Loading...
Uygulamaları eleştirebiliriz ama ideallerin de hakkını vermek zorundayız, çünkü bu idealler bugün de çoğu yerde daha iyi bir toplum ve cumhuriyet kurmak isterken dayanağımız ve referansımız. Örneğin benim için Cumhuriyet her şeyden önce kimsenin yönetme ayrıcalığını ilelebet kendinde görememesi anlamına geliyor. Çünkü egemenlik cumhura ait. Hiçbir kişi, aile, parti, ideoloji veya zümreye değil.Ancak gerek toplumda gerekse entelektüel dünyamızda güçlü iki tutum var ki, hem fikirsel açıdan yetersiz hem de duygusal olgunluktan uzak. Bunlardan olumlu bir sonuç çıkması çok zor:
- Cumhuriyet’e ergence bir tepkisellik içinde tümden karşı çıkmak. Aslında modernite, ulus-devlet, devrimcilik, sekülerizm gibi tüm modern dünyaya damgasını vurmuş ve dolayısıyla bizde de (bir modernleşme projesi olarak) Cumhuriyet’i şekillendirmiş olan olgulara yöneltilmesi gereken meşru eleştirileri, münhasıran (büyük harfle) Cumhuriyet’e yönetmek. Eğer Cumhuriyet kurulmasa ve devrimler yapılmasa Kürt Sorunu’ndan Alevilerin, Müslüman olmayanların ve dindarların sorunlarına kadar birçok sorun olmazdı (karşı-olgusal) yanılgısına kapılmak.
- Cumhuriyet’in kuruluş döneminde yapılanlar konusunda her türlü eleştiri ve sorgulamaya kapalı olmak. Kuruluş döneminde geçerli olan iç ve dış siyasal koşulların etkisi altında uygulanmış olan politikaların ve fikirsel tezlerin hiçbir alternatifi olmuş olamayacağını iddia etmek. Dahası aynı politikaların ve olayları yorumlayış biçimlerinin, çok farklı siyasal, maddi ve düşünsel koşullar altında bugün de doğru ve geçerli olması gerektiğine inanmak.
Cumhuriyet cumhurun egemenliği ve kendi kaderini kendi tayin etme hakkıysa eğer, bugün cumhuriyet olmak, başta münevverleri olmak üzere cumhurun muhalefete sahip çıkmasından ve tam demokrasiye götürecek bir ittifaka ve yol planına desteğinden geçiyor.Yani Cumhuriyete ve büyük kazanımlarına sonuna kadar sahip çıkmalıyız. Ama ideallerini hayata geçirebilmek için de eleştirel ve sorgulayıcı olmak zorundayız. Öte yandan Cumhuriyet ve kuruluş dönemi, her radikal dönüşüm gibi sancılı gerçekleşmiş ve bedeller ve mağdurlar yaratmış bir devrim dönemine karşılık geliyor. Meksika’dan Rusya’ya ve Fransa’ya mağdur yaratmamış bir devrim yok. Devrim demek zaten bazı idealler uğruna zorla ve hızla bir şeyleri dönüştürmeye çalışmak anlamına geliyor. Demek ki hem kuruluş dönemini ve Cumhuriyet’i korumak hem de bugün o dönemin mağduriyetlerini tanımak ve gidermeye çalışmak mümkün. Eğer bunu gerçekleştirebilirsek sadece Türkiye değil dünya için de hayırlı yani evrensel bir katkı yapmış olacağız. 21. Yüzyıl’a özgü bir otoriterleşmeden kendini yenileyerek kurtulabilen ilk demokrasilerden biri olacağız. Peki iki gün önce AKP’nin açıkladığı Türkiye’nin Yüzyılı vizyonu hakkında ne söylenebilir? Ben Adalet ve Kalkınma Partisi’nin laiklik, demokrasi, adalet ve dünya düzeni gibi konulardaki vizyon ve iddialarını daha en başından sorunlu olmuş olduğunu düşünenlerdenim. Bunu da akademik çalışmalarımda elimden geldiğince nesnel ve adil bir biçimde gösterdim. Ama 2002 yılında iktidara geldiğinde AKP’nin, Cumhuriyet’in eksikliklerini ifade eden, demokratikleşmeye hizmet etme potansiyeli olan ve dünyaya da anlamlı, özgün ve evrensel mesajlar veren bir “söz”ü – ne kadar içtenlikle özümsediği, benimsediği ve eyleme geçirecek hazırlığı olduğu tartışmalı da olsa -- vardı. Geçen gün açıklanan vizyon ise bu sözün tamamen bittiğini bir kere daha kanıtlıyor. AKP iktidarları mevcut eksik, ama yine de temel bazı doğrulara ve evrensel ideallere dayanan, birleştirici gücü olan Cumhuriyet anlatılarımızın sürekli altını oydu; ama yerlerine de yenilerini koyamadı. Kendi adına belki de en büyük başarısızlığı bu oldu. Daha en baştan “bizimkiler” olarak anladığı “biz”i aşamadı, “AKP Türkiye’si” gerçekten kapsayıcı bir Türkiye olmak şöyle dursun gitgide daha dar ve içi boş bir Türkiye idealine dönüştü. Cumhuriyet cumhurun egemenliği ve kendi kaderini kendi tayin etme hakkıysa eğer, bugün cumhuriyet olmak, başta münevverleri olmak üzere cumhurun muhalefete sahip çıkmasından ve tam demokrasiye götürecek bir ittifaka ve yol planına desteğinden geçiyor. Eğer muhalefet liderlik, güç paylaşımı, program ve yol planı meselelerini halledebilirse ve kendi hırslarını ve toplumsal beklentileri iyi yönetebilirse, yeni ve muştulu bir yola girmemiz mümkün. Çok ama çok heyecanlı ama bir o kadar da temkinli olmamız gereken bir dönemdeyiz.