibi uzun bir zamandır Erdoğanlı Türkiye’ye alışması; Erdoğan ile dış politikayı nasıl götüreceğini bilmesi. Buna karşın, muhalefetin dış politika vizyonu ve stratejisi noktalarındaki muğlaklık ve bilgi eksikliği, bu nedenle de,  belirisizlik döneminde belirliliğin tüm sorunlara rağmen tercih edilmesi ve en önemlisi, Beşincisi, tüm sert Batı eleştirilerine rağmen Erdoğan’ın, özellikle stratejik vizyon ve çapa niteliği taşıyan AB için, Avrupa ve Amerika bağlamında da, “en faydalı ve araçsal lider” olması.  Erdoğan’ın, AB ve Avrupa için mülteci krizini tüm mültecileri Türkiye içinde tutarak çözmesi. İŞİD ile mücadele etmesi; buna karşın AB’den ne tam üyelik müzakerelerinin canlanmasını ne de tam üyelik perspektifi için bir talepte bulunması. Son dönemde popülerlik kazanan ve büyük ölçüde AB, Avrupa ve Amerika, yanı Batı’nın çıkarına olan, “işlevsel ve araçsal ilişki” tarzını tercih etmesi, Türkiye’nin tam üyelik konumundan önemli komşu ya da ortak konumuna inmesine göz yumması ve Türkiye’nin demokrasi ve hukuk karnesinin zayıflığının ve Erdoğan’ın otoriter yönetimi tercih etmesinin Batı’ya söylemsel üstünlük vermesi. Mülteci sorunu, gıda güvenliği, enerji vb. alanlarda “Batıyı eleştirirken Batının çıkarları için hareket eden, bu yolla da Batı’nın tercihi olan işlevsel ve araçsal ilişki tarzını güçlendiren lider” konumu,  bir dönem daha Erdoğanla fikrini güçlendirdi.

AB, Avrupa, Amerika’nın çıkarlarına yarayan bu durum, Batı’nın “Erdoğanlı Türkiye”yi tercih etmesinin ya da “Bir dönem daha Erdoğan’la” fikrini benimsemesinin temel nedeni oldu.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ahmet Davutoğlu tarafından 19 Nisan’da düzenlenen “Büyükelçiler İftar Buluşması”na katılması ve orada yaptığı konuşma önemli.  Çok taraflılığı ve işbirliğini vurgulayan, kurumların öneminin altını çizen,  Ukrayna’dan Sudan’a, Suriye’den Doğu Akdeniz kadar önemli konulara değinen konuşması ufuk açıcıydı.
ERDOĞANSIZ TÜRKİYE

Peki bu algının zayıflamasına ve “Erdoğan’sız Türkiye” tartışmanın ve yaklaşımının güçlenmesine ne neden oldu?

Bu bağlamda da, beş unsurun önemli olduğunu düşünüyorum: Birincisi, muhalefetin seçim kazanma ve yönetime gelme olasılığının artması, İkincisi, ekonomiden hukuka, güvenlikten depreme, 6 Şubat depremleriyle en üst noktasına çıkan devlet kurumlarının yıpranmış hâli ve bu bağlamda Türkiye’de, sadece demokrasi krizi ve ekonomik kriz değil, aynı zamanda çok ciddi düzeyde yönetim krizi ve kurumların yıpranması sorunları yaşanıyor algısının yurt dışında güçlenmesi, Üçüncüsü, böyle bir Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşmasının ya da Rusya tarafından manipüle edilmesinin ciddi boyutlara gelme riski, Dördüncüsü, Ukrayna savaşıyla başlayan NATO’nun canlanması ve güçlenmesi sürecini Türkiye’nin yavaşlatması olasılığının güçlenmesi, Beşincisi, muhalefetin, lidere değil kurumlara verdiği önemin ve özellikle ekonomi, dış politika, güvenlik ve iklim alanlarındaki kadrolarının, vizyonunun ve küresel dünyaya bakışının iktidardan daha iyi olması algısının Batı’da görülmeye başlanması. Bitirirken şu saptamayı altını çizerek yapalım: her ne kadar “Erdoğan’sız Türkiye” tartışması AB, Avrupa ve Amerika’da ve hatta dünya ölçeğinde başlamış ve seçimler bu bağlamda dikkatle izleniyor olsa da Batı’nın Erdoğan’sız Türkiye’yi hayal etme de ciddi düzeyde zorlandığını ve hazırlıksız olduğunu vurgulamalıyız. Bir dönem daha Erdoğanla’dan vaz geçme noktasına yaklaşmakla birlikte, Erdoğan’sız Türkiye ile ne yapacağını bilmeyen bir AB, Avrupa ve Amerika ile karşı karşıyayız. Bu noktada da muhalefete önemli iş düşüyor: seçim kazanmak kadar, Erdoğan’sız Türkiye’nin ne anlama geldiğini dünyaya anlatmalı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ahmet Davutoğlu tarafından 19 Nisan’da düzenlenen “Büyükelçiler İftar Buluşması”na katılması ve orada yaptığı konuşma önemli.  Çok taraflılığı ve işbirliğini vurgulayan, kurumların öneminin altını çizen,  Ukrayna’dan Sudan’a, Suriye’den Doğu Akdeniz kadar önemli konulara değinen konuşması ufuk açıcıydı. Kılıçdaroğlu’nun, “Erdoğan’sız Türkiye”nin, demokrasinin, hukukun, iş birliğinin, çok taraflılığın, kurumların güçlendiği ve barışa katkı veren bir Türkiye olacağı mesajını açık ve net olarak vermesi önemliydi.

Seçim konuşmalarında bu mesajın da tekrarlanmasının çok faydalı olacağını düşünüyorum.

Tüm okuyucularımın ve PolitikYol ailesinin Ramazan bayramını kutlar, mutlu ve sağlıklı bayramlar dilerim.