Esat Daşdemir Emperyalist güçlerin ve yerel gericilerin etkisiyle yurtsuz kalmış insan portrelerinin ne kadar acı olabileceğine çok yakından tanık oluyoruz. Bu üzücü tablolar uzun zamandır unuttuğumuz ülke, yurt, ulus gibi kavramların önemini bizlere hatırlatıyor ya da hatırlatıyor olmalı. Ne yazık ki geçtiğimiz yıllarda etkili olan (neo)liberal ve siyasal İslamcı politikalar bu değerleri ve ulusal kimliğimizi unutturmak için elinden geleni yaptı. Bu nedenle, bağımsızlığımızı kazandığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı yaklaşırken böyle bir yazı yazma gereği gördüm. Bu yazıda politik ekonomi çizgisinin biraz dışına taşmış olsam da bizleri, Türkiye ekonomisinin gördüğü en güzel yıllara götüren süreçle ilgili önemli birkaç noktaya ışık tutmak ve bu yoldaki kahramanlarımızı anmak istedim. VAHDETTİN’İN GÖREVLENDİRDİĞİ DİĞER İSİMLER VE HİLAFET ORDUSU İlk olarak sürekli sorulan o soruya farklı bir yöntemle yanıt vermek isterim. Soru, Atatürk’e dönemin sultanı 6. Mehmed ya da bilinen adıyla Vahdettin yardım ettim mi ya da Atatürk’ü o mu görevlendirdi? Bu sorunun yanıtı büyük bir hayırdır. Bu hayır yanıtını farklı yöntemlerle kanıtlayan tarihçiler ve araştırmacılar oldu, ancak bir iktisatçı olarak kendi çalışmalarımda kullandığım karşılaştırmalı analizleri bu konuya uygulayarak farklı bir açıklama yapmak istiyorum. Öncelikle, en basit olarak Nutuk’u -gerçekten- okuyan herkes bilir ki, Anadolu’da çıkan ayaklanmaları bastırmak için sarayın görevlendirdiği tek yetkili Atatürk değildi. Örneğin Çerkes asıllı Ahmet Anzavur ve Kuvâ-yi İnzibâtiye -diğer adıyla Hilafet Ordusu- komutanı Süleyman Şefik Paşa bunlar arasındaydı. Sivil paşa ilan edilen Anzavur ve Şefik Paşa’ya, saray tarafından Atatürk’e verilen görevin aynısı verilmişti; Anadolu’da çıkan ayaklanmaları bastırmak. Ancak Atatürk’ten farklı olarak bu iki saray adamı, verilen görevi yerine getirmeyi seçmiştir. Şimdi gelelim çıkarımlarımıza:
  1. Eğer Vahdettin, Atatürk’ü gizli olarak ayaklanmalara destek olması için görevlendirmiş olsaydı, görevlendirdiği diğer kişileri de bu doğrultuda seçmesi gerekmez miydi? Vahdettin’in görevlendirdiği diğer kişiler neden direnen halka zulüm etti?
  2. Eğer Vahdettin, Anadolu’da bir direniş hareketi başlatmak isteseydi, merkezden yetkili göndermek yerine yerel yönetimleri kullanmaz mıydı? Ya da direnişi el altından desteklemek isteyen Vahdettin, direniş için yalnızca bir kişiyi mi görevlendirirdi? Oysa direnişi bastırmak için pek çok girişimde bulunduğunu biliyoruz.
  3. Eğer Vahdettin, Anadolu’da bir direniş hareketi başlatmak isteseydi, neden mevcut direniş hareketini bastırmak için ordu kurdu?
Bu maddeler uzatılabilir. Hatta konu dışına çıkmamak için Atatürk’ün idam fermanı gibi önemli konuları saymıyorum bile. Nitekim bunlar daha önce çoklukla sayıldı. Ben bu yazıda başka çalışmalarda göremeyeceğiniz soruları sormaya ve çıkarımları yapmaya çalıştım. Gelelim Atatürk’ün görevlendirilme konusuna. Alev Coşkun’unun kitabına istinaden Samsun’da sözde Rumlara karşı çıkan Türk ayaklanmalarını bastırma görevi için Atatürk’ün seçilmesini sağlayan dinamikler Enver Paşa ile bilinen düşünce farklılığı ve Almanya’ya yakın olmaması gibi hususlardır. Ancak ATATÜRK’ü gerçek görevine sevk eden ona muhtaç kalmış, benliğini yitirmekle burun buruna gelmiş Türk ulusundan başkası değildir. Burada önemli olan Samsun görevi değildir. Önemli olan Atatürk’tür. Atatürk görevlendirilsin ya da görevlendirilmesin bu direnişe liderlik edecekti. Kısacası Atatürk Samsun’a da çıksa devrim yapacaktı, İzmir’e de çıksa devrim yapacaktı; gemiyle de gitse devrim yapacaktı, trenle de gitse devrim yapacaktı. EMPERYALİST DEVLETLER ÜLKEYİ ELE GEÇİRSEYDİ NE YAPARDI? Yine aynı grubun savunduğu başka bir iddia ise Osmanlı İmparatorluğu işgal edilirse zaten Atatürk’ün yaptıklarının aynısının yapılacağı üzerinedir. Bu iddianın yalan olduğunu kanıtlamak için de basitçe aynı yöntemi kullanabiliriz. Öncelikle Osmanlı zaten işgal edilmişti ve ne hilafet kaldırıldı ne de saltanat. Aksine bunlar daha da desteklendi. Tabii sadece Osmanlı örneğinden gitmeyelim, diğer örneklere de bir bakalım. Birinci Dünya Savaşından sonra Birleşik Krallık, Birleşik Devletler ve Fransa’nın doğrudan yönettiği Arap ve Kuzey Afrika ülkelerini inceleyelim. Hangisinde laiklik getirilmiştir? Hangisinde hilafet, saltanat kaldırılmıştır? Hangisinde harf devrimi yapılmıştır? Hangisinde ulus devlet kurmaya çalışmıştır? Suudi Arabistan’da mı? Birleşik Arap Emirlikleri’nde mi? Tam aksine bu ülkeler cahilliğin karanlığına boğuldu. Tam aksine bu ülkelere İslam aşılandı, dindarlık aşılandı. En büyük mücahitleri, cemaatleri, şeyleri, mollaları Emperyalist ülkeler yetiştirdi ve yetiştirmeye devam ediyor. Marks’ın söylediği gibi bu ülkelerde din, halkın afyonu olarak kullanıldı. Dini kullanan kesimler zenginleşti ve emperyalist devletler ile uluslararası şirketlerin destekleriyle güçlerini korudurlar. İşte bunları bildikten sonra “Keşke Yunan galip gelseydi” diyenlerin, Amerikan gemilerini kıble yapanların bilinç altında yatan düşünce daha bir anlaşılır olacaktır. Son olarak 99. yıl dönümünde 30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutluyor, bu uğurda can veren büyüklerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Kurtuluş Savaşı yılları kadar değil belki ama bu kuşak da hatırı sayılır zor dönemlerden geçti ve geçmeye devam ediyor. Umarım önümüzdeki günlerde cumhuriyetin ilk yılları gibi güzel yıllarla ödüllendiriliriz. Not: Ne yazık ki günümüzde bazı gruplar Atatürk’e hitap ederken adını sıklıkla “Mustafa Kemal” şeklinde kullanılıyor. Bu nedenle yazı boyunca ATATÜRK adını kullanmaya özen gösterdim.
Akademisyen Esat Daşdemir, 1994 yılında İstanbul’da doğdu. Lisans eğitimini Bülent Ecevit Üniversitesi İktisat Bölümünde yaptıktan sonra Marmara Üniversitesinde aynı alanda yüksek lisans eğitimine başladı. Yüksek lisans tez dönemini, yedek subay olarak yerine getirdiği askerlik göreviyle birlikte tamamladı. Aynı yıl İstanbul Üniversitesinde doktora eğitimine başladı. İstanbul Gelişim Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak kariyerine devam eden Esat Daşdemir tezini Prof. Dr. Halil Tunalı’nın danışmanlığında şirketlerin kâr payı dağıtımı ve vergi suçları üzerine yazmaktadır. Çalışma alanı gelir dağılımı, iktisadi büyüme ve kalkınma konuları üzerinedir.