Türkiyede zihin yoğun işlerde çalışanların emeği de diğer sektör çalışanları kadar hatta bazen daha fazla sömürü altında. Eğlence ve medya sektöründe iş kazaları, sigortasız çalıştırılma, iş güvenceleri, özlük hakları, maaşların durumu son derece mücadele gerektiriyor.

Sol ideolojinin önemli alanlarından biridir sendika. Marksist literatür işçi sınıfını fabrikadaki emek üzerinden tanımlamış, vasıfsız işçilik üzerinden emek değer teorisini ele almıştır. Günümüzde sol siyaset -her ne kadar farklı fraksiyonlar olsa da- bu çizgiyi takip eder. Siyasiler, grevler, toplu iş sözleşmeleri, asgari ücret, özlük hakları gibi konularda hem memurları hem de işçileri örgütlenmeye çağırırlar.

12 Eylül öncesi Türkiye’sinde işçi önderleri üniversiteli gençler, fabrikalarda eylemler yaptı, eğitimler verdi. Ne var ki; burjuva askeri darbe mağfireti ile kazandı ve ülke serbest piyasa ekonomisine yelken açtı. Zaten dokuz sene sonra duvar yıkıldı ve komünist devlet denemesi şimdilik başarısızlıkla tamamlanmış, dünya kapitalizmin başka bir evresine geçmişti. Bu süreçte dünya nüfusu yaklaşık iki katına çıkmış, doğal kaynaklar tükenmeye başlamıştı. İçinden geçtiğimiz sürecin miladını 1989 olarak belirleyebiliriz sanıyorum. O günlerden bugünlere köprünün altından çok su aktı. Ancak sınıf siyasetini güdenlerin ezberleri değişmedi. Onlar emeği hâlâ daha somut beden gücü ile sınırlı tutuyor.

Z ARDI EDİLEN İŞÇİLER

Ülkemizde işçi sınıfının haklarını savunanların görmezden geldiği bir husus var, o da eğlence ve medya sektörü.  Bu alanlarda birçok çalışan örgütlü mücadeleden uzak bırakılmış.

Örneğin medya ve yayıncılık sektörünü ele alalım. Reklam ve halkla ilişkiler ajanslarının çalışma koşulları yıllardır şikâyet konusu, hatta bu alanlarda birtakım dernekler kurulmuş fakat bu oluşumlar sektörün sorunları ile ilgilenmiyor. Çünkü dernekler, daha ziyade iş verenlerden oluşuyor.

Meslek odaları gibi algılayabileceğimiz dernekler ajansların hizmet bedelleri konusunda diğer meslek örgütlerine göre daha pasif bir rol oynuyor. Sektörün gelişmesine ve hizmet içi eğitime yönelik güzel eğitimler mevcut buna karşın ajansları reklam verene karşı hukuki kalkan olma hususunda zayıf. İletişim ajanslarında çalışanların kaderi yöneticilerin iki dudağı arasında yani iş güvencesinden bahsetmek mümkün değil. Buna karşın etkin mücadele gösterebilecek bir sendika ya da çatı örgüt bulunmuyor. İletişim ajansları için sendikalaşma ise tamamen bir ütopyadan ibaret.

Ortaya çıkan ve herkesi etkileme potansiyeli taşıyan ürünlerden dolayı dışarıdan eğlenceli ve havalı görünüyor eğlence sektörü. Ne var ki bu alanlarda çalışan olmak dışı sizi içi bizi yakar cinsten.

ü

KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ VE ÖRGÜTLÜLÜK

Zihin yoğun emekçilerin yok sayıldığı alanlar sadece iletişim ajansları ile sınırlı değil. Oyuncular, müzisyenler, yazarlar, sinema ve medya çalışanları, set ve sahne işçileri aklıma şu an gelmeyen eğlence sektörünün tüm üyeleri örgütlü mücadele denince akla geliyor. Söze gelince turizmin ekonomiye katkısı konusunda övünüyoruz. Ancak eğlence işindekilerin emeği bu hesaplamaya nedense dahil edilmiyor.

Üstüne üstlük iktidarın sanata, eğlenceye verdiği değer ve takındığı tavır ortada. Konserler, festivaller, oyunlar bir bir iptal ediliyor. Anadolu’da tiyatro ve konser salonu bulmak adeta imkansıza yakın bir seçenek. Toplumun değişik kesimlerinden itiraz sesleri geliyor peki bunu örgütleyecek bir siyasi zemin var mı? Ya da sivil toplum kuruluşları bu alanda ne yapıyor? Bilemiyoruz. Misal, etkinlikler… Hiç organizasyonlarda yaşanan iş kazalarına yönelik bir haber okuduk mu? Bu bağlamda işçilerin sigortalılıkları ile ilgili örgütlülük ne durumda? Takip edebildiğim kadarıyla bu alanda sendika faaliyetleri zayıf görünüyor.

HEPİMİZ İŞÇİYİZ

Türkiye’de zihin yoğun işlerde çalışanların emeği de diğer sektör çalışanları kadar hatta bazen daha fazla sömürü altında. Eğlence ve medya sektöründe iş kazaları, sigortasız çalıştırılma, iş güvenceleri, özlük hakları, maaşların durumu son derece mücadele gerektiriyor. Bir de kölelikten beter iş sözleşmeleri ve çalışma koşulları var tabii.

Ortaya çıkan ve herkesi etkileme potansiyeli taşıyan ürünlerden dolayı dışarıdan eğlenceli ve havalı görünüyor eğlence sektörü. Ne var ki bu alanlarda çalışan olmak dışı sizi içi bizi yakar cinsten. Medya söz konusu olduğunda gazeteciler örgütlü mücadelede nispeten güçlü olsa da medya ve eğlence çalışanlarında sınıf bilinci henüz yerleşmemiş görünüyor. Kültür ekonomisi GSMH’da önemli bir yer tutuyor. Buna rağmen kurumsallaşma henüz emekleme aşamasında. Dolayısıyla zihin yoğun emekçilerin sınıf bilincine kavuşması şart! Tabii siyasetin bilhassa sol partilerin basın toplantılarında eğlence sektörüne değinmesi de iyi olurdu doğrusu…