Pazar Politik

Biden’ın netameli Ortadoğu gezisi

Abone Ol
Bakmayın siz Biden’ın “ABD; Çin ve Rusya’nın doldurması için bölgede boşluk bırakmayız” dediğine. O boşluk oluşalı yıllar oldu, ABD’nin şimdi yapmaya çalıştığı şey, oluşan o boşluğu başkalarının doldurmasını engellemek.

Loading...

ABD Başkanı Joe Biden son dönemlerin en zor ziyaretlerinden birini dört günlük Ortadoğu gezisi kapsamında S. Arabistan’a yapıyor. Tabii bu ziyaret, çok eleştirilen Ramallah ve Telaviv ziyaretlerinin ardından gerçekleşti. Cümle alem, Biden’ın ve ABD’nin önceliğinin S. Arabistan’ı ve onun veliahdı Muhammed bin Selman’ı petrol üretimini artırmaya ikna etmenin yanı sıra Körfez ülkelerinin Ukrayna savaşında Batı bloğunun yanındaki yerini sağlamlaştırmak olduğunu biliyor. Ukrayna krizi olmasaydı bu ziyaret büyük ihtimalle gerçekleşmezdi, S. Arabistan’ın petrol üretimini artırıp artırmaması da muhtemelen ABD’yi fazla “ırgalamaz”dı. Ancak durum şu anda çok kritik ve Rusya bütün gücüyle bastırıyor. Biden, Rusların bu tazyiki karşısında bölgede isyankâr devlet ilan ettiği ve nükleerle ilgili Viyana görüşmelerinde somut bir ilerleme kaydedemediği İran’dan yardım istemeyeceğine göre, geriye bir tek Körfez ülkeleri kalıyor. Biden, Avrupa’yı enerji fiyatlarının düşeceğine, Rus doğal gaz ve petrolüne alternatif yeni tedarik hatları sağlayacağına ikna etmeye, Avrupa’nın önümüzdeki kışı kolay atlatmalarını sağlamaya çalışıyor. Sadece o da değil, ABD’de giderek yükselen enflasyon, hayat pahalılığı ve işsizlik, seçimlerin giderek yaklaştığı bir süreçte Biden’ın ve Demokrat Partinin siyasi geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle enerji fiyatlarının düşürülmesi, her şeyi bol ve ucuza tüketmeye alışmış Amerikan halkının Demokratlara oy vermesi bakımından son derece hayati görünüyor. Bu nedenle, hem kendi siyasi kariyeri (bu yaştan sonra ne kadar kaldıysa) hem de demokratların geleceği Biden’ın Riyad’dan kesin ve çerçevesi netleştirilmiş garantilerle dönmesine bağlı. Yoksa 2024’teki başkanlık seçimlerinde aday olduğunu ilan eden Trump’ın nefesini sürekli ensesinde hissedecek. Biden’ın bütün hedeflerini gerçekleştirmesi, başkanlığa gelmeden önce gerek Yemen savaşı gerekse Cemal Kaşıkçı cinayeti konusunda S. Arabistan yönetimine karşı son derece ağır sözler söylemiş ve giderek güç kaybeden ülkesi adına o kadar da kolay değil. Kuruldukları günden beri ABD’nin yılmaz ve eskimez müttefiki Körfez ülkelerinin son dönemde ABD’nin taleplerini yerine getirmemek için yaptıkları naz, Rusya ve Çin’le ilişkilerini konsolide eden MBS’i giderek çekilmez hale getirse de Biden’ın önünde veliahtla iyi geçinmek dışında pek bir seçenek yok. Sonuç itibarıyla S. Arabistan’ın OPEC’e verdiği sözü yiyerek Biden’ın baskıları karşısında vermiş olduğu ucu açık üretimi artırma sözünün, haftalar hatta aylar sürebileceği, bu kadar zaman geçtikten sonra artırılan üretimin ise dünya petrol fiyatlarının düşürülmesine ne kadar katkı sağlayacağı tartışma konusu. David Ignatius bile MBS’in Biden’a verdiği sözün tatmin edici olmaktan oldukça uzun olduğunu belirtiyor. Öte yandan Cemal Kaşıkçı meselesi kamuya ve medyaya açık toplantıların hiçbirinde gündeme getirilmeyip sadece ikili görüşmeler sırasında dile getirildi. Biden düzenlediği basın toplantısında Bin Selman’ın kişisel olarak cinayetten sorumlu olmadığını söylediğini aktardı. Bu bile ABD yönetiminin Suudilere karşı alttan almak zorunda kaldığını göstermesi açısından önemli. Bakmayın siz Biden’ın “ABD; Çin ve Rusya’nın doldurması için bölgede boşluk bırakmayız” dediğine. O boşluk oluşalı yıllar oldu, ABD’nin şimdi yapmaya çalıştığı şey, oluşan o boşluğu başkalarının doldurmasını engellemek. Tabii Washington’da herkes diken üstünde. ABD bürokrasisinin genel olarak ziyaretinin ilk gününde ortaya çıkan tablodan pek memnun değil. Ortaya çıkan sonucu Washington’da hayal kırıklığı olarak görenler de var. Hâkim kanı, ziyarette Biden’ın Kaşıkçı cinayetini arka sıralara doğru iteleyerek verdiği "taviz"in karşılığını yeterince alamadığı yönünde. Ne Suudilerin Yemen’de işlemiş olduğu katliam ve cinayetler ne ülke içinde artan otoriterlik ve baskı, yeterince gündeme getirilmedi. Ah sen petrol nelere kadirsin! Öte yandan tam da Biden Ortadoğu ziyaretini tamamlamak üzere Cidde’ye geçtiğinde Birleşik Arap Emirlikleri Başkanı Diplomasi Müsteşarı Enver Karkaş, geçtiğimiz Cuma yaptığı açıklamada BAE'nin Tahran'la ilişkilerini yeniden kurmaya ve Tahran'a yeniden büyükelçi göndermeye çalıştığını bu nedenle de Abu Dabi’nin İran'la çatışmacı bir yaklaşımdan yana olmadığını kaydetti. Karkaş’ın bu açıklamaları kafaları karıştırdı. Zira BAE yıllardır ABD yönetimini gerek Suriye gerekse nükleer görüşmelerinde yeterince kararlı davranmamak ve Körfez ülkelerini İran karşısında güçsüz bırakma noktasında eleştiriyordu. Biden’ın tam da Suudiler ve Körfez ülkeleriyle ilişki noktasında Abu Dabi yönetiminin böyle bir açıklama yapması ABD tarafının “ne oluyoruz?” sorusunu sormasına neden olmuştur muhtemelen.
Ne Suudilerin Yemen’de işlemiş olduğu katliam ve cinayetler ne ülke içinde artan otoriterlik ve baskı, yeterince gündeme getirilmedi. Ah sen petrol nelere kadirsin!
Sonuç olarak, ziyaretin ABD açısından en önemli "başarısı", İsrail ile Suudi Arabistan arasında doğrudan bir uçuşun açılmasıydı. Washington'daki tüm siyasi güçler tarafından memnuniyetle karşılanan bir hareketti. Ancak bu tür adımlar, İsrail’in şımarıklığını artırırken zalimane politikalarını teşvik edecektir. Gerçi Filistin topraklarındaki işgal ve ihlallerinden en az İsrail kadar sorumlu olan ABD’nin bu iki yüzlü politikalarını gözden geçirir mi, bu kafayla biraz zor. Hala İsrail’e bölgesel temsil düzeyinde bakan, onu medeniyet müttefiki gören, demokratıyla Cumhriyetçisiyle İsrail’in yayılmacı politikaları karşısında sus pus kesilen ABD’den de yakın zamanda bir u-dönüşü ya da bir çark beklemiyorum.