Aynı gemideyiz
Türkiye gemisi giderek bir fırtınaya doğru yönelirken, gemiyi sevk edenler bu seyirden pek de endişeli görünmüyorlar. Onur Saatlı, Türkiye’nin karşılaştığı güçlüğün nasıl aşılması gerektiğini yazdı.
Ülkece fırtınaya yakalanmış bir geminin içerisinde felakete ve batmaya doğru sürükleniyoruz. Bir kısım iktidar yanlısı, kapılmak üzere olduğumuz girdabın dibinde bizi başka bir dünyanın beklediğine inandırmaya çalışsa da gemi artık su alıyor ve batıyor.
Evet aynı gemideyiz ve kaptanın tüm uyarı ve ikazlara karşın gemiyi fırtınanın üzerine sürdüğünü, gemiyi idare etme kabiliyetinin kalmadığını, gemidekiler arasında kargaşa ve kaosa sebep olduğunu haykırıp, artık gemiyi bu fırtınadan girdaba girmeden sakin bir limana sürebilecek, geminin aldığı hasarların el birliğiyle giderilmesine öncülük edebilecek ve sonrasında yelkenleri alabildiğince rüzgarla doldurup güvenli ve huzurlu bir şekilde daha ileriye taşıyabilecek yeni bir kaptana ve yeni bir ekibe ihtiyaç olduğunu söylüyoruz. Geminin yeni bir akılla, yeni rüzgârlarla yeni ufuklara yelken açması vakti geldi.
Türkiye, 2013 yılından itibaren başlayan ve özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl süreci ile birlikte otoriterleşme dönemine girdi. Yasama organının tek imza yayınlanan anti demokratik kanun hükmünde kararnameler ile etkisiz kılındığı, çoğulculuğun ve istişare kültürünün yerini tek adamın mutlak doğrularının aldığı, yasama ve yargı organlarının pasifize edilerek yürütmenin emir ve komutasına sokulduğu, yaşam tarzlarına, ifade özgürlüğüne, toplantı ve gösteri hürriyetine müdahalelerin arttığı ve imkan tanınmadığı, toplum içerisinde var olan belirli azınlıkların-cemaatlerin toplumun genel yaşam tarzına tahakküm kurduğu ve yönlendirdiği baskıcı bir istibdat dönemini yaşıyoruz.
Peki ama insanoğlunun binlerce yıldır topluluklar halinde bir yaşam süregeldiğini düşündüğümüzde bu güç elde etme çabası devletin kendini koruma refleksinden mi iktidarın koltuğunu koruma refleksinden mi kaynaklanmaktadır? Sanırım günümüz Türkiye’si için basit bir soru bu. İktidar ve çevresindekiler gibi düşünmeyenlerin, muhaliflerin derhal dersinin verilmeye çalışıldığı, hapisle tehdit edildiği ve hatta bazılarınca ölüm fermanları verildiği, toplum önünde linç edilmeye çalışıldığı, tabiri caizse sosyal medya üzerinden trol orduları yoluyla modern recm uygulandığı günlerden geçiyoruz.
Ülkenin çeşitli şehirlerinde festivallerin yasaklanması, üniversite mezuniyetlerine-eğlencelerine müdahaleler, Şarkıcı Gülşen ve Aleyna Tilki hadiseleri, müzik yayınında uygulanan saat sınırlaması ile saat 22:00 ‘dan sonra uygulanan içki satış yasağı bir zihniyetin ve yaşam tarzının diğerine üstünlük kurmasından başka bir şey değil. Haklarında hiçbir güvenlik soruşturması, mahkeme kararı olmaksızın, bir gecede bir KHK ile yüzbinlerce kişinin memuriyetine son verilmesini başka nasıl izah edebilirsiniz? Devlet dediğimiz olgu haklı ile haklıyı, suçlu ile suçsuzu ayırt etmez ya da edemez ise toplumda adalet duygusunu ve güveni nasıl tesis edebilirsiniz? Adalete güven ve otoritenin kararlarında yeknesaklığa inancın ortadan kalktığı bir ülkeye yatırım çekmeniz nasıl mümkün olabilir?
Korkuyorlar…festivallerde toplanan kalabalıklardan, statları dolduran taraftarlardan, meydanlara çıkan işçiden, çiftçiden, hakkını arayan doktordan, öğretmenden herkesten korkuyorlar ve onlar gibi düşünmeyen herkesten birer düşman yaratmaya çalışıyorlar.
Toplum türlü siyasi ve sosyal baskılardan bunalmış, ekonomik krizin de etkisi ile nefes alamaz hale gelmiş durumda. Ülkenin iyi eğitim görmüş, kendisini yetiştirmiş, ülkenin geleceğini inşa edecek olan insan kaynağı hazinesi gençleri, yaratılan kaotik ortam dolayısıyla hızlıca yurtdışına gitme, eğitimini yurtdışında tamamlama ya da yurtdışına yerleşmenin türlü yollarını arar hâle getirilmiş.
Ezcümle, çok vakit kalmadı, çoğu bitti azı kaldı. En geç 9 ay sonra yapılacak seçimde memleketin ve milletin yaşadığı tüm buhranları sona erdirme, gemiyi güvenli ve sakin bir limana sürme imkânı Millet İttifakı’nın yurttaşa vereceği mesajlara ve umuda bağlı. İnsanlar umuda, kendileri ve çocukları için daha iyi bir geleceğe, bugüne kıyasla daha müreffeh, daha adil, daha rekabetçi, daha özgür ve mutlu, insanca yaşanabilecek bir ülke hayaline oy verecekler. Bunca ekonomik ve sosyal erozyona, toplumun kazanılmış haklarının ellerinden alınmış olmasına, fakirleşmeye, yozlaşmaya, kokuşmuşluğa karşın önemli bir kitlenin henüz iktidar bloğundan koparılamadığını da gözlemliyoruz. Başta Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere Millet İttifakı bileşenlerinin tümünün ortak bir dille ekonomiden, dış politikaya, mülteci sorunundan, enerji politikalarına, insan haklarından, adalet sistemine, sanayi ve tarımdan turizme kadar çözüm önerilerini kısa ve öz, sokaktaki vatandaşın anlayacağı basit cümleler ile anlatması gerekiyor. Ve fakat bu sorumluluk sadece ve sadece Sayın Kılıçdaroğlu veya Millet İttifakı liderlerinin omuzlarına yüklenmemeli, tüm İlçe ve İl Örgütlerinin fiili olarak sahaya inmeleri sağlanmalıdır. İl Başkanlıklarının planlama ve koordinesinde, her İlçe Örgütünün bulunduğu İlçede birden fazla ve 4-5 kişilik ekipler halinde, kadın kolları ve gençlik kolları ve hatta gönüllüler ile birlikte seçim yasakları başlayana kadar, her mahallede, her gün bıkmadan, yorulmadan belirlenen sayıda evi ve işyerini kapı kapı ziyaret edip, ülkenin nasıl refaha kavuşturulacağını anlatması, umut aşılması gerekiyor.Şimdi değişim isteyenlerin daha fazla çalışma zamanı.
Yorumlar
Popüler Haberler

Konya'da iki öğrencisini istismar eden din öğretmeni tutuklandı

Oyuncu Şinası Yurtsever hayatını kaybetti

Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu, Ankara Belediyesi'nde bir araya gelecek

Zeytinli Rock Festivali, Edremit'e geri dönüyor

Halk TV'den ayrılan 'Kayda Geçsin' ekibinin yeni adresi belli oldu

'Son kabadayı' olarak anılan Hasan Heybetli koğuşunda ölü bulundu