- Cumhurbaşkanı, kanunun tamamının TBMM’de kabul edildiği biçimiyle yayımlanmasını uygun görebilir. Böylece kanunu, kendisine sunulmasından itibaren on beş gün içinde imzalayarak yayımlanması emrini verir. Kanun Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer.
- Cumhurbaşkanı, kanunun tamamının veya çeşitli maddelerinin yayımlanmasını uygun görmeyebilir. Böylece kanunun tamamının veya yayımlanmasını uygun görmediği hükümlerinin tekrar görüşülmesini sağlamak üzere metni TBMM’ye iade eder.
- Cumhurbaşkanı, kanunu imzalayarak tamamının yayımlanması emrini verebilir. Kanunun Resmi Gazete’de yayımlanmasını takip eden altmış gün içinde Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açabilir.
Elbette AYM’nin sıklıkla yaptığı gibi kanunun hiç değilse 29. maddesinin yürütmesini durdurması mümkündür. Böyle olmakla beraber, kararını seçimlerden sonraki bir tarihte açıklaması daha muhtemeldir.Ancak Anayasa veya 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, iptal davalarında Anayasa Mahkemesi’nin karar vereceği azami süreye ilişkin bir hükme yer vermemiştir. Anayasa Mahkemesi’nin ağır iş yükü ve çalışma temposu dikkate alındığında, Basında Sansür Yasası hakkında açılacak bir davanın kısa bir süre içinde karara bağlanması muhtemel görünmemektedir. Elbette Anayasa Mahkemesi’nin, sıklıkla yaptığı gibi Kanunun hiç değilse 29. maddesinin yürütmesini durdurması mümkündür. Böyle olmakla beraber, Anayasa Mahkemesi’nin ilgili kanun hakkındaki kararını yaklaşan seçimlerden sonraki bir tarihte açıklaması daha muhtemeldir. Bu ise seçim sürecinde basın mensuplarının, kamuoyu önderlerinin, siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin ifade hürriyetlerinin yukarıda aktardığımız 29. maddeyle keyfî olarak sınırlanacağı anlamına gelmektedir. Böylece Cumhur Bloku ile demokratik muhalefet, eşit olmayan şartlarda seçim yarışını sürdüreceklerdir. Dahası pek çok kişi ve milletvekili adayları, 29. madde kapsamında yargılanabilecek veya cezalandırılabilecektir. 29. maddenin ilk fıkrası, cezanın bir yıldan üç yıla kadar olacağı hükmüne yer verirken maddenin 2. fıkrası, bu cezanın yarı oranında arttırılabileceğini düzenlemektedir. Böylece pek çok kişi için keyfî olarak hükmedilecek hapis cezası riski ortaya çıkacaktır. Milletvekili adaylarının seçim çalışmaları sırasındaki ifadeleri bu madde kapsamında değerlendirildiği takdirde, hızla gerçekleşmesi sağlanacak bir yargılama sonucunda seçilme yeterliliklerini dahi kaybetmeleri muhtemel olacaktır. Bu nedenle kanunun yürürlüğe girmesi halinde Türkiye’yi bekleyen en vahim ihtimal, Cumhur Bloku, havuz medyası ve trol ordularının görüşlerini serbestçe açıklayabildikleri bir ortamda bunlar dışında kalan herkesin susmak veya cezalandırılmak seçeneklerinden birini tercihe zorlanacaklarıdır. Burada konuyla ilgili başka bir bilgiyi de paylaşmak isterim. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un 5 Ağustos tarihli Twitter paylaşımıyla öğrendiğimiz gibi Dezenformasyonla Mücadele Merkezi kurulmuştur.[5] Bu merkez haftalık Dezenformasyon Bülteni hazırlayarak bu bülteni uygun gördükleri basın mensuplarına dağıtmaktadır. “Bültenin ilk sayısında 1-8 Ekim tarihleri arasında yayımlanan bazı haberler yer” almıştır. “‘Haftanın yalan haberleri’ başlığı altında sıralanan haberlerin yanına, “Bu bir yalan haberdir, hakikati paylaş” grafiği” yerleştirilmiştir. Kurumun başına getirilen İdris Kardaş’ın, konuya ilişkin açıklamaları şöyledir: “Halkın hangi haberin doğru olduğunu anlaması için bu bülteni yayımlamaya başladık.”[6] Görüldüğü gibi Prof. Bahadır Erdem’in ifadesiyle Basında Sansür Yasasıyla hedeflenen “cadı avı”[7], henüz Kanun yürürlüğe girmeden başka yöntemlerle başlamıştır. Bu haftalık bültenin çıkarılmasındaki asıl gayenin, savcıları harekete geçirmek olduğu anlaşılmaktadır. ANAYASA MAHKEMESİ 29. MADDEYİ İPTAL EDER Mİ? Önceki yazılarımda ayrıntısıyla açıkladığım gibi Kanunun 29. maddesi, Anayasamızın 2. maddesinin içerdiği insan haklarına saygılı, demokratik, hukuk devleti kavramlarına aykırıdır. Bundan başka 29. madde, temel hakların sınırlanmasında uyulması gereken esasları düzenleyen 13. maddenin kapsadığı öze dokunma yasağı, demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesini ihlâl etmektedir. Dahası bu madde, Anayasamızın 25 ve 26. maddelerinin düzenlediği düşünce ve ifade hürriyeti hükümlerine de aykırılık oluşturmaktadır. Üstelik ileride ortaya çıkacak bir uyuşmazlıkta yargı kuruluşları Anayasamızın 90. maddesinin 5. fıkrasına 2004’te eklenen hüküm nedeniyle kararlarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesine göre vermekle yükümlü olacaklardır. Hatırlanacağı gibi bu hüküm, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağını emretmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 10. maddeye ilişkin yerleşik içtihadı ise şöyledir: “İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ‘haber’ ve ‘düşünceler’ için değil, ama ayrıca Devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz.”[8] Türkiye’nin 1989’da AİHM kararlarının bağlayıcılığını kabul ettiği düşünülürse Türkiye’deki yargı kuruluşları, uyuşmazlıklarda 29. maddeyi esas alan kararlar veremeyeceklerdir. AYM’NİN İFADE HÜRRİYETİ HAKKINDAKİ YENİ KARARLARI NE SÖYLÜYOR? Anayasa Mahkemesi, 13 Ekim 2022’de açıkladığı çok yeni bir kararında önceki içtihadına referansla ifade hürriyetini demokrasiyle bağlantılı olarak şöyle tanımlamıştır: “Toplumun tamamını ilgilendiren ve kamusal bir tartışmaya katkı sunduğu konusunda şüphe bulunmayan konularda oluşan rahatsızlıkların yüksek sesle dillendirilmesinin ancak düşüncelerin herhangi bir engelle karşılaşmadan açıklanabildiği demokratik rejimlerde mümkün olduğu unutulmamalıdır.”[9] Yüksek Mahkeme’nin bu çok yeni kararındaki tutumu, Basında Sansür Yasasının 29. maddesini de benzer bir perspektifle değerlendireceği konusunda güçlü bir umut yaratmaktadır. Ne var ki Yüksek Mahkeme’nin ağır iş yükü dikkate alındığında, Kanunun 29. maddesi dâhil çeşitli hükümleri hakkında açılacak bir iptal davasında kararını hızla açıklamasının muhtemel olmadığını bir kez daha belirtmek gerekir. Oysa Kanunun 29. maddesinin anayasaya uygunluk denetiminin özellikle Türkiye’nin seçim sathı mailine girdiği şu ortamda hayatî bir önemi vardır. Basın mensupları, görevlerinin gereği olarak halkı gerçekler konusunda bilgilendirmekle yükümlülerdir. Keza asıl işlevleri iktidar yarışı olan siyasi partiler kamuoyunu, izlenmekte olan politikalar hakkında bilgilendirerek oy devşirmeye çalışmaktadır. Benzer şekilde tüm sivil toplum kuruluşları ve meslek kuruluşları, ilgili bulundukları alanlarda halkı gerçekler konusunda aydınlatmakla yükümlülerdir.
Daha açık bir deyişle ceza mahkemeleri, kişilerin kamu barışını bozmaya elverişli olup olmadığı konusunda mutlak bir takdir yetkisine sahip olacaklarından, kolayca cezaya hükmedebileceklerdir.Yukarıda işaret ettiğim gibi Kanunun 29. maddesi, içerdiği müphem ve muğlak kavramlarla kamu makamlarına mutlak bir takdir yetkisi sunmaktadır. Daha açık bir deyişle, maddenin bu muğlak ifadeleri karşısında ceza mahkemeleri, kişilerin halk arasında endişe, korku veya panik yaratma amacına yönelip yönelmedikleri ile ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili açıklanan bilgilerin gerçek dışı olup olmadıkları ve bu açıklamaların kamu barışını bozmaya elverişli olup olmadığı konusunda mutlak bir takdir yetkisine sahip olacaklarından, kolayca cezaya hükmedebileceklerdir. Bu durumda TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarının gerçek dışı olduğunu belirtmek, gerçek enflasyon rakamının TÜİK’in açıkladığının çok ötesinde olduğunu vurgulamak, 29. madde kapsamında suç olarak görülebilecektir. Bu bağlamda ENAG’ın yaptığı açıklamalar, 29. maddenin içerdiği suç tanımının kapsamında yer alacaktır. Keza bir uzmanın tarım politikalarında hata yapıldığını belirtmesi, süt üreticilerinin artan girdi fiyatları karşısında üretimden vazgeçeceklerini, hayvanlarını kesime göndereceklerini vurgulaması, 29. maddenin içerdiği tanıma uygun bir suç olarak değerlendirilebilecektir. Benzer şekilde bir iktisatçının, bir politikacının, bir sendikacının asgari ücrete yapılan artışa rağmen satın alma gücünün hızla düştüğünü vurgulaması, nüfusun geniş bir kesiminin açlık ve yoksulluk sınırında yaşadığını belirtmesi, çocukların sağlıklı beslenemediklerini; böylece gelecek kuşakların ciddi sağlık sorunlarıyla uğraşmaya mahkûm olduklarını vurgulaması, 29. madde kapsamında bir suç olacaktır. Bir hekimin sağlık politikalarının yanlışlarına işaret etmesi, Covid 19 pandemi mücadelesinin doğru yöntemlerle yapılmadığını vurgulaması, hastanelerde hastalara ayrılacak yatağın olmadığını, ameliyat malzemelerinin bulunmadığını belirtmesi, 29. madde kapsamında suç olacaktır. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanının Anayasanın 89. maddesinin 2. fıkrasının kendisine tanıdığı yetkiyi kullanarak Kanunun 29. maddesini tekrar görüşülmek üzere TBMM’ye iadesi, sorunun çözümünde uygulanacak en etkili yöntem olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanının hukuk danışmanlarının kendisini somut örneklerle, anlaşılır bir biçimde aydınlatmaları, mevcut şartlardaki en büyük umudumuzdur. Bu olasılık gerçekleşmediği takdirde, çok büyük ihtimalle Anayasanın 151. maddesiyle dava açmaya yetkili kılınan aktörler, Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunacaktır. Ancak Yüksek Mahkeme kararını açıklayıncaya kadar çok sayıda kişi, Anayasanın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin garanti ettiği ifade hürriyetinin meşru sınırları içinde yaptıkları açıklamalarından dolayı yargılanacak ve belki de tutuklanacaklardır. Böylece Türkiye, kanun yapma ve yargılama yetkisinin muhalefeti susturmak ve bastırmak için silaha dönüştürüldüğü bir ortamda kaderini tayin edecek seçimleri gerçekleştirecektir. Bu vahim ihtimalin gerçekleşmemesini sağlayacak diğer umut ise yapılacak bir iptal başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararı vermesidir. --- [1] Serap Yazıcı, “Dezenformasyon Yasası Hukuk Devletine Aykırıdır”, Politikyol, 22 Haziran 2022, erişim tarihi: 15 Ekim 2022, https://www.politikyol.com/dezenformasyon-yasasi-hukuk-devletine-aykiridir/ [2] Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Tutanak Dergisi, 10’uncu Toplantı, 15 Haziran 2022, s. 85, 86, 87, 88. [3] Serap Yazıcı, “Dezenformasyon Yasası Hukuk Devletine Aykırıdır”, Politikyol, 22 Haziran 2022, erişim tarihi: 15 Ekim 2022, https://www.politikyol.com/dezenformasyon-yasasi-hukuk-devletine-aykiridir/ ; Serap Yazıcı, “Dezenformasyon Yasası İnsan Haklarına Saygılı, Demokratik Devleti İhlâl Etmektedir”, Politikyol, 26 Haziran 2022, erişim tarihi: 15 Ekim 2022, https://www.politikyol.com/dezenformasyon-yasasi-insan-haklarina-saygili-demokratik-devleti-ihlal-etmektedir/ ; Serap Yazıcı, “Dezenformasyon Yasası: Sivil ve Siyasal Toplumu Susturmanın Son Çaresi”, Politikyol, 4 Eylül 2022, erişim tarihi: 15 Ekim 2022, https://www.politikyol.com/dezenformasyon-yasasi-sivil-ve-siyasal-toplumu-susturmanin-son-caresi/ [4] Ayrıntılar için bakınız Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2021, s. 300-302. [5] https://twitter.com/fahrettinaltun/status/1555471191044915201?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed%7Ctwterm%5E1555471191044915201%7Ctwgr%5E7798207d09aab98e29fe4d31f555e76034e7a388%7Ctwcon%5Es1_&ref_url=https%3A%2F%2Fwww.gazeteduvar.com.tr%2Fiktidarin-hikayesinin-bittigi-yer-dezenformasyonla-mucadele-merkezi-makale-1576740 [6] Asuman Aranca, “Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Haftalık Dezenformasyon Bülteni Yayınlamaya Başladı”, T24, 10 Ekim 2022, erişim tarihi: 15 Ekim 2022, https://t24.com.tr/haber/cumhurbaskanligi-iletisim-baskanligi-haftalik-dezenformasyon-bulteni-hazirlamaya-basladi,1064962 [7] İYİ Partili Erdem: AKP ‘Cadı Avı’ Planlıyor, T24, 13 Ekim 2022, erişim tarihi: 15 ekim 2022, https://t24.com.tr/haber/iyi-partili-erdem-akp-cadi-avi-planliyor,1065574 [8] Başvuru no: 5493/72, K.T. : 07.12.1976, Handyside v. UK, Çeviri: Osman Doğru. [9] AYM, Başvuru no: 2019/10122, K. T.: 21/9/2022, Bilal Uçar Kararı.
Editör: TE Bilisim