Pazar Politik

Arjantin’de kontrolden çıkan enflasyon ve ekonomik gidişat

Abone Ol
Arjantin’de gördüğümüz üzere sorunların temelinde hep var olan popülist politikalar, liyakatsiz ekonomi yönetimleri, yolsuzluklar, ekonomik yönetimlerindeki istikrarsızlıklar bize de çok yabancı değil.

Ülkemizin ekonomik sorunlarla mücadele ettiği bu dönemde, ekonomik sıkıntılarla boğuşan Arjantin’den de olumsuz haberler alınmakta. Ekonomik geçmişlerine baktığımızda Türkiye ve Arjantin gerçekte ekonomik potansiyeli yüksek olan, ancak bunu bir türlü günlük hayata yansıtamayan ülkeler olarak çok benzer. Kısa dönemli iyileşmeler sonrası yaşanan olumsuzluklar ve sonrasındaki ekonomik krizler her iki ülkenin de kaderinde hep olmuş ve olmaya devam etmekte. Bu çerçevede Arjantin’de yaşananlara bir bakmakta fayda var.

Arjantin, Güney Amerika kıtasının güneyinde yer alan yüz ölçümü bakımından Dünya’nın en büyük 8. ülkesi. Ülke nüfusu 2020 rakamlarına göre yaklaşık 45 milyon. Başkanlık sisteminin hâkim olduğu Arjantin’in başkenti Buenos Aires. Arjantin 1536 yılında İspanyollar tarafından keşfedilmiş ve nüfusunun büyük çoğunluğunu da İspanyollar oluşturmakta olup resmi para birimi Arjantin pesosudur.

Arjantin, tarihindeki istikrarsızlıklar ve ekonomi politikalarındaki sürekli değişmelerle tanınan Latin Amerika’nın önemli, fakat buna rağmen krizlerden kurtulmayan ülkesidir. 20. yüzyılın başlarında dünyanın en zengin ülkelerinden biriyken, ülke ekonomisi zaman içerisinde kötüleşmiş, gelişmiş ülkeler sınıfından, gelişmekte olan ülkeler sınıfına düşmüştür. Ülke özellikle 1980 sonrasında kendisini, ekonomik istikrarsızlıklar ve bu istikrarsızlıkları giderme amacına yönelik olarak uygulanan istikrar programları içinde bulmuştur.

Arjantin’in ekonomik geçmişine baktığımızda; 19.yüzyılın sonlarına doğru, Avrupalıların bu bölgeye olan yatırımlarını güçlendirdiği görülmektedir. Özellikle tarımsal kaynaklara yapılan yatırımlar ülke ekonomisinde gelişime katkı sağlamış ve 20. yüzyılın başlarında ülke gelişen ekonomisi ile dünyanın en zengin 10 ülkesi içine girmiştir.

Ancak zaman içinde her yönüyle gelişen ülke, politik mücadeleler ile bu zenginliğini kaybetmiştir. 2. Dünya Savaşı’nın ardından art arda yaşanan darbeler sonrası, en son Juan Peron yine bir darbe ile iktidarı ele geçirmiştir. Bu dönemde ülke popülizme dayanan bir süreç ile yönetilmiştir. Peron’un attığı adımlar bütçe açıklarının artmasına ve enflasyonun yükselmesine yol açmıştır. Özgürlüklerin kısıtlandığı, liyakatin bir yana bırakıldığı, basının tümüyle kontrol etme noktasına gelindiği bu dönemde yolsuzluklar da had safhaya çıkmıştır.

Ülke ekonomisi açısından diğer kritik bir sürecin başlaması ise Peron’un devrilmesi ve askeri yönetimin gelmesi ile olmuştur. Gelen askeri yönetim de ülkede istibdat yönetimi uygulamıştır. Askeri yönetimin yaptığı en büyük hatalardan biri 1982 yılında İngiltere’ye karşı başlattığı Falkland savaşı olmuştur. Falkland Arjantin yakınlarında, yer alan bir ada grubudur.

Bu adalar Britanya’nın sömürgecilik döneminden kalma, stratejik öneme sahip bir İngiliz denizaşırı toprağıdır. Adalar jeopolitik konumunun yanında petrol ve yeraltı madenciliği bakımından oldukça zengindir. Arjantin’e yakın olan bu topraklara 1982 yılında Arjantin çıkartma yapmıştır. İngiltere’nin askeri harekatla cevap vermesi ile iki ülke arasında 6 hafta boyunca süren resmi bir savaş yaşanmıştır. Arjantin’in teslim olması ile savaş sonuçlanmıştır. Savaşın ardından, başta ABD ve İngiltere olmak üzere birçok ülkeden Arjantin’e karşı ambargolar uygulanmıştır. Arjantin ekonomisi bu dönemde büyük zarar görmüş ve enflasyon oranı %5000’e kadar yükselmiştir.

Askeri yönetim 1983 yılında yönetimi devretmiştir. El Turco lakaplı, Carlos Menem 1989 yılında  Arjantin devlet başkanı seçilmiştir. Carlos Menem görev süresinde Arjantin’e ait tüm kamu kuruluşlarını özelleştirmiş, ancak, anlık çözüm olan bu özelleştirme politikası kısa sürede fayda gösterse de uzun vadede fayda sağlamamış, ekonominin kötüye gidişi devam etmiştir. Menem görev süresi boyunca küresel şirketlerden rüşvet aldığı iddialarıyla gündeme gelmiştir. Gerçekte Arjantin’in siyasi tarihi boyunca sürekli yolsuzluklar yaşaması da ekonomik olumsuzlukların sebeplerden biri olarak gösterilmektedir.

Yolsuzluklar, yanlış politikalar, küresel krizler zaten dış kaynağa muhtaç olan Arjantin’de 2001 yılında derin bir kriz yaşanmasına yol açmış ve bu süreçte halk yoğun bir yoksulluğun içine sürüklenmiştir. Bu dönemde IMF’den tekrar tekrar borçlanılmış ve dış borç yükü artmaya devam etmiştir.

Bir türlü istikrar sağlayamayan Arjantin ekonomisinin dalgalanmalarla geçen yıllarında son kriz dönemi 2018’de başlamıştır. Arjantin 2018'de tekrar bir ekonomik bir krize girmiş ve bugüne kadar toparlanamamıştır. 2018'deki parasal kriz, pesonun dolar karşısında önemli değer kaybetmesine neden olmuştur. IMF, dönemin Cumhurbaşkanı Mauricio Macri ile görüşmeleri sonrasında 57 milyar dolarlık rekor yeni borç sağlamış, ancak anlaşma ekonomiyi istikrara kavuşturamamıştır.

Yolsuzluklar, yanlış politikalar, küresel krizler zaten dış kaynağa muhtaç olan Arjantin’de 2001 yılında derin bir kriz yaşanmasına yol açmış ve bu süreçte halk yoğun bir yoksulluğun içine sürüklenmiştir.

Fernandez'in 2019'da başkan seçilmesi de çözüm olmamıştır. Dış kaynak bulamayan yönetim Pandemi sırasında enflasyonun daha da yükselmesine zemin hazırlayan nakit yardımları ve maaş programlarını finanse etmek için para basımına ağırlık vermiştir. Alınan tedbirler, enflasyonu ve pesonun değer kayıplarını önleyememiş ve ülke ekonomik olarak daha da karmaşa içine girmiştir.

2022'de IMF ve Fernandez yönetimi, Macri hükümetiyle düzenlenen paketin yerine 44 milyar dolarlık yeni bir anlaşmaya varmıştır. Yeni anlaşma, Arjantin’in yeni oluşturulan koşullara uyması koşuluyla, önceki programdan borçlu olunan ödemeleri ertelemektedir.

Arjantin’de 2018’den bu yana yıllık enflasyon çoğu zaman %50'nin üzerinde olmuştur ve en son Şubat 2023’de %103'e ulaşmıştır. Bunun ötesinde enflasyonun etkisi, üç yıllık durgunlukla daha da artmıştır. Bugün Arjantinlilerin yaklaşık %40'ının yoksulluk içinde yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunun yanında bu yıl ülkede tarihi bir kuraklık yaşanması hem enflasyon hem de büyüme üzerinde ekstra bir baskı oluşturmaktadır.

Ekonomistler, GSYİH'nın 2023'te %3 düşeceğini öngörmektedir. Kuraklık, Arjantin'in büyüme, istihdam ve vergi gelirleri için gerekli olan temel emtia ihracatını düşürmektedir. Durgunluğun derinleşmesi olasılığı, IMF hedeflerine ulaşılmasını zorlaştırarak, gelecek açısından durumu daha karmaşık hâle getirmektedir. Arjantin, IMF anlaşması gereği ilerleme göstermesi gereken durumlarda üç ayda bir yapılan incelemelerden geçmek zorundadır.

Arjantin incelemelerden birini geçemezse, IMF kredisinde temerrüde düşme riskiyle karşı karşıya kalacak olup, bu durum ülke için tüm uluslararası finansman kaynaklarını ortadan kaldırabilecektir. Ayrıca, kuraklık nedeniyle daha az vergi geliri elde eden Arjantin, mali hedefi tutturmak için daha fazla harcamayı kısmak zorunda kalmakta ve bu durum, Ekim ayında yapılacak başkanlık seçimlerinden önce iktidarı sıkıntıya sokmaktadır.

Diğer bir konu Merkez Bankası rezervlerinin büyük ölçüde tüketilmiş olmasıdır. Toplam rezervlerin son birkaç yılda büyük ölçüde düştüğü bilinmekte olup, bu durum pesonun devalüasyonu riskini artırmaktadır. Bir devalüasyon beklentisi, daha fazla insanın dolar almasına ve ithalatın artmasına yol açarak döviz talebini canlandırmaktadır.

Sonuçta bugün ülkenin resmi döviz kuru ile diğer çeşitli paralel kurlar arasındaki fark iyice açılmış ve paralel kur, resmi kurun neredeyse iki katına ulaşmıştır. Pesonun neredeyse bir yılda değerinin yarı yarıya düştüğü ülkede sıkı sermaye kontrolleri de söz konusudur. Dolayısıyla, IMF anlaşmaları dışında son dönemde Arjantin’de yaşananlar ülkemizde yaşananları çağrıştırmaktadır.

Sonuçta, Arjantin coğrafi konum olarak, Ülkemize göre neredeyse dünyanın öbür ucunda bir ülke olmakla birlikte ekonomik süreçler ve bugün bulunulan nokta itibariyle iki ülke birbirine çok yakındır. Dünyada pandemi sonrası ekonomiler giderek kendini toparlarken bu iki ülkede ekonomik olumsuzluklar artarak devam etmektedir. Arjantin’de gördüğümüz üzere sorunların temelinde hep var olan popülist politikalar, liyakatsiz ekonomi yönetimleri, yolsuzluklar, ekonomik yönetimlerindeki istikrarsızlıklar bize de çok yabancı değil.